Filtreler
“Anlatısal Karşıtlık” Açısından Haldun Taner’in “Fasarya” Adlı Öyküsünde İçerik ve Yöntem

MUSTAFA TEMİZSU

Makale | 2019 | Türkiyat Mecmuası Journal of Turkology29 ( 2 ) , pp.577 - 590

Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Haldun Taner’in Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu adlı kitabı 1953 yılında yayımlanmıştır. Bu yazıda, kitapta yer alan “Fasarya” adlı öykü, içerik ve yöntem açısından incelenecektir. Genel bir ifadeyle, öykünün anlamsal düzlemini oluşturan konu, tema ve içerik gibi unsurların metnin anlatısal stratejisinde “karşıtlıklar” üzerine inşa edildiği gözlemlenmektedir. Aynı durum yöntem başlığı altında inceleyeceğimiz anlatıcı ve zaman gibi problemlerde de kendini göstermektedir. Anlatısal karşıtlık ifadesiyle kast edilen, salt edebiyatın temel enstrümanlarından olan tezat sanatının öyküde oynadığı rol değil . . .dir. Burada aynı zamanda, anlatıcının öykünün içindeki konumu ve bakış açısı sonucu oluşan anlatısal bir strateji söz konusudur. Bu strateji ise yapmış olduğumuz inceleme sonucunda iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki Fasarya’yla anlatıcı arasındaki ilişkiye, ikincisi ise yine onun toplum ve toplumsal olaylar karşısındaki konumuna dayalıdır. Dolaysıyla bu yazıda, “Fasarya”nın içerik ve yöntemini belirleyen temel unsur olduğunu düşündüğümüz “anlatısal karşıtlık” durumunun öykünün kurgusallığında ne ölçüde rol oynadığı sorunsalı üzerinde durulacaktır. Şüphesiz bu durum aynı zamanda, Haldun Taner’in öykücülüğünde benzer öykü tekniklerinin kullanılıp kullanılmadığı hususunda yeni çalışmaların yapılmasını sağlayacaktır. Daha fazlası Daha az

Hapishaneden Cezaevine: Adnan Veli Kanık’ın Mapusane Çesmesi Adlı Eserinde Kamusal Bir Mekân Olarak Hapishane ve Mahkûm Hayatı

MUSTAFA TEMİZSU

Makale | 2021 | Dede Korkut Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi10 ( 26 ) , pp.118 - 130

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının unutulmuş isimlerinden biri olan Adnan Veli Kanık, eserlerinin önemli bir bölümü gazete ve dergilerde kalan mizahi öykü yazarlarından biridir. Edebiyat dünyasına ilk olarak gazetecilikle adım atan yazar, Akbaba, Dolmuş, Külâh, Papağan, Pardon, Taş-Karikatür, Tef ve Vatan gibi basın-yayın organlarında çeşitli yazılar kaleme almıştır. Edebiyat tarihi incelemelerinde ise Ahmet Rasim, Ercüment Ekrem, Hüseyin Rahmi ve Osman Cemal gibi öykücülerin devamı olarak görülmüş; öykülerinde yer alan tema, içerik ve üslup özellikleri bakımından bu isimlerin oluşturduğu geleneğin sürdürücüsü olarak yorumlanmıştır . . .. Yazarın öykü-röportaj türündeki Mapusane Çeşmesi (1952) adlı kitabı, Türk edebiyatı tarihi açısından dikkate değer bir eserdir. Kitaptaki öykülerin temelde iki düzlem üzerine inşa edildiği söylenebilir. Bunlardan ilki mizaha dayalı öyküler, diğeri ise gerçekçi, dramatik öykülerdir. Mizaha dayalı öykülerde, dönem insanının hapishanedeki yaşam mücadelesi ince bir alay ve ironiyle ele alınır. Buradaki temel amaç, yoksulluk durumunun trajikomik yönlerinin yansıtılmasıdır. Dramatik yapıdaki öykülerde ise sözünü ettiğimiz insanların hayatları, gerçekçilik kaygısına bağlı olarak eleştirel bir bakışla, trajik olay ve durumlar açısından anlatılır. Bugüne değin detaylı bir incelemesi yapılmayan kitaptaki öyküler gerek mizahi gerekse dramatik özellikleriyle 1950’li yılların hukuk, adalet, devlet bürokrasisi ve toplumsal yapı açısından dikkate değer özellikler barındırmaktadır. Bu çalışmada, temelde konu ve izlek bakımından iki düzlem üzerine inşa edildiği tespit edilen Mapusane Çeşmesi, özellikle edebiyatın üretildiği bir mekân olarak cezaevi ve hükümlülerin bu mekânlardaki yaşam biçimleri açısından incelenecektir. Böylelikle 1950’li yılların hapishane ve mahkûm hayatına dair bilgiler gerçekçi özellikleriyle ortaya çıkarılacaktır. Bunlara bağlı olarak çalışmanın amacı, Mapusane Çeşmesi’ni yeniden tanıtmak ve Türk edebiyatı tarihinde edineceği konumla ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulunmaktır. Daha fazlası Daha az

Sâmipaşazâde Sezâi’nin Öykülerinde Anlatıbilimsel Bir Unsur Olarak Karakterizasyon

MUSTAFA TEMİZSU

Makale | 2017 | TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi5 ( 11 ) , pp.318 - 329

Tanzimat edebiyatının ikinci nesline mensup sanatçılarından olan Sâmipaşazâde Sezâi’nin Küçük Şeyler (1892) adlı öykü kitabı, Türk öykücülüğü üzerine yapılan hemen her çalışmada modern veya batılı tarzda Türk öykücülüğünün başlangıcı olarak görülmektedir. Edebiyat tarihi incelemelerinde sıklıkla karşımıza çıkan ve zamanla birlikte belirli normlar haline gelen bu tip tespitlerin çoğunun anlatıbilimsel incelemelerle ne denli gerçeği yansıtıp yansıtmadıkları hususu, metin analizlerinin temel sorunsallarından biridir. Özellikle yeni eleştiri yaklaşımlarıyla beraber, anlatısal metinleri salt kendi özelliklerinden hareketle okuma denemele . . .ri, şüphesiz bu kez sözünü ettiğimiz normların yeniden incelenmesi gerekliliğini doğurmuştur. Bu yazıda çoğunlukla tarihsel eleştiriye bağlı olarak normlaşan tespitlere karşın, Küçük Şeyler'in ne ölçüde modern/batılı tarzda öykücülüğümüzün başlangıcı olduğu hususunda metin merkezli bir inceleme yapılacaktır. Buna bağlı olarak Küçük Şeyler, -edebiyat bilimi içerisinde sıklıkla karşımıza çıkan bir olgu olan “modern anlatılar bireyi anlatır” vurgusuna dayalı olarak- anlatı denen organizmanın kurgulanma sürecindeki temel unsurlardan olan kişiler ve karakterizasyon bağlamında incelenecektir. Daha fazlası Daha az

Attilâ İlhan’ın Şiirinde Bir Poetik “Geçiş” Örneği Olarak “İş Başı” Şiiri

MUSTAFA TEMİZSU

Makale | 2019 | Söylem Filoloji Dergisi4 ( 2 ) , pp.397 - 408

Attilâ İlhan, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir. Genel bir ifadeyle şairin poetik serüveninin üç ana evreden oluştuğunu söylemek mümkündür. Bunlar, toplumcu gerçekçi şiir anlayışı, bireyin kendi varlığını ve evrendeki yerini sorguladığı evre ve son olarak neoklasik dönem olarak sıralanabilir. Şairin yayımlanan ilk şiir kitabı olan Duvar (1948), bu üç ana evre içerisindeki toplumcu gerçekçi dönemin örneklerinden biri olarak kaleme alınmıştır. Duvar’da yer alan “İş Başı” adlı şiir ise ilk bakışta toplumcu gerçekçi sanat anlayışının bir ürünü olarak görülmesine rağmen şairin ilerleyen dönemlerde geliştireceği . . .poetikasına dair çeşitli izler taşır. Bu yazıda “İş Başı” şiiri, Attilâ İlhan’ın poetikasında gözlemlenen “geçiş” durumunu göstermesi açısından incelenecektir. Attilâ İlhan is one of the important names of Turkish poetry in the Republican period. In general terms, it is possible to say that the poetic adventure of the poet consists of three main phases. These can be listed as socialist realistic understanding of poetry, the stage in which an individual question his own existence and place in the universe, and finally the neoclassical period. Duvar (1948), his first published poetry book, was written as one of the examples of socialist realistic period in these three main phases. The poem “İş Başı” in Duvar, although seen as a product of the socialist realistic understanding of art at first glance, carries various traces of the poetics that the poet will develop in later periods. In this article, poem “İş Başı” will be examined in terms of showing the “transition” situation observed in Attilâ İlhan's poetics. Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms