Filtreler
Filtreler
Bulunan: 9 Adet 0.001 sn
Tam Metin [1]
Tür [2]
Yayın Tarihi [5]
Dergi Sayısı [7]
Yayın Dili [1]
Editör/Editörler [1]
Afet Yönetiminde Güçlü Çözüm Ortağı: Beslenme Hizmetlerinde Diyetisyenler

DİLEK ONGAN | YASEMİN KARAAĞAÇ | AYŞE NUR SONGÜR BOZDAĞ

Derleme | 2023 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 2 ) , pp.675 - 683

Afetler ve acil durumlar sonrasında bireyler kısmen veya tamamen dış gıda yardımına bağımlı hale gelmektedirler. Afetlerden etkilenen popülasyonun beslenme ihtiyaçlarını değerlendirmek, güvenilir kaynaklardan enerji, makro ve mikro besin ögeleri almalarını sağlamak ve beslenme gereksinimlerini karşılama durumlarını izlemek, afet nedeniyle sağlık ve beslenme durumu bozulan bireylerin toparlanma dönemi için çok önemlidir. Bu doğrultuda beslenme hizmetlerinin planlanması, yürütülmesi ve sağlıklı beslenme ürünlerinin geliştirilmesinde önemli bir paydaş olan diyetisyenler afet yönetiminde önemli role sahiptir. Afet durumlarında beslenme . . .hizmetleri; beslenme durumunun hızlı bir şekilde taranması (özellikle riskli grupların belirlenmesi), kısa (ilk 72 saat) ve uzun dönemde (72 saat sonrası) beslenme hizmetlerinin yürütülmesini kapsamaktadır. Afetten etkilenen grupların enerji, protein ve mikro besin ögeleri gereksinimlerini karşılamak ve hidrasyonu sağlamak beslenme hizmetlerinin temel amacını oluşturmaktadır. Kısa dönem beslenme hizmetleri enerji ihtiyacını karşılamak ve dehidrasyonu önlemek üzere bisküvi çeşitleri ve meyve suyu-su içeren acil beslenme kitinin ve kumanyaların depremzedelere ulaştırılmasını, uzun dönemde beslenme hizmetleri ise sıcak yemek üretimi ve dağıtımını içermektedir. Afetlerde beslenme hizmetlerinin etkin ve hızlı bir şekilde yürütülmesi kritik bir öneme sahiptir. Bu amaçla bu makalede afetzedelere sunulmak üzere afetlere özel geliştirilmiş olan yüksek enerjili, spesifik mikro besin ögeleriyle zenginleştirilmiş ürün ve kumanya menüsü örnekleri sunulmuş, afet beslenme hizmetinin yönetiminde diyetisyenlerin kritik çözüm ortağı olacağı gösterilmiştir. Bu derlemenin amacı afetlerde ve acil durumlarda beslenme hizmetlerinin yönetimi hakkında mevcut kılavuzlar ve bilimsel literatür ışığında bilgi aktarmaktır Daha fazlası Daha az

İlkokul Öğrencilerinde Ağırlık Yönetiminde Oyun Destekli Beslenme Eğitimi Programının Etkinliği

DİLEK ONGAN | GÜLÇİN UYANIK | MEDİNE ÇALIŞKAN YILMAZ | GAMZE KUNDAKÇI

Makale | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 1 ) , pp.145 - 153

Amaç: Bu ön test-son test tek gruplu yarı deneysel araştırma, İzmir’de bir ilköğretim okulunda eğitim gören 7-9 yaşlarındaki, Beden Kütle İndeksi (BKİ; kg/m2) ≥85. persentil olan çocuklara yönelik planlanan oyun destekli beslenme eğitimi programının etkinliğinin incelenmesi amacıyla yürütülmüştür. Gereç-Yöntem: Araştırma BKİ ≥85. persentil olan, beslenme eğitimine katılmaya gönüllü ve ailesi izin veren, zihinsel engeli bulunmayan öğrencilerle (n=26) gerçekleştirilmiştir. Toplam sekiz hafta boyunca, haftanın iki günü (Çarşamba-Perşembe) okul sonrası 12.50-13.30 saatleri arasında beslenme eğitimi programı uygulanmıştır. Eğitimler her . . .teorik eğitim haftası sonrasında oyunlarla pekiştirilmiştir. Veri toplama araçları olarak “Beslenme Davranışlarını Belirleme Formu”, “Beslenme Bilgi Düzeyi Belirleme Formu”, “Özetkililik-Yeterlik Ölçeği-Çocuk Formu”, “3 günlük Bireysel Besin Tüketim Kaydı Formu” ve “Antropometrik Ölçüm İzlem Formu” kullanılmıştır. Veriler SPSS 25.0 paket programında analiz edilmiş, Daha fazlası Daha az

Yaşlılıkta Beslenme Durumunu Etkileyen Engellilik Sorunlarına Karşı Uygulanan Beslenme Çözümleri

DİLEK ONGAN

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 7 ) , pp.435 - 440

Yaşlanma her canlıda görülen, tüm işlevlerde azalmaya sebep olan, evrensel bir süreçtir. Dünya genelinde yaşlı nüfusun hızla arttığı görülmekte ve 2050 yılında her 6 kişiden birinin 65 yaş ve üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Fizyolojik bir süreç olan yaşlılık, bireylerin aktivite düzeyini ve işlevselliğini azaltan/sınırlayan, onları sosyal, fiziksel ve duygusal olarak farklı derecelerde bağımlı kılabilen bir dönemdir. Yaşın ilerlemesiyle fizyolojik, psikolojik, bilişsel, sosyal alanlarda değişiklikler görülmekte, bireyin bilişsel ve fonksiyonel kapasitesi azalırken kronik hastalıkların sayısı artabilmektedir. Yaşlılığa bağlı ha . . .stalıkların önlenmesinde, geciktirilmesinde ve tedavisinde beslenme durumunun korunması ve iyileştirilmesi önemlidir. Yaşlı yetişkinlerin beslenme durumunu etkileyen sorunlara karşı uygulanan beslenme çözümlerinin beslenme durumunun iyileştirilmesinde etkili olduğu görülmekte, bu uygulamaların çoğaltılması ve yaygınlaştırılması gerekmektedir. Yaşlı yetişkinlere yönelik beslenme hizmeti uygulamaları; yaşlılıkta besin güvencesizliğini giderme, yaşlı yetişkinlerdeki çeşitli engellilik durumlarının beslenme durumunu olumsuz etkileme olasılığını azaltma ve sosyal yaşamı zenginleştirme potansiyeline sahiptir. Bu kapsamda literatürde günlük yaşam aktivitelerini destekleyici akıllı cihazlar ve teknolojiler, ShopWell, Nutrihealth, MyPlate, PlateJoy gibi mobil, SmoothFood, Meals on Wheels gibi yemek dağıtım uygulamalarının olduğu görülmektedir. Beslenmeye yardımcı teknolojik cihazlar sayesinde yaralanmaların önüne geçilip, sosyal destek sağlayan beslenme hizmeti uygulamaları ile yaşlı yetişkinlerin aktif yaşama sağlıkla devam etmeleri, beslenme durumlarını iyileştirmeleri sağlanabilir. Bu konuda yurtdışında, Türkiye’ye göre daha çeşitli uygulamalar bulunmaktadır. Ülkemizde de yaşlı yetişkinlere yönelik beslenme hizmeti uygulamalarının çeşitlerinin artırılması ve uygulama sonuçlarının izlenmesi önerilmektedir. Bu makalede yaşlılıkta beslenme durumunu etkileyen engellilik sorunlarına yönelik beslenme çözümleri derlenmiştir. Aging is a universal process seen in every living being and causes decrease in all functions. Older population is increasing rapidly around the world; one of every 6 people is predicted to be 65 years and older by 2050. Aging, being a physiological process, is a period that reduces/ limits the activity level and functionality of individuals and may make them socially, physically and emotionally dependent to different degrees. Changes are observed in physiological, psychological, cognitive and social areas as age progresses. While cognitive and functional capacity decreases, number of chronic diseases may increase. It is important to maintain and improve nutritional status in the prevention, delay and treatment of aging related diseases. Nutritional solutions applied against problems affecting nutritional status of older adults are efficient in improving the nutritional status, and they should be increased and disseminated. Nutritional service practices for older adults have the potential to reduce food insecurity in old age, reduce the possibility of various disability conditions which may affect nutritional status negatively, and enrich social life. In this context, there are smart devices and technologies that support daily living activities, mobile applications such as ShopWell, Nutrihealth, MyPlate, PlateJoy, and food delivery applications such as SmoothFood, Meals on Wheels in the literature. Disability and injuries may be prevented thanks to the technological devices that assist nutrition, it may be ensured that older adults can continue their active lives in a healthy way and improve their nutritional status with nutritional service applications providing social support. In this regard, there are more diverse those applications abroad than in Turkey. In our country, it is recommended to increase the variety of nutrition service applications for older adults and to monitor the results of applications. In this article, nutritional solutions for disability problems affecting nutritional status in old age were reviewed Daha fazlası Daha az

COVID-19 Salgını Sürecinde Besin Tedariği ve Güvencesi(zliği)

DİLEK ONGAN | AYŞE NUR SONGÜR BOZDAĞ | ÇAĞLA AYER

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.215 - 220

Çin’in Wuhan kentinde Aralık 2019’da başlayan ve salgın haline gelen COVID-19 toplumları sağlık, eğitim, beslenme, ilaç, ticaret, ekonomi, işsizlik ve sosyal açıdan etkilemiştir. Hastalığın yayılmasını azaltmak üzere alınan sosyal izolasyon ve karantina önlemleri ülkelerin ekonomik yükünü arttıran adımlar atılmasına neden olurken, sağlık sisteminde olduğu gibi besin üretim ve tedarik zincirinin devam etmesi için de büyük çaba gösterilmiştir ve hala gösterilmektedir. Tüm sosyo-ekonomik kesimden bireylerin besine erişimini ve yeterli-dengeli beslenme imkânlarını en az düzeyde kısıtlayacak tedbirler alınması ve halkın besin güvencesini . . .n sağlanması bu süreçte önemli hedefler arasındadır. Çünkü iyi bilinmektedir ki; diğer enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi bireylerin beslenme durumu iyi olduğunda COVID-19 enfeksiyonundan ve/veya hastalığın komplikasyonlarından korunma olasılığı artmaktadır. Besin güvencesiyle bağlantılı olan bu sağlık-beslenme ilişkisi COVID-19 salgını sürecinde de önemini devam ettirmektedir. Bu derlemede COVID-19 salgınında besinlerin üretim-tedarik zincirindeki değişimler, alınacak hijyenik önlemler, besine erişim olanakları ve bunları tehdit eden unsurlar ele alınmış, sürdürülebilir beslenme adımlarıyla geleceğe ışık tutulmaya çalışılmıştır. COVID-19, which started in December 2019 in Wuhan, China and became a pandemic, affected societies in terms of health, education, nutrition, medicine, trade, economy, unemployment, and other social aspects. While social isolation and quarantine measures, which are taken to reduce the disease spread, led countries to take steps increasing the economic burden, great efforts were made and still have being made to continue the food production and supply chain, as in healthcare system. Minimizing the limitations of food access and adequate-balanced nutrition of individuals from all socioeconomic strata and ensuring food security are crucial goals in this process, because when individuals have good nutritional status, they are more likely to be protected from the COVID-19 infection and/or complications, as in other infectious diseases. Health and nutrition relationship, linked to food security, continues its importance during COVID-19 pandemic. In this review, the changes in foods production-supply chain, hygienic precautions, food access possibilities, and threatening factors during COVID-19 were discussed, and efforts were made to shed light on the future through sustainable nutrition steps Daha fazlası Daha az

Gebelerin inanışları: besin seçimi bebeğin cinsiyetini ve fiziksel özelliklerini etkiler mi?

DİLEK ONGAN

Makale | 2009 | T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü

Gebelikteki besin tercihinin bebeğin cinsiyeti ile fiziksel ve zihinsel gelişim üzerine etkisiyle ilgili düşüncelerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılan bu çalışmaya, Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği’ne başvuran 501 kadın alınmıştır. Veriler anket formu ile yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Çalışmaya katılan gebelerin yaş ortalaması 26.7±5.8 yıldır. Kadınların %16.8’i gebelikte beslenmenin bebeğin cinsiyetini etkilediğine inanmaktadır. Bu kadınlardan %68.9’u erkek çocuk için tatlı besinleri tercih ederken, %75.4’ü kız çocuk için ekşi besinl . . .eri tercih etmektedir. Gebelik döneminde herhangi bir besine aşeren kadınların oranı %62.5’dir. En fazla aşerilen yiyecekler erik gibi ekşi besinler (%42.2) ve tatlılardır (%17.9). Geleneksel yollarla bebeğin cinsiyetinin bilinebileceği inanışı yaşla birlikte artmaktadır. Eğitim düzeyi arttıkça nazara inanma (%52.0) ve aşerme oranı (%56.8) düşmüş, gebelikte beslenme şeklinin bebeğin fiziksel ve zihinsel özelliklerini etkileyeceği inanışı artmıştır (%41.2). Evlilik süresi 10 yıldan uzun olan kadınlarda beslenme alışkanlıklarının bebeğin cinsiyetini, fiziksel ve zihinsel özelliklerini etkileyeceği inanışı ile aşerme oranı daha düşük iken, bebeğin cinsiyetinin modern teknolojik yöntemler dışında bilinebileceği düşüncesi daha yüksek bulunmuştur. Gebelikte çocuğun cinsiyetinin ve fiziksel özelliklerinin bazı besinlerle etkilenebileceği inanışı günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır. This study was conducted to determine the believes of the women about altering nutrition during pregnancy and whether these nutritional changes are effective on gender, physical and mental development of the baby. 501 pregnants applied to the Policlinic of Maternal Diseases and Delivery of Erciyes University Gevher Nesibe Hospital was recruited to this descriptive study. The data were collected by a face to face questionnaire. Mean age of the participants was 26.7±5.8 years. 16.8% of the women believed that nutrition during pregnancy affects the gender of the baby. Among participants 68.9% preferred sweaty foods for son and 75.4% preferred sourish foods for daughter. The ratio of craving during pregnancy was 62.5%. The most craved foods were sourish foods like plum (42.2%) and sweeties (17.9%). Believing that it is possible to know the gender of the baby by traditional methods increased by age. By education status increased, believing in the evil eye (52.0%) and ratio of craving (56.8%) have decreased and believing that nutrition in pregnancy affects the physical and mental characteristics of the baby has increased (41.2%). While believing that nutritional habits affect the gender, physical and mental characteristics of the baby and ratio of craving are low in the women who had been married for 10 years, the thought about knowing the gender of the baby by the methods excluding modern technologic ones was higher. The belief that the gender and physical characteristics of the baby were affected by some foods is current Daha fazlası Daha az

“Lokma” Kızartma İşlemi Sırasında Palm Olein ve Ayçiçeği Yağının Kızartma Performansının Karşılaştırılması

DİLEK ONGAN

Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 6 ) , pp.47 - 55

Amaç: İzmir halkının sıklıkla tükettiği lokma tatlısında ve kızartıldığı yağda görülen fiziko-kimyasal değişiklikler sonucu oluşan bileşiklerin miktarının sağlık üzerine olası etkisi hakkında bilgi sahibi olmak halk sağlığı açısından önemlidir. Bu araştırma, İzmir ilinde “lokma” tatlısı yapan bir pastaneden alınan lokma hamurunun, ayçiçeği yağı ve palm olein yağında 8 parti halinde kızartılarak yağların kızartma performanslarının izlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Kızartma performansları açısından yağların serbest yağ asidi (SYA), toplam polar madde (%TPM) miktarı, toplam oksidasyon değeri (TOTOX), peroksit değeri . . .(PD) ve p-anisidin değeri (p-AV) literatüre uygun yöntemlerle belirlenmiş, son kızartılmış lokmanın yağ çekme oranı ölçülmüştür. Tüm ölçümler iki kez gerçekleştirilmiş, elde edilen değerlerin ortalaması verilmiştir. Bulgular: Ayçiçeği yağında kızartılan son lokmanın yağ çekme miktarı (%8,3), palm oleinde kızartılan lokmadakine (%6,5) göre yüksektir. Lokma kızartılan ayçiçeği yağının p-AV: 180 iken, palm oleinin p-AV: 102 olup, her iki yağın %TPM değerleri (ayçiçeği yağında: %18, palm oleinde: %12,5) kızartma yağları için önerilen yasal sınırın altında bulunmuştur. Palm olein yağının %TPM’deki artış hızı ve SYA miktarının artış ivmesi ayçiçeği yağına göre daha düşüktür. Sonuç: Sonuçlar palm olein yağının, derin yağda lokma kızartma işleminde, ayçiçeği yağına göre oksidatif olarak daha dayanıklı olduğunu göstermiştir. Objective: To have information about the possible health impact by knowing the number of compounds that may occur due to the physico-chemical changes seen in the “lokma” dessert and fried oil is important in terms of public health. This research was conducted in order to compare the frying performances of sunflower oil and palm olein oil in which the lokma dough was fried in 8 batches taken from a patisserie that makes “lokma” in Izmir. Material and Method: Frying performances were determined by the amounts of free fatty acid (FFA), total polar compounds (TPC%), total oxidation value (TOTOX), peroxide value (PV), and p-anisidine values (p-AV) methods in accordance with the literature, and the oil absorption rate of the last fried “lokma” was also measured. All measurements were carried out twice, and the mean of the obtained values was given. Results: Fat absorption rate of the last lokma from sunflower oil (8,3%) was higher than palm olein (6,5%). p-AV of sunflower oil was 180, and p-AV of palm olein was 102. The last TPC values of both oils (sunflower oil: 18%, palm olein: 12.5%) were found below the recommended legal limit for frying oils. The increased rate of TPC% and the acceleration of FFA amount of palm olein oil were lower than sunflower oil. Conclusion: The results showed that palm olein oil was more oxidatively stable in deep lokma frying than sunflower oil Daha fazlası Daha az

Premenstrual Sendromu Olan Kadınlarda Yeme Bağımlılığı: Bulmacanın Yeni Parçası

DİLEK ONGAN | AYŞE NUR SONGÜR BOZDAĞ

Makale | 2021 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 2 ) , pp.39 - 46

Amaç: Bu kesitsel çalışma premenstrual sendrom (PMS) ve yeme bağımlılığı arasındaki ilişkiyi incelemek amacı ile yapıldı. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın verileri Mart 2020-Haziran 2020 tarihleri arasında toplandı. Araştırmanın örneklemini 20-45 yaşlarında olan, İzmir’de yaşayan, gebe/emzikli olmayan ve postmenopozal dönemde bulunmayan 155 kadın oluşturdu. Veriler sosyo-demografik özelliklere dair soruların, Premenstrual Sendrom Ölçeği’nin ve Yale Yeme Bağımlılığı Ölçeği’nin yer aldığı bir anket formu ile toplandı. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 23,32±5,13 yıldı, %89,7’si bekârdı ve %65,2’si ortaöğretim (lise) mezunuydu. Prem . . .enstrual Sendrom Ölçeği toplam puan ortalaması 121,68±37,96 olarak bulundu ve kadınların %61,3’ünde PMS varlığı saptandı. Beden Kütle İndeksine (BKİ) göre %16,1’i zayıf, %71,6’sı normal vücut ağırlığında, %9,7’si fazla kilolu ve %2,6’sı şişmandı. BKİ sınıflandırmaları ile PMS arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak önemli olduğu tespit edildi ( Daha fazlası Daha az

Kayseri Melikgazi Eğitim ve Araştırma Bölgesi’nde 0-36 aylık çocuklarda anne sütü alma durumu

DİLEK ONGAN

Makale | 2009 | Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 52 ( 4 ) , pp.176 - 182

Çalışma Kayseri Melikgazi Eğitim ve Araştırma Bölgesi’nde, 0-36 aylık çocukların anne sütü alma ve beslenme durumlarını belirlemek amacıyla yapıldı. 2006’da aynı bölgede gerçekleştirilen Temel Çalışma'da örnekleme seçilen 3120 haneden, 3038 hanedeki 0-36 aylık çocuklar araştırmaya alındı. Veriler anket yöntemiyle annelerle görüşülerek toplandı. İstatistiksel analizlerinde ki-kare ve Student t testi kullanıldı. Araştırma grubundaki çocukların yaş ortalaması 16.03±10.4 aydı. Annelerinin %94.7’si ev hanımı, %62.8’i ilkokul ve daha az (%54.1) eğitimliydi. Çocukların %1.6’sı hiç anne sütü almamış, %98.4’ü bir süre emzirilmişti, %80.5’i d . . .oğumdan sonra ilk saat içinde anne sütü almıştı. Halen emzirilenler ve hiç anne sütü almayanlar dışında altı ay sadece anne sütü alanların oranı %35.7 idi. Altı aydan küçük çocukların %64.0’ü sadece anne sütü almakta olup, %36.1’i biberonla beslenmekteydi. Ortalama emzirme süresi 11.04±4.4 aydı. Çalışma sonucunda; bir süre emzirilen ve altı aydan küçük sadece anne sütü alan çocukların oranının Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verilerine göre daha yüksek, ortalama emzirme süresinin 3.9 ay daha kısa olduğu bulundu Daha fazlası Daha az

Düzenli Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Alışkanlığı Olan ve Olmayan Üniversite Öğrencilerinin Fiziksel Uygunluklarının Karşılaştırılması: Ön Çalışma

DERYA ÖZER KAYA | İLKNUR NAZ GÜRŞAN | SEVTAP GÜNAY UÇURUM | YUSUF EMÜK | NURULLAH BÜKER | DİLEK ONGAN

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 3 ) , pp.249 - 254

Amaç: Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığının çok sayıda fizyolojik yararı olduğu bilinmesine rağmen, genç yetişkinlerde fiziksel uygunluğa etkisi net değildir. Bu çalışmanın amacı düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan ve olmayan üniversite öğrencilerinin sağlıkla ilişkili fiziksel uygunluk parametrelerinden kardiyorespiratuar endurans ve vücut kompozisyonlarının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 16’sı erkek toplam 29 üniversite öğrencisi (ortalama yaş; 20.4 ± 1.5 yıl) katıldı. Öğrencilerin demografik özellikleri ve kardiyovasküler risk faktörleri sorgulandı. Fiziksel aktivite ve egzersiz . . . alışkanlıkları kaydedildi. Haftada en az 3 kez orta şiddette fiziksel aktivite yapan öğrenciler düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan grup olarak belirlendi. Fiziksel uygunluk değerlendirmesinde, vücut kompozisyonu; beden kütle indeksi, bel kalça oranı ve biyoelektriksel impedans analizi kullanılarak, kardiyorespiratuar endurans ise UKK 2 km Yürüme Testi ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin 15’inde (%51,7) düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı vardı. Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan ve olmayan öğrencilerin vücut kompozisyonları benzer bulundu (p>.05). Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan grubun yürüme testini bitirme süresi daha kısa ve maksimal oksijen tüketimi daha yüksekti (p.05). The group with regular physical activity and exercise habits had shorter duration of running and higher maximal oxygen consumption ( Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms