Filtreler
Filtreler
Bulunan: 58 Adet 0.002 sn
Tam Metin [1]
Yayın Tarihi [1]
Yayın Dili [2]
Denizanalarının farklı alanlarda değerlendirilmesi (Cnidaria = Coelenterata)

Taşer, Yiğit

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

Su canlıları insan besininin önemli bir kısmını oluşturduğu gibi birçok alanda kullanılan önemi bir hammaddedir. Su ürünleri denilince ilk akla gelen balık olmasına rağmen, dünyada birçok ülke besinsel değerinin yüksek olmasından dolayı balık dışında diğer su ürünlerinden de faydalanma yoluna gitmişlerdir. Dünyada balık dışında değerlendirilen su ürünlerinden birisi de denizanasıdır. Denizanası binlerce yıldır ticari amaçla Uzakdoğu ülkeleri(Çin) tarafından önemli bir gıda kaynağı olarak kullanılmaktadır ve her yıl kendi iç pazarında 58 bin ton denizanası tüketmektedir. Yarı kurutulmuş denizanası Asya ülkelerinde oldukça popüler olu . . .p, milyonlarca dolarlık deniz ürünleri ticaretini temsil etmektedir. Denizanasının besleyici değeri olduğu gibi tıbbi açıdan da önemli bir gıda maddesidir. Denizanasının %95’i su, %4’ü protein, %1’i de tuzdan oluşmaktadır. Bu nedenle diyabet, obezite hastaları gibi sağlık problemi yaşayan insanların beslenmelerinde kullanılabilen en iyi gıda maddesidir. Bu amaçla denizanasının gıda maddesi üzerine yapılan çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Denizanasının kollajen ekstraksiyonuyla sağlık ve güzellik alanında da pek çok kullanım alanı sağlamaktadır. Ayrıca, hobi alanında da gelişim gösteren ev ve iş yerlerinde denizanaları akvaryumları son dönemde popüler olmaya başlamıştır. Bazı denizanalarında görülen biyolominesans sağlayan GFP proteini ile diğer canlılar üzerinde in vivo’da gözlenemeyen birçok olay ortaya çıkartılmıştır. Son yıllarda GFP transgenik bitki ve hayvanlara gen aktarımında marker olarak da kullanılmaktadır. GFP’nin önümüzdeki yıllarda daha çok yeni kullanım alanlarının bulunacağı ve ülkemiz denizlerinde de gelişen birçok deniz organizmasının farklı amaçlar için değerlendirilmesi yönünde çalışmaların başlatılması gerektiği inancındayız Daha fazlası Daha az

Computer based X-Ray imaging device design alternative using consumer electronic components

Manalp, Alpman

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Medical imaging provides images of structures of the body that is not visible to human eye. It is a basic need that determines the irregularities, abnormalities, parts with different densities, spaces and foreign objects that is not supposed to be in the body. It has major importance for fast and correct diagnose. Imaging is frequently used for periodic scans for early diagnostic and follow up scans of treated patients. No matter how important it is, accessibility of the imaging devices especially digital imaging systems that provides real time images is extremely limited. There are very few of imaging device especially in co . . .untries with low income. The ratio between the number of equipment and population is so low compare to what it supposed to be. Equipment serves in very condensed and unsuited environments. Additionally, capability of maintenance and reparation are very limited. More than half of the population of the world cannot access to medical imaging facilities under current circumstances, even it is an emergency. Regardless of politic and geopolitical reasons, most important reason of this problem is lack of financial power to buy and maintain this equipment. In this study, an imaging device has been designed and a prototype has been produced using consumer electronic components. The cost of the designed system is only %0.2 of cheapest commercial alternative. Captured images have been compared with other commercial imaging equipment. It has been determined that the designed system is sensitive and capable enough to use for medical purposes Daha fazlası Daha az

Engelli bireylerin yangın tahliyesinin araştırılması

Kırtaş, Hacı Ahmet

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Bu çalışmanın amacı, engelli bireylerin yangın tahliyesi, muhtemel olabilecek olaylara karşı gerekli önlemlerin alınması, davranış biçimleri, olaylara bakış açısı, psikolojik tutumları, sürdürülebilir zaman yönetimi ve müdahale tarzı belirlenmesidir. Saptanan sorunlar neticesinde davranış eksiklikleri, kişilerin bulunduğu ortamın değerleri, bina yapısı, çevre koşulları, dış etkenler, iletişim, olaya maruz kalma süresi, psikolojik sarsıntı gibi kişinin sağlığını etkileyen faktörler ve eylemler belirlenmek istenmiştir. Bu sorunların ardından, engelli bireylerin beklentilerinin karşılanması, bilgi birikimlerinin artması, doğru davranış . . . biçimlerin öğretilmesi, kazalar ve olası durumların önlenmesi, olaylara karşı hızlı ve doğru müdahalenin uygulanması hedeflenmiştir. Tezin temelinde, yangının tanımı, bulunduğu alana göre çeşitleri, yangın türleri, yangın güvenlik önlemleri, engelli bireylerin genel yapısı, tahliye gibi temel konular işlenmesi öncelikli görülmüştür. Bu şahısların yangınlara karşı tepkilerini belirlenmek üzere güvenirlilik analizi, T- testi ve faktör analizi gibi programlardan yararlanılmıştır. Bu analizler doğrultusunda 300 engelli birey üzerinde toplam 12 ortak soru hazırlanmış ve sorulmuştur. Çalışmanın hazırlanmasında zaman içerisinde gerçekleşmiş olaylar, olgular gözlemlenmiş, engelli bireyler, bağlı bulundukları dernekler ve sosyal yardım kuruluşları üzerinde araştırma yapılarak, çıkan sonuçlara göre elde edilen veriler istatistiksel olarak yorumlanmıştır. Çıkan sonuca baktığımızda yangınlara karşı engelli bireyler için eksik kalan veya ihtiyacı olan konuların belirlenmesi, eğitim modüllerinin oluşturulması, engellinin otistik yapısına uygun tahliye uygulamaları yapılması faktörleri ön plana çıkmıştır Daha fazlası Daha az

EFQM mükemmellik modeli ve ISO9001 versiyonlarının süreç yönetimi yaklaşımı açısından içerik analizi ve TOPSIS yöntemi ile karşılaştırılması

Kırtaş, Hacı Ahmet

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Süreç yönetimi, bir sistemin yapısını oluşturan bütün alt süreçler için sistemin geliştirilmesini sağlayan unsurların planlanması, bu unsurların seçimi ve devamlılık esasına göre uygulanmasıdır. Süreç yönetimi, sürecin oluşturulması ile başlayan, sürekli iyileştirme çalışmaları ile devam eden, iş süreçleri temeline odaklanan bir yönetim anlayışıdır. İşletmeler, sunulan hizmeti ya da üretilen mamulü kullanan müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için süreçlere gereksinim duymaktadırlar. Süreç yönetimi müşteri beklentilerini aşma hedefinde olan bütün organizasyonların ilgilendiği bir konudur. Müşteri memnuniyetinin karşılanmas . . .ı ya da aşılmasını, arzu edilen hedeflere ulaşmakta en önemli basamak olarak görebilen işletmelerin, kendi süreçlerine ayrıntılı şekilde hakim olabilmesi ve takip edebilmesi gereklidir. Dünya üzerindeki küreselleşme, kuruluşları birbirine çok yakınlaştırmış ve rekabeti dayanılmaz bir boyuta getirmiştir. Bilim ve teknoloji alanında gelinen son nokta müşteri beklentilerinin farklılaşmasına ve artışına neden olmuştur. Demokratikleşme yolundaki ilerlemeler, politik ve siyasi alandaki olumlu gelişmeler yine müşteri beklentilerinin değişmesine ve onların daha iyiyi ve kaliteliyi arzu etmelerine yol açmıştır. Öte yandan bütün bunlar işletmelerde yöneticileri, çalışanlarını memnun etmeye ve daha iyi bir organizasyon yapısı oluşturmaya sürüklemiştir. İş dünyasında başarılı olmak isteyen her türlü kuruluş için süreç yönetimi yaklaşımı, istenilen karlılık düzeyine ulaşmakta, çalışanlarının ve müşterilerinin memnuniyetini artırmakta önemli bir araçtır. Kuruluşlar süreç yönetimi yaklaşımını uluslararası kabul görmüş, kalite ve mükemmelliğin peşinde seçkin birer kalite ve mükemmellik modeli olan ISO9001 ve EFQM modeli çerçevesinde uygulamaya geçirdikleri için, süreç yönetimi yaklaşımının tanıtımı ve ISO9001 standardı ile EFQM modelinin ilk versiyonlarından itibaren nasıl bir değişim gösterdiğinin ve ikisi arasındaki benzerlik ve farklılıkların ne olduğunun ortaya konulması önemlidir. ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi ve EFQM Mükemmellik Modelinin değişik açılardan karşılaştırması, değişik akademik çalışmalarda yer bulmuştur ancak yapılan literatür taramasında süreç yönetimi yaklaşımı açısından iki modelin bir karşılaştırmasına rastlanmamıştır. Bu alanda yapılan çalışmaların yetersizliği iş dünyasındaki firmaların uygulayacakları kalite ve mükemmellik modellerini seçme konusunda kısıtlara neden olmaktadır. Her iki model arasında süreç yönetimi yaklaşımı açısından var olan farklılıkların ortaya konulması, firmaların kendi yapılarına uygun modeli en iyi şekilde seçebilmeleri ve kuruluşlarını büyüterek karlılıklarını artırmaları konusunda yol gösterici olacaktır. Bu farklılıkların bilinmesi, söz konusu kalite standardının ve mükemmellik modelinin yenilenmesini ve geliştirilmesini sağlayan kural koyucularına da kendilerini öz değerlendirme yapma olanağı sunacaktır. Bu bakımdan yapılan bu çalışma literatüre değer katmaktadır. Bu tezin konusu, süreç ve süreç yönetimi yaklaşımının tanıtımı ile başlayarak ISO9001 standardının 1994 yılından itibaren yayınlanan tüm versiyonlarında süreç yönetimi yaklaşımının nasıl uygulandığı ve 1991 EFQM modelinden başlayarak süreç yönetimi xvi yaklaşımının nasıl ele alındığı ve alt kriter ve unsurların nasıl tanımlandıklarını ortaya koymaktır. Ayrıca ISO9001 ile EFQM modelinin süreç yönetimi yaklaşımı açısından benzerlik ve farklılıklarının neler olduğunu versiyonlar itibariyle ortaya çıkarmak ve bu şekilde süreç yönetimi yaklaşımının daha iyi anlaşılmasını sağlayarak, ISO9001 standardı ile EFQM modelinin süreç yönetimi yaklaşımı açısından daha etkili şekilde uygulanmasına katkıda bulunmaktır. Yapılan bu çalışmada, süreç ve süreç yönetimi yaklaşımının tanıtımı ele alınmış, Avrupa ve uluslararası iş dünyasında kalite ve mükemmellik adına oldukça saygın bir konumda bulunan ISO 9001 ve EFQM modeli versiyonlarının süreç yönetimi yaklaşımı, süreçlerin kontrolü ve iyileştirilmesi açılarından kendi aralarında nasıl bir değişim gösterdiği incelenmiştir. Daha sonra tarihsel olarak bu iki modelin birbiri ile karşılaştırılması ve benzerlikleri ortaya konulmuştur. Son bölümde yüz yüze görüşmeler ve soru formundaki soruların yöneltilmesiyle Süreç Yönetimi Yaklaşımı, Süreçlerin Kontrolü, Süreçlerin İyileştirilmesi ve Yenilikçilik açılarından ISO 9001 Kalite Standardının ve EFQM Mükemmellik Modelinin karşılaştırılması için uzmanların görüşleri istenmiştir Daha fazlası Daha az

Development of vibration performances of hybrid laminated composite materials by using stochastic methods

Kırtaş, Hacı Ahmet

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

In recent years, laminated composites are fairly utilized in marine, automotive, aerospace, military and other engineering applications because of their high specific modulus (ratio between the young modulus and the density) and high specific strength (ratio between strength and density). In addition to these features, fiber reinforced composites have inherent tailorability such as fiber orientation and stacking sequence and provide great possibilities to designers against isotropic materials. Determination of the fundamental frequency performance of laminated composite plate is crucial for the design of the composite structures. Es . . .pecially, in dynamical engineering systems, fundamental frequency have to be taken into account in order to prevent resonance arising from external excitations. Laminated composite materials can fulfill this requirement with an appropriate stacking sequence by using optimization methods. In this thesis, the optimum designs of non-hybrid and hybrid laminated composite plates have been investigated. The considered laminated plate is simply supported on four sides. In non-hybrid cases, fundamental frequency is taken as objective function and fiber orientation angles of the laminated composites are taken as discrete and continuous design variables. The optimization has been conducted using graphite/epoxy, glass/epoxy and flax/epoxy materials for various aspect ratios (0.2-2). Single objective optimization formulation have been used for mathematical verification of model problems. In hybrid cases, multi objective approach is considered to maximize the fundamental frequency and minimize the cost simultaneously. The design variables of the multi objective optimization problems are selected as fiber orientation angles, the number of outer layers (No) having high-stiffness and more expensive and the number of inner layers (Ni ) having low-stiffness and inexpensive. Multi objective optimization has been carried out using hybrid graphite-glass/epoxy and graphite-flax/epoxy materials for various aspect ratios (0.2-2). Ecological approach in automotive, aerospace and marine industries have stated that natural fibers (especially flax) are of great importance for their use as alternative reinforcing materials to glass fibers because of their inherent good vibration and cost xii performances. In this regard, the present study is an attempt to show the usage of flax fiber as an alternative to E-glass in interply hybrid composite structures in terms of fundamental frequency and cost. Stacking sequences design and optimization of laminated composites based on Differential Evolution (DE), Nelder Mead (NM), Random Search (RS) and Simulated Annealing (SA) algorithms are considered. The results show that the proposed optimum graphite-flax/epoxy interply composite structure give better than the result of graphite-glass/epoxy in terms of maximum fundamental frequency and minimum cost. It is also found that DE, NM and SA algorithms show superior or at least comparable performance versus Ant Colony Optimization (ACO), Simulated Annealing (SA) and Genetic Algorithm (GA) in the literature for the same laminated structure design problems Daha fazlası Daha az

1100 serisi alüminyum malzemelerde TIG kaynağı ile oluşan kaynak dikiş geometrisinin optimizasyonu

Kırtaş, Hacı Ahmet

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Mühendislik spektrumu kapsamında kaynak, tamamlayıcı parçalar, montaj işlemi ve makine parçaları üretiminde kullanılan temel bir işlemdir. TIG kaynağı, gıda endüstrisinde, gemilerde, köprülerde, paslanmaz çelik kaynağında vb. yerlerde en sık kullanılan ve en iyi bilinen kaynak yöntemidir. Temel olarak TIG kaynağı kaynak kalitesi, üst yükseklik (FH), üst genişlik (FW), alt yükseklik (BH), alt genişlik (BW) ve kaynak dikiş kesit geometrisi alanı gibi kalite ölçütlerine sahip kaynak dikişi kesit geometrisi tarafından nitelendirilmiştir. Kaynak dikişi kesit geometrisi, kaynağın mekanik özelliklerini belirlemede önemli bir rol oynar. Bu . . .yüzden kaynak parametrelerinin seçimi, en uygun kaynak dikişi kesit geometrisinin elde edilmesinde oldukça önemlidir. Bu çalışmada TIG kaynağı parametrelerinin (kaynak hızı, kaynak akımı, gaz temizlik yüzdesinin,kaynak dolgu teli hızı ve ark mesafesi) kaynak dikişi kesit geometrisi şekli ve kalite ölçütlerine etkisi araştırılmıştır. Kaynak dikişi kesit geometrisinin tahmini ve optimizasyonu için matematiksel modeller geliştirilmiştir. Ayrıca, TIG kaynağında kaynak dikişi kesit geometrisi ve kaynak parametreleri arasındaki ilişkileri yapılandırmak için nonlineer regresyon analizi uygulanmış, matematiksel hesaplamalar için de “Wolfram Mathematica v.11” programı kullanılmıştır. İlk olarak kaynak dikişinin kesit geometirisini tahmin eddebilmek için bir matematik modeli geliştirilmiştir. Daha sonra TIG kaynak fenomenini tahmin etmek için oluşturulan matematik modelin, nonlineer regresyon analizleri sonucunda prosesi doğru bir şekilde tahmin edebildiği görülmüştür. Kaynak dikişinin optimizasyon çalışmalarnda da “Differential Evolution”, “Nelder-Mead”, “Simuated Annealing” ve “Random Search” metodları kullanılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda kaynak dikişi geometrisine ait alan için ulaşılabilecek en düşük değere, mümkün olan en yüksek nüfuziyet miktarı koşulu altında optimizasyon işlemleri yapılmıştır Daha fazlası Daha az

Synthesis, characterizatıon and application of new organic electroactive molecules for photovoltiıc devices

Kırtaş, Hacı Ahmet

Doktora Tezi | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

PEDOT:PSS is with its acidic property solves the indium atoms from ITO and indium atoms diffuses in active layer in an organic solar cell. This event causes an decreasing in solar cell efficiency. In the same strategy, SAM molecules can be used as hole injection layer. On the other hand MoO3 can be used as anode buffer layer. In this thesis it is wanted to make SAM molecules have to not absorb visible range of solar spectrum for the efficient harvesting of solar energy by donor molecule. Otherwise the HOMO level of SAM molecule have to be between work function of ITO and HOMO level of donor molecule. In this way SAM molecules which . . .don’t absorb the visible range of solar spectrum and with the suitable HOMO levels were designed, and applied on organic solar cell. On the other hand, while the series resistance in the solar cells to be formed with the synthesized molecules decreases according to the standard, parallel resistance increase is aimed. DSSCs were proposed instead of silicon solar cells with their easy production and low cost fabrication. The photosensitizer which is liable for the visible and near-infrared utilization of the solar light, is one of the basic components of the DSSCs. Metal free organic dyes can be thought as an alternative for the solar energy to electricity conversion in DSSCs. One of the important parameter for the dye is harvesting solar energy efficiently. If the dye absorbs all solar spectrum more energy could be harvested. Furthermore, the energy levels of dye has to be suitable with TiO2 and hole transport material. On the basis of this we designed two metal free organic dyes for DSSC, absorbing uv-visible range of solar spectrum and having proper HOMO-LUMO levels, were designed, and applied on dye sensitized solar cell Daha fazlası Daha az

Synthesis and application of the iridium semiconductor complexes for organic light emitting diodes

Kırtaş, Hacı Ahmet

Doktora Tezi | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Organic light emitting diodes (OLEDs) is a multi-disciplinary research area. Due to the possibility of being produced in different designs and low costs, studies on the research and development of energy efficient structures have increased. These expectations have increased so much that research on new types of molecules and device designs is increasing with the expectation that OLEDs will be more efficient than all available light sources and that almost 100% of the energy used can be converted to light. Transition metal complexes, especially Iridium(III) complexes, which make them phosphorescent due to their high quantum yield and . . . broad emission colors, have been the most widely used emission material for OLED applications. Because the materials with this property provide both singlet and triplet transitions, all excited states contribute to light emission, so the theoretical internal quantum yield of these complexes can reach 100%. In this work, 4 spiro-based ligands were synthesized by Suzuki cross-linking methodology and 8 novel Ir(III) complexes were synthesized with these ligands. The synthesized molecules were characterized by 1HNMR, 13CNMR, UV-Vis, photoluminescence (PL) and cyclic voltammetry (CV) techniques. Ir(III) complexes have been prepared functionalized as two series. The photophysical properties of the functionalization have been examined to determine the effect on the emission. It was determined that complexes with solution phase emission studies had green and orange emissions ranging from 510 to 578 nm with the effect of functionalized electron donating group (EDG) and electron withdrawing group (EWG) groups. These results showed that substituent groups are effective on the emission of complexes. The results from cyclic voltammograms show that EDG and EWG groups and complexes have different energy band intervals (Eg value). Some of the synthesized iridium complexes were made with a light emitting device (single active layer OLED, light emitting electrochemical cell, LEC device). It has been observed that these devices can operate at low voltages. LEC devices were prepared in the ITO/PEDOT:PSS/Ir(III)complex/Ag configuration. It was determined that the prepared LEC devices started to radiate at on average of 5.5 V and the highest luminance value (in C2 complex) was measured as 1107 cd/m2 Daha fazlası Daha az

New grade of thermoplastic polyurethane with high thermal conductivity and low coefficient of friction

Semiz, Seçkin

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Today, thermoplastic polyurethane materials are widely used in many different applications. There are many types of thermoplastic polyurethanes which offers different mechanical and chemical properties according to application area. In addition to the existing properties, thermoplastic polyurethane materials mixed with various additives to obtain specific, targeted thermoplastic polyurethane materials in order to impart different properties to the material for application. In this study, materials of the sealing elements are approached which is one of the most important parts of the hydraulic & pneumatic systems widely used i . . .n industry. Nowadays when energy efficiency and product life become vital, it is quite important that prolongation of the sealing element life, increasing the energy efficiency and reducing maintenance requirements for hydraulic & pneumatic sealing elements sector. This study gains importance in terms of bringing the properties such as low coefficient of friction and high thermal conductivity coefficient in materials of hydraulic pneumatic sealing materials without breaking the standard physical and chemical properties of the material. Standard features expected from hydraulic & pneumatic sealing materials summarized as tensile strength, elongation at break, hardness, deformation under pressure (compression set) and wear resistance. In addition to these properties of standard materials, it envisaged that imparting low coefficient of friction to materials will reduce wearing because of friction and heat formation, imparting high thermal conductivity will facilitate transferring the heat generated from the material to the surrounding area. If these two properties are insufficient, burn spots and abrasions due to temperature increase observed in the working surfaces of the sealing elements. Herewith these problems cause leakage that is the indication of failure. By preventing these situations, the sealing elements will be able to benefit from the sector with higher energy efficiency and longer working life. Four different additive materials such as boron nitride, MoS2 ,graphite and PTFE were used at three different doses each to gain the specified properties to the thermoplastic material which is used in this study. The base material compounded with the additives was re-granulated with twin-screw extruder and after heat treatment of the materials, test plaques and sealing elements were produced with the help of plastic injection machines. xxvi FTIR, thermal conductivity coefficient, tensile, compression set, coefficient of friction and friction tests carried out to examine the properties expected to change. When all the results analyzed according to the tests performed, it has been observing that Sample 6 which has 5% PTFE acquired the targeted properties without deteriorating the existing properties. In this compounded material, the coefficient of thermal conductivity increases and the coefficient of friction decreases while the hardness, stress at 100% strain and compression set values are within acceptable limits Daha fazlası Daha az

Su ürünleri tesislerinde iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları

Semiz, Seçkin

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Su ürünleri sektörü, büyüme ile gelen sorunlar ile karşı karşıyadır. Emeğin yoğun olduğu bir sektör olarak istihdam boyutu önemli olan sektör tehlikelere ve kazalara açık hale gelmiştir. Su ürünleri sektöründe karşılaşılan en önemli insan kaynaklı sorunlarından biri, çalışanların emniyetli ve sağlıklı bir çalışma ortamına sahip olmamalarıdır. İş yerlerinde işin yürütülmesi ile ilgili olarak oluşan tehlikelerden sağlığa zarar verecek koşullardan korunmak ve daha uygun bir iş oramı oluşturmak için gerçekleştirilen metotlu çalışmalar “iş güvenliği” olarak adlandırılmaktadır. . . . Daha fazlası Daha az

Doğa Okulları : Ekoturizm bağlamında bir inceleme ve Türkiye için pilot okul önerisi

Semiz, Seçkin

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Çocuklarda fiziksel aktivenin sağlık açısından önemi çok fazladır. Çocukların okullarda teneffüs aralarında ve beden derslerinde fiziksel aktivite yapmak için kısıtlı zamanları olmasından dolayı fiziksel aktivite için yeterli fırsatı bulamamaktadırlar. Hızla gelişen teknolojiler, hızla büyüyen şehirler ve modern yaşam standartlarının etkisi sonucunda doğadan ve doğal yaşam koşullarından hızla uzaklaşan nesiller bu oluşumun etkisi olarak modern yaşamın getirdiği kolaylıkların olumsuz birer yansıması olarak daha az sosyal, öz güven ve bireysel güçlerinden daha az haberdar, fiziksel olarak daha az aktif bireyler olarak önümüze çıkmakta . . .dır Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms