Canıbek, Cihan
Yüksek Lisans | 2021 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETİki veya daha fazla akarsuyun birleşerek kavşak noktası oluşturmaları, açık kanal hidroliği alanında sık karşılaşılan bir durumdur. Kavşaklar, hidrolik açıdan önemli kontrol noktalarıdır. Kavşak içinde memba ve mansap derinliklerinin bilinmesi yüzey profilinin belirlenebilmesi açısından önem arz etmektedir. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Hidrolik Laboratuvarı'nda gerçekleştirilmiş olan bu çalışmada, mansap derinliği ve yan kollardan gelen debiler değiştirilerek farklı koşullar oluşturulmuş ve kavşak içi ve yakınındaki akım derinlikleri ölçülmüştür. Birbirine simetrik 90° açıyla birleşen yan kolların ve ana kanalın genişliği sır . . .asıyla 1 m ve 2 m'dir. Kavşak noktasında yan kollar ile ana kanalın taban kotları eşit olacak şekilde düzenlenmiştir. Çalışmada, ana kanalda ve yan kollarda Froude sayıları 1'den küçük olup tüm deneyler nehir rejiminde olmuştur. Reynolds sayısı 2000'den büyük olduğundan tüm deneyler türbülanslı akım koşulunda gerçekleşmiştir. Yan kol ve ana kanal debileri arasındaki oran ile akımın nehir rejiminde olmasına bağlı olarak akım derinlikleri incelenmiştir. Bu çalışma kapsamında yapılmış olan deneylerde ana kanalda taban eğimi 0 ve akım derinliği kritik akım derinliğinden büyük (h>hc) olup çalışmalar nehir rejiminde yapıldığından ana kanalda H2 profili gözlenmiştir. Yan kollarda ise ve taban eğimi 0,002, kanal taban eğimi kritik eğimden küçük (S0h0>hc) olup M1 profili gözlenmiştir. Momentum denklemi, birleşimde seçilen noktalarda uygulandığında bu noktalarda ölçülmüş olan deneysel değerlerle, momentum denkleminin uygulanmasıyla elde edilen veriler arasında uyumluluk olduğu tespit edilmiştir. Birleşimlerin membasında akım derinliklerinin eşit olduğu varsayımı doğrulanmıştır.ABSTRACTIn the open channels it is common that the flows of two or more channels merge into a single downstream channel forming a confluence. In terms of hydraulics, confluences are important control points. In addition to this, it is very important to know upstream and downstream flow depth in a confluence in terms of determining water surface profile. In this study which is conducted in İzmir Katip Çelebi University Hydraulics Laboratory, with different downstream flow depths and tributary channel flow rates the flow depths are measured in the vicinity of confluence. Width of tributary channels and main channel are 1 m and 2 m respectively and the angle between the tributary channels is 90°. Bed elevation of main channel and tributary channels are equal, i.e. they are concordant. The Froude numbers are less then 1, so the flow regime is subcritical at all experiments. The Reynolds number is more than 2000 which means the flow is turbulent. Depending on discharge ratios between tributary channels and main channel the flow depths are investigated. In main channel bed slope is 0, flow depth is greater than critical flow depth (h>hc) and flow regime is subcritical so H2 profile was observed in the main channel. In tributary channels bed slope is 0,002, bed slope is less than critical slope (S0h0>hc) so M1 profile was observed in lateral channels. Flow depth in the confluence observed higher than downstream flow depth on each experiment set. When momentum equation applied in selected points in the confluence, experimental values and values obtained from momentum equation shows well conformality. Assumption of flow depth equality on upstream of confluences was confirmed Daha fazlası Daha az
Camara, Youssouf
Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ÖZETAntropolojik eylemler nedeniyle arazi kullanımı zaman içinde değişmektedir. Bu değişiklikler hem arazi yönetimini hem de çevre koruma düzenlemelerini etkiler ve dolayısıyla yaşam koşullarını olumsuz yönde değiştirir. Bu değişiklikleri izlemek, devasa mühendislik projeleri ve sermaye karar verme süreçleri geliştirmenin bel kemiği haline gelmiştir. Özellikle finansal kaynakların çok sınırlı olduğu gelişmekte olan ülkelerde. Uzaktan algılayıcı sensörler ve açık erişim programları aracılığıyla, AKAÖ özellikleri bu tür ülkeler için bir miktar kolaylıkla gerçekleştirilebilir. Sentinel 2 MSI, 10m yer örnekleme aralığı ve 5 günlük zamas . . .al çözünürlük ile bu tür bir çalışmayı gerçekleştirmek için kullanılabilir. Ülkenin göç merkezi olarak kabul edilen Gine'nin başkenti Conakry'ye yakın bir yerde bulunan 585 km2'lik ve 240000 civarında nüfusa sahip bir bölge olan Forecariah'ın Sentinel 2 görüntüsü kullanılmıştır. Globeland30, su, sulak alan, tarım, bitki örtüsü, çıplak arazi, yapılaşma gibi alan AKAÖ özelliklerini sınıflandırmak için kullanılmıştır. Amacımıza en uygun ve ücretsiz olarak kullanılabilecek kümeleme algoritmasını bulmak için denetimsiz yöntem olarak K-means, denetimli yöntem olarak RF, SVM, DL4J kullanıldı. Denetimsiz yöntem için yineleme sayısı 30 ve sınıf sınırı 6 olarak ayarlandı. Çalışmada 10 kat çapraz doğrulama ile yapılmış, eğitim ve test poligonlarını seçmek için Google Earth görüntüsü kullanılmıştır. Bunun sonucunda tematik haritalar elde edilmiştir. K-means, Sentinel veri işleme yazılımı SNAP altında çalıştırılmıştır, RF ve SVM için EnMAP-Box ve DL için WEKA kullanılmıştır. Genel doğruluk olarak K-means, RF, SVM ve DL4J için sırasıyla 78, 83, 86 ve 91 elde edilmiştir. Diğer 3 sınıflandırıcıya kıyasla DL ile ilgili olduğu için beklendiği gibi en iyi sonucu vermiştir. Bu nedenle, mühendislik ve çevre koruma projelerinde ve güçlü karar verme sistemlerinin oluşturulmasında DL algoritmalarının kullanılmasını önerebiliriz. Özellikle, gelecek nesillerin yaşamını etkileyebilecek ve çoğunlukla düşük gelirli bölgelerde LULC özelliklerinin değişmesinin izlenmesi söz konusu olduğunda açık kaynak veri ve yazılımlardan yararlanılması tavsiye edilmektedir.ABSTRACTDue to anthropological actions, land usage changes within time. Those changes impact both land management and environment safe keeping regulations which therefore adverse living conditions. Tracking those changes have become the backbone for developing huge engineering projects and capital decision making processes. Especially in developing countries, where financial resources are very limited. Through remote sensors and open access programs, LULC features motoring can be performed with some ease for such countries. Sentinel 2 MSI with its 10m ground sampling and 5 days revisit frequency can be used to perform such study. We used Sentinel 2 image of Forecariah, a region with 585 sqkm and a population around 240000, located in a close proximity to Conakry the capital city of Guinea recognized to be the most mass migration center of the country. Globeland30 was used to classify the area LULC features such as water, wetland, agriculture, vegetation, bare-land, built-up. K-means was performed as unsupervised method and RF, SVM, DL4J were used as supervised method for finding the clustering algorithm that best fit our purpose and can be used free of charge. Iteration number was set to 30 and class limit to 6 for the unsupervised method. For the supervised case, Google Earth image of data were used to set train and test polygons, assessed with 10-fold cross validation. As a result, thematic maps were obtained. K-means was run under SNAP, the sentinel data processing software, RF and SVM under EnMAP-Box a python plugin for QGIS and DL4J under WEKA which provides access to both SQL database and DL through DL4J. As overall accuracies, we obtained 78, 83, 86 and 91 respectively for K-means, RF, SVM and DL4J. DL4J gave best result as expected because relevant to DL compared to other 3 classifiers. Therefore, we can advise the usage of DL algorithms in engineering and environment protecting projects as well as in the building of a decision making systems. Especially, when it comes to monitoring LULC features change that can impact the life of future generations and mostly in low-income regions Daha fazlası Daha az
Egeli, Saadet Sena
Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ÖZETTıbbi görüntüleme, herhangi bir invaziv işlem olmaksızın vücudun içinin görüntülerini oluşturmaktır. X-ışınlarının keşfi, tıbbi görüntülemenin temelini oluşturur. Zamanla yeni görüntüleme yöntemleri de geliştirilmiştir. Manyetik rezonans görüntüleme, pozitron emisyon tomografisi bu yöntemlerin örnekleri olabilir. Bununla birlikte, x-ışınları bir temel uygulama olarak kalmıştır. Her görüntüleme yöntemi gibi, x-ışınları da dezavantajlara sahiptir ve geliştirmeye ihtiyaç duyar. Üreteç temelli sorunların üstesinden gelme amacıyla yeni x-ışını üretim metotları geliştirilmeye çalışıldı. X-ışını üretimi için piroelektrik kristal kullan . . .ımı, yeni x-ışını oluşturma yöntemlerine bir örnektir. Piroelektrik kristaller, termal döngü ile bir elektrik alanı oluşturabilir. Bu elektrik alanı, bir hedef malzeme ile x-ışınları elde etmek için kullanılır. Piroelektrik ile X-ışını üretimi, geleneksel yönteme göre birçok avantaja sahiptir. Piroelektrik kristallerle yapılan çalışmalar, x-ışını verimini etkileyen tüm faktörler için hala net değildir. Üretim sürecini iyi anlayarak, piroelektrik x-ışını jeneratörleri tıbbi görüntülemenin bir parçası olabilir. Özellikle dental radyografi cihazları küçük cihaz tasarımlarından yararlanabilir. Bu çalışmada, minyatür boyutlu, hafif ve düşük maliyetli bir dental radyografi cihazı geliştirmek için piroelektrik x-ışını oluşturmada kristalin döngü sayısının etkisi eğri uydurma yöntemleri ile araştırılmıştır.ABSTRACTMedical imaging is creating images of the interior body without any invasive operation. The discovery of x-rays establishes the foundation of medical imaging. Over time, new imaging modalities developed. Magnetic resonance imaging, positron emission tomography can be examples of these modalities. However, x-rays remained a cornerstone application. Like every imaging modality, x-rays also have disadvantageous features and need developments. New methods tried to generate x-rays to overcome generator-based issues. Pyroelectric crystal usage for x-ray generation is an example of novel x-ray generation methods. Pyroelectric crystals can create an electric field by thermally cycling. This electric field is used to obtain x-ray beams with a target material. X-ray generation with pyroelectricity has many advantages over the traditional method. Studies with pyroelectric crystals are still not clear for all the factors which affect x-ray yield. By understanding the generation process well, pyroelectric x-ray generators can be a part of medical imaging. Dental radiography devices especially can take advantage of small device designs. In this study, effect of count number of the crystal for pyroelectric x-ray generation was investigated with curve fitting methods to develop a miniature size, lightweight and low-cost dental radiography device Daha fazlası Daha az
Kumaş, Kaan
Yüksek Lisans | 2021 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETYetiştiriciliği yapılan balık türlerinde Gram-negatif ve Gram pozitif bakteriler farklı coğrafi bölgelerde hastalık etkeni patojen olarak tespit edilmiştir. Balık çiftliklerinde oluşan hastalıklar yüksek üretim, iklim değişiklikleri, çiftlikler arası gerçekleşen balık ve yumurta transferleri gibi faktörlerin etkisiyle ortaya çıkarak ciddi ekonomik kayıplara sebep olmaktadır. Balık patojenlerinin hızlı teşhis edilmesi ile hastalıkların tedavi edilerek balıkların sağlığına kavuşturulması en önemli unsurlardan biridir. Bu nedenle patojenlerin hızlı identifikasyonunun yapılabildiği serolojik yöntemlere olan ihtiyaç artmıştır. Polikl . . .onal antikorlar tek bir antijen üzerinde birden fazla epitopu tanıyabilmelerinden dolayı bakteriyel balık hastalıklarının serolojik identifikasyonunda sıklıkla tercih edilmektedir. Bu çalışmada antiserum elde etmek için uygulanan immunizasyonda Lactococcus garvieae, Vibrio anguillarum, Yersinia ruckeri'nin referans suşlarından antijenler hazırlanmıştır. Yeni Zelanda tavşanlarına antijenler ardışık dozlarda verilerek gerçekleştirilmiştir ve tavşanın kulak veninden kan alınarak antiserumlar ayrı ayrı toparlanmıştır.ABSTRACTGram-negative and Gram-positive bacteria have been identified as disease-causing pathogens in different geographical regions in farmed fish species. Diseases in fish farms cause serious economic losses due to factors such as high production, climatic changes, fish and egg transfers between farms. Rapid diagnosis of fish pathogens and treatment of diseases is one of the most important factors associated with fish health. Therefore, the need for serological methods for rapid identification of pathogens has increased. Polyclonal antibodies are frequently preferred for the serological identification of bacterial fish diseases because they can recognize more than one epitope on a single antigen. In this study, antigens were prepared from reference strains of Lactococcus garvieae, Vibrio anguillarum, Yersinia ruckeri for the immunization process to obtain antiserum. Antigens were gived consetutive doses to New Zealand rabbits and antisera were collected separately by taking blood from the rabbit's ear vein Daha fazlası Daha az
Hakyemez Çatiner, Deniz
Yüksek Lisans | 2022 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ÖZETHer geçen gün artan hava kirliliği ile önem kazanan karbondioksit emisyonunun azaltılmasına yönelik çalışmalar her alanda devam etmektedir. Elektrik üretimi, taşımacılık gibi hava kirliliğinin büyük kısmını oluşturan alanlarda gaz türbini kullanımı yaygındır. Gelişime açık bu motorlar ile verimi arttırmak ve yakıt tasarrufu sağlamak amacıyla çalışılan yöntemlerden biri olan reküperatör tasarımı bu tezin konusudur. Yer ve hava olmak üzere iki farklı mikro gas türbin motoru için borulu ısı değiştirici basınç kaybı ve sıcaklık artışı dikkate alınarak modellenmiştir. Hava tipi motorlarda alan kısıdı olmasından dolayı, yer tipi motor . . . için daha karmaşık bir tasarım ele alınmıştır. Yaprak ve dağıtım boruları olmak üzere iki ana bölüme sahip olan reküperatörün 2B ve 3B HAD analizleri yapılmış. Tasarım ANSYS DOE programı kullanılarak optimize edilerek, yer ve hava tipi mikro türbinler için en verimli model elde etmek amaçlanmıştır. Bunlara ek olarak, HAD analiz sonuçlarına göre bileşen performans haritalarından faydalanarak termodinamik çevrim analizi yapılmıştır. Eşleşme yöntemi kullanılan bu çalışmaların sonucunda motor için sıfır fayda sağlayacak eşik etkinlik değeri hesaplanmıştır. Böylece ısı değiştiricinin sahip olduğu etkinliğin eşik değerine oranı ayırt edici bir parametre olmuştur. Sonuç olarak yapılan analizler karşılaştırılmış, en verimli modellerin yakıt kütlesel debileri ile itki kuvvetleri reküperatörsüz motorla kıyaslandığında yer ve hava tipi motorların özgül yakıt tüketiminde 2.54 ve 4.82 oranında iyileşmeler gözlenmiştir.ABSTRACTEfforts to reduce carbon dioxide emissions, which come into prominence with the increasing air pollution day by day, continue in every field. In areas such as electricity generation and transportation, which constitute the majority of air pollution, the use of gas turbines is common. The subject of this thesis, recuperator design is one of the methods studied to increase efficiency and save fuel with these engines that are open to improvement. The shell and tube heat exchanger for two different micro gas turbine engines, land and aero, has been modeled by considering pressure loss and temperature rise. Due to area limitations in aero engines, a more complex design has been considered for the land engine. The recuperator with two main sections leaf and manifold analyzed in 2D and 3D. By optimizing the design using the ANSYS DOE program, it is aimed to obtain the most efficient model for land and aero type microturbines. In addition to these, thermodynamic cycle analysis has been performed by using component performance maps according to CFD analysis. As a result of these studies using the matching method, the threshold effectiveness that will provide zero benefits for the engine has been calculated. Thus, the ratio of the efficiency of the heat exchanger to the threshold value became a distinctive parameter. To sum up, improvements have been observed as 2.54 and 4.82 less TSFC of land and aero engines when the fuel mass flow rates and thrust forces of the most efficient models have been compared with the engine without a recuperator Daha fazlası Daha az
Özen Eroğlu
Yüksek Lisans | 2022 | Fen Bilimleri Enstitüsü
Biyokompozit üretiminde tercih edilen lignoselülozik maddeler genellikle bitkisel kökenli lif kaynaklarından elde edilmektedir. Bu amaçla değerlendirilen mevcut lif kaynaklarının sınırlı olmaları sebebiyle hızlı yetişen yeni bitkisel lif kaynaklarının arayışı ve önemi artmıştır. Bu tez çalışması kapsamında biyokompozit üretiminde alternatif lignoselülozik kaynak olarak Sorghum halepense (Kanyaş) liflerinin kullanılma potansiyelinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca lif örnekleri dört farklı ayda toplanarak bu toplanma zamanı farklılıklarının bitkinin kimyasal içeriğine olan etkisi araştırılmıştır. Hazırlanan yaprak ve gövde liflerin . . .in ekstraksiyonu, delignifikasyonu, 𝛼-selüloz ve kül tayini işlemleri sonrası kimyasal bileşenleri tespit edilmiştir. Tespit edilen bileşenlerin varlığı FTIR analizinden elde edilen spektrumlarla desteklenmiştir. Sorghum halepense bitkisinin yaprak ve gövde lif unları, kompozit malzemenin ağırlıkça %10, %20 ve %30'unu oluşturacak şekilde yüksek hızlı termokinetik karıştırıcı (gelimat) vasıtasıyla GD-PP (Geri Dönüşüm Polipropilen) matris ile karıştırılmıştır. Elde edilen edilen lif-polimer hamurundan sıcak pres kalıplama yöntemi kullanılarak ASTM standartlarına uygun kompozit levhalar üretilmiştir. Levhalardan elde edilen test örneklerinin termal özelliklerini belirlemek amacıyla TGA ve DSC analizleri, mekanik ve fiziksel özelliklerini belirlemek amacıyla çekme ve eğilme testleri ve son olarak morfolojik özelliklerini belirlemek amacıyla SEM analizleri gerçekleştirilmiştir. Örneklerin TGA analizleri incelendiğinde lif ilavesinin termal kararlılığı arttırdığı fakat kontrol grubuna göre kompozitlerin termal kararlığında düşüşlerin yaşandığı tespit edilmiştir. Ayrıca %50'lik kütle kayıplarının 280-460 °C arasında gerçekleştiği görülmüştür. DSC analizleri sonucunda ilave edilen lif oranı arttıkça erime sıcaklıklarının belirgin bir değişim göstermediği fakat kompozitlerin erime entalpilerinde (ΔHm) düşüşlerin olduğu saptanmıştır. Sorghum halepense yaprak ve gövde lifi ilaveli GD-PP kompozitlerin mekanik özelliklerinde ilave edilen lif oranı arttıkça kontrol grubuna göre düşüşlerin olduğu saptanmıştır. Mekanik test sonuçlarına göre yaprak ve gövde kompozitleri arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark saptanmazken en iyi çekme ve eğilme direnci değerleri %10 gövde lifi ilaveli kompozitlerde tespit edilmiştir. Son olarak kompozitlerin morfolojik yapısı incelendiğinde Sorghum halepense yaprak ve gövde liflerinin GD-PP polimer matris ile homojen bir şekilde karıştığı tespit edilmiştir Daha fazlası Daha az
Omar, Abdirahman Ahmed
Doktora Tezi | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ÖZETBu çalışma Etiyopya Somali Bölgesinde Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlar ve çalışanlar arasındaki örgütsel bağlılık arasındaki ilişkiyi araştırmaktadır. Bu kuruluşlardaki algılanan liderlik tarzları ve çalışanların örgütsel bağlığını anlatmak için bir açıklayıcı ardışık karma yöntem uygulanmıştır. Sonuçları örneklerle açıklamak için 17 farklı Kar Amacı gütmeyen kuruluşta çalışan 136 çalışan ve denetçilere yapılan niceliksel ankette alınan cevaplar ve 7 liderle yapılan geniş kapsamlı mülakatlar kullanılmıştır. Niceliksel veriler SPSS 21 versiyon yazılımı kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın ana değişkenlerinin tanımlayıcı duruml . . .arı ve demografik özelliklerinin özetleri elde edilmiş ve daha sonra sunulmuştur. Ayrıca araştırmacı bağımsız değişkenleri temsil eden liderlik tarzları ve bağımsız bir değişken olarak çalışanların örgütsel bağlılığı ile korelasyon analizleri aracılığıyla çalışma değişkenleri arasındaki ilişkinin gücü ve yönünü incelemiştir. Niceliksek veriler geniş kapsamlı görüşmelerin katılımcıları tarafından verilmiş olan cevapların içerik analizi yoluyla incelenmiştir ve daha sonra elde edilen sonuçlar doğrudan alıntı ve açıklamalı yorumlar olarak sunulmuştur. Bu kuruluşlardaki çalışanlar ilgili liderlerinin dönüşümsel davranışlardan daha çok etkileşimsel ve serbest bırakıcı (laissez-faire) davranışlar sergilediğini algılama eğilimindedirler. Hem niceliksel hem de niteliksel geniş kapsamlı görüşmelerden elde edilen kanıtların üstünlüğü kar amacı gütmeyen kuruluşlarda liderlik tarzları ve çalışanlar arasındaki örgütsel bağlılık arasındaki ilişkiyi oluşturmaktadır.ÖZETThe present study investigates the relationship between leadership styles and organizational commitment among employees working at NGOs in the Ethiopian Somali Region. An explanatory sequential mixed method has been used to disclose the dominant style and corresponding employees' organizational commitments. The responses from quantitative survey of 136 employees and supervisors working in 17 different NGOs and in-depth interviews held with 7 leaders have been used to illustrate results. The quantitative data were analyzed by using the SPSS 21 version software. Summaries of demographic characteristics and descriptive states of main variables of the study were obtained and then presented. Moreover, the researcher examined the directions and strengths the association among the study variables through correlation analyses with leadership styles representing the independent variables and employees' organizational commitment as a dependent variable. The qualitative data were examined through content analyses of the responses provided by the participants of the in-depth interviews and results obtained thereafter were presented in the form of direct quotation and explanatory interpretations. Employees in these organizations tend to perceive that their respective leaders were displaying more of transactional and laissez-faire than transformational behaviors. The preponderance of evidences from both quantitative survey and qualitative in-depth interviews establish the connection between the leadership styles and organizational commitment among employees working in these NGOs Daha fazlası Daha az
Khan, Benish
Yüksek Lisans | 2022 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETİnşaat sektöründe taşıyıcı olmayan dolgu duvar uygulamalarında kagir blok elemanların kullanımı yaygın bir uygulamadır. Bu blok elemanlarının üretiminde farklı menşeli agregalar kullanılarak çimento bağlayıcı ile üretilirler. Blok üretiminde kullanılan agreganın türü, blok elemanının fiziksel ve mekanik özelliklerini doğrudan etkiler ve farklı teknik özellikler göstermesini sağlar. Ancak blok elemanının aynı tip agrega kullanılarak farklı geometrik tasarımlarda üretilmesi blok elemanın teknik özelliklerinde değişikliğe neden olur. Bu bağlamda, blok elemanın taşıyıcı olmayan bir duvar sisteminde duvar dolgu elemanı olarak kullanı . . .lması, duvarın özellikle yoğunluk ve mekanik mukavemet özelliklerinde değişikliklere neden olmaktadır. Farklı tasarım parametrelerine sahip blok elemanların kullanılmasıyla inşa edilen bir duvarda nasıl bir değişim olgusunun meydana geldiği, yapı malzemelerinin istikrarlı kullanımı bağlamında yapılması gereken detaylı bilimsel inceleme hususları arasındadır. Ayrıca kâgir duvarda kullanılan örgü harcının kullanımının değişken olması, blok elemanın tasarımı ve yoğunluk değerlerindeki değişim, örgü işlevi tamamlanmış nihai kâgir duvarın özelliklerini belirleyen ana faktörlerden biridir. Kâgir blok elemanı ve örgü harç tasarım değişkenliğinin duvar özelliklerine etkisi farklı yöntemlerle analiz edilebilir. Kâgir blok elemanı ve örgü harcı kullanılarak hazırlanan bir duvar test modelinin teknik değerleri laboratuvar ortamında fiziksel ve mekanik analiz yöntemi ile incelenebilir. Bununla birlikte, sayısal analiz yöntemi kullanılarak da duvar analiz modelinin incelenmesi, nihai bir duvar tasarımının fiziksel ve mekanik davranışı, farklı geometrik tasarımlara sahip blok elemanların alternatif yatay ve dikey konumda farklı kalınlıklarda uygulanan örgü harcı kullanımını ve farklı yoğunluk değerleri simüle edilerek ayrıntılı olarak incelenebilir. Bu tez çalışmasında, farklı yoğunluk değerlerine sahip kagir blok elemanları ve örgü harcı kullanılarak SAP-2000 programında oluşturulan, standart yüzey alanlı tasarlanmış ve taşıyıcı olmayan bir duvar modeli, modelde kullanılan kagir blok elemanlarının geometrisinde alternatif değişken parametreler uygulanarak analiz edilmiştir. Kâgir bloklar ve harç için eşdeğer kabul edilebilecek birer elastisite modülü değeri belirlenmiştir. Teknik bulgular, farklı deprem yükleme koşulları altında elde edilmiş ve tasarlanan modeller karşılaştırmalı olarak simülasyon yöntemi kullanılarak incelenmiştir.ABSTRACTUse of masonry block elements is a common practice in non-bearing infill wall applications in the construction industry. In the production of these block elements, they are produced with cement binder by using aggregate of different origins. The type of aggregate used in block production directly affects the physical and mechanical properties of the block element and allows it to display different technical properties. However, manufacturing the block element in different geometric designs using the same type of aggregate causes change in the technical properties of the block element. In this context, the use of the block element as a wall filling element in a non-load-bearing wall system causes changes in the properties of the wall, especially in density and mechanical strength. What kind of change phenomenon occurs in a wall built with the use of block elements with different design parameters, a very detailed examination and scientific examination are among the necessary issues in the context of stable use of building materials. In addition, the fact that use of the mortar used in the masonry is variable, as well as the design of the block element and the change in density values, is one of the main factor that determine the properties of the final infill wall. The effect of block element and masonry mortar design variability on the properties of the wall can be analyzed by different methods. The technical values of a wall test model prepared using block elements and masonry mortar can be examined by physical and mechanical analysis method in the laboratory environment. However, the examination of the wall analysis model using numerical analysis method, the physical and mechanical behavior of a final wall design can be examined in detail by simulating the use of masonry mortar applied in alternative horizontal and vertical thicknesses of block elements with different geometric designs and different density values. In this thesis, a non-bearing wall model with a standard surface area, which was created in the SAP-2000 program using masonry block elements with different density values and masonry mortar, was analyzed by applying alternative variable parameters in the geometry of the masonry block elements used in the model. An equivalent modulus of elasticity was determined for masonry blocks and mortar. The technical findings were obtained under different earthquake loading conditions and the designed models were examined comparatively using simulation method. For the simulation analysis, light aggregate masonry block element design with 6 different configurations was considered, one of which has a two-row hollow cavty geometry. In the other models, the configurations of specially designed masonry blocks with three rows of hollow cavties, solid form and multi-row hollow cavties are examined in different nominal sizes, respectively Daha fazlası Daha az
Mohammad Haroon Ehsan
Yüksek Lisans | 2022 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETÇelik yapıların tasarımında malzeme, geometri gibi temel özelliklerinin yanında kiriş ile kolon birleşim davranışının da dikkate alınması gereklidir. Yapı modellerinin pratik şekilde kurulabilmesi açısından kiriş ile kolon birleşimleri genellikle ideal mafsallı veya tam rijit olmak üzere iki şekilde uygulanmaktadır. İdeal mafsallı birleşimlerin dönme serbestlik derecesi açısından sınırlandırılmamış olup moment aktarmadığı, tam rijit birleşimlerin ise dönme serbestlik derecesi engellenmiş olup tüm momenti aktardığı farz edilir. Hâlbuki pratikte hem bir miktar dönme yapan hem de bir miktar moment aktaran üçüncü bir birleşim tipi b . . .ulunmaktadır. Bu tip birleşimler yarı-rijit birleşim olarak adlandırılmaktadır. Çelik kiriş ile kolon birleşimleri davranışlarının tanımlanabilmesi için moment dönme ilişkilerinin incelenmesi gereklidir. Bu çalışmada çelik yapılarda kullanılan kiriş ile kolon birleşimlerinin davranışlarının incelenmesi ve yarı-rijit davranışın önemi araştırılmıştır.ABSTRACTIn the design of steel structures, it is necessary to take into account the behavior of beam to column connections, as well as basic features such as material and geometry. In order to establish practical building models, beam to column connections are generally applied in two ways, ideally pinned or fully rigid. Ideally pinned connections are assumed to be unconstrained in terms of rotational degrees of freedom and do not transmit moment, while fully rigid connections are assumed to have restricted degrees of freedom and transfer all moments. However, in practice, there is a third type of connection that allows some rotation and transmits some moment. These types of connections are called semi-rigid connections. In order to define the behavior of steel beam to column connections, it is necessary to examine the moment-rotation relationships. In this study, the behavior of beam to column connections used in steel structures and the importance of semi-rigid behavior are investigated. In the study, steel beam to column connections were modeled using the finite element method, and the calculation results were examined by considering the connections in the literature Daha fazlası Daha az
Arslan, Eylem
Yüksek Lisans | 2022 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETZeminlerin yapılardan aktarılan yükleri güvenli bir şekilde taşıyabilmesi için yeterli kayma dayanımına sahip olmaları gerekmektedir. Arazi koşulları ve zemin özelliklerine göre, yükleme anında suyun drene olabildiği ve yükün zemin daneleri tarafından karşılandığı durumlarda yüke karşı koyan kayma dayanımını oluşturan parametreler drenajlı iken suyun zemin içerisinden drene olamayacağı kadar hızlı yükleme yapılması halinde ise drenajsız olmakta ve bu değer projelerde alt limit olarak alınmaktadır. Bu nedenle, kayma dayanımının belirlenmesinde zemin türü ve yükleme koşulları dikkate alınmalıdır. Zeminlerde kayma dayanımını etkile . . .yen bir diğer konu ise sıcaklıktır. Mevsimsel sıcaklık farkları ile donma-çözülme (FT) etkilerine maruz kalan zeminde yapısal bütünlük bozulmakta ve dayanım düşmektedir.ABSTRACTSoils must have sufficient shear strength in order to safely carry the loads transferred from the structures. According to the in-situ conditions and soil properties, in cases where water can drain at the time of loading and the load is carried by the soil particles, the parameters constituting the shear strength are drained if the loading is done so fast that the water can not drain through the soil, it becomes undrained and this value is taken as the lower limit in the projects.Therefore, the soil type and loading conditions should be taken into account in determining the shear strength of load-bearing soils. Another issue that affects the shear strength is the temperature. The structural integrity and strength of the soil exposed to seasonal temperature differences and freeze-thaw (FT) deteriorate Daha fazlası Daha az
Yıldırım, Sinan
Yüksek Lisans | 2022 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ÖZETAraçlardaki titreşimi kontrol etmek, otomotiv sektöründe dayanıklılık ve müşteri memnuniyeti için en çok aranan konulardan biri olmuştur. Aynı şekilde, bir güç aktarma montaj sistemi (PMS), bir araçta titreşim kontrolü için çalışılacak ana sistemlerden biridir. Bu, hem güç aktarma sisteminin araç gövdesine bağlanması hem de motor kaynaklı titreşimin izolasyonu için kullanılır. Bazen her farklı motor-şanzıman grubu için farklı sertlik ve sönüm değerlerine sahip bir takoz konfigürasyonu sağlamak ekonomik bir çözüm olmayabilir. Bu nedenle montajın statik ve dinamik yükleme koşullarına göre istenilen titreşim izolasyon oranında en u . . .ygun şekilde konumlandırılması ekonomik bir alternatif sunmaktadır. Bu çalışmada, statik yükleme durumları, Tork Dönme Ekseni (TRA) etrafındaki yuvarlanma modu frekansı, titreşim geçirgenlik oranı ve erken aşamadaki boyutsal kısıtlamalar dikkate alınarak bir halk otobüsünün PMS'sindeki her bir motor-şanzıman yatağının konumunun otobüsün ön tasarım aşamasında optimize edilmesi amaçlanmaktadır.ABSTRACTControlling vibration on vehicles have been one of the most popular issues in automotive sector for durability and customer satisfaction. Likewise, a powertrain mounting system (PMS) is one of the main systems to be studied for vibration control in a vehicle. That is used both for the connection of the powertrain system to the vehicle body and for the isolation of engine-induced vibration. Sometimes, it may not be an economical solution to provide a mount configuration with different stiffness and damping values for each different engine-transmission group. Therefore, the most suitable positioning of mount according to the static and dynamic loading conditions in a desired vibration isolation rate is the one that offers an economical alternative. In this study, it is aimed to optimize the position of each engine-transmission mount within the PMS of a public bus considering static loading cases, roll mode frequency around the Torque Roll Axis (TRA), vibration transmissibility ratio and dimensional constraints in the early design phase of the bus Daha fazlası Daha az
Akdal, Efecan
Yüksek Lisans | 2022 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETEndüstride kullanılan robotik sistemler arasında en çok gözüken türleri, robotik talaşlı üretim, robotik montaj, parçaların bir yerden alınıp başka bir yere taşınması görevi, boyama v.b. gibi birçok alanda gözükmektedir. Bu tez kapsamında mikro bir seri manipülatör tasarlanıp üretilerek, makro bir mekanizma üzerine montajlanması ile oluşturulmuş olan hibrit bir PRR seri manipülatörünün prototip üretimi, kinematik ve dinamik analiz, yörünge planlaması, simülasyonu ve kontrol çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Tasarlanan manipülatörün endüstride parça kalitesini belirleyen faktörlerden bir olan yüzey temizliği ve son operasyon işle . . .mlerinde kullanılması planlanmıştır. Manipülatörün sahip olduğu hibrit yapı sayesinde makro mekanizmanın geniş çalışma alanından yararlanması planlanmış, mikro manipülatörün küçük çalışama alanı sayesinde hassas konumlandırılmasından yararlanılması planlanmıştır. Tasarımı oluşturulmuş olan PRR artıksıl seri düzlemsel hibrit manipülatörü sigma profiller ve 3 boyutlu yazıcılar yardımıyla prototipi üretilmiş ve daha sonra hareket takip kameraları yardımıyla bilgisayar ortamında manipülatörün takip ettiği yörünge izlenmiştir. Takip işlemini gerçekleştirmek için manipülatörün uç efektörüne bir reflektör nokta yerleştirilmiştir.ABSTRACTThe most common types of robotic systems used in the industry are seen in many areas such as robotic machining, robotic assembly, pick and place objective, painting, etc. In this thesis, prototype production, kinematic and dynamic analysis, trajectory planning, simulation and control studies of a hybrid PRR redundant serial manipulator is done for surface grinding and finishing operations which are one of the most importuned factors that determine the quality of parts manufactured in the industry. Because of the hybrid structure of the manipulator, it is planned to use both manipulators most benefit sides. For the macro mechanism it is rough positioning in large workspace and for the micro manipulator precise positioning in small workspace. The prototype of the designed hybrid PRR redundant planar serial manipulator was produced with the help of sigma profiles and 3D printers. Then, the planned trajectory for the manipulator was followed in the computer environment with the help of motion capture cameras with a reflective point placed on the end effector of the manipulator Daha fazlası Daha az