Filtreler
Cumhutiyet döneminde Foça (1923-1938)

Onur Çalık

Yüksek Lisans | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETKöklü bir tarihe sahip olan Foça, geçmişten günümüze birçok medeniyete evsahipliği yapmıştır. Foçalılar (Phokaialılar) bölgeye yaklaşık M.Ö XI-IX yüzyıllararasında yerleştikleri tahmin edilmektedir. İyon medeniyetinin M.Ö VIII. Yüzyılınortalarında Foça’ya iskânıyla birlikte Foça denizcilik faaliyetleriyle adını tarihsahnesinde duyurmaya başlamıştır.Foça kenti pers istilasından sonra uzun bir süre durgunluk dönemine girmiştir.Ceneviz dönemine kadar parlak bir dönem yaşayamamıştır. Doğu Roma (Bizansİmparatorluğu) 1275 yılında Foça’yı Ceneviz devletine vermesiyle birlikte Foçaönemli bir ticari kent olma özelliğine tekrar kavuşmuştu . . .r. Bu dönemde Şap Ticaretiile ön plana çıkmıştır. Uzun süre şap ticaretinin yapılmasından sonra 1455 yılındaOsmanlı Devleti egemenliğine giren Foça kenti, Osmanlı Devleti dönemininbaşlarında önemli ticari liman kenti olarak ön plana çıkmıştır. XIX. yüzyılınsonlarından itibaren ise, tuz ticaretinin yoğun olarak yapıldığı önemli bir kentolmuştur.Bu çalışmanın ana konusunu oluşturan Cumhuriyet Döneminde Foça ise,tarihten gelen bütün birikimleriyle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin yeni birCumhuriyet kentine dönüştürülmüştür. Foça kentinin bu süreç içerisinde her alandakideğişmeleri bu çalışma içerisinde ayrıntılı olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Tarihtengünümüze kadar ortaya çıkan değişiklikler ve bu değişikliklerin Cumhuriyet dönemineyansımaları yine bu çalışma içerisinde değerlendirilmeye çalışılmıştır.ABSTRACTFoca, which has a long history, has hosted many civilizations from ancient times.İt is estimated that the Foca (Phokaıa) settled into the region between the XI-IXcenturies BC. The settlement of Ion civilization in Foca int middle of the century, Foca started to announce its name in the history scene with its maritime activities.The city of Foca entered into a period of recession for a long time after thePersian invasion. The city did not have a bright period until the Genoese period. Focabecame an important commercial city due to Foca was given to the Genoese by Eastern Rome (Byzantine Empire) in 1275. During this period, it came into prominence with Alum Trade. After long-term alum trading, Foca, which entered the sovereignty of the Ottoman Empire in 1455, the city became an important commercial port in the beginning of the Ottoman period. By the an of the XIX. century, salt trade has been an important city where intensive.The main issue of this study is the Foca city in the Republic era was transformedinto a new Republic of city of The Republic of Turkey which was newly founded. The changes of Foca city in every area, in this process, is tried to be taken into from early times of the history to present, all the changes reflected in the Republic period have been evalued in this study Daha fazlası Daha az

Şeriye scillerine göre Manisa’da sosyal değişim ve evlilik kalıpları (1710-1750)

Tat, Mahmut

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZET17. ve 18. yüzyıllar Osmanlı tarihçiliğinde son yıllarda yoğunlaşılan bir dönem olmasına rağmen halen tam aydınlatılamayan meseleleri içerisinde barındırmaktadır. Özellikle çalışmaların esas yoğunluğunun 16. ve özellikle 19. yüzyıllarda olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu durum daha net bir şekilde görülecektir. Osmanlı Manisa’sında evlilik kalıpları, mihr ödemeleri ve demografik trendlere vurgu yapan bu tez, bu anlamda 18. yüzyıl Osmanlı tarihine küçük bir katkı sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır. İmparatorluğun kriz ve dönüşüm dönemi olarak adlandırılan yüzyılların, hala içeriği tam olarak doldurulamamış, kriz ve dönüşümün . . . toplumsal katmanlara ne derece yansıdığı tartışılmamıştır. Ancak, İmparatorluğun tarihinin alttan okunmasıyla erken modernlikten, moderniteye geçiş anlaşılabilecektir. Bu anlamda toplumun en küçük birimini yansıtan ailenin anlaşılmasının değeri bir kat daha artmaktadır. Bu sebeple, evlilik kalıpları, çocuk sayıları, kadınların aldıkları ve erkeklerin ödedikleri mihr bedellerindeki değişimler erken modernlikten, moderniteye geçiş aşamasında oldukça önemli roller oynamaktadır. Bireylerin eş seçimlerini yaparken neleri göz önünde bulundurdukları, mihrin hukuki anlamlarından daha ziyade pratik yaşamda ne anlama geldiği çalışmanın temel sorunlarındandır.ABSTRACTDespite being a developing scholarly area in recent years, Ottoman historiography of 17th and 18th centuries still contains great deficiencies. Considering that the main emphasis of existing works is particularly on the developments of the 16th and 19th centuries, the historiographic lacuna regarding the eighteenth century became more visible. With a special emphasis on marriage patterns, mahr payments and demographic trends in Manisa during the 18th century, this thesis, in this regard, aims to provide a small contribution to the Ottoman historiography of 18th century. As most of the existing studies do not discuss the societal patterns of the crisis or transformation period of the Empire in the eighteenth century, they neglect the impact of the political transformation on the social fabric. In fact, the changing demographical patterns and the transition from the early modern period to modernity could be conceptualized through the bottom-up perspective. Understanding the metamorphosis of the family as a smallest unit of the society is thus essential to construct the linkages between the large-scale socio-economic changes and demographic transformation. For this reason, the changing marriage patterns, the number of children, the variances in the mahr payments indeed played important roles in the transition from early modern era to modern age Daha fazlası Daha az

Memlûk yönetimi altında hıristiyanlar

Kahveci, Büşra

Yüksek Lisans | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETMısır, Suriye, Hicaz ve Güneydoğu Anadolu’da hâkim olan Memlûk Devleti, 1250-1517 yılları arasında tarih sahnesinde varlığını sergilemiştir. Bir Türk-İslâm teşekkülü olan Memlûkler, bölgede yönetici tabaka olarak yaşamıştır. Halk ise çoğunlukla Müslüman, bunun yanında Hıristiyan ve az sayıda Yahudilerden oluşmuştur. Hıristiyanlar arasında bölgenin “yerlileri”olarak nitelendirilen bilhassa “Kıptîler / Koptlar” ön plana çıkmıştır. Memlûk yönetimi altında onlarla birlikte siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu sebeple “Memlûk Yönetimi Altında Hıristiyanlar” denilince ilk akla gelen Kıptî Hıristiyanlar . . . olmuştur. Mısır’ın yerli halkı olan ve Memlûk yönetimi altında yaşayan Hıristiyan Kıptîler, dönemin siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatını şekillendirmede oldukça aktif rol oynamışlardır. Kıptilerin yanı sıra Memlûk coğrafyasında yaşayan Melkânîler, Yâkubîler, Nestûrîler, Keldânîler hakkında da bilgi verilmiştir. Ayrıca “Yabancı Hıristiyanlar” olarak adlandırılan Halkidunlar, Mârunîler, Fransiskenler ve Dominikinler de ilgili yerlerde tezimizde yerini almıştır.ABSTRACTMamluk State in Egypt, Syria and Hijaz and Southeastern Anatolia existed in history between 1250-1517. Mamluk State which is Turkish-Islamic association lived as administrator in the region. Public is mostly Muslim, besides, Christian and a couple of Jewish. “Coptic Christians”, “İndigenous People of The Region”, was occured betwween Christians. Their political, social, economic and cultural was continued in Mamluk State. Therefore, Christians in Mamluk State is Coptic Christians. They had active role in terms of it’s political, social, economic and cultural life of period.It was informed about Malkanis, Jacobites, Nestorians, Chaldeans besides, Coptic Christians in Mamluk State. Also, Chalkedons, Maronites, Fransiscans and Dominicans colled “Foreign Christians” was in the thesis Daha fazlası Daha az

Memlûk - Haçlı mücadelesi

Dumlu, Sevgi

Yüksek Lisans | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETSelçuklu Sultanı Alparslan’ın 1071 Malazgirt Zaferinin hemen akabinde Türklerin Anadolu’da yurt tutmaya başlamasıyla giderek sınırları daralan Bizans İmparatorluğu, hem sınırlarına sürekli taciz eden Türklerden kurtulmak hem de kaybettiği toprakları geri almak için Papalığa paralı asker talebini bildirmiştir. Fakat Papalık, paralı asker yerine büyük bir Haçlı ordusu göndermiş ve böylece Haçlı Seferleri olarak anılacak olan bu seferler 1096 yılında başlamıştır. I.Haçlı Seferi ile Urfa, Antakya ve Kudüs Haçlı hâkimiyetine geçmiş daha sonra Trablus’da da bir Haçlı kontluğu kurulmuştur.Haçlılar, Kudüs’e gitmek üzere öncelikle Anadol . . .u’dan geçmek zorundaydı. Bu durum onları ilk olarak Türkiye Selçukluları ile karşı karşıya getirdi. Selçuklular, Haçlıları durdurmak için mücadele etmişse de Haçlıların Kudüs’e ulaşmasını engelleyemediler. Haçlıların başarısı askeri olarak sayıca üstün olmalarının yanında İslâm devletleri arasında birliğin sağlanamamasından da kaynaklanmıştır.ABSTRACTThe Byzantine Empire whose borders gradually decreases immediately afterwards the Seljukid Sultan Alparslan's Victory of Manzikert in 1071, informed the Papacy about the request of mercenaries in order both to get rid of Turks harassing its borders and to recapture the lands it lost. However, the Papacy sent a large Crusader army instead of mercenaries and therefore expeditions called the Crusades had started in 1096. With the First Crusade Edessa, Antioch and Jerusalem had been subordinate to Crusaders and then a Crusader county was built in Tripoli.The Crusaders had to pass through Anatolia to go to Jerusalem. İn this case, Crusaders first confront with the Seljuks in Turkey. Althought the Seljuks struggled to stop the Crusaders, they could not prevent the Crusaders from reaching Jerusalem. The success of the Crusaders wasn’t only superior in military terms but also inability to establish unity among İslamic state Daha fazlası Daha az

Bizans İmparatoru VIII. Mikhail Palailogos (Hayatı ve siyasi faaliyetleri)

Armağan Yılmaz

Yüksek Lisans | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETDördüncü Haçlı Seferi’nden sonra Latinler, Bizans İmparatorluğu’nunİstanbul’daki hâkimiyetine son verdi. Bu istilanın ardından Latinler ve onlarınboyunduruğu altında yaşamak istemeyen Bizans soyluları tarafından İmparatorluktoprakları üzerinde bir takım devletler kuruldu. İmparatorluğun kadim başkentini terkeden Bizans aristokrasisinin kurduğu bu devletlerin en önemlisi hiç şüphesiz İznikİmparatorluğu’dur. Theodoros Laskaris’in İznik merkezli kurduğu bu devlet, EpirDespotluğu ve Trabzon İmparatorluğu ile karşılaştırıldığında Latin işgali altındakiİstanbul’un hemen yakınında olması hasebiyle aslında stratejik açıdan dezavantajlıg . . .ibi görünmekteydi. Ancak kurucusu I. Theodoros Laskaris, ardılı III. IoannesVatatzes ve VIII. Mikhail Palaiologos gibi kabiliyetli ve cüretkar idarecilere sahipolması İznik İmparatorluğu’nu avantajlı kılmış ve nihayet eski Bizans başkentininLatinlerin elinden geri alınması gerçekleşmiştir. II. Theodoros Laskaris’in oüluIoannes’in naibi sıfatıyla devletin dizginlerini eline alan VIII. Mikhail ardındankendisini müşterek İmparator ilan etmiş ve 1261 yılında İstanbul’un geri alınmasısonrasında İmparatorluk tahtına oturmuştur. Talihsiz Ioannes’in ise gözlerine milçektirmek suretiyle iktidarına alternatif olmasının önüne geçmiştir. VIII. MikhailPalaiologos’un tahtın meşru varisini bu şekilde etkisiz hale getirerek İmparatorluktacını takmasına karşı duyulan tepki bir türlü sonlanmamış ve Bizans tarihçileri gayrimeşru yoldan iktidarı ele geçiren Mikhail’i gasıp olarak adlandırmışlardır.ABSTRACTAfter the 4th Crusade, the Latins ended the sovereignty of Byzantine Empire inİstanbul. Following the invasion, a number of states were formed on the territory ofthe Empire by the Latins and the Byzantine nobles who did not want to live under therule of them. The most important of these states founded by the Byzantinearistocracy who abandoned the ancient capital of the Empire is undoubtedly Empireof Nicaea. This state, which Theodoros Laskaris founded in Nicaea, seemed to bestrategically disadvantaged because it was in the immediate vicinity of Latinoccupied İstanbul, compared to the Despotate Epirus and the Empire of Trebizond.However, having talented and bold administrators like his founder Theodoros ILaskaris, his successsor Ioannes III Vatatzes and Mikhail VIII Palaiologos made theEmpire of Nicaea advantageous and finally, the Byzantine old capital was back fromthe Latins. Mikhail VIII, who took the rules of the state as the regent of Ioannes, theson of Theodoros II Laskaris, then declared himself senior emperor and sat on thethrone of the Empire after İstanbul had taken back in 1261. He prevented Ionannesfrom becoming an alternative to his power by making him blind. The reaction againstMikhail VIII Palaiologos wearing the imperial crown by neutralizing the legitimateheir of the throne that way has never ceased and Byzantine historians have namedMikhail the usurper, who took power in the illegitimate way Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms