Filtreler
Yoğun Bakım Ünitelerinde Ağrı Kontrolünde Hemşirenin Rolü

Makale | 2018 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 3 ) , pp.31 - 38

Yoğun bakım ünitelerinde anksiyete ve ağrıya özellikle mekanik ventilatör desteği alan hastalarda sıkça rastlanmaktadır. Hastaların ventilatör ile uyumsuzluklarını, anksiyetelerini, ağrılarını ve yoğun bakım anılarını hatırlamalarını azaltmak, endotrakeal tüp, vasküler kateter gibi araçları çıkarmalarını önlemek, hasta bakım hizmetlerinin yeterliliğini arttırmak, hasta bakım hizmeti verenleri hastanın ajite hareketlerinden korumak amacıyla yoğun bakım ünitelerinde sedasyon ve analjezi uygulanmaktadır. Yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların deneyimledikleri ağrının yönetiminde çeşitli analjezikler uygulanmaktadır. Analjeziklerin kul . . .lanılamadığı ya da etkilerinin yetersiz kaldığı durumlarda ya da farmakolojik ilaç gereksinimini azaltmak için hemşireler tarafından ağrı yönetiminde farmakolojik olmayan uygulamalar kullanılmaktadır. Bu yazıda hemşirelik yönü ile yoğun bakım hastalarında ağrının önemi, ağrıya neden olan faktörler, ağrı belirti ve bulguları, değerlendirmesi ve tedavisine yer verilmiştir Anxiety and agitation in intensive care units are very common especially among patients receiving mechanical ventilation. To reduce patients’ incompatibilities with ventilation, to reduce their anxiety, to help them remember negative intensive care unitrelated memories as little as possible, to prevent them from removing the endotracheal tube, vascular catheter to promote the adequacy of patient care services and to protect patient care providers from agitated patients, sedation and analgesia are performed in intensive care units. Various analgesics are administered in the management of the pain experienced by patients in intensive care units. Nurses resort to nonpharmacological practices to manage patients’ pain, in case analgesics are not available or their effectiveness is inadequate, or they want to limit patients’ pharmacological drug requirements. In this article is to bring together the nursing knowledge and the importance of pain in intensive care patients, pain-related factors, signs and symptoms of pain, assessment, management and treatment are given in nursing Daha fazlası Daha az

İlköğretim Öğrencilerinde Skolyoz Tarama Sonuçları

MEDİNE YILMAZ | FEYZA DERELİ | GAMZE KUNDAKÇI

Makale | 2018 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 3 ) , pp.1 - 6

Amaç: Bu çalışmanın amacı üç ilköğretim okulunda eğitim gören 10-14 yaş arasındaki okul çocuklarında skolyoz prevalansını incelemek, skolyoz farkındalığını arttırmak ve politika yapıcılar için veri kaynağı sağlamaktır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte planlanan bu çalışmaya tarama yapılmasına ailesi izin veren, taramaya katılmaya gönüllü olan öğrenciler dâhil edilmiştir (n: 963). Veri toplamada Skolyoz Tarama Formu kullanılmış olup, Adam’s Öne Eğilme Testi (Adam’s Forward Bending Test) ve vertebra palpasyonu yapılmıştır. Veri analizinde SPSS 22.0 (Statistical Package for Social Sciences) paket programı kullanılmıştır. Bulgular . . .: Skolyoz şüphesi olan öğrencilerin (n: 73) %8.2’si hekim tanısı almıştır. Skolyoz prevalansı kızlar için 0.099, erkekler için 0.052’dir. Öğrencilerin %55.5’i okulda yazı yazarken sıraya eğilmek zorunda kaldığını, %58,1’i okul çantasının ağırlığından dolayı rahatsız olduğunu belirtmiştir. Ayrıca %13.6’sı yatakta sırt ağrısı çektiğini, %25.8’i sırada otururken kendini rahatsız hissettiğini ifade etmiştir. Düzenli olarak spor yapanların oranı %58.4’dür. Sonuç: Araştırma sonuçları tarama yolu ile skolyozun erken tanılanabileceğini göstermiştir. Okul sağlığı alanında yürütülecek programlarda hemşirelerin omurga deformitelerini önlemek üzere öğretmenlerle işbirliği içerisinde, postür eğitimi, ağırlık taşıma yöntemleri, egzersizin önemi konularında eğitim programları düzenlemesi ve bunların okul idaresi ve rehber öğretmenlerle birlikte düzenli aralıklarla tekrarlanması önerilmektedir Objective: The purpose of this study is to investigate the prevalence of scoliosis in 10- to 14-year-old children attending three primary schools, to raise awareness of scoliosis, and to provide a data source for policy makers. Material and Methods: Volunteer students whose parents gave permission for screening were recruited to this cross-sectional study (n: 963). For data collection, the Scoliosis Screening Form was used. In addition, Adam’s Forward Bending Test was administered and vertebra palpation was performed. The SPSS 22.0 (Statistical Package for Social Sciences) was used for the data analysis. Findings: Of the students suspected to have scoliosis (n: 73), 8.2% were diagnosed with scoliosis by the physician. The prevalence of scoliosis was 0.099 in girls and 0.052 in boys. Of the students, 55.5% stated that they had to lean on the desk while writing at school, 58.1% said they were uncomfortable due to the heavy weight of the school bag. Also 13.6% stated that they had back pain in bed, 25.8% said they felt uncomfortable in the sitting position. Ratio of students exercising regularly was 58.4%. Conclusion: The results of the study demonstrated that scoliosis could be diagnosed early through screening. It is recommended that to prevent spinal deformities, school health programs should include training programs organized by nurses on the importance of achieving the correct upright posture, weight bearing methods and exercise, and that nurses should repeat these training programs in cooperation with school administration and school counselors Daha fazlası Daha az

Bazı Kronik Hastalıklarda Orta Zincirli Yağ Asitlerinin Kullanımı

MEDİNE YILMAZ | FEYZA DERELİ | GAMZE KUNDAKÇI

Makale | 2018 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 3 ) , pp.25 - 29

Orta zincirli yağ asitleri 6-12 karbonlu yağ asitlerinden oluşur ve sindirimleri için pankreas enzimlerine ya da safra tuzlarına gereksinim duymazlar. İnce bağırsağa ulaştıklarında yağ asidi formunda olduklarından hemen karaciğere taşınır ve karaciğerde metabolize edilirler. Orta zincirli yağ asitlerinin sindirilmesindeki bu farklılık pek çok hastalığın tedavisine ışık tuttuğu için son derece önemlidir. Orta zincirli yağ asitleri son yıllarda epilepsi, obezite, anoreksiya nevroza, yağ metabolizması bozuklukları, inflamatuvar bağırsak hastalıkları ve tip 2 diyabet gibi bazı kronik hastalıkların tedavisinde alternatif tedavi ol . . .arak düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda orta zincirli yağ asitlerinden zengin diyetin keton cisimlerini arttırdığı, açlık ve tokluk metabolizmasında etkili olduğu, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, insülin direncini düşürerek glukoz metabolizmasını etkilediği ve beyin fonksiyonlarında olumlu etkilerinin olduğu bulunmuştur. Ancak diğer yağ asitlerinden üstünlük sağlamadığı konusunda da bazı çalışmalar mevcuttur. Bu derlemede orta zincirli yağ asitlerinin bazı özellikleri ve kronik hastalıklarda kullanımı konusunda bilgi vermek amaçlanmıştır. Medium chain fatty acids are composed of 6-12 carbon fatty acids and do not require bile salts and pancreatic enzymes for digestion. When they reach the small intestine, they are immediately transported to the liver and metabolized in the liver because they are in the form of fatty acids. This difference in the digestibility of medium chain fatty acids is extremely important because it sheds light on the treatment of many diseases. In recent years, medium chain fatty acids have been considered as an alternative treatment for some chronic diseases such as epilepsy, obesity, anorexia nervosa, disorders of lipid metabolism, inflammatory bowel diseases and type 2 diabetes. Studies have shown that diet rich in medium chain fatty acids increase ketone bodies, are effective in hunger and satiety metabolism, boost immune system, affect glucose metabolism by reducing insulin resistance and have positive effects on brain functions. However there are some studies concluding they are not superior to other fatty acids. This review was written to provide information on some properties of medium chain fatty acids and their use in some chronic disease Daha fazlası Daha az

Hemşirelikte Psikomotor Becerilerin Öğretiminde Senaryo Temelli Öğrenme: Bir Deneyim Paylaşımı/Scenario Based Teaching in Nursing Psychomotor Skills Education: Sharing of an Experience

ESRA AKIN | AYŞE AKBIYIK | DERYA UZELLİ YILMAZ | BURCU CEYLAN | YASEMİN TOKEM

Makale | 2018 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 3 ) , pp.11 - 16

Amaç: Psikomotor beceri eğitiminin etkin yapılandırılması, hemşirelikte profesyonel kimlik gelişimi ve klinik öğretimde hasta güvenliğinin sağlanabilmesi açısından önemlidir. Bunu sağlamak için hemşirelik eğitiminde öğrencilerin interaktif öğrenme yöntemleri ile öğrenme sürecine katılmasını sağlayacak eğitim programları önem taşımaktadır. Gereç ve Yöntem: İnteraktif öğrenme yöntemlerinden biri olan senaryo temelli öğrenme, öğrencinin kendini senaryodaki role koyarak karşılaştıkları sorunları çözebilecek hedef ve davranışları gösterebilmesi temeline dayanan bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu bağlamda, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık . . . Bilimleri Fakültesi Hemşirelik bölümü Hemşirelik Esasları Anabilim Dalı olarak psikomotor beceri öğretimi, demonstrasyon yöntemi ve video destekli öğretim yönteminin yanı sıra yenilikçi bir yaklaşım olan senaryo temelli öğretim ile gerçekleştirilmiştir. Hemşirelik Esasları dersini alan öğrencilerin (n=184) becerilerini değerlendirmede standardizasyonu sağlamak amacı ile objektif yapılandırılmış klinik sınav (OSCE) uygulanmıştır. Bulgular: Öğrencilerin (n=184) OSCE sınav ortalaması 76.13±11.74 puan olarak bulunmuştur. Sınav sonuçlarının daha önceki yıllar ile karşılaştırıldığında puan ortalaması olarak olumlu yönde değiştiği belirlenmiştir. Senaryo temelli beceri eğitiminin tamamlanmasının ardından öğrencilerden bu öğretim yöntemine ilişkin geribildirimler alınmış ve bu geribildirimler doğrultusunda 6 tema belirlenmiştir. Sonuç: Psikomotor becerinin öğretiminde kullanılan senaryo temelli öğrenmenin hemşirelik eğitimine katkıları olumlu yönde olmuştur. Senaryo temelli öğrenmeye ilişkin öğrencilerin geribildirimleri, senaryo temelli öğrenmenin hasta ile iletişimi başlatma, hastayı bütüncül olarak değerlendirme, klinik öncesi özgüveni arttırma, bilgide kalıcılık sağlama ve karar verme becerisini arttırdığına yönelik ipuçları içermektedir. Objective: Effective structuring of psychomotor skills training is important in terms of professional identity development in nursing and patient safety in clinical teaching. In order to achieve this, nursing education programs which will provide students participate in the learning process via interactive learning methods within the nursing education, are important. Material and Method: Scenario-based learning, which is one of the active learning methods, is a learning approach based on the ability of the student to demonstrate the goals and behaviours that can solve the problems they meet by putting themselves in the scenario role. Therefore, Department of Fundamentals of Nursing of the Department of Nursing in School of Health Sciences at İzmir Kâtip Çelebi University has performed psychomotor skills training with demonstration method and video assisted learning method as well as scenario based learning which is an innovative approach. For skill evaluation of the students who attended the course entitled Fundamentals of Nursing (n = 184), objectively structured clinical examination (OSCE) was performed with the aim of providing standardization. Findings: The mean OSCE score of the students (n = 184) was found to be 76.13±11.74. It was determined that the mean score changed positively when the test results were compared with the previous years’. After completion of the scenario-based skills training, feedback about this teaching method was received from the students and 6 themes were determined in response to these feedbacks. Conclusion: The contribution of scenario-based learning used in teaching psychomotor training to nursing education was positive . The feedback of students on scenario-based learning included tips for scenario-based learners as initiating the communication with the patient, assessing the patient holistically, increasing pre-clinical self-confidence, providing information retention and improving decision-making skills Daha fazlası Daha az

Çörek Otu (Nigella sativa) Yağının Trichomonas vaginalis’e Karşı in vitro Anti-trikomoniyaz Etkisinin Araştırılması

AYŞEGÜL AKSOY GÖKMEN | SELÇUK KAYA

Makale | 2018 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 3 ) , pp.7 - 10

Amaç: Trikomoniyazın güncel tedavisinde 5-nitroimidazol türevleri (metronidazol, ornidazol) kullanılmasına rağmen, Trichomonas vaginalis türlerinin metronidazole karşı direnç geliştirdiği yaklaşık 50 yıldır bilinmektedir. Bu nedenle trikomoniyaz tedavisinde uzun süredir alternatif tedavi yöntemleri araştırılmaktadır. Bu çalışmada çörek otu yağının Trichomonas vaginalis’e karşı in vitro etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çörek otu yağı ve metronidazolün T. vaginalis’e karşı etkinliğinin araştırılması işlemi 24 kuyucuklu hücre kültürü plaklarında dilüsyon yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Bu işlem için kısaca, T. v . . .aginalis trofozoitleri TYM besiyeri içeren hücre kültürü plaklarına alınmıştır. Daha sonra, çörek otu yağı ve metronidazolün farklı konsantrasyonları plaklara eklenmiş ve 37°C’de inkübe edilmişlerdir. Bulgular: İnkübasyonun 48. saatinde, 250 µg/ml konsantrasyonda hareketli trofozoitlerin görülmüş olmasına rağmen 500 µg/ml, 1000 µg/ml ve 2000 µl/ml konsantrasyonlarda hareket gözlenmemiştir. 72. saatte, 250 µl/mg konsantrasyonu hariç geriye kalan tüm konsantrasyonlarda hareket görülmemesine ek olarak hücre lizisi görülmüştür. Ayrıca 72. saat sonunda minimum inhibitör konsantrasyon (MİK) 500µl/mg iken, minimum lethal konsantrasyon (MLK) 1000 µl/mg’dir. Sonuç: Bu çalışmada çörek otu yağı, trikomoniyazis tedavisi için alternatif bir terapötik ajan olarak in vitro ortamda denenmiş ve trikomoniyaz tedavisinde doğal önemli bir tedavi edici potansiyele sahip olduğu bulunmuştur. Bundan sonraki çalışmalarda daha ileri in vivo araştırmaların yapılması ve aktiviteden sorumlu olabilecek bileşenlerin tespiti planlanmaktadır Objective: Although 5-nitroimidazole derivatives (metronidazole, ornidazole) are being used in the current treatment of trichomoniasis, it has been known the presence of MTZ-resistant T. vaginalis strains for almost 50 years. Therefore, alternative treatment methods are being investigated for a long time for treatment of trichomoniasis. In this study, it was aimed to investigate in vitro activity of Nigella sativa oil against Trichomonas vaginalis. Material and Methods: In vitro testing of Nigella sativa and metronidazole against T. vaginalis was performed in cell culture plate by dilution method. Briefly, T. vaginalis trophozoites were transferred to 24-well plate containing TYM medium. Thereafter, different concentrations of Nigella sativa and metronidazole were added to each well and incubated at 37°C. Findings: At 48th hour of incubation, although motile trophozoites at 250 μg/ml concentration of Nigella sativa oil were observed, immotile trophozoites were detected at 500 μg/ml, 1000 μg/ml and 2000 μl/ml concentrations of Nigella sativa oil. At 72th hour, immotile trophozoites as well as trophozoite lysis were detected in all concentration of Nigella sativa oil, except for 250 μg/ ml concentration. Also at the end of 72th hour for Nigella sativa, MIC was 500 μl/mg while MLK was 1000μl/ mg. Conclusion: In this study, Nigella sativa oil was tested in vitro as an alternative therapeutic agent for treatment of trichomoniasis and it has been found that Nigella sativa oil has a naturally important therapeutic potential for trichomoniasis treatment. In vivo tests and the isolation and identification of compounds responsible for the detected activity are planned for further investigation Daha fazlası Daha az

Kişisel Gelişim Ölçeği-Revize Türkçe Versiyonunun Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması

MELİKE TEKİNDAL

Makale | 2018 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 3 ) , pp.17 - 24

Amaç: Bu çalışmanın amacı; kadınlara yönelik geliştirilmiş olan Kişisel Gelişim Ölçeği-Revize’nin (KGÖ-R) Türkçe’ye çevrilmesi, geçerlilik ve güvenirlik çalışmasının yapılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada KGÖ-R dil ve yapı geçerliliği yapılmıştır. Çalışmaya başlamadan önce yapılan güç analizi (%80.181 güçle) sonucu belirlenen, 63 engelli çocuğa sahip kadına uygulanmıştır. Dil geçerliliği için; Worell ve Remer tarafından (2003) yılında yayınlanan, ardından Johnson vd., (2005) tarafından revize edilen KGÖ-R kriterleri, sosyal hizmet doktora eğitimine sahip 2 uzman tarafından bağımsız olarak Türkçe’ye çevrilmiş ve MT’nin liderliğinde . . . son haline getirilmiştir. Dil eşdeğerliliği amacıyla, Türkçe uyarlaması yapılan KGÖ-R maddeleri profesyonel bir tercüman tarafından kontrol edilmiş, düzeltmeler yapılmıştır. Son hali verilen KGÖ-R maddeleri, tekrar geri çevirme yöntemi kullanılarak uzman tercüman tarafından Türkçe’den İngilizce’ye çevrilmiş ve orijinal metin ile üst düzeyde bir benzerlik olduğu saptanmıştır. Yapı geçerliliği için; güvenirlik analizlerinde Cronbach alfa (α) katsayısı kullanılmıştır. Geçerlik analizi için açıklayıcı faktör analizi uygulanmıştır. Çalışma Ankara Yenimahalle’de özel eğitim merkezinde uygulanmıştır. Bulgular: KGÖ-R’daki 28 madde için madde toplam korelasyon değeri 0.20 değerinden düşük madde bulunmamaktadır. Bu nedenle hiçbir madde çıkarılmamıştır. 28 madde için hesaplanan cronbach alfa (α) güvenilirliği katsayısı 0.761 çıkmıştır. Açıklanan toplam varyans incelendiğinde 28 madde için uygulama verilerine göre 1 faktörün bulunduğu ve bu 1 faktörlü ölçme aracı ile ölçülen özelliğin %66.478’inin ölçüldüğü söylenebilir. Tukey toplanabilirlik testi sonucuna göre önemlilik değeri Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms