PINAR DOĞAN | HATİCE YILDIRIM SARI
Makale | 2021 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 3 ) , pp.27 - 32
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Down Sendromu tanısı olan çocukların ailelerine verilen güçlendirme eğitiminin etkinliğinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Şubat 2019-Ocak 2020 tarihleri arasında İzmir ilinde bulunan üç özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde yürütülmüştür. Güçlendirme eğitiminde Down Sendromu tanısının ne olduğu, nedenleri, destekleyici tedavi yöntemleri, Down Sendromu tanısı olan çocukların ve ebeveynlerinin hakları ile ilgili annelere bilgilendirme yapılmıştır. Eğitim süresi yaklaşık 90 dakikadır. Araştırma verileri, 0-6 yaş arası Down Sendromu tanısı olan 14 çocuğun annesi ile yüz yüze görüşülerek toplanm . . .ıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından oluşturulan “Aile Bilgi Formu” ve Koren, DeChillo & Friesen tarafından 1992 yılında geliştirilen, Karakul ve arkadaşları tarafından 2018 yılında Türkçe’ye uyarlanan ve geçerlik güvenirliği yapılan “Aile Güçlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmada yer alan annelerin yaş ortalamaları 34,85±5,99 yıl (min. 26; maks. 45), babaların yaş ortalamaları 38,57±5,55 yıl (min. 29; maks. 48), ve çocukların yaş ortalaması ise 4,57±1,01 yıldır (min. 3; maks. 6). Aile güçlendirme eğitimi öncesinde ebeveynlerin Aile Güçlendirme Ölçeği ön test puan ortalamasının 115,07±16,76 olduğu, eğitim sonrası ise son test puan ortalamasının 122,35±21,30’a yükselmiş olduğu saptanmış ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (z=-2,136; p=0,033). Sonuç: Aile güçlendirme eğitiminin, 0-6 yaş grubu Down Sendromu tanısı olan çocuğa sahip ebeveynler için etkin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Down Sendromu tanısı olan çocukların ailelerinin bireyselleştirilmiş eğitimler verilerek güçlendirilmesi ve verilen eğitimlerin belirli periyodlarla tekrarlanması önerilmektedir. Objective: The objective of this research is to test the effectiveness of the empowerment training given to families with children diagnosed with Down syndrome. Material and Method: The study was conducted between February 2019 and January 2020 in three special education and rehabilitation centers in Izmir. In the empowerment training, information was given about the diagnosis of Down Syndrome, its causes, supportive treatment methods, and the rights of children diagnosed with Down Syndrome and their parents. The training time is approximately 90 minutes. The research data were collected through face-to-face interviews with the mothers of 14 children aged 0-6 years with a diagnosis of Down Syndrome. Family Information Form developed by the researchers and the Family Strengthening Scale developed by Koren, DeChillo and Friesen in 1992 and adapted to Turkish by Karakul et al. in 2018 were used to collect the data. Results: The average age of the mothers in the study was 34.85±5.99 years (min.26; max.45), the mean age of the fathers was 38.57±5.55 years (min.29; max.48), and the average age of the children was 4.57±1.01 years (min.3; max.6). Before the family empowerment training, the average score of the parents’ family empowerment scale was 115.07±16.76. After the training, the average posttest score increased to 122.35±21.30 and was statistically significant (z = -2.136; p = 0.033). Conclusion: It was concluded that family empowerment training given to parents is effective. It is recommended that parents with children diagnosed with Down Syndrome should be empowered by giving individualized training and by repeating the training periodically Daha fazlası Daha az
DERYA ÖZER KAYA
Makale | 2020 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.197 - 202
Çin’in Wuhan kentinde başlayan COVID-19 süreci, kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan küresel bir sorun haline gelmiştir. Bu doğrultuda, birçok ülkede sosyal izolasyon ve karantina tedbirleri geliştirilmiştir. Ancak bu durumun, özellikle ev içerisinde ve televizyon karşısında geçirilen sürenin artması ile bireylerde postür bozuklukları gibi kas-iskelet sistemi problemlerini de beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Bu doğrultuda, bireyleri mevcut koşullar altında genel sağlık durumlarını korumak amacıyla ev içerisinde uygulayabilecekleri farklı tedavi yöntemlerine yönlendirmek oldukça önemlidir. Özellikle son yıllarda bu tür prob . . .lemlerin tedavisinde Temel Vücut Farkındalığı Terapisi popülerlik kazanmıştır. Fiziksel ve duygusal bir denge hissi elde etmeyi hedefleyen bu yöntemle;vücut ile zihin etkileşimini geliştirmenin özellikle böyle bir süreçte önemli bir gereklilik olduğu düşünülmektedir. The COVID-19 process, which started in Wuhan city from China, has become a global problem that overwhelms the whole world in a short time. Accordingly, social isolation and quarantine measures have been developed in many countries. However, it is inevitable that this situation brings with musculoskeletal system problems such as postural disorders, especially due to increase of time which is spent in the home and in front of television. Thus, it is very important to direct individuals to different treatment methods that they can perform in the home in order to protect their general health status under current conditions. Especially in recent years, Basic Body Awareness Therapy has gained popularity in the treatment of such problems. It is considered that improving the interaction of the body and mind to be an essential requirement especially in such a pandemic process by using this method which aims to achieve a feeling of physical and emotional balance Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM | GÜLAY OYUR ÇELİK
Makale | 2020 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.203 - 209
Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19, bulaştırıcılığı yüksek, spesifik bir tedavisi olmayan bir virüstür. Henüz COVID-19 enfeksiyonu tanısı konmamış veya enfeksiyon şüphesi olan hastaların acil durumları nedeniyle günün 24 saati hizmet sunan acil servis başvurularında; hem diğer hastaları hem de sağlık çalışanlarını korumaya yönelik özel tedbirlerin alınması gereklidir. Bu anlamda hastalarla ilk temas yeri olan acil servis hizmetlerinin niteliği önem taşımaktadır. COVID-19 etkenine ilişkin hala birçok bilinmeyenin olduğu günümüzde, koruyucu önlemlerin alınması için tasarlanmış ve Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanmış, sağlık ça . . .lışanlarına kılavuzluk eden ve tüm ülkede aynı şekilde hareket etmeyi sağlayan kılavuzlar sürece önemli şekilde yol göstermektedir. Acil servise başvuran hastaların öncelikle COVID-19 açısından ekarte edilmesi çok önemlidir. COVID-19 negatif veya pozitif olan hastalara yönelik farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yazı; hastanelerin acil servis birimine başvuran tüm hastaların COVID-19 açısından ön değerlendirmesinin yapılmasında ve COVID-19 pozitif çıkmış farklı hasta gruplarına yaklaşımda dikkate alınacak girişimleri içermektedir. Anahtar Kelimeler: COVID-19, acil servis, acil tedavi, kardiyopulmoner resusitasyon COVID-19, which affects the whole World, is a highly infectious virus that has no specific treatment. In emergency applications, which are available 24 hours a day due to the emergency of patients who have not yet been diagnosed with COVID-19 infection or who are suspected of infection; special measures must be taken to protect both other patients and health professionals. Therefore, the quality of emergency services which is the first place of contact with patients, is important. At the present time, where there are still many unknowns related to the COVID-19 factor, the guidelines which was designed for taking precautions and was prepared by the Ministry of Health guiding all health professionals and resulting to act invariably throughout the country, lead the process greatly . It is particularly important to exclude patients in terms of COVID-19 when they are applying to the emergency department. There are different approaches to patients with COVID-19 negative or positive. The present paper includes the interventions to consider for performing pre-evaluation of all patients admitted to the emergency department of hospitals related to COVID-19 and for approaching to different patient groups that have been diagnosed positive for COVID-19 Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.215 - 221
Amaç: Araştırma; kanser hastalarındaki bakım gereksinimlerinin karşılanmasında hemşirelik uygulamalarının etkinliğini incelemek amacıyla planlanmış bir çalışmadır. Gereç ve Yöntem: Araştırma örneklemine dört aylık sürede dahiliye, gastroenteroloji ve tıbbi onkoloji-palyatif bakım kliniklerinde yatan 320 hasta ve bu kliniklerde çalışan 31 hemşire alınmıştır. Araştırmadaki veriler araştırmacı tarafından ilgili literatür doğrultusunda hazırlanan ‘’Hasta, Hemşire Tanılama Formu’’ ve ‘’Bakım Gereksinimleri Anketi (Hasta Formu ve Hemşire Formu)’’ kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 60,24±9,95 yıl ve %66,6’sı da . . .erkektir. Hastaların %86,3’ünün hastalığını uzun süre tedavi gerektiren bir hastalık olarak algıladıkları belirlenmiştir. Hastaların hastalığa bağlı yaşadıkları beslenme sorunları, ağrı, nefes darlığı, bulantı-kusma, barsak şikayetleri, idrar yolu şikâyeti, ağız içi problemler ve uykusuzluk şikayetinin giderilmesinde hemşirelik uygulamalarının yardımcı olduğu; şikayetlerin giderilmesinde farmakolojik yöntemlerin daha etkili olduğu saptanmıştır. Hastaların yaşadıkları yorgunluk şikayetinin giderilmesinde ilaç dışı hemşirelik uygulamalarının daha etkili olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin yaş ortalaması 30,23±5,14’dür. Hemşirelere sorulan sorularda; verdikleri hemşirelik bakımına güvendikleri, verilen bakımın hastaların hastalığa bağlı yaşadığı yan etkileri azalttığı ve hastaların ilaç tedavisi almalarını kolaylaştırdığı belirlenmiştir. Sonuç: Araştırmadan elde edilen veriler sonucunda hastaların birçok semptomunun farmakolojik uygulamalar ile azaldığı, ancak yorgunluk semptomunun non-farmakolojik girişimlerle hafifletildiği saptanmıştır. Objective: The research is a study to investigate the effectiveness of nursing practices in meeting the care needs of cancer patients. Material and Method: Three hundred and twenty patients hospitalized in internal medicine clinics and 31 nurses working in these clinics were included in the study sample. The data in the study were collected using the "Patient, Nurse Diagnosis Form" and the "Nursing Needs Questionnaire (Patient Form and Nurse Form)" prepared by the researcher in accordance with the relevant literature. Results: The average age of the patients was 60,24±9,95 years. It was found that %86,3 of the patients perceived their disease to require long-term treatment. Nursing practices are helpful in eliminating nutritional problems, pain, shortness of breath, nausea-vomiting, bowel complaints, urinary tract complaints, oral problems and insomnia experienced by patients due to the disease; pharmacological methods were found to be more effective in eliminating symptoms. The average age of the nurses was 30,23±5,14. In the questions asked to the nurses; It has been determined that they trust the nursing care they provide, that the care provided reduces the side effects of the disease and makes it easier for the patients to take medication. Conclusion: As a result of the data obtained from the study, it was found that many symptoms of the patients were reduced by pharmacological applications, but the symptom of fatigue was relieved by non-pharmacological interventions Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.211 - 214
Şiddetli Akut Solunum Sendromu Koronavirüs-2 (SARS-CoV-2), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından Koronavirus Hastalığı 2019 (COVID-19) olarak adlandırılan hastalığın etkeni olan yeni tip koronavirüstür. İlk olarak Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkmış ve tüm dünyaya hızla yayılmıştır. İnsandan insana çok hızlı bulaşabilen COVID-19, yaş ile ilişkili olmakla birlikte hipertansiyon, diyabet, kardiyovasküler hastalıklar vb. komorbiditesi olan bireylerde daha şiddetli seyretmektedir. Günümüzün önemli bir halk sağlığı sorunu olan obezite; bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların oluşma riskini arttırmakta ve solunum yolu hastalıklarının gelişme . . .sine neden olmaktadır. Obezite ile COVID-19 arasındaki ilişkiyi ortaya koyacak mekanizma net olarak bilinmemesine rağmen yapılan çalışmalarla, vücut ağırlığındaki artışın COVID-19 enfeksiyonu şiddetini de arttığını gösterilmiştir. Sonuç olarak tüm dünyada ve ülkemizde önemli bir sağlık sorunu olan COVID-19 hastalığının tedavisinde; diyabet, hipertansiyon vb hastalıkların yanı sıra hastalığın seyrinin hafifletilmesi ve yoğun bakımdaki hasta sayısının ve kalış süresinin azaltılması amacıyla obeziteye de dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu derlemede obezite ve COVID-19 arasındaki ilişki ve olası mekanizmalar tartışılmıştır. Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus-2 (SARS-CoV-2), a new type of coronavirus which is the cause of disease named the Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) by the World Health Organization (WHO), first appeared in Wuhan, China and spread all over the world rapidly. COVID-19, which can be transmitted rapidly from person to person, is age-related; however, it is more severe in people with comorbidities such as hypertension, diabetes, cardiovascular disease, etc. Being one of the serious health issues today, obesity increases the risk of non-communicable diseases and causes the development of respiratory diseases. Although the mechanism between obesity and COVID-19 is not clearly known, studies have shown that the increase in body weight is positively associated with the severity of COVID-19 infection, the need for treatment in the intensive care unit, and the rates of mechanical ventilation. Consequently, obesity should be considered in the prevention and treatment of COVID-19 disease, which is a critical health issue across the world and in our country, in addition to chronic diseases, to reduce the course of the disease and complications. In this study, the relationship and possible mechanisms between obesity and COVID-19 are discussed Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.223 - 229
Amaç: Bu çalışma, 20-40 yaş arasındaki kadınların beslenme alışkanlıkları ile ortoreksiya nervoza arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma örneklemini, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 2011 nüfus sayımın sonuçlarına göre “basit rastgele örnekleme yöntemi” ile seçilen 475 kadın oluşturmuştur. Çalışma verileri, Mayıs-Temmuz 2016 tarihleri arasında Gazimağusa ilçesinde ikamet eden 20-40 yaş arası kadınlar ev veya iş yerlerinde ziyaret edilerek yüz yüze görüşme tekniği ile araştırmacı tarafından alınmıştır. Katılımcıların anket formu ile genel demografik bilgileri, genel beslenme alışka . . .nlıkları ve yeme davranışları değerlendirilmiştir. Ortorektik davranış değerlendirmesi için Ortoreksiya Nervoza Değerlendirme Ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: Kadınların yaş ortalaması 30,67±6,08’dir. Çalışmaya katılanların %21,1’inde doktor tarafından tanısı konulmuş sağlık sorunu varken, %78,9’unun herhangi bir sağlık sorunu bulunmamaktadır. Ölçek puan ortalamaları 26,73±3,27’dir. Katılımcıların , %24,8’i ortoreksiya eğilimli, %75,2’si sağlıklı olarak bulunmuştur. Ortoreksiya eğilimli ve sağlıklı olan katılımcıların sigara kullanımlarına bakılmış ve istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p0,05). Ortoreksiya eğilimli kadınlar ile sağlıklı olanların ekmek tüketimleri arasında istatistiksel yönden anlamlı farklılık vardır ( Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.231 - 237
Amaç: Beden kütle indeksine göre bireylerde duygusal açlık durumları, umutsuzluk düzeyleri ve besin tüketimleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Araştırma, normal vücut ağırlığında veya obez olan 18-65 yaş aralığındaki 200 katılımcı ile yapılmıştır. Bireylere demografik özelliklerini, hastalık durumlarını sorgulayan anket formu uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları 3 günlük besin tüketim kaydı; duygusal iştah durumları Duygusal İştah Anketi; umutsuzluk düzeyleri ise Beck Umutsuzluk Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Bireylerden boy uzunluğu (cm), vücut ağırlığı (kg), vücut yağ kütlesi (kg), vücut yağ yüzdesi ( . . .%), yağsız vücut kütlesi (kg), toplam vücut su miktarı (kg), bel ve kalça çevresi (cm) gibi antropometrik ölçümleri alınmış; beden kütle indeksi (BKİ-kg/m²) hesaplanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan kadın ve erkeklerin beden kütle indeksi ortalaması sırasıyla 26,4±5,55 kg/m2 ve 29,6±4,85 kg/m2 ’dir. Araştırmaya katılan bireylerde cinsiyetler arasında duygusal iştah anketi olumlu ve olumsuz puanı farklılık göstermemektedir (p>0,05). Obez kadınların, normal kadınlara göre duygusal iştah olumlu ve olumsuz puanlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p0,05). Beden kütle indeksi, enerji (kkal), protein (g), yağ (g) ve posa alım değerleri ile duygusal iştah anketi olumlu puanı arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur (p0,05). Ayrıca duygusal iştah durumu ve umutsuzluk düzeyleri arasında da anlamlı ilişki görülmemiştir (p>0,05). Sonuç: Erkeklerde beden kütle indeksi ile duygusal iştah durumu arasında ilişki bulunmazken, kadınlarda beden kütle indeksi arttıkça olumlu ve olumsuz duygu durumlarında iştah artışından söz edilmektedir. Duygusal iştah puanının enerji alımı, protein ve yağ tüketimi ile zayıf pozitif ilişkili olduğu görülmüştür. Bireylerin besin tüketimleri, cinsiyetleri ve beden kütle indeksleri ile umutsuzluk düzeyleri arasında ilişki olmadığı görülmüştür. Objective: To determine whether there is a relationship between emotional hunger states, levels of hopelessness and food consumption in individuals as body mass index. Material and Method: The study was conducted with 200 participants aged 18-65 years who were of normal body weight or obese. Subjects were interviewed about their demographic characteristics and disease status using a questionnaire. Nutritional status of patients recording of food intake over 3 days emotional appetite status. Emotional Appetite Questionnaire; the level of hopelessness was evaluated with the Beck Hopelessness Scale. Individual anthropometric measurements such as height (cm), body weight (kg), body fat mass (kg), body fat percentage (%), lean body mass (kg), total body water (kg), waist and hip circumference (cm) were obtained body mass index (BMI-kg/m2 ) was calculated. Results: The mean body mass index of women and men participating in the study was 26.4±5.55 kg/m2 and 29.6±4.85 kg/m2 , respectively. The positive and negative scores of the emotional appetite questionnaire did not differ between the genders of the individuals participating in the study (p>0.05). It was found that overweight women had higher positive and negative emotional appetite scores than normal women (p0.05). A positive correlation was found between body mass index, energy (kcal), protein (g), fat (g) and fiber intake values, and positive emotional appetite questionnaire score (p0.05). In addition, there was no significant relationship between emotional appetite and level of hopelessness (p>0.05). Conclusion: There is no relationship between body mass index and emotional appetite status in males, while the increase in body mass index in females increases appetite in positive and negative emotional situations. Emotional appetite was found to be positively associated with energy intake although it was weakly related to protein and fat consumption. It was found that there was no relationship between food consumption, gender, body mass index and level of hopelessness Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.239 - 244
Amaç: Bu araştırmada rekabetçi ve rekreasyonel motokros sporcularında spora bağlı yaralanma bölgesi, yaralanma tipi, yaralanmaya neden olan manevra ve düşme yönü, koruyucu ekipman kullanımı, algılanan yaralanma risklerinin belirlenmesi hedeflendi. Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki bu araştırmaya 73 sporcu (yaş ortalaması: 38,98±8,88 yıl, vücut ağırlıkları ortalaması: 78,38±13,73 kg, boy uzunluğu: 175,28±6,50 cm) katıldı. Katılımcılara antrenman bilgileri, travma ve aşırı kullanıma bağlı yaralanma hikayeleri, koruyucu ekipman kullanım alışkanlıkları ve algılanan yaralanma risklerini içeren çevrimiçi bir anket formu uygulandı. Bulgula . . .r: Sporcular tarafından aşırı kullanıma bağlı ağrı olarak en sık sürüş sonrası el bileğinde (%42,47) ağrı bildirildi. Akut travma sonrası yaralanma en çok omuz (%31,50) ve diz (%31,50) eklemlerinde saptandı. En sık karşılaşılan yaralanma tipi kırıktı (%90,41). Sporcuların en çok atlama manevrası ile yaralandığı (%30,13) ve sağ yana düştükleri (%41,09) bulundu. En sık kullanılan koruyucu ekipmanın kask (%67,12) olduğu bildirilirken, zemin koşulları (%52,05) en çok bildirilen algılanan yaralanma riskiydi. Sonuç: Motokros sporcuları sıklıkla yaralanmalara maruz kalmaktadır. Sonuçlarımız doğrultusunda özellikle omuz ve diz eklemlerine yönelik koruyuculuğu daha yüksek ekipman materyallerinin geliştirilmesi önerilmektedir. Objective: In the present study, it was aimed to determine the sport-related injury region, injury type, maneuver and fall direction that caused the injury, protective equipment usage, and perceived injury risks in competitive and recreational motocross athletes. Materials and Methods: Seventy-three athletes (mean age: 38.98±8.88 years, mean body weight: 78.38±13.73 kg, mean height: 175.28±6.50 cm) participated in this crosssectional study. An online questionnaire including training information, traumatic and overuse injury history, protective equipment usage habits, and perceived injury risks was applied to the participants. Results: Post-driving wrist pain (42.47%) was mostly reported pain due to overuse by the athletes. Injuries following acute trauma were mostly detected in the shoulder (31.50%) and knee (31.50%) joints. The most common injury type was fracture (90.41%). Athletes were injured mostly with the jumping maneuver (30.13%) and fell to the right side (41.09%). Helmet (67.12%) was stated as the most used protective equipment, and ground conditions (52.05%) were the most reported perceived risk factor. Conclusion: Motocross athletes are frequently exposed to injuries. In line with our results, it was recommended to develop equipment materials with higher protection, especially for the shoulder and knee joints Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.245 - 251
Amaç: Bu araştırma, ebelik bölümü öğrencilerinin toplumsal cinsiyete yönelik tutumlarının ve bu tutumları etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırmanın evrenini bir devlet üniversitesinin ebelik bölümü öğrencileri oluşturmuş ve örneklem seçiminde Kasım-Aralık 2020 tarihinde gönüllü toplam 165 öğrenci çalışmaya dâhil edilmiştir. Veri toplama aracı olarak öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini sorgulayan form ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 21,16±1,32 yıl olup, Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği puan . . .ortalaması 98,03±14,71’dir. Dördüncü sınıf öğrencilerinin kadın cinsiyet rolü alt ölçeği (p=0,008) ve ölçek toplam puan (p=0,048) ortalamalarının diğer sınıflara göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. Diğer liselerden mezun öğrencilerin klasik lise programı mezunlarına göre daha eşitlikçi cinsiyet rolüne sahip oldukları belirlenmiştir. Sonuç: Ebelik öğrencilerinin cinsiyet rolleri açısından genel olarak geleneksel bir tutuma sahip oldukları belirlenmiştir. Sınıf düzeyi arttıkça toplumsal cinsiyet rollerine yönelik eşitlikçi tutum da artmaktadır. Objective: This study examines the attitudes of midwifery students towards gender and other factors associated with these attitude. Materials and Methods: The population of this descriptive study consisted of midwifery students studying at a state university. A total number of 165 volunteer students were included in the sample between November and December 2020. A sociodemographic questionnaire and the Gender Roles Attitude Scale were used as data collection tools. Results: The mean age of the students was 21.16±1.32 years, and the mean Gender Roles Attitude Scale score was 98.03±14.71. The analysis shows that the average of the female gender role subscale scores (p=0.008) and the average of the total scale scores (p=0.048) of the fourth-grade students were higher than other grades. It also indicates that the students who graduated from other high schools have a more egalitarian gender role compared to the graduates of the classical high school program. Conclusion: This study shows that the midwifery students generally have traditional attitudes in terms of gender roles. As the grade level increases, the egalitarian attitude towards gender roles also increases Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.253 - 259
Amaç: Bu araştırmada, adölesanların COVID-19 korku düzeylerinin sağlığı geliştirme davranışları üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlamıştır. Gereç ve Yöntem: 24-30 Haziran 2021 tarihlerinde gerçekleştirilen bu çalışma kesitsel tasarıma sahiptir. Araştırmanın örneklemi Denizli il merkezinde yaşayan yaşları 10 ile 19 arasında değişen 375 adölesandan oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu, COVID-19 Korkusu Ölçeği ve Adölesan Sağlığı Geliştirme Ölçeği-Kısa Formu kullanılmıştır. Sağlığı geliştirme davranışlarını etkileyen faktörleri incelemek için çoklu regresyon analizi yapılmıştır. Bulgular: Bu çalışmada adölesanla . . .rın ortalama 17,66±6,13 (min.7- max. 35) olan COVID-19 korku düzeyleri orta düzeydedir. COVID-19 korkusunun sağlığı geliştirme davranışlarını olumlu yönde ve anlamlı şekilde etkilediği (β=0,135, p Daha fazlası Daha az
YASEMİN TOKEM
Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.109 - 116
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrinde, deniz ürünleri pazarı kaynaklı yeni bir coronavirüs çeşidi kısa sürede pandemi haline gelmiş ve tüm ülkelerin ortak problemi olmuştur. Şiddetli Akut Solunum Sendromu Coronavirüs-2 tek zincirli, pozitif polariteli, zarflı, ribonükleik asit virüsüdür. COVID-19 solunum sistemini hedef almaktadır ve insandan insana bulaşma damlacık yoluyla gerçekleşmektedir. Virüsün cansız yüzeylerde sağ kalımını sürdürebilmesi temas yoluyla da bulaşmayı mümkün kılmaktadır. Hastalığın belirtileri arasında ateş, nefes darlığı, öksürük yer almaktadır. Olguların çoğunda hafif semptomlar görülse de, pnömoni, akut solunu . . .m sıkıntısı sendromu, çoklu organ yetmezliği ve ölümü gibi ağır seyirli klinik durumlar da mevcuttur. Maske kullanımı, sosyal mesafe ve el yıkama COVID-19 salgınının önlenmesinde anahtar rol oynamaktadır. Yeni tanınmaya başlanan bu enfeksiyon hakkında hala çok şey öğrenilmesi gerekmektedir. In December 2019, a novel coronavirus originating from a seafood market in Wuhan, China became a pandemic in a short time and a common problem for all countries. Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus 2 is a single-chain, positive polarity, and enveloped ribonucleic acid virus. COVID-19 targets the respiratory system and humanto-human transmission occurs by inhalation of respiratory droplets. The virus’s survival on inanimate surfaces also makes it possible to be transmitted by contact. Symptoms of the disease include fever, shortness of breath, and cough. Although mild symptoms are present in the majority of the cases, there are also severe clinical conditions such as pneumonia, acute respiratory distress syndrome, multiple organ failure, and death. Mask use, social distancing, and hand-washing play a key role in preventing the spread of COVID-19. Much still needs to be learned about this newly recognized infection Daha fazlası Daha az
ELVAN FELEKOĞLU | MELİSSA KÖPRÜLÜOĞLU | İLKNUR NAZ GÜRŞAN | DERYA ÖZER KAYA
Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.117 - 122
Aralık 2019’da, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi olarak ilan ettiği COVID-19, hastaların temel olarak respiratuar, kardiyovasküler, nörolojik ve kas-iskelet sistemlerini etkilemektedir. Vakaların %15’i şiddetli, %5’i ise ventilasyon ve yaşam desteği gerektiren çok şiddetli klinik tablo ile izlenmektedir. COVID-19 hastaları, bu etkiler sebebiyle hastalığın stabil olduğu erken dönemden itibaren pulmoner rehabilitasyona ihtiyaç duymaktadır. Solunum fizyoterapisi, pulmoner rehabilitasyonun önemli komponentlerinden biridir. Bu derlemede güncel literatür eşliğinde, COVID-19 hastalarının hastane süreci . . .ve taburculuklarında uygulanabilecek solunum fizyoterapi yöntemleri ve uygulamalar sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar ele alınmıştır. COVID-19, which was appeared in Wuhan, China in December 2019 and declared by the World Health Organization a pandemic, affects patients’ respiratory, cardiovascular, neurological, and musculoskeletal systems. 15% of the cases are severe and 5% are followed by a very severe clinical condition that requires ventilation and life support. COVID-19 patients need pulmonary rehabilitation from the early stage on when the disease is stable due to these negative effects. Respiratory physiotherapy is one of the important components of pulmonary rehabilitation. In this review, respiratory physiotherapy methods which can be applied to patients during the treatment inhospital and after the discharge, and points to be considered in the application of these methods are discussed. Daha fazlası Daha az
- Arama alanına arayacağınız kelime veya kelimeleri girin.
- Arama sonucunda gelen listeyi daraltmak için kelime sayısını artırınız. Arama motoru birden fazla kelime varsa ikisininde geçtiği kayıtları getirir.
- Aramalarda büyük-küçük harf ayrımı yoktur. (Dizinler Türkçedir. Türkçe dışındaki kelime aramalarında I karakterinin küçüğünün i olmayacağını aklınızda bulundurunuz.)
- Kelime içinde geçen bazı harflerden emin değilseniz, o karakterin esnek olduğunu belitmek için ?(tek harf), *(çok harf) kullanınız.
- Aramalarda kelime kökü esas alınır. Örnek; kitap kelimesi arandığında kitap, kitaplar, kitaplık, kitabın, kitapçı vb sonuçlar da listelenir.
- Eğer aramanın bire bir eşlenmesi isteniyorsa çift tırnak içide arayınız.
- Aralık aramaları harf ve sayı karışık ise { } karakterleri içinde, Örnek;{başlangıç ... bitiş} eğer aradığınız aralık sayılardan ibaret ise köşeli parantez kullanınız, Örnek;[1926 ... 2015]
- Arama sonuçlarından bazı kelimeleri içeren kayıtları elemek istiyorsanız o kelimenin başına - karakterini yazınız, o kelime geçen kayıtlar listeden elenir.