HATİCE MERVE ÇALIŞKAN BAŞER
Gözden Geçirme | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 9 ) , pp.319 - 323
Eser, editörlüğünü Prof. Dr. Sıddık KORKMAZ’ın yaptığı, alanında uzman olan dokuz yazarın tebliğ olarak sundukları yazılarının, akademik olarak düzenlenerek makale biçimine getirilmesiyle oluşmuştur. Kitaba, İslam dininin aşırılıktan uzak, orta yolu tavsiye eden “vasat ümmet” ve faydalı, adaletli olan “hayırlı ümmet” olduğu takdim edilerek başlanmaktadır. Bu amaçla özgür düşünmeyi ve akletmeyi esas alan, mezhep aşırılıklarını eleştiren, İslami ilimlerin pek çok sahasında eser vermiş olan Mâtürîdî’nin fikirleri ve ilim düşüncesi çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Kitabın hazırlanmasındaki esas amaç, İslami ilimlerde kabul görmüş İmam . . . Mansur el-Mâtürîdî’nin görüş ve eserlerinin halka kazandırılmasıdır. Öte yandan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebinin çoğunluğun benimsediği, yorumlamaya müsait yapısını ve kurucusu sayılabilecek Mâtürîdî’nin düşünce dünyasını tanıma ve anlama isteği de bu kitabın yazılması için bir sebep teşkil etmiştir. Eser, yazarlar hakkında kısa bilginin verilmesinden sonra, takdim, ön söz ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Her bölümün altında da üç ayrı makale bulunmaktadır Daha fazlası Daha az
LEYLA BAYSAN ARABACI
Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 3 ) , pp.101 - 107
ÖZ Amaç: Ebeveyninde kronik ruhsal veya fiziksel hastalığı olan ergenlerin benlik saygısı ve psikolojik dayanıklılık düzeylerini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Araştırma, tanımlayıcı ve niceliksel tipte, ilişki inceleyen bir karşılaştırma çalışmasıdır. Ekim 2018-Nisan 2019 tarihleri arasında bir üniversite eğitim ve araştırma hastanesinin Dahiliye ve Psikiyatri Polikliniklerine kronik fiziksel ve ruhsal hastalıkları nedeniyle muayeneye gelen ebeveynlerin 12-18 yaş arası çocukları ile yürütülmüştür. Veriler, ebeveyninin izni ve kendisinin onayı olan 50 ergene mail veya telefon uygulaması yoluyla ulaşılarak üç ölçme aracı (Kişisel . . .Bilgi Formu, Coopersmith Özsaygı Envanteri (Okul Kısa Formu) ve Ergen Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği) uygulanarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, tanımlayıcı istatistikler; değişkenler arası fark ve ilişki değerlendirmesinde normal dağılım gösteren verilerde bağımsız gruplar (t testi) ve pearson korelasyon analizi, normal dağılım göstermeyen verilerde Mann-Whitney U, Kruskall Wallis ve Spearmann korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Ebeveyninde fiziksel hastalık olan ergenler ile ebeveyninde ruhsal hastalık olan ergenlerin sosyodemografik özellikleri benzerdir. Kronik fiziksel hastalığı olan ebeveyne sahip ergenlerin benlik saygısı, psikolojik dayanıklılık, akran desteği, uyum ve mücadele azimleri diğer ergenlerinkinden daha yüksek bulunurken, kronik ruhsal hastalığı olan ebeveyne sahip ergenlerin de aile ve okul desteği ile empati düzeyleri diğerlerinden daha yüksek bulunmuştur. Kronik ruhsal hastalığı olan ebeveyne sahip ergenlerde ebeveyninin hastalığını bilenlerin, akran desteği ve uyumları arttıkça kendilerine olan benlik saygılarının azaldığı; empati eğilimleri ve mücadele azimleri arttıkça kendilerine olan benlik saygılarının arttığı bulunmuştur. Sonuç: Ebeveyninde kronik fiziksel hastalık olan ergenler ile kronik ruhsal hastalık olan ergenlerin benlik saygısı ve psikolojik dayanıklılıklarının benzer ve iyi düzeyde olduğu saptanmıştır. ABSTRACT Objective: To examine the self-esteem and psychological resilience levels of adolescents who have chronic mental or physical illness in their parents. Material and Method: The research is a descriptive and quantitative comparison study that examines the relationship. Between October 2018 and April 2019, it was conducted with 12-18 year old children of parents who came to the Internal Medicine and Psychiatry Outpatient Clinics of a university education and research hospital for chronic physical and mental diseases. The data were collected by e-mail or phone app, by using three measurement tools (Personal Information Form, Coopersmith Self-Esteem Inventory (School Short Form), and Adolescent Psychological Resilience Scale), by reaching 50 adolescents who have their parents’ consent and their consent. Descriptive statistics in the evaluation of the data; In the data showing normal distribution in the evaluation of the difference and relationship between variables, the relationship between two independent (samples t-test) and Pearson correlation analysis, Mann-Whitney U, Kruskal Wallis, and Spearman correlation analysis were used in the data without normal distribution. Results: The sociodemographic characteristics of adolescents with physical illness in their parents and adolescents with mental illness in their parents are similar. While adolescents with parents with chronic physical illnesses have higher self-esteem, psychological resilience, peer support, adaptability, and struggle, compared with other adolescents, adolescents with parents with chronic mental illness have higher levels of family and school support than others. In adolescents with parents with chronic mental illness, those who know their parents’ illness have decreased their selfesteem as peer support and compliance increase; It was found that as their empathy tendencies and determination to fight increased, their self-esteem increased. Conclusion: It was found that adolescents with chronic physical illness in their parents and adolescents with chronic mental illness had similar and good self-esteem and psychological resilience Daha fazlası Daha az
DERYA ÖZER KAYA | İLKNUR NAZ GÜRŞAN | SEVTAP GÜNAY UÇURUM | YUSUF EMÜK | NURULLAH BÜKER | DİLEK ONGAN
Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 3 ) , pp.249 - 254
Amaç: Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığının çok sayıda fizyolojik yararı olduğu bilinmesine rağmen, genç yetişkinlerde fiziksel uygunluğa etkisi net değildir. Bu çalışmanın amacı düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan ve olmayan üniversite öğrencilerinin sağlıkla ilişkili fiziksel uygunluk parametrelerinden kardiyorespiratuar endurans ve vücut kompozisyonlarının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 16’sı erkek toplam 29 üniversite öğrencisi (ortalama yaş; 20.4 ± 1.5 yıl) katıldı. Öğrencilerin demografik özellikleri ve kardiyovasküler risk faktörleri sorgulandı. Fiziksel aktivite ve egzersiz . . . alışkanlıkları kaydedildi. Haftada en az 3 kez orta şiddette fiziksel aktivite yapan öğrenciler düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan grup olarak belirlendi. Fiziksel uygunluk değerlendirmesinde, vücut kompozisyonu; beden kütle indeksi, bel kalça oranı ve biyoelektriksel impedans analizi kullanılarak, kardiyorespiratuar endurans ise UKK 2 km Yürüme Testi ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin 15’inde (%51,7) düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı vardı. Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan ve olmayan öğrencilerin vücut kompozisyonları benzer bulundu (p>.05). Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz alışkanlığı olan grubun yürüme testini bitirme süresi daha kısa ve maksimal oksijen tüketimi daha yüksekti (p.05). The group with regular physical activity and exercise habits had shorter duration of running and higher maximal oxygen consumption ( Daha fazlası Daha az
Pamuk, Betül
Yüksek Lisans | 2018 | Sosyal Bilimler Enstitüsü
ÖZETGünümüzde teknolojinin hızla gelişmesi ve tüketicilerin gelişen teknoloji ilebilgiye ulaşma hızının artması, tüketici istek ve ihtiyaçlarını değiştirmiştir. Öncelerisadece ihtiyaçların tatmini olan tüketim, zamanla tüketicilerin bir şeylere sahip olmakiçin satın almaya başladıkları bir etkinlik olmuştur. Böylece ürün özelliğini yitirmişvedeneyim önem kazanmıştır. Tüketicilere unutulmayacak, zihinlerinde yer edecekdeneyimler yaşatmak işletmelere rekabet avantajı sağlamıştır. Tüketicilere somut ürünvermek yerine, ruhsal ihtiyaçlarına odaklanarak, onları özel hissettirecek deneyimleryaşatan bu ekonomi, deneyim ekonomisi olarak tanı . . .mlanır. Böylece işletme ve tüketiciarasında duygusal bir bağ kurulmuş olur. Deneyim oluşturma sürecinde tüketici veişletme ortak hareket eder. İşletmeler, tüketimin işlevsel, duygusal, duyusal ve ilişkiselboyutlarını bütünsel olarak değerlendirerek rekabet avantajı ve sadık müşteriler eldeetmek için çalışırlar.Bu çalışmanın amacı, gelişen teknoloji, artan bilgi düzeyi ve müşterilerin sürekliyeni arayışlar içinde olduğu seramik sağlık gereçleri sektöründe,CNR-EXPO SeramikFuar’ına katılan üretici firmaların deneyimsel pazarlamaya bakış açısını ölçmektir.ABSTRACTNowadays, the rapid development of technology and the increasing speed ofconsumer access to information with developing technology has changed consumerdesires and needs.Consumption, which was previously only satisfying the needs, hasbecome an event in which consumers have begun to buy something to own.Thus, theproduct feature has been lost and experience has become important.Instead of givingconcrete products to consumers, it is defined as an experiential economy that focuseson the spiritual needs and experiences that make them feel special.This creates anemotional connection between the business and the consumer.In the process ofcreating experience, the consumer and the business act jointly.Businesses work to gaincompetitive advantage and loyal customers by holistically assessing functional,emotional, sensory and relational dimensions of consumption.The aim of this study is to measure the perspective of the manufacturingcompanies participating in the CNR-EXPO Ceramic Fair to the experiential marketingin the ceramic sanitary ware industry, which is developing technology, increasingknowledge level and customers are constantly looking for new Daha fazlası Daha az
KAAN KASAROĞLU
Yüksek Lisans | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Küresel özellik taşıyan ve yoğun bir rekabetin hâkim olduğu turizm endüstrisinde sürdürülebilir rekabet avantajı elde etmenin yolu nitelikli hizmetten, yani nitelikli personelden geçmektedir. insanın bu denli ön planda olduğu turizm endüstrisinde, hizmette standardizasyonu sağlayıp misafir beklentisini karşılayacak nitelikli iş gücü olmadığı takdirde gerçekleştirilen altyapı yatırımları beklenen verimi ve pozitif çıktıyı sağlayamayacaktır. Nitelikli iş gücünün sağlanması noktasında da mesleki turizm eğitimi son derece önem arz etmektedir. Günümüzde gelişen teknolojiler ve insan yaşamına entegrasyonu da göz önüne alındığında, turizm . . .eğitiminde yeni teknolojilerden faydalanmanın ve eğitim süreçlerinin bu teknolojiler ile eşgüdümlü şekilde gerçekleştirilmesinin turizm eğitiminin niteliğini artıracağı, dolayısıyla endüstride ihtiyaç duyulan kalifiye iş gücünü yetiştirme noktasında katkı sağlayacağı görülmektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli husus, turizm eğitimi alan öğrencilerin, eğitim süreçlerine dâhil edilen teknolojiye yönelik uyum süreçlerinin ve bu süreçleri etkileyen faktörlerin belirlenmesidir. Bireylerin teknolojiye uyum süreçlerini açıklamada en yaygın olarak kullanılan modellerden biri Teknoloji Kabul Modeli (TKM)’dir. Bu çalışmanın temel amacı; lisans düzeyinde turizm eğitimi alan öğrencilerin eğitim sürecinde sanal gerçeklik teknolojisi uygulamalarını kullanım uyum süreçlerini ve bu süreci etkileyen etmenlerin belirlenmesi ve böylelikle ilgili iv literatüre katkı sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda Davis (1989) tarafından geliştirilen Teknoloji Kabul Modeli baz alınarak oluşturulan anket çalışması şzmir ilinde bulunan devlet üniversitelerinde lisans düzeyinde turizm eğitimi alan toplam 497 öğrenciye uygulanmış olup, elde edilen veriler SPSS analiz programı ile analiz edilmiştir. Çalışmada örnekleme yöntemi olarak amaçlı örneklemeden faydalanılmış ve frekans analizi, güvenilirlik ve normallik testleri, T-Testi, ANOVA testi ve Regresyon gibi istatistiksel analizler gerçekleştirilmiĢtir. Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda; algılanan kullanım kolaylığı, algılanan fayda ve eğlence boyutlarının kullanıma yönelik tutum üzerinde, algılanan fayda ve kullanıma yönelik tutum boyutlarının da davranışsal niyet üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır Daha fazlası Daha az
Kumaş, Kaan
Yüksek Lisans | 2021 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETYetiştiriciliği yapılan balık türlerinde Gram-negatif ve Gram pozitif bakteriler farklı coğrafi bölgelerde hastalık etkeni patojen olarak tespit edilmiştir. Balık çiftliklerinde oluşan hastalıklar yüksek üretim, iklim değişiklikleri, çiftlikler arası gerçekleşen balık ve yumurta transferleri gibi faktörlerin etkisiyle ortaya çıkarak ciddi ekonomik kayıplara sebep olmaktadır. Balık patojenlerinin hızlı teşhis edilmesi ile hastalıkların tedavi edilerek balıkların sağlığına kavuşturulması en önemli unsurlardan biridir. Bu nedenle patojenlerin hızlı identifikasyonunun yapılabildiği serolojik yöntemlere olan ihtiyaç artmıştır. Polikl . . .onal antikorlar tek bir antijen üzerinde birden fazla epitopu tanıyabilmelerinden dolayı bakteriyel balık hastalıklarının serolojik identifikasyonunda sıklıkla tercih edilmektedir. Bu çalışmada antiserum elde etmek için uygulanan immunizasyonda Lactococcus garvieae, Vibrio anguillarum, Yersinia ruckeri'nin referans suşlarından antijenler hazırlanmıştır. Yeni Zelanda tavşanlarına antijenler ardışık dozlarda verilerek gerçekleştirilmiştir ve tavşanın kulak veninden kan alınarak antiserumlar ayrı ayrı toparlanmıştır.ABSTRACTGram-negative and Gram-positive bacteria have been identified as disease-causing pathogens in different geographical regions in farmed fish species. Diseases in fish farms cause serious economic losses due to factors such as high production, climatic changes, fish and egg transfers between farms. Rapid diagnosis of fish pathogens and treatment of diseases is one of the most important factors associated with fish health. Therefore, the need for serological methods for rapid identification of pathogens has increased. Polyclonal antibodies are frequently preferred for the serological identification of bacterial fish diseases because they can recognize more than one epitope on a single antigen. In this study, antigens were prepared from reference strains of Lactococcus garvieae, Vibrio anguillarum, Yersinia ruckeri for the immunization process to obtain antiserum. Antigens were gived consetutive doses to New Zealand rabbits and antisera were collected separately by taking blood from the rabbit's ear vein Daha fazlası Daha az
GÜLŞAH AKKUŞ
Sunum | 2021 | Gloserv
24 adet PowerPointten oluşmaktadır.
GÜLŞAH AKKUŞ
Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi0 ( 8 ) , pp.161 - 183
Eleştirmenler, şiirdeki sanatsal imgeyi incelediklerinde, genellikle, Beyan ilminin (Teşbîh, İstiâre, Kinâye ve tüm çeşitleriyle Mecâz) yöntemlerini kullanma eğilimindedirler. Bu çalışma ise şunu anlatmaktadır: Maani ilminin yöntemleri, sanatsal imgeyi şekillendirmede Beyân ilminin yöntemlerinden daha az önemli değildir. Biz, “İstifhâm üslubunu”, Maani ilminin yöntemleri için örnek olarak seçtik ve Ebu Temmam ile el-Buhteri şiirleri üzerine uygulamalı bir çalışma yaptık. Araştırmamızın şekillenişi şöyledir: - Ön söz, imgenin edebî söylemdeki etkisi (ve bu iki şairin seçilme sebebi) üzerinde durmaktadır. - İlk kısım, h . . .akikat ve mecâz arasında istifhâm (soru) üslubunu ele almaktadır. - İkinci kısım; istifhâm üslubunun, şairin duygularını okuyucusuna iletme üzerindeki etkisine değinmektedir. - Üçüncü kısım, sanatsal imgenin oluşmasında istifhâmın etkisini belirtmektedir. - Çalışma, sonuç kısmıyla bitirilmektedir. عادةً عندَما يدرسُ النُّقّادُ الصّورةَ الفنّيّةَ في الشِّعر؛ فإنّهم يتّجهون نحوَ دراسة أساليب علم البيان: التّشبيه والاستعارة والكِناية والمَجاز بأنواعِه. ولا يلتفتون عند دراسة الصّورة إلى مباحث علم المعاني وأساليبه وفنونه. وهذا البحث يريدُ أنْ يقولَ: إنّ أساليبَ علم المعاني لا تقلُّ أهميّةً عن أساليب علم البيان في تشكيل الصّورةِ الفنّيّةِ في الأدب. واخترنا في هذا البحث أسلوبَ (الاستفهام) نموذجًا عن أساليب علم المعاني، وأجرينا الدّراسة التّطبيقيّة على شِعر أبي تمّام والبحتريّ. وجاء البحث على النّحو الآتي: - تمهيدٌ يتحدّث عن أثر الصّورة في الخِطاب الأدبيّ. (وسبب اختيار هذين الشّاعرين نموذجًا تطبيقيًّا) - المبحث الأوّل: مفهوم الاستفهام بين الحقيقة والمجاز. - المبحث الثّاني: الاستفهام وأثرُه في إشعار المتلقِّي بانفعالات الشّاعر. - المبحث الثّالث: الاستفهام وأثرُه في تشكيلِ الصُّورة الفنّيّة. - نتائج البحث Daha fazlası Daha az
Kurar, Ali
Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
The purpose of aggregating rubber is to increase concrete’s flexibility, elasticity, and capacity to absorb energy. In some application of concrete, it is desired that concrete should have low unit weight, high toughness and impact resistance. Although concrete is the most commonly used construction material, it does not always fulfill these requirements. In order to improve elastic properties of concrete and recycle the waste materials, new applications have been realized recently. One of these applications is the utilization of discarded tires in order to use together with aggregate. For this purpose, this research will con . . .duct investigating the physical and mechanical properties of the concrete which is obtained from incorporating pieces of discarded tires. It is thought that rubberized concrete would be an ideal material for Jersey barriers which are subjected to immediate effects of impact. Rubberized concrete could prevent life casualties and damaging the vehicles by absorbing the impact energy. In the study, metakaolin from granulated waste roof tile, furnace slag and synthetic textile fibers were studied to replace partially the cement which is valuable material in concrete satisfying TS EN 1317 concrete specifications. In this study 40 different mixtures where prepared. Flexural and compressive strength of each mixture for period of 7, 14 and 28 days was determined. Flexural and compressive strength values for each mixture were compared with control specimen strengt Daha fazlası Daha az
Özer KÜPELİ
Sunum | 1999 | Virgül Dergisi ( 20 ) , pp.68 - 68
Abdurrahman Kurt, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876). Uludağ Üniversitesi Basımevi, 1998.
FEYZA DERELİ | GÜLÇİN UYANIK | JÜLİDE GÜLİZAR YILDIRIM DUMAN | GAMZE KUNDAKÇI | MEDİNE YILMAZ
Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.299 - 305
Amaç: Aile sağlığı merkezlerine başvuran yaşlıların bağışıklama durumlarının belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Araştırma karşılaştırmalı-tanımlayıcı desende olup İzmir’de 10 aile sağlığı merkezine kayıtlı 2294 yaşlı ile yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen veriler sayı, yüzde, varyans ve ki-kare analizi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Yaşlıların yaş ortalaması 70,5±6,5 yıl (60-96 yaş); %52,4’ü kadın, %78,7’si evli %39,0’u ilkokul mezunudur. Bireylerin %55,3’ünün yaşlılık döneminde yapılan aşıları bilmediği, %64,5’inin bağışıklama konusunda bilgi almadığı, bilgisi olanların %45,1’inin bilgiyi doktor, hemşire ve diğer sağlık çalışan . . .larından aldığı belirlenmiştir. Son bir yıl içinde aşı yaptırma oranı %32,3 olup, grip (%33,7), erişkin tip difteri tetanoz (%13,3) ve pnömokok (%7,9) en çok yaptırılan aşılardır. Yaşlılarda 65-74 yaş grubunun, erkeklerin, ilkokul mezunlarının, gelirini giderine denk olarak algılayanların, aşı hakkında bilgisi olanların, aşı yaptırma oranlarının daha fazla olduğu saptanmıştır ( Daha fazlası Daha az
MELİKE TEKİNDAL
Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 3 ) , pp.115 - 124
ÖZ Amaç: Engelli çocuğa sahip kadınların COVID-19 sürecinde yaşadıkları sorunları ve yaşam deneyimlerinin feminist sosyal hizmet bağlamında fenomenolojik yaklaşım ile ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Kadınların engelli çocuklarına bakım konusunda COVID-19 pandemisinde yaşadıkları deneyimlerini feminist sosyal hizmet bağlamında derinlemesine incelemek amacıyla araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik yaklaşım kullanıldı. Katılımcılar nitel araştırmalarda kullanılan amaçlı örnekleme kapsamında kartopu yöntemi ile belirlendi. Veriler MAXQDA20 programı ile nitel içerik analizi ile analiz edildi. . . .Bulgular: Araştırmanın sonucunda iki ana tema belirlendi. Bunlar: “COVID-19 sürecinde yaşanan sorunlar ve değişimler”, “COVID-19 sürecinde ihtiyaçlar ve öneriler” şeklindedir. Kadınlar bu süreçte bakım yükü, ev içi sorumluluklar, güce karşı güçsüzlük ve artan gelecek kaygısı yaşamaktadırlar. Ayrıca hem engelli çocuklarına hem de kendi ihtiyaçlarına yönelik talepte bulunmakta ve öneri getirmektedirler. Engelli çocuğa sahip kadınların COVID-19 pandemisindeki deneyimleri incelendiğinde sistematik olarak kadınların çocukların tüm bakım yüklerini üstlendiği, bu nedenle COVID-19 sürecinde oldukça yıprandıkları ve zorlandıkları görüldü. COVID-19 pandemisi başladıktan sonra kadınların kendilerine vakit ayıramadıkları, sosyal çevrelerinden tamamen uzaklaştıkları ve destek sistemlerine ulaşamadıkları ortaya çıktı. Sonuç: Konuya ilişkin yeni çalışmaların yapılması ve kadınların desteklenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde insan hakları ve sosyal adalet ilkelerinin gözetilerek bu konunun daha fazla irdelenerek, kadının güçlenmesine, destek sistemlerinin arttırılmasına ve bunun için çeşitli düzeyde sosyal hizmet uygulamasına ihtiyaç bulunmaktadır. ABSTRACT Objective: It is aimed to reveal the problems and life experiences of women with disabled children during the COVID-19 pandemic with a phenomenological approach in the context of feminist social work. Material and Method: Qualitative research method was used in the research in order to examine women’s experiences in caring for their disabled children during the COVID-19 pandemic in the context of feminist social work. In this context phenomenological approach was used in the context of qualitative research method. Participants were determined by the snowball method within the scope of purposive sampling used in qualitative research. The data were analyzed by content analysis with the MAXQDA20 program. Results: As a result of the research, two main themes were determined. These are: "Problems and changes in the COVID-19 process", "Needs and suggestions in the COVID-19 process". In this process, women experience the burden of care, domestic responsibilities, powerlessness to power and increasing anxiety about the future. In addition, they make requests and offer suggestions for both their children with disabilities and their own needs. The experiences of women with disabled children during the COVID-19 pandemic were examined, it was seen that women systematically assumed all the care burdens of children, therefore they were quite burn out and had difficulties in the COVID-19 pandemic. It turned out that after start of the COVID-19 pandemic, women could not spare time for themselves, completely distances themselves from their Social environment and could not reach support systems. Conclusion: It is necessary to carry out new studies on the subject and to support women. Therefore especially in developing countries such as Turkey there is a need for further scrutiny of this issue, taking into account the principles of human rights and social justice, to empower women, to increase support systems, and to implement social work at various levels Daha fazlası Daha az