HATİCE MERVE ÇALIŞKAN BAŞER
Makale | 2022 | Turkish Studies-Comparative Religious Studies17 ( 4 ) , pp.343 - 358
Zaman ilerledikçe sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik pek çok alanda değişim meydana gelmektedir. Zamanla bu değişime ayak uydurmaya ve alışmaya başlanır. Ancak alışkanlık kontrolsüz bir şekilde artarsa saplantıya, bağımlılığa dönüşebilir. Bu da kişinin alıştığının dışındakilere kayıtsız kalmasına sebep olur; onu uyuşturur, duyarsızlaştırır. Kur’an’ın inmeye başladığı zaman muhatabı olan toplum, alışkanlıklarına bağlı, değerlerini bu bağımlılıkla şekillendirmiş, çevresine karşı duyarlı görünen ancak farkındalık gücü zayıf bir toplumdur. Bu toplumun alışkanlıklarının sebep olduğu keyfiyet ya da sahip oldukları kültürel kodlar, cömert . . .liğin gösterişe; kardeşliğin, haksız da olsa onu her koşulda koruma demek olan asabiyete; iyiliğin, çıkarlar doğrultusunda yapılan bir eyleme dönüşmesine neden olmuştur. Bu durumda anlamlı gibi görünen bir davranış, çıkarlara alet edilen haksız, keyfi bir eyleme dönüşebilmektedir. Bu da kişileri duyarlı davrandıklarını iddia etseler de aslında bazı hususlarda duyarsızlaştırabilmektedir. Günümüzde doğum günü, bebek partileri gibi özel günler, çok beğeni alıp konuşulsun diye, israf ve tüketim çılgınlığına alet olmuştur. Dolayısıyla “iyi bir ânı başkasıyla paylaşma” durumu, kişilerin popülerliğini artırma eylemine dönüşmüştür. Yine “ihtiyacı olan biri için bir şey yapmak”, “takdir, alkış, çıkar beklendiği için bir şey yapmak” halini almıştır. Öte yandan sadece sanal dünya aracılığı ile bir yardım organizasyonunun parçası olmak çevreye karşı farkındalığı azaltırken; “herkes yapıyor” düşüncesiyle haksız/ emeksiz kazanç içeren eylemler de yaygınlaşmaya başlamıştır. Nüzul döneminin Arap toplumunda genelde örfi ve toplumsal durumlar, günümüzde ise teknoloji ve buna bağlı gelişen sosyal medya dili duyarsızlaşmaya sebep olmuştur. Bu çalışmanın amacı hızla değişen, insanların birbirine yabancılaştığı ve bencilleştiği dünyada insanların birbirlerine duydukları ihtiyaçta asıl önemli olanın sözde duyarlılık değil eylemde duyarlılık olduğunun vurgulanmasıdır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılmış, betimsel analizler ile duyarsızlık içeren davranışlar incelenmiştir. Ulaşılan sonuçlara göre insanlık tarihinde değerde bozulma; temelde para, makam ve soy olmak üzere üç hususta ortaya çıkmıştır. Kur’an vahyi, nüzul dönemi toplumunda değerlerin iyi eyleme dönüşmediği ve insanların makam, mal, asabiyet duygusuyla diğer insanlara karşı duyarsızlaştığı noktada indirilmeye başlamıştır. Onun toplumu ıslah noktasındaki tutumu “mal ve makam hırsı, yalan, kibir, laf taşıma” gibi davranışları reddetme; “cömertlik, iyilik, israf, kardeşlik” gibi davranışları dönüştürme ya da inşa etme şeklinde bir değişim çağrısıdır. Bunu yaparken yardıma, sabra, yumuşaklığa davet eden yapıcı bir üslup kullanmıştır. Günümüzde -özellikle sanal alemin neden olduğu- sözde duyarlılık, Kur’an’ın eylem vurgusu dikkate alınarak terk edilmelidir. Bugün Kur’an’ın yaptığı gibi ahlaki yönden duyarlılık içeren davranışlar hatırlanmalı, yeniden gün yüzüne çıkarılmalı ve eyleme geçilmelidir. When the Qur'an began to be revealed, the society depends on its habits and has shaped its values with this dependence. It is a society that seems sensitive to its environment but has a weakawareness. For example, values such as generosity, honor, brotherhood and helping are among their prominent features. However, the arbitrariness of their habits or their own cultural codes cause these values to be perceived differently, such as "showing off generosity, protecting your brother under all circumstances, even if it is unfair". A behavior that seems meaningful can actually turn into an unjust and arbitrary action. This can make them insensitive in some respects, even if they claim to be sensitive. We see that the discourse of the Qur'an has a quality that rejects or transforms/constructs the concepts used by the Arabs. The aim of this study is to reveal what the Qur'an rejects and how it transforms and organizes which concepts. Conscious or unconscious depersonalization, which is similarly experienced today, was compared with the data obtained. Some behaviors can cause the loss or deterioration of values. It makes it difficult to notice the negative consequences of these changing behaviors of the age. Because the definition of value becomes alien to the language of the current process and gets used to the situation. With this study, an awareness has been tried to be created by establishing a relationship between the past and the present, based on the discourse of the Qur'an. As time progresses, changes occur in many areas such as social, cultural, economic and political. As time passes, one adapts to change and gets used to the process. Therefore, this adaptation process is meaningful and necessary in the first moments. However, if the habit increases uncontrollably, it turns into an obsession, an addiction. This causes the person to be indifferent to those outside of what he is used to; numbs it, desensitizes it. On the other hand, human is an entity that lives with other people and even other living things, is a part of society and needs others. The process of living in harmony with the cultural values of these beings in a society is expressed by social integration. As long as people continue to harmonize with each other, this integration will continue to exist. Otherwise, it will create loneliness and selfishness, and reduce sensitivity to the environment. Here, as in previous societies, there will always be interaction and change in people and society, even if their actions are different today. Although the tools are different, there are similarities in the attitudes of the Arabs and today's people. After interpreting values with their own social norms, Arabs showed an arbitrary sensitivity. Today's people, technology, social media, etc. they think that cooperation is a part of a nature activity by making “a like, a sharing” without taking action through structures. Another aim of the study is to emphasize that the most important thing in people's need for each other in a rapidly changing, alienating and selfish world is not so-called sensitivity, but sensitivity in action. This emphasis was made on the example of the discourse of the Qur'an, as it brought radical changes with it when it came, creating great impact and change. Studies dealing with the relationship of religion with nature or environmental consciousness with religion, and the responsibility of people to nature have been studied on the example of the Qur'an and hadiths. Researching the effect of religion on being sensitive to the environment is one of the studies that show parallelism with this issue. However, this study on the quality of the Qur'an's discourse in creating a sensitive character by reconsidering the values differs from the others with this feature. In the study, the document review method, one of the qualitative research methods, was used. Afterwards, descriptive analysis was made and methods, contents, topics discussed were evaluated and prominent problems were discussed. For this purpose, it has been tried to reveal how change, habituation and social roles lead people to depersonalization, although primarily sensitive action is taken. People begin to get used to change and what it brings and shape their values accordingly. If the habitual situation makes people addicted to certain actions or begins to numb them, then insensitivity towards society will begin. Then, the values of the Arab society, from which the Qur'an came, were discussed through the Qur'anic discourse on these values. While doing this, first, the characteristics of some values in the Arab society are explained. Later, the discourse of the Qur'an against them was examined in the example of the verses that were revealed in the Meccan period. The Qur'an has come with a call to fix the bad and to protect the values that have begun to deteriorate. Because it is the beginning of this change, the Mecca period was chosen to examine. A comparison was made by presenting the behavioral equivalents of these discussed issues today. Changing time, culture and tools both in the time when the Qur'an came and in today's society have changed the perception of values. Deterioration in value; basically, there were three issues: money, rank and lineage. More customary and social situations in Arabs, and today's technology and the new language created by the developing social media have caused this. The Qur'an intervened at the point where value did not turn into good action and people became insensitive to other people with the feeling of rank, property and nervousness. The Qur'an's attitude is to reject behaviors such as "greed for wealth and position, lying, arrogance, and speaking out"; It is a call for change in the way of transforming or constructing behaviors such as “generosity, kindness, waste, arrogance”. While doing this, the Qur’an used a constructive style thatinvites help, patience and gentleness. Today, the so-called sensitivity, especially caused by the virtual world, should be abandoned by considering the Qur'an's emphasis on action. As the Qur'an does today, morally sensitive behaviors should be brought to light again, remembered and action should be taken. Keywords: Tafsir, Qur'anic discourse, value, sensitivity, awareness, chang Daha fazlası Daha az
HATİCE MERVE ÇALIŞKAN BAŞER
Makale | 2022 | Dini Araştırmalar Dergisi / The Journal of Religious Studies25 ( 62 ) , pp.33 - 58
Son dönem Osmanlı âlimlerinden olan 1860/70 Kastamonu doğumlu Ahmed Mâhir Efendi “Ballıklızâde” lakabıyla tanınmaktadır. O, 19. yüzyılda, Batı’nın pek çok yönde ilerleme gösterdiği ve Osmanlı’nın ise yaptığı ıslahatların yanında toprak kaybetmeye başladığı Meşrutiyet döneminde yaşamıştır. Âlim Ahmed Hicâbî’den dersler almasının ardından kendisi de dersler vererek pek çok öğrenci yetiştirmiş, Dâru’l-Fünûn İlahiyât Fakültesi ve Medresetü’lVâizîn’de on üç yıl tefsir ve kelam dersleri okutmuştur. Bunun yanı sıra Yargıtay üyeliği, hâkimlik ve milletvekilliği yapmış olan âlim, siyasi bir kişilik olarak da karşımıza çıkmaktadır. Yayınlanan . . . dört eseri bulunan Mâhir Efendi, Kastamonu’nun dini, siyasi, edebi alanlarda yetiştirdiği önemli şahsiyetlerdendir. Bu bağlamda çalışmanın amacı eserlerinden hareketle Ahmed Mâhir’in tefsirciliğini ortaya koymaktır. Bu çalışma kapsamında öncelikle Meşrutiyet Dönemi ve bu dönemde tefsir ilminin konumu ele alınmıştır. İkinci olarak Ahmed Mâhir’in hayatına dair bilgiler aktarıldıktan sonra “Mu’cizât-ı Kur’âniyye” ve “el-Fâtiha fî Tefsîri’l-Fâtiha” eserleri özelinde tefsirciliği incelenmiştir. Bu inceleme için de nitel araştırma yöntemi ve doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Ayrıca veriler betimleme, örnekleme ve ilişkilendirme teknikleri yardımıyla analiz edilmiştir. Ahmed Mâhir’in hem siyasi hem de dini bir yönünün olması ve bugün elimizde ona dair dört eserin bulunmasıonun araştırılmasını önemli kılmaktadır. Onunla ilgili tasavvufi yönünün vurgulandığı bir doktora tezi ile aynı kişi tarafından hazırlanmış bir makale yine tasavvuf sahasında yazdığı eser ile alakalı iki yüksek lisans tezi yapılmıştır. Onun dışında hayatına ve eserlerine dair özlü bilgiler veren kaynaklar olsa da bazı biyografik ya da literatüre yönelik çalışmalarda verilen kısa bilgiler dışında “Mu’cizât-ı Kur’âniyye” ve “el-Fâtiha fî Tefsîri’l-Fâtiha” isimli eserlerinin akademik bir çalışmanın konusu olduğuna rastlamadık. Bu durum da bu çalışmayı önemli hale getirmiştir. Ayrıca müellifin Fâtiha suresi tefsirinin özgün olup olmadığına ilişkin çeşitli yorumların mevcudiyeti bu meseleyi problem olarak ele almamıza neden olmuştur. İncelememiz neticesinde Ahmed Mâhir’in özellikle “Mu’cizât-ı Kur’âniyye” eserine, dönemindeki siyasi ya da dini olumsuz durumları taşıdığını tespit ettik. Kur’ân’ın mükemmelliği ve her şeyi içerdiği düşüncesinden hareketle ayetleri, bu durumları düzeltmek için kullanmıştır. “el-Fâtiha fî Tefsîri’l-Fâtiha” eseri ise bize hem o dönem Osmanlı tefsir birikimin izlerini hem de bu âlimin tefsir, hadis ve edebiyata dair ilmi geleneğe sahip olduğunu göstermektedir Ahmed Mâhir, who was born in Kastamonu in 1860-70, is one of the last period Ottoman scholars and is known by the penname "Ballıkızâde". He lived in the 19th century, during the Constitutional Monarchy period when the West made progress in many directions and the Ottoman Empire began to lose land alongside its reforms. The First Constitutional Monarchy was proclaimed and with its end, the period of tyranny with prohibitive and oppressive features, which lasted for about 30 years, began.with II. Abdülhamit neutralized the defenders of constitutionalism. With the end of the First Constitutional Monarchy, situations such as freedom and reform began to lose their effect, and II. Constitutional Monarchy has been declared. When we look at the Ottoman period in general, we see that both full commentaries were written and only sura or verse commentaries were made. Translations and summaries of certain parts of the tafsirs were also made. During the Ottoman period, scholars did not try to bring a new method to tafsir. Generally, the tafsir of suras such as Fâtiha, Mulk, and Vâkıa were included. In this period, the commentaries of Zemahşeri (d.538/1144) and Kadı Beydâvî (d.685/1286) were taught in Tafsir classes. Another noteworthy issue in tafsir studies in this period is the annotation and commentary studies. “Peace (Huzur) lessons”, which means “lectures in the presence of the sultan”, also have an important role. Another remarkable subject in the Ottoman period tafsir studies is the annotation and commentary studies. Many names wrote annotations on the works of commentators such as Zemahşeri and Beydavî. Commentary and annotation tradition, as a reflection of the scientific understanding of the period, left an important scientific legacy to the following periods with the ones they put on the existing knowledge. Annotations and commentaries are generally made on the works of scholars who are accepted as authority. The main purpose of writing the annotations is to ensure that the work in question is understood. After taking lessons from the scholar Ahmed Hicâbî, he also gave lectures and educated many students, and taught tafsir and theology. Since Islamic sciences had an important place in Ottoman scholary , everyone from the bureaucracy, the scientific class, and the military could work in these fields, as they had also passed the madrasa education. Similarly, in addition to his legal and political duties, Ahmed Mâhir taught both tafsir and theology for 13 years as a clergyman at the Faculty of Theology in Medresetü'l-Vâizîn and Darülfünun. In addition to this, the scholar, who has served as a member of the Supreme Court, a judge, and a deputy, also appears as a political personality. Ahmed Mâhir, who has four published works, is one of the important personalities that Kastamonu raised in religious, political, and literary fields. In this study, the Constitutional Era and the position of the science of tafsir in this period are discussed. Secondly, after transferring information about Ahmed Mâhir's life, his exegesis method on the works of "Mu'cizât-ı Kur'âniyye" and "al-Fâtiha fî Tefsîri'l-Fâtiha" was examined. Mu'cizât-ı Kur’âniyye was formed by bringing together the articles written by Ahmed Mâhir in various newspapers and some manuscripts. The book covers 28 different topics. This work of Ahmed Mâhir on the interpretation of Surah Fâtiha consists of the notes of the exegesis lessons he taught in Dârülfünun. The fact that Ahmed Mâhir has both a political and religious personality and that we have four works about him today makes it important to research him. A doctoral thesis about him, in which his mystical aspect was emphasized, and an article prepared by the same person, again, two master's theses were made about the work he wrote in the field of Sufism. some sources provide concise information about his life and works, and brief information given in some biographicalor literature studies. But his works named "Mu'cizât-ı Kur'âniyye" and "alFâtiha fî Tefsîri'l-Fâtiha" have not been adressed academically. As a result of our analysis, Ahmed Mâhir has conveyed the negative political or religious situations of his period, especially in his work "Mu'cizât-ı Kur'âniyye". Based on the idea that the Qur'an is perfect and contains everything, he wielded the verses to correct these situations. His work "el-Fâtiha fî Tefsîri'l-Fâtiha" shows us both the traces of the Ottoman tafsir accumulation of that period and that this scholar has a scientific tradition on tafsir, hadith, and literature. Some of problems will arise when we use today's understanding of tafsir or today's assumptions about how original work is to understand another period. The codes of this period cannot be used to define another period, but maybe to understand the periods in question. Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2022 | Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi ( 41 ) , pp.99 - 117
Siyaset, her dönemde mizahın konusu olmuştur. Resmi söyleme karşıt bir söylem geliştirmek ve siyasetin katı sınırlarını esnetebilmek noktasında mizah, önemli bir potansiyele sahiptir. Dolayısıyla da siyasi mizah, siyaset ve mizahın kesişim noktasında önemli bir araç olarak kabul edilmektedir. Siyasi mizahın birçok biçimi bulunmaktadır. Ancak yazılı olması noktasında siyasi mizah gazeteleri ve dergileri, siyasi mizahın güçlü unsurları arasında yer almaktadır. Bu bağlamda yapılmış olan çalışmada siyaset ve mizah arasındaki ilişki, siyasi mizah dergileri özelinde tartışılmıştır. Çalışmanın amacı, siyaset ve mizah arasındaki ilişkiyi si . . .yasi mizahın yazılı biçimleri özelinde ortaya koymaktır. Bu bağlamda çalışma kapsamında yargısal örnekleme tekniği kullanılarak seçilen ve Türkiye’de 1949 yılında yayın hayatına başlayan Nuhun Gemisi dergisi özelinde siyasi mizahın rolü üzerinde durulmuştur. Ayrıca çalışmada nitel bir araştırma yöntemi olan doküman analizi yöntemi kullanılarak, Nuhun Gemisi dergisinin 31 sayısı incelenmiş ve Soğuk Savaş Döneminde Amerika tarafından Türkiye’ye yapılan ekonomik yardımların siyasi mizahın konusu olarak ele alınış biçimleri ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen verilerde de görüldüğü üzere mizah, siyaset ve toplum arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Mizah, siyasi söylemin bir unsuru olmakla beraber aynı zamanda toplumsal ve sivil muhalefetin de bir aracıdır. Mizahın bu yönü, Nuhun Gemisi dergisindeki Amerika karşıtı tutumda ve söylemde de kendisi göstermektedir Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2018 | Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi ( 30 ) , pp.115 - 128
Toplumsal bir varlık olan insan, tarihin her döneminde belirli formlarda toplumsal yaşam biçimleri geliştirmiştir. Geliştirilen toplumsal yaşantılar, zamansal ve mekânsal farklılıklar göstermiş olsa da, bu toplumsal yaşantılarda gözlemlenen bazı ortak noktalar bulunmaktadır. İktidarın mevcudiyeti ve iktidar ilişkileri, bu ortaklıklardan yalnızca ikisidir. İnsan ilişkilerinin sistemli bir yapıya büründüğü her toplumsal yaşayış biçiminde, iktidar yapılanmasının varlığı gözlemlenmektedir. Esasen toplumsal yaşamdan ziyade insan ilişkilerinin varlık gösterdiği her yerde, mikro düzeyde de olsa bir iktidarın varlığından söz edilebilmektedi . . .r. Bu çalışmada, literatürde yer alan farklı yaklaşımlar doğrultusunda iktidarın ne olduğu tartışılarak bir toplumsal iktidar türü olan siyasal iktidarın meşruiyet arayışında medya ile ilişkisi literatürden elde edilen bilgiler ışığında değerlendirilecektir Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2021 | Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi13 ( 24 ) , pp.116 - 129
Tarihsel süreçte öncelikli olarak yurda duyulan özlem olarak kavramsallaştırılan nostalji, anlamsal olarak farklılaşmaya başlamış ve geçmiş zamana yönelmeye başlamıştır. Nostalji çerçevesinde bireyler sıkça geçmişe yönelirler ve geçmişi idealize ederler. Bu çerçevede nostaljik bakış açısının işlerliğinin temelde geçmişin idealize edilmesi ve şimdiki zamanın değersizleştirilmesi noktasında önemli olduğunu belirtmek gerekmektedir. Nostaljik bakış açısının gündelik hayattaki görünürlüğü noktasında yeni medya teknolojilerinin gelişim göstermesi önemli bir eşik oluşturmaktadır. Yeni medya araçları sayesinde geçmiş, bugüne sıklıkla siraye . . .t edebilmektedir. Bu çerçevede yapılmış olan çalışmada, nostaljik bakış açısının yeni medyadaki görünümlerini ortaya çıkartmak amaçlanmaktadır. Çalışmada TRT Arşiv’in YouTube kanalı üzerinden paylaşmış olduğu içerikler, yargısal örnekleme tekniği ile belirlenmiş olup bu videolara yönelik olarak yapılmış olan yorumlar, netnografi yöntemi ile analiz edilmiştir. Elde edilen veriler, geçmişin idealize edilmesi ve şimdiki zamanın anlamsızlaştırılması çerçevesinde değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında incelenen verilerin de göstermiş olduğu üzere nostaljik bakış açısı, geçmiş ve şimdiki zaman arasında bir diyalektik sürecin sonucunda ortaya çıkmaktadır ve geçmiş idealize edilirken; şimdiki zaman değersizleştirilmektedir Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2018 | Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi7 ( 3 ) , pp.565 - 583
Sanat, toplumsal yapı içerisinde varlık gösteren beşeri bir olgudur dolayısıyla her sanat yapıtı, üretildiği toplumdan izler taşımaktadır. Bu çerçevede sanat ve toplum arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Sanat ve toplum arasındaki ilişki, bir noktada ideolojik çözümleme yapmayı gerektirmektedir. Her sanat yapıtı, görece olarak az ya da çok ideolojik unsurlar barındırmaktadır ve çoğu zaman iktidar yapılanmalarının etkisine açıktır. Bu bağlamda sanat eserlerinin hakim ideolojiyi yeniden ürettiği ve propaganda faaliyetlerinde etkili olarak kullanılabildiği görülmektedir. Yapılmış olan bu çalışmanın amacı, Sovyetler Birliği’nde sis . . .tematik bir şekilde yürütülen anıtsal propaganda planı doğrultusunda üretilen heykelleri, ideoloji ve propaganda kavramları ekseninde incelemektir. Çalışmada yargısal örneklem tekniği benimsenmiştir ve çalışma Vera Mukhina ile Ivan Shadr’ın eserleriyle sınırlandırılmıştır. Çalışmada yöntem olarak göstergebilim kullanılmıştır ve heykellerin göstergebilimsel çözümlemesi, Roland Barthes’in kavramsallaştırdığı düzanlam/yananlam kavramları üzerinden yapılmıştır Daha fazlası Daha az
Muhammet Çiftci
Makale | 2021 | Bilimname ( 45 ) , pp.121 - 153
Allah hakkında kullandığımız terimler zorunlu olarak gücümüzün ve ifadelerimizin sınırlılığıyla ilişkilidir. Bunun en önemli sebebi sözcüklerimizin dünyaya ve tecrübelerimize ait olmasıyla ilgilidir. Dolayısıyla O’nun hakkında yaptığımız nitelemeler gerçekte O’nun isimleri değil, anlayışımızı yükseltmeyi kamçılayan sözcüklerdir denilebilir. Beşerî düzlemde dahi objesini tam olarak temsil edemeyen sözcükler Aşkın olana transfer edildiğinde/tatbik edildiğinde bu “eksiklik/kusur” tebellür etmektedir. Din dilinin kendine has sorularının ve sorunlarının olması oldukça tabiidir. Hususiyetle konuşulanın Aşkın, konuşanın ve sözün sınırlı ol . . .duğu gerçeği dikkate alındığında Tanrı hakkında konuşmanın çeşitli çıkmazları/sorunları/zorlukları muhtevi olduğunu söylemek işten bile değildir. Hal böyle olunca düşünce geleneğinde O’nun hakkında konuşmaya dair tenzih, teşbih, temsil, tenzih-teşbih cemi gibi pek çok yaklaşımlar/teklifler geliştirilmiş ve özellikle de felsefe, Kelam ve tasavvuf alanlarında kaleme alınmış eserlerde bu konular etraflıca tartışılmıştır. Makalemizde ise biz, din dili veya teolojik dil diye isimlendirilen mevzu hakkında ortaya konulmuş önerilerden biri olan ve başta Felsefe ve Kelam geleneğinin benimsediği tenzihi dilin ne olduğuna kısaca değindikten sonra, tenzihî dile yöneltilen tenkitleri ele almaya çalışacağız. Bu çalışmanın asıl meselesi ise teşbihten bütünüyle ayrı bir tenzihi dilin mümkün olup olmadığı hakkında birkaç soru ortaya atmak ve bu sorulara cevap bulmaya çalışmaktır Daha fazlası Daha az
Muhammet Çiftci
Makale | 2022 | Bilimname ( 47 ) , pp.451 - 483
Varlık-mahiyet ayrımının ilk versiyonları, her ne kadar Eflatun’a ve Aristoteles’e dayandırılsa da söz konusu ayrımın, Fârâbî ve İbn Sînâ’da felsefî bir “mesele” haline geldiği söylenebilir. Zira bu iki filozofun düşüncesinde, vücud-mahiyet ayrımı meselesi, varlığa ilişkin metafizik çalışmalarda çok önemli bir yeri haizdir ve temel iki soruya dayanmaktadır: Bir şey var mıdır ve var olan bu şey, nedir? İlk soru, daha çok dış dünyadaki şeylerin gerçekliği ile ilgili olup, o şeylerin somut bir şekilde ortaya konmasını amaç edinirken; “var olan şey nedir?” şeklinde ifade edilen ikinci soru ise sorgulanan şeyin ne olduğuyla ilgilenmekted . . .ir. Dolayısıyla ikinci soru, mahiyete ilişkin bir sorudur. Varlık- mahiyet meselesini, Mutezile kelamında da farklı ıstılahlar üzerinden görmek mümkündür. İbn Sînâ ise bu problemi sistemleştirerek daha belirgin hale getirmiştir. Vücud-mahiyet meselesi, hususiyetle İbn Sîna sonrası yaşayan kelamcıların bîgane kalamayıp, etraflıca tartıştıkları konuların başında gelmektedir Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2020 | İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi7 ( 1 ) , pp.95 - 105
Yeni bir yurttaşlık tipi olarak biyolojik yurttaşlık olgusu, hastalıklar, bedensel kusurlar ve eksiklikler ekseninde bir araya gelen bireylerin oluşturduğu yurttaşlık biçimini nitelendirmektedir. Biyolojik kökenli nedenlerden ötürü bir araya gelerek iktidarlardan, birtakım sosyal haklar talep eden biyolojik yurttaşlar, küreselleşme sonrası çağda oldukça etkili faaliyetler yürütmektedirler. Bu bağlamda biyolojik yurttaşlık olgusunda direkt olarak birey ve iktidar arasında bir ilişki söz konusudur. Yeni medya teknolojilerinin de gelişim göstermesiyle biyolojik yurttaşlık faaliyetleri, internet ortamlarında yürütülmeye başlamıştır. Bu . . .bağlamda yapılmış olan bu çalışmanın amacı, biyolojik yurttaşlık olgusunu yeni medya teknolojileri ekseninde tartışmaktadır. Çalışmada, literatür tarama yöntemi kullanılmış olup, online bir aktivizm platformu olan Change.org’un 2015-2018 yılları arasındaki raporlarda yer alan sağlık konulu kampanyalar ve bu kampanyalara yönelik katılımlar, biyolojik yurttaşlık ekseninde tartışılmıştır Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2020 | Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ( 44 ) , pp.317 - 326
Bu çalışma, eğlence mekanlarının toplumsal görünümlerini yeni medya üzerinden açıklamaya çalışmaktadır. Bilindiği üzere birey, toplumsal hayat içerisinde boş zaman faaliyetlerinde bulunmaktadır. Boş zaman faaliyetlerinin kişiye hem bireysel bazda hem de toplumsal bazda faydaları bulunmaktadır. Boş zamanları faaliyetlerinin özellikle dinlenme, mutlu olma, hoşça vakit geçirme gibi bireysel faydalarının yanında sosyalleşme gibi önemli toplumsal işlevleri de bulunmaktadır. Geçmişten günümüze farklı şekillerde gerçekleşen boş zaman faaliyetleri günümüzde, kent hayatının en fazla görülen toplumsal görünümlerinden biri olmuştur. Genellikle . . . bir mekân etrafında gerçekleşen kentsel boş zaman faaliyetleri, kent hayatı içerisinde spor mekanları, alışveriş mekanları, eğlence mekanları gibi mekanlar etrafında yaşanmaktadır. Çalışmaya esas konu olan alan, eğlence mekanlarıdır. Eğlence mekanları, geçmişten günümüze farklı formlarda da olsa varlık göstermeye devam etmektedir. Bu formların son dönemde en görünür olanlarından birisi de kafelerdir. Günümüzde özellikle kent hayatı içerisinde oldukça yaygınlaşan kafeler önemli bir boş zaman mekanıdır. Farklı konseptleri, fiziksel yapıları, müşteri kitleleri ile kafeler hayat- yapı ekseninde önemli bir çalışma alanıdır. Son dönemlerde bu tarz eğlence mekanları bir boş zaman faaliyetinin ötesinde gösterişçi bir tüketimin nesnesi haline de gelebilmektedir. Bu mekanlarda bulunma ile birlikte mekânı göstergesel bir değer ölçüsünde sunma oldukça yaygınlaşmıştır. Bu çalışma da bir kafe olan Huqqa özelinde mekân ve birey arasındaki etkileşim, yeni medya üzerinden tartışılmış, anlamlandırılmaya ve yorumlanmaya çalışılmıştır. Bahsi geçen mekân İstanbul’un en ünlü alkolsüz eğlence mekanlarından biridir. Ayrıca boğaz kenarına konumlanmış olan ve de konsepti, fiziksel yapısı ve toplumsal hayatı itibari ile önemli bir eğlence alanı olan mekân değerli bir araştırma alanıdır. Bu bağlamda, çalışmada Google yorumları üzerinden netnografik bir analiz yapılmıştır. Çalışma sonucunda Google üzerinden elde edilen kafeye dair yorumlar derlenmiş ve ele alınmıştır. Temelde üç unsur ekseninde şekillenen yorumlar, mekân ve değer fiyat , mekân ve kalite ile mekân ve toplumsal görünümler üzerinde kesişmektedir. Sonuç olarak, bir tüketim eyleminin gerçekleşmesi noktasında tek bir motivasyon unsurunun bulunmadığı görülmektedir. Başlı başına mekânın ve toplumsal görünümlerinin tüketim için bir itici olduğu görülmektedir Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2018 | İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi ( 46 ) , pp.257 - 274
Öz: Kamusal alan sosyal bilimler açısından oldukça önemli bir kavramdır. Üzerindetam anlamıyla bir uzlaşmanın olmadığı bu kavramın tarifinde farklı yaklaşımlar dikkatçekmektedir. Fakat ortak bir çıkış noktası belirlemek gerekirse, demokratik toplumlarıntesisinde kamusal alanın son derece önem arz ettiği ifade edilebilir. Dolayısıyla, bu makalekamusal alanın farklı kavramsallaştırma şekillerine değinerek, günümüzde yeni medyaaracılığıyla oluşan kamusal alan meselesini Change.org özelinde incelemektedir. Bunoktada Change.org tarafından yayınlanan 2015-2016 raporları sınırlılığında, bu platformunalternatif bir kamusal alan olma durumu . . .tartışılmaktadır. Bu çalışmanın amacı kamusalalanın yeni medya aracılığıyla ne denli dönüşüme uğradığını/uğramadığını literatür taramasıyöntemiyle tartışmaktır. Böylece kamusal alanın günümüzde almış olduğu hal ile geçmişdönemlerdeki kamusal alan kavramsallaştırmaları karşılaştırılarak analiz edilmektedir. Öz: Public sphere is an important concept in social sciences. Various approaches can be found in the description of public sphere. Despite of all the differences, it is admitted that public sphere is a vital area and means in the establishment of democratic societies. Therefore, this article focused on the different conceptualization forms of the public sphere and examined the new version of public sphere through new media in the context of Change.org. 2015-2016 reports published by Change.org were examined whether this platform is an alternative public space in the scope of this article. The purpose of this study was to discuss the extent to which the public space is being transformed through new media by using the literature review method. Thus, the concept of public sphere in the past periods was analyzed and compared with the situation in which the public sphere has taken today Daha fazlası Daha az
Mehmet Emin Satır
Makale | 2021 | Medeniyet ve Toplum Dergisi5 ( 2 ) , pp.126 - 140
Hafıza, bireyin sahip olduğu en temel özellikler arasında yer almaktadır. Birey, hafızası sayesinde var olabilmekte, kimlik kazanabilmekte ve toplumsal yaşama ayak uydurabilmektedir. Dolayısıyla hafıza ve birey arasındaki önemli bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkinin bir benzeri toplum ve hafıza arasında da bulunmaktadır. Toplumsal hafıza da toplumsal yaşamın sürekliliği açısından önem arz etmektedir. Toplumsal yaşamda yer alan bireylerin ortak hatırlama ve unutma edimlerinin toplamı olarak kabul edilen toplumsal hafıza, bireysel yaşamı çevrelemektedir. Dolayısıyla toplumsal hafıza ve birey arasında etkileşimsel bir ilişki bulunmak . . .tadır. Toplumsal hafızanın sosyal olarak inşa edildiği tezinden hareket edilecek olursa, toplumsal hafızanın şekillendirilmesi noktasında iktidar olgusunun da önemli olduğunu belirtmek gerekmektedir. Dolayısıyla toplumsal hafıza, iktidarlar için bir mücadele alanı olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda Michel Foucault’un kavramsallaştırdığı karşı hafıza olgusu dikkat çekmektedir. İktidar mekanizmaların inşa ettiği toplumsal hafızaya karşıt olarak geliştirilen karşı hafıza olgusu, azınlıklar tarafından resmî tarihe ve anlatılara karşı bir alan olarak değerlendirilebilir. Bu çerçevede yapılmış olan çalışmada bir karşı hafıza alanı olarak grafiti sanatı üzerinde durulmuştur. Banksy isimli grafiti sanatçısının çalışmaları, göstergebilim yöntemiyle analiz edilmiştir. Çalışma, Banksy’nin beş eseri ile sınırlandırılmış olup, incelemeye konu olan grafitiler, yargısal örnekleme tekniği aracılığıyla belirlenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, grafiti sanatının bir karşı hafıza alanı olduğunu ortaya koymaktır Daha fazlası Daha az