Filtreler
Filtreler
Bulunan: 32 Adet 0.002 sn
Tam Metin [1]
Yayın Tarihi [1]
Yayın Dili [1]
Farklı pit ve fissür örtücü materyallerinin kenar uyumu, aşınma ve mikrosızıntı özelliklerinin değerlendirilmesi

Hatırlı, Hüseyin

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Bu çalışmanın amacı iki farklı yöntemle uygulanan fissür örtücülerin, termal döngülü çiğneme ve fırçalama simülasyonu ile yaşlandırma sonrası kenar uyumu, aşınma, mikrosızıntı ve penetrasyon derinliği açısından değerlendirilmesidir. Yüz yetmiş insan mandibular molar dişi, iki ana prepasyon grubuna ve sekiz alt materyal grubuna ayrıldı ve bir grup ise kontrol grubu olarak kullanıldı (n=10). Fissür örtücüler üretici önerileri doğrultusunda uygulandı. Kenar uyumu analizi ve aşınmanın üç boyutlu değerlendirilmesi amacıyla örneklerden başlangıç kayıtları alındı. Örnekler döngüsel bir şekilde iki yıllık termal döngülü çiğneme ve fırçalam . . .a simülasyonlarına maruz bırakıldı. Yaşlandırma sonrası kayıtları alınan örneklerin kenar uyumu ve aşınma özellikleri bilgisayar ortamında değerlendirildi. Ayrıca örnekler FDI kriterlerine göre kenar uyumu, aşınma, kırıklar ve retansiyon açısında görsel olarak incelenip skorlandı. Boya penetrasyonuna maruz bırakılan örneklerden kesitler alınarak stereomikroskop ile mikrosızıntı ve penetrasyon derinlikleri değerlendirildi. Çalışmalar sonucunda elde edilen parametrik veriler ANCOVA, Tek Yönlü-ANOVA ve Tukey testi, non-parametrik veriler ise Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri ile istatistiksel olarak değerlendirildi ( Daha fazlası Daha az

Bilateral maksiller sinüs hacminin çevre anatomik yapılar, gömülü dişler ve diş eksikliği ile ilişkisinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi

Hatırlı, Hüseyin

Doktora Tezi | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Bu çalışmanın amacı; nazal septum deviasyonu, konka bülloza, sinüs içerisinde veya sinüse komşu gömülü dişler ve maksiller posterior bölgede diş eksikliği varlığında maksiller sinüs hacimlerindeki değişimlerin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri kullanılarak incelenmesidir. Çalışma grubu, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi arşivinin retrospektif olarak incelenmesi sonucu elde edilen, 156‟sı kadın, 96‟sı erkek toplam 252 hastanın konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinden oluşmaktadır. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri üç boyutlu modelleme programı . . .na aktarılarak, sağ ve sol maksiller sinüslerin hacimleri ölçüldü. Ayrıca nazal septum deviasyonu, konka bülloza, gömük ve eksik posterior maksiller dişler belirlendi. Unilateral septum deviasyonu, konka bülloza, premolar diş eksikliği, molar diş eksikliği ve gömük diş olan her bir hasta grubunda bilateral maksiller sinüs hacimleri karşılaştırılarak maksiller sinüs hacim değişiklikleri incelendi. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre; erkeklerin maksiller sinüs hacminin kadınlardan daha büyük olduğu ve sinüs hacminin yaş ile birlikte azaldığı belirlendi. Nazal septum deviasyonu tarafındaki maksiller sinüs hacminin karşı taraftan daha küçük olduğu, konka büllozanın maksiller sinüs hacmi üzerine belirgin bir etkisinin olmadığı görüldü. Gömük diş olan tarafta sinüs hacminin azaldığı, diş eksikliğinin erken yaşlarda sinüs hacmi üzerinde negatif etki gösterdiği ve ileri yaşlarda pozitif etki gösterdiği belirlendi. Sonuç olarak; septum deviasyonu, gömülü dişler ve diş eksikliği maksiller sinüs hacmini etkilemektedir. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografik inceleme maksiller sinüs hacim ölçümlerinde ve nazal kavite varyasyonlarının tespitinde pratik ve etkili bir yöntemdir Daha fazlası Daha az

Farklı irrigasyon aktivasyon teknikleri ile endodontik postoperatif ağrı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi

Hatırlı, Hüseyin

Doktora Tezi | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Çalışmada geleneksel irrigasyonun dezavantajlarını elimine etmek amacıyla geliştirilen irrigasyon aktivasyon sistemlerinin postoperatif ağrı üzerinde etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada Geleneksel İrrigasyon (Gİ), Manuel Dinamik İrrigasyon (MDİ), Pasif Ultrasonik İrrigasyon (PUI), EndoVac (EV), ve Photon-İnitiated Photoacoustic Streaming (PIPS) teknikleri kök kanallarında final irrigasyonu olarak uygulanmıştır. Çalışmanın her bir grubunda 20 mandibular premolar diş kullanılmıştır. Dişler kanal tedavisi endikasyonu olan (derin çürük,protetik v.s.) vital pulpalı vakalardır. Kanallar rutin olarak genişletildikten sonra 5 f . . .arklı teknikle final irrigasyonu yapılmıştır. Dişlerin tek seansta kanal tedavileri tamamlanmış ve 6-24-48 saat sonra spontan ve perküsyon ağrı analizleri alınmıştır. Spontan ağrı için Borg skalası, perküsyon ağrısı için VAS (Visual Analog Scale) kullanılmıştır. Mann Whitney-U ve Kruskal-Wallis ile istatistiksel analizler yapılmıştır. Çalışmaya göre 6 saat sonraki PIPS grubunun spontan ağrı oranı, EV grubunun ağrı oranından daha fazla olduğu görülmüştür. 6 ile 48 saat sonraki perküsyon ağrısı değerlendirmelerinde PİPS grubu Gİ, PUİ ve EV gruplarından; MDİ grubu ise Gİ ve EV gruplarından daha fazla oranda ağrı görülmüştür. 24. saatte PİPS ve MDİ gruplarından oluşan perküsyon ağrı oranı Gİ ve EV gruplarından istatistiksel olarak daha fazla görülmüştür. Sonuç olarak irrigasyonu PİPS ve MDİ ile aktive etmek, EV ve PUI ile aktive etmekten ya da hiç aktive etmemekten daha çok perküsyon ağrısı yapmaktadır Daha fazlası Daha az

Ortaokul öğrencilerinde internet bağımlılık düzeylerinin sağlık üzerine etkilerinin incelenmesi

Kaplan, Nazife

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Bu araştırmada ortaokul öğrencilerinde internet bağımlılık düzeylerinin sağlık üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda ailenin de bu konuda görüşleri alınarak internet bağımlık düzeyleri ve internet bağımlılık düzeylerine sosyo-demografik özelliklerin etkisi de incelenmek amacıyla yapılmış, nicel türde tanımlayıcı ve ilişkisel bir araştırmadır.

Pediatri hemşirelerinin ilaç hatalarını bildirme durumları ile tıbbi hatalardaki tutumları arasındaki ilişki

Gök, Derya

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

İlaç hataları çocuk hastalarda daha sık görülmekte ve hataların sonuçlarından olumsuz etkilenmektedirler. İlaç hatalarının önlenmesinde hataların bilinmesi ve hata bildirimlerinin yapılması çok önemlidir. Ancak ülkemizde pediatri hemşirelerinin ilaç hataları ve bildirimleri konusunda yeterli veri bulunmamaktadır. Bu nedenle çalışmamızın amacı; pediatri hemşirelerinin ilaç hataları konusundaki bilgileri, hataları bildirme/bildirmeme durumları ve nedenlerini saptamak, ilaç hatalarının görülme sıkılığı hakkındaki görüşlerini belirlenmek ve ilaç hatalarının bildirilme/bildirilmeme durumları ile tıbbi hatalardaki tutumları arasınd . . .aki ilişkiyi açıklamaktır. Araştırma 179 çocuk hemşiresinin katılımıyla,07.01.2015 ve 31.05.2015 tarihleri arasında İzmir’de bir Çocuk Hastanesi’nde yapılmıştır. Araştırma verileri anket yöntemi ile, Sosyodemografik soru formu, İlaç Hataları Soru Formu ve Tıbbi Hatalarda Tutum Ölçeği kullanılarak yüz yüze görüşme ile toplanmıştır. Verilerin analizi SPSS 20 programında yapılmıştır. Frekans, sayı ve yüzde, ortalama, standart sapma, Mann whitney U testi, t testi kullanılmıştır. Verilerin analizinde Daha fazlası Daha az

Derin çürüklü süt dişlerinin iki aşamalı indirekt pulpa tedavisinde ozon uygulaması etkinliğinin in vivo olarak değerlendirilmesi

Meşe, Merve

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

Bu çalışmada, süt dişlerinde gerçekleştirilen iki aşamalı indirekt pulpa tedavisinde, ozon uygulamasının etkinliğinin klinik ve mikrobiyolojik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. İn vivo şartlarda yürütülen bu çalışmada, derin dentin çürüğü teşhisi konulan ve pulpa perforasyon riski bulunan, 105 adet alt ikinci süt azı dişi iki aşamalı indirekt pulpa tedavisi uygulanmak üzere rastgele üç çalışma grubuna ayrılmıştır. Tedavi prosedürü kontrol grubunda herhangi bir dezenfektan uygulanmadan, pozitif kontrol grubunda kaviteye 60 sn %2’lik klorheksidin diglukonat uygulanarak, deney grubunda ise 60 sn ozon gazı uygulanarak gerçekleşti . . .rilmiştir. Mikrobiyolojik analiz için, ilk aşamada kavitede bırakılan demineralize dokudan, daha sonra kaviteye dezenfektan uygulanmasının hemen ardından, dört aylık bekleme süresinin sonundaki ikinci aşamada kavite tekrar açıldığında ve tüm çürük doku temizlendikten sonra olmak üzere dört farklı zaman aralığında standart dentin örnekleri alınmıştır. Dentin örneklerinde Streptococcus mutans (S. mutans) ve laktobasil türlerine ait koloni sayımı ve toplam koloni sayımı yapılmıştır. Ayrıca mikrobiyolojik örneklerin alındığı farklı zaman aralıklarında, dokunun klinik özelliklerinin değerlendirilmesi için dentinin nem, kıvam ve renk özellikleri kaydedilmiştir. İstatistiksel analizde, mikrobiyolojik analizler için Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri, klinik verilerin karşılaştırılmasında ise ki-kare ve Friedman testleri uygulanmıştır. Çalışmamızdaki tüm gruplardaki dişlerde, 4 aylık bekleme süresinin ardından ikinci aşamada kavite tekrar açıldığında, bırakılan çürüğün daha kuru ve daha sert kıvamda olduğu tespit edilmiştir. Dentin renginin ise kontrol grubunda değişmediği, ancak deney ve pozitif kontrol grubunda koyulaştığı gözlenmiştir. Mikrobiyolojik değerlendirmeler sonucunda, tüm gruplarda toplam mikroorganizma sayısında kademeli bir azalmanın olduğu tespit edilmiştir. İlk aşama ile ikinci aşama arasında geçen 4 aylık bekleme süresinin ardından bakteri sayısında görülen azalmanın pozitif kontrol grubunda (klorheksidin diglukonat) deney grubuna 112 (ozon) göre, deney grubunda ise kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha anlamlı sonuçlar sergilediği görülmüştür. Kaviteye ozon ya da klorheksidin diglukonat uygulanmasının hemen sonrasında antimikrobiyal etkinliğin arttığı, ancak klorheksidin diglukonatın etkinliğinin ozon gazından anlamlı derecede daha fazla olduğu görülmüştür (p=0,000). Dezenfeksiyon uygulamalarının anlık antimikrobiyal etkinliği bakteri bazında karşılaştırıldığında, genel bulgularla uyumlu şekilde, klorheksidin diglukonatın hem S. mutans hem de laktobasil türleri üzerindeki etkinliğinin ozon uygulamasından anlamlı derecede daha fazla olduğu tespit edilmiştir (p=0,002 ve p=0,004). Ayrıca S. mutans ve laktobasilin kullanılan dezenfektanlara karşı duyarlılıkları incelendiğinde, her iki bakteri türünün de uygulanan ajanlardan aynı oranda etkilendiği gözlenmiştir (p=1,000). Bütün veriler birlikte değerlendirildiğinde, derin çürüklü süt dişlerinin tedavisinde, iki aşamalı indirekt pulpa tedavisinin tüm çalışma gruplarında genel olarak başarılı sonuçlar sergilediği görülmüştür. Ancak, hem yüksek antimikrobiyal etkinlik göstermesi, hem de ucuz ve kolay temin edilebilir olması gibi nedenlerle iki aşamalı indirekt pulpa tedavisinde klorheksidin diglukonatın tercih edilmesinin daha uygun olacağı gözlenmiştir Daha fazlası Daha az

Tip 2 diyabette aile desteği ve çatışma ölçeği’nin geçerlik ve güvenirlik çalışması

Sofulu, Funda

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Amaç: Bu araştırma, “Tip 2 Diyabette Aile Desteği Ve Çatışma Ölçeği”nin (The Diabetes Family Support and Conflict (DFSC) scale) Türk toplumu için güvenilir ve geçerli bir araç olup olmadığını test etmek amacıyla metodolojik olarak gerçekleştirildi. Materyal ve Metot: Araştırma 1 Haziran 2015- 1 Ağustos 2015 tarihleri arasında İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi endokrin ve diyabet polikliniklerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini, endokrin ve diyabet polikliniklerine başvuran tip 2 diyabetli bireyler örneklemi oluşturmuştur. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde dil ve kapsam geçer . . .liliği, yapı geçerliği ve güvenirlik analizleri yapılmıştır. Bulgular:Ölçeğin “dil eşdeğerliğinin/uyarlamasının sağlanması için Türkçe’ye çevirisi, geri çevirisi yapılmıştır. Ölçeğin iç tutarlılığını test etmek için Cronbach Alpha katsayısı belirlenmiştir. Ölçeğin tümü için elde edilen Cronbach alpha değeri 0.735,Ölçeğin alt gruplar için sırayla “Aile Desteği” için 0.765, “Aile Çatışması” için 0.920 olarak bulunmuştur. Yapılan “madde analizi” sonucunda ölçeğin “Aile desteği” alt boyutunun toplam puanlarının ölçek toplam puanları ile korelasyonu sonucu elde edilen korelasyon katsayısı 0.79, “Aile Çatışması” 0.64 olarak bulunmuştur. Madde analizinde 0.30’ın altında bir değer olmadığı için hiçbir madde ölçekten çıkarılmamıştır. Ölçeğin yarı test güvenirlik sonuçlarına göre; ölçeğin iki yarısı arasındaki korelasyon değeri 0.82’dir, Birinci yarının (5 madde) Cronbach Alpha katsayısı 84 0.774, ikinci yarının (5 madde) Cronbach Alpha katsayısı 0.813, Spearman-Brown katsayısı 0.152 ve Guttman Split-Half katsayısı 0.152 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar ölçeğin iç tutarlılığının yüksek düzeyde güvenilir bulunmuştur. Ölçeğin kapsam geçerliğini sağlamak için uzman kişilerin görüşlerine başvurulmuştur.Öneriler doğrultusunda değişiklikler yapılmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğine ilişkin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, hastalığın süresi ve tedavi şekli gibi “bilinen gruplar” karşılaştırması analizi sonuçları, literatür ile paralel sonuçlar gösterip, ölçeğin yapı geçerliğine kanıt oluşturmuştur. Sonuç: “Tip 2 Diyabette Aile Desteği Ve Çatışma Ölçeği”nin (The DiabetesFamily Support and Conflict (DFSC) scale) Türk toplumu için oldukça yeterli güvenirlik ve geçerlik göstergelerine sahip bir ölçme aracı olduğu saptanmıştır. Bu sonuca göre ölçeğin tip 2 diyabetli bireylerin aile desteğinin ve çatışmasının ölçülmesinde kullanılması önerilmektedir Daha fazlası Daha az

Evli kadınların (18-65 yaş arası) servikal kansere ilişkin bilgi düzeyi ile öz-etkililik ve sağlık okuryazarlığı düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi

Dilli, Zeliha

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Bu çalışma 18-65 yaş arası evli kadınların servikal kansere ilişkin bilgi düzeyi ile öz-etkililik ve sağlık okuryazarlığı düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın örneklemi İzmir ili Çiğli İlçesi‘nde bir aile sağlığı merkezi’nde 24 Şubat- 1 Mayıs 2016 tarihleri arasında başvuran, 18-65 yaş arasındaki 400 evli kadından oluşmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak “Görüşme Formu”, “Servikal Kanser ve Pap Smear Tarama Testine İlişkin Bilgi Düzeyi Formu”, “Öz Etkililik-Yeterlilik Ölçeği”, “Tıpta Yetişkin Okuryazarlığının Hızlı Tahmini-REALM Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen v . . .erilerin analizinde tanımlayıcı analizler, kikare-, t testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılmış, %95 güven aralığında Daha fazlası Daha az

Etik eğitim programının hemşirelerin etik karar verebilme düzeyine etkisi

Dilli, Zeliha

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Bu araştırma, hemşirelere uygulanan etik eğitim programının hemşirelerin etik karar verebilme düzeyine etkisini incelemek amacı ile nitel ve nicel araştırma yöntemlerin birlikte kullanımını kapsayan bir metodoloji türü olan karma yöntem olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemine göre seçilen 13 hemşire oluşturmuştur. Araştırma verilerinin toplanmasında "Hemşire Tanıtım Formu”, “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu I”, “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu II”, “Görüşme Değerlendirme Formu I” ve “Görüşme Değerlendirme Formu II” kullanılmıştır. Araştırmanın uygulanması üç aşamada . . .gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada, katılımcılara “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu I” ve “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu II” kullanılarak ve yüz yüze ortalama 90-120 dakika süren bireysel görüşmeler ile araştırmanın ilk verileri toplanmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında, “Etik Eğitim Programı” uygulanmıştır. “Etik Eğitim Programı” 8 oturumda, her hafta bir oturum olmak üzere ve her bir oturum ortalama 90 dakika olacak biçimde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın üçüncü aşamasında, “Etik Eğitim Programı” tamamlandıktan sonra araştırmanın birinci aşamasında uygulanan formlar ile derinlemesine görüşme tekniği ile veriler toplanmıştır. Nicel verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde kullanılmış, nitel verilerin değerlendirilmesinde ise Nvivo 11 paket programı ve “İçerik Analizi” yöntemi kullanılmıştır. “İçerik Analizi” yöntemine göre ise temalar ve alt temalar belirlenmiştir. Araştırmaya katılan hemşirelerin yaş ortalaması ise 30.61±7.10’dur, %61.5’i lisans mezunudur ve hepsi kadındır. Hemşireler ile etik eğitimi öncesi yapılan görüşmelerde etik temel bilgiye ilişkin görüşleri doğrultusunda; “Etik Algısı”, “Ahlak Algısı’’, “Değer Algısı’’, “Mesleki Değer Algısı’’, “Hemşirelik Bakımında Değer Algısı’’ gibi 8 tema ve bu temalara ait 33 adet alt tema belirlenmiştir. Etik eğitimi sonrası ise “Değer Çatışması Algısı’’, ’’Etik İlke Algısı’’, “Etik Sorunların Oluşumuna İlişkin Algı”, “Etik Karar Verme Süreci Algısı’’ gibi 10 tema ve bu temalara ait 22 adet alt tema belirlenmiştir. Hemşirelerin eğitim öncesi etik vakalara ilişkin kararlarını kişisel, kültürel değerlerinin etkisinde kalarak aldıkları belirlenmiş, vakalara özgü etik sorunları tanımlayamadıkları, etik değer ve ilke ihlallerini belirleyemedikleri de görülmüştür. 126 Eğitim sonrası ise hemşirelerin vakalara özgü etik sorunu, etik değer ve ilke ihlallerini tanımlayabildikleri, etik değerler, ilkeler, kodlar ve teoriler doğrultusunda vakalara çözüm yaklaşımlarında bulundukları saptanmıştır. Sonuç olarak; hemşirelerin “Etik Eğitim Programı” sonrasında “Etik Temel Bilgi” ve “Etik Karar Verebilme Düzeylerinde” olumlu yönde bir değişim olmuş, etik karar verebilme yetilerinin geliştiği görülmüştür Daha fazlası Daha az

Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi doku tipleme laboratuvarı’na başvuran bireylerin insan lökosit antijen (HLA) allellerinin ve haplotiplerinin frekansları

Akman, Burcu

Yüksek Lisans | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Bu çalışmada 2011-2015 yılları arasında Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doku Tipleme Laboratuvarı’na başvuran bireylerin HLA allel ve haplotip freksanslarını belirlemeyi amaçladık. Bu amaçla, 2341 bireyin verisi tarandı. Daha sonra bu veri içerisinde aileler tanımlandı (391 aile, 1365 birey) ve haplotipler segregasyon analizi ile saptandı. Haplotiplerdeki HLA allellerine ek olarak, akrabalık ilişkisi bulunmayan 261 bireyin HLA genotipi HLA allel frekanslarının belirlenmesinde kullanıldı. Bireylerin HLA genotiplendirmeleri SSP (Olerup, Sweden), SSO (Lifecodes, United States) ve Sanger SBT (GenDX, Holland) yöntemleri ile gerçekl . . .eştirildi. HLA allel ve haplotip frekansları SPSS programı ile, Hardy-Weinberg ve bağlantı dengesizliği analizi ise (relative LD, D’) Arlequin programı ile analiz edildi. HLA-A lokusunda A*02 (%19,8), A*24 (%15,7), A*03 (%11,2), HLA-B lokusunda B*35 (%18,8), B*51 (%12,4), B*44 (%7,4), HLA-DRB1 lokusunda DRB1*11 (%21,2), DRB1*04 (%15,7) ve DRB1*15 (%10,6) en sık alleller olarak gözlendi. A*24-B*35-DRB1*11 (%1,7), A*01-B*08-DRB1*03 (%1,2) ve A*03-B*44-DRB1*04 (%1,1) ise en sık haplotipler olarak saptandı. Aileler üç ayrı grupta analiz edildiler: (i)anne ile babanın ve en az bir çocuğun bulunduğu aileler, (ii) Anne ve babadan yalnızca biri ile en az bir çocuğun bulunduğu aileler, (iii) anne ve babanın olmadığı fakat en az iki çocuğun bulunduğu aileler. Bu üç grup analiz edildiğinde benzer sonuçlar bulundu. Ayrıca, sonuçlarımızı Türkiye’de yapılan diğer popülasyon çalışmaları ile karşılaştırdık ve benzer sonuçlar gözlemledik Daha fazlası Daha az

Streptozotosin ile indüklenen diyabetik sıçan modelinde beyin sapı ve serebellum bölgelerinin apoptotik genler açısından incelenmesi ve nörodejenerasyonla ilişkilendirilmesi

Azak, Burcu

Yüksek Lisans | 2016 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Diyabet insulin salımında bir eksiklik ya da insulinin dokularda etkili kullanılmaması ile karakterize endokrin bir hastalıktır. Diyabet hipoinsülinemi sebebiyle PI3K/Akt sinyalizasyonunda ve nöronal sağ kalım yolaklarında bozulmalara sebep olur. Nörodejenerasyonun en önemli sebeplerinden biri spesifik beyin bölgelerinde meydana gelen kontrolsüz hücre ölümleridir. Çalışmamızın amacı serebellum ve beyin sapında nöronal apoptozis süreçlerinin altında yatan mekanizmalarda yer alan XIAP ve Smac/DIABLO gibi moleküllerin insulin sinyalizasyonu ile arasındaki etkileşimi incelemektir.Summary:Diabetes is an endocrine disorder resulting . . .from inadequate insulin release or ineffective use of insuline in tissues. Diabetes can cause perturbations in PI3K/Akt signalling and neuronal survival cascades as a result of hipoinsulinemia. One of the most important cause of the neurodegeneration is the unrestrained cell death in spesific brain regions. It ıs the aım of the study to investigate if there is an interaction between insulin signalling and XIAP,Smac/DIABLO molecules in mechanisms that underlying the neuronal apoptosis process in cerebellum and brain stem Daha fazlası Daha az

Davranış bozukluğu tanılı ergenlere verilen psikoeğitimin öfke yönetimine etkisi

Uzunoğlu, Gülçin

Yüksek Lisans | 2016 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETAmaç: Bu çalışma, bir bölge psikiyatri hastanesinde tedavi gören davranış bozukluğu tanılı ergenlere uygulanan psiko-eğitimin öfke yönetimine etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.Yöntem: Araştırma da “ön-test son-test kontrol gruplu yarı deneysel desen” model kullanılmıştır. Araştırmanın ilk aşamasında bir bölge psikiyatri hastanesinin Çocuk ve Ergen Psikiyatri yataklı birimlerinde yatışı yapılarak tedavi olan davranış bozukluğu tanılı 12-18 yaş arası 34 ergene “Sürekli Öfke-Öfke Tarz Ölçeği” uygulanmıştır. İkinci aşamada ise, ölçeğe göre öfke kontrol problemi olan 16 ergen,8’i uygulama 8’i kontrol grubunda olacak biçimde ata . . .nmıştır. Araştırmaya katılmayı kabul eden, uygulama grubundaki 8 ergen, haftada bir kez olmak üzere araştırmacı tarafından hazırlanan 6 oturumluk Öfke Kontrolü Eğitim Programına katılmıştır. Bu süreçte kontrol grubundaki8 ergene ilaç tedavisi dışında herhangi bir müdahale yapılmamıştır. Eğitim programından sonra, uygulama ve kontrol grubundaki bireylere “Sürekli Öfke-Öfke Tarz Ölçeği” son test olarak tekrar uygulanmıştır. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde sayı-yüzde dağılımı ve ikili karşılaştırmalar için t-testi kullanılmıştır.ABSTRACTAim: This study has been conducted to analyze the effect of psycho-education that is carried out with adolescent diagnosed with behaviour disorder receiving treatment at a regional mental hospital on their anger-managementMethod: “Quasi-experimental design with pre-test – post-test control group” model was used for this research. In the first phase of th estudy, “State-Trait Anger-Anger Expression Scale” was applied to 34 adolescents diagnosed with behaviour disorder aged between 12-18 and being trated as inpatient at Children and Adolescent Psychiatry Department of a Regional Mental Hospital. In these second phase, 16 adolescents diagnosed with anger-management problem according to the scale were divided into two equal groups as experimental group and control group. 8 adolescents from experimental group who accepted to take part in there search get involved in 6-session Anger Management Control Education Program which was prepared by the research erandscheduled as once a week. During this period, only medical treatment was applied to 8 adolescents in the control group, noother invervention was applied. After the psyco-education program, “State-Trait Anger- Anger Expression Scale” was applied one more time as post test to individuals in both experimental and control group. Frequencypercent age disribution was used for the assessment of research data and t-test was used for paired compariso Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms