Filtreler
Filtreler
Bulunan: 79 Adet 0.000 sn
Koleksiyon [3]
Tam Metin [1]
Eser Sahibi [20]
Tez Danışmanı [20]
Yayın Türü [2]
Yayın Tarihi [5]
Yayın Dili [1]
Konu Başlıkları [20]
Araştırmacılar
Atmosferik soğuk plazma uygulaması ve RGD peptid konjügasyonu ile yüzey modifikasyonu sağlanan dental implantların osseointegrasyon sürelerinin değerlendirilmesi

Kelebek, Seyfi

Doktora Tezi | 2017 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ABSTRACTIn this study, modification of the surface energy and physicochemical structure of same SLA surfaced dental implants by ACP, RGD peptid conjugation and the combination of these two technique, histological and biomechanical evaluation of osseointegration of these implants at 2, 4 and 8 weeks were aimed. Today, dental implants are used routinly in treatment of edentuolisim. It is needed a period of 3-6 months for the osseointegration of the inserted dental implants into jaw bone. To reduce this long time of osseointegration different techniques, implant designs and surface modifications are applied and implants can be provided . . . to jointhe prosthetic functions in an earlier time. In this study, we aim to shorten the 3-6 months osseointegration period. In literature, this study is the first which apply together ACP and RGD peptide to the same implant. At the end of this study, after obtaining favourable results it is aimed to produce new dental implants which are osseointegrated in an earlier time, can solve the patients problems related to edentuolisim in a shorter time and are more economic and prosthetically more convenient for the patientsÖZETBu çalışmada aynı yüzey yapısına sahip SLA yüzeyli dental implantlar kullanarak implantların yüzey enerjileri ve fizikokimyasal yapsını ASP, RGD peptid konjugasyonu ve bu iki tekniğin birlikte uygulamasıyla modifiye edilerek implantların osseointegrasyonunu 2, 4 ve 8 haftalık zaman periyotlarında biyomekaniksel ve histolojik olarak değerlendirmek amaçlanmıştır. Dental implantlar günümüzde eksik dişlerin tedavisinde rutin olarak kullanılmaktadır. Çene kemiğine yerleştirilen implantların osseointegrasyonu için 3-6 ay süreyle beklemek gerekmektedir. Bu süreyi kısaltmak adına birçok teknik, farklı implant dizaynları ve farklı yüzey modifikasyonları uygulanarak implantların protetik fonksiyonlara daha erken katılması sağlanmaktadır. Bu çalışmada 3-6 aylık osseointegrasyon süresini kısaltabilmek hedeflenmiştir. Literatürde aynı implant yüzeyine ASP ve RGD peptidi birlikte uygulayan bir çalışma olmaması bakımından bu çalışma bir ilktir. Çalışmanın sonunda elde edilen olumlu veriler ışığında klinik olarak daha kısa sürede osseointegre olan, hastaların dişsizliğe bağlı sorunlarını dahaerken sürede çözebilen ve protetik olarak daha uygun, daha ekonomik dental implantların üretilebileceği bilimsel bir kaynak ortaya çıkmıştır Daha fazlası Daha az

Gömülü 3. molar dişlerin cerrahi çekimi sonrası uygulanan düşük doz lazer tedavisinin ödem, trismus ve ağrı üzerine etkisinin değerlendirilmesi

Görgülü, Harun

Doktora Tezi | 2017 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ABSTRACTEvaluation of the Effect of Low-Level Laser Therapy on Edema, Trismus and Pain after Surgical Extraction of Impacted 3. Molar TeethObjectıves: The aim of this study is to evaluate the effects of low-level laser therapy(LLLT) applied on edema, pain, and trismus with 3dMD after mandibular third molar teeth surgery.Materials and Methods: Thirty patients with bilateral, symmetric, impacted mandibular third molar teeth were included in the study. Patients were included in the laser group on one side according to the arrival order of the clinic the other party was designated as the control group. Pain assessment, post-operative 3r . . .d and 6th hours and 1st, 2nd and 7th days were performed with VAS. Edema and trismus measurements were performed on postoperative 2nd and 7th days.Results: In the evaluation of pain, pain severity was less in the laser group on postoperative 1 st and 2 nd days but it is not statistically significant. In the evaluation of trismus, mouth opening in the laser group was not found to be statistically significant but it was found more on days 1 and 2. There was no statistically significant difference between the flexible ruler and 3DMD evaluation in the edema increase.Conclusions: It is not possible to come to a definite conclusion about the use of laser treatment to prevent post-operative complications. Different parameters and methods can be used in future studies.ÖZETGömülü 3. Molar Dişlerin Cerrahi Çekimi Sonrası Uygulanan Düşük Doz Lazer Tedavisinin Ödem, Trismus ve Ağrı Üzerine Etkisinin DeğerlendirilmesiAmaç: Çalışmanın amacı mandibular gömülü üçüncü molar dişlerin cerrahi olarak çekimi sonrası uygulanan düşük doz lazer terapisinin(DDLT) ödem, ağrı ve trismus üzerine etkilerinin 3dMD ile değerlendirilmesidir.Gereç-Yöntem: Çalışmamıza bilateral, simetrik, gömülü mandibular üçüncü molar dişleri bulunan 30 hasta dâhil edilmiştir. Hastalar kliniğe geliş sıralarına göre bir tarafı lazer grubuna dâhil edilirken diğer taraf kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Ağrı değerlendirmesi, post-operatif 3. ve 6. saat ile 1., 2. ve 7. günler VAS ile yapılmıştır. Post-operatif 2. ve 7. günlerde ödem ve trismus ölçümü yapılmıştır.Bulgular: Ağrı değerlendirmesinde post-operatif 1. ve 2. günlerde lazer grubunda ağrı şiddeti daha az ancak istatistiksel olarak anlamlı değildir. Trismus değerlendirilmesinde lazer grubunda ağız açıklığı istatistiksel olarak anlamlı olamamakla birlikte 1. ve 2. günlerde daha fazla bulunmuştur. Ödem artışında ise hem esnek cetvel hem de 3dMD değerlendirmesinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır.Sonuçlar: Lazer uygulamasının post-operatif komplikasyonları önlemek için kullanımı hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Sonraki çalışmalarda farklı parametreler ve yöntemler kullanılabilir Daha fazlası Daha az

Tavşan kalvaryumu modelinde yeni kemik oluşumu üzerine stromal vaskuler fraksiyon ile lokal ve sistemik ozon kullanımının etkinliğinin karşılaştırmalı olarak araştırılması

Özen, Emrullah

Doktora Tezi | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ABSTRACTThe aim of this study is investigate the efficacy of ozone and stromal vascular fraction (SVF) on guided bone regeneration model in rabbit calvarium. Thirty adult male New Zealand rabbits were used in this study. The study included ten groups, one of which was a control group. Two titanium barriers were fixed on each rabbit’s calvarium. Synthetic bone graft was placed under the titanium barriers after decortication application in the control group. Local ozone, systemic ozone, SVF application and combinations of these procedure following decortication into the titanium barriers in the experimental group. The rabbits were sac . . .rificed after 30 days and samples were obtained. New bone, connective tissue and capillary volume were measured stereologically in the samples. Immunohistochemical staining was also performed in the samples. It has been understood that local and systemic ozone administration accelerates bone maturation compared to the control group. Our findings suggest that, the fastest maturation was observed in the SVF group, then in the stem cell group among all groups. SVF application provides much faster and better maturation than stem cell application in this study.ÖZETBu çalışmanın amacı tavşan kalvaryumunda yönlendirilmiş kemik rejenerasyonu modelinde, antioksidan özelliğe sahip ozon ve stromal vasküler fraksiyon(SVF) etkinliğinin araştırılmasıdır. Bu çalışmada 30 adet erişkin, erkek Yeni Zelanda cinsi tavşan kullanıldı. Tavşanlar biri kontrol diğerleri deney grubu olmak üzere 10 gruba ayrıldı. Kontrol grubunda, kemikte sadece dekortikasyon yapılarak titanyum bariyerlerin altına sentetik kemik grefti yerleştirildi. Deney grubundaki titanyum bariyerlerin içerisine dekortikasyonu takiben lokal ozon uygulaması, sistemik ozon uygulaması, SVF ve bu uygulamaların kombinasyonları kullanılmıştır. Tavşanlar 30. günde sakrifiye edilerek, örnekler elde edildi. Elde edilen örneklerde yeni kemik, bağ dokusu ve kapiller hacim stereolojik olarak ölçüldü. Ayrıca örneklerde immünohistokimyasal boyama yapıldı. Kontol grubuna göre, lokal ve sistemik ozon uygulamasının kemik matürasyonunu hızlandırdığı anlaşıldı. Tüm gruplar içerisinde en hızlı maturasyon SVF grubunda, daha sonra kök hücre grubunda gözlendi. Çalışma sonuçlarımıza göre SVF uygulaması, kök hücre uygulamasına göre çok daha hızlı ve kaliteli maturasyon sağladığı anlaşıldı Daha fazlası Daha az

Bor ve düşük doz lazer uygulamalarının distraksiyon osteogeneziste yeni kemik oluşumu üzerine etkilerinin radyografik olarak incelenmesi

Cıcık, Muhammet Furkan

Doktora Tezi | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETDistraksiyon Osteogenezis (DO), 1992 yıllından itibaren maksillofasiyal bölgedeki kemik deformitelerinde etkin bir tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Bu sayede kademeli olarak belli bir sürede büyük kemik hareketlendirmeleri yapılabilmekte ve aynı zamanda yumuşak dokuların da adaptasyonu için yeterli zaman sağlanmaktadır. DO’ da konsodilasyon (pekiştirme) süresinin operasyondan önce tam olarak tahmin edilememesi ve 12 haftaya kadar uzayabilmesi DO’ nun en büyük dezavantajı olarak görülmektedir. Ayrıca konsolidasyon süresi boyunca, operasyon bölgesi, distraksiyon apareyinin veya rezidüel kemiğin fraktürü ve enfeksiyonu gibi . . .komplikasyonlar açısından risk altındadır. Bu yüzden son dönemde yapılan çalışmalar bu konsolidasyon süresinin kısaltılmasını hedeflemektedir.ABSTRACTDO has been used since 1992 to overcome these problems and correct the deformities on maxillofacial region efficiently. Thus, large bone movements can be done gradually and the soft tissues are given enough time to adapt concurrently. The most important disadvantage of DO is that the consolidation period can not be predicted before DO and it can be lasted about 12 weeks. Additionally, the operation field is at risk of fracturing the distraction appliance or residual bone and infection during the consolidation period. Therefore, the consolidation period should be shortened Daha fazlası Daha az

Kemik greftine uygulanan enjekte edilebilir trombositten zengin fibrinin yeni kemik oluşumuna ve greft rezorbsiyonuna etkisinin immünohistokimya, histomorfometri ile değerlendirilmesi

Kuru, Keremcan

Doktora Tezi | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETAmaç: Düşük santrifüj hızı konsepti ile elde edilen i-TZF likidinin allogreft ile karıştırılmasıyla oluşan putty greftin kemik oluşumuna ve yeni oluşan kemiğin kalitesine etkilerinin çekim soketi koruma modeli kullanılarak histomorfometri ve immünohistokimya ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır.ABSTRACTAim: The aim of this study is to evaluate the effects of new bone formation by histomorphometry and immunohistochemistry of the putty graft which is formed by mixing allograft with i-PRF liquid which is obtained with low speed centrifugation concept.

Karaciğer sirozu olan hastalarda günlük yaşam aktivitelerinin bakım veren yükü üzerine etkisi

FİKRİYE TURABA ERSEL

Yüksek Lisans | 2017 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETBu araştırma karaciğer sirozlu hastalarda günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirme düzeylerinin bakım veren yükü üzerine etkilerini belirlemek amacıyla bir üniversite hastanesinde 1 Kasım 2016 – 1 Şubat 2017 tarihleri arasında yapıldı. Örneklemi ardışık başvuran 57‟si yatan 63‟ü poliklinik hastası olmak üzere toplam 120 hasta ve 120 bakım veren oluşturdu. Araştırma verileri Hasta Bilgi Formu, Barthel Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi, Bakım Veren Hasta Yakını Bilgi Formu, Zarit Bakım Veren Yükü Ölçeği Formu kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile toplandı. Verilerin analizinde ortalama ve yüzde, Student t-testi, Mann Whitney . . . U Testi, Kruskal Wallis Testi ve One-way ANOVA testi ve pearson korelasyon analizi kullanıldı. Hastaların yaş ortalaması 63,05±10,16 olup, 51,7‟si erkek, 80‟i evlidir. Hastaların orta düzeyde bağımlı olduğu (Barthel indeksi puan ortalaması 86,20±18,98) ve yaş, çalışma durumu, edinilmiş hastalığı olma, siroz aşaması ve komplikasyonların görülme durumunun günlük yaşam aktivitelerini etkilediği bulunmuştur. Bakım verenlerin yaş ortalaması 51,32±12,43 olup, 73,3‟ü kadın, 81,7‟si evli ve bakım yüklerinin hafif düzeyde (Zarit bakım yükü puan ortalaması 21,31±15,18) olduğu saptanmıştır. Bakım verenin cinsiyet, sağlık sorunu olma durumu ve bakıma ilişkin yaşanan sorunların bakım veren yükünü etkilediği görülmüştür. Günlük yaşam aktiviteleri ile bakım veren yükü arasında anlamlı bir ilişki olduğu, hastaların günlük yaşam aktivitelerindeki bağımlılık düzeyi arttıkça bakım verenin yükünün arttığı saptanmıştır.ABSTRACTThe aim of this study is to investigate effects of daily living activities on caregiver burden in patients with liver cirrhosis. The study is driven between 1 November 2016 – 1 February 2017 in an university hospital. The sample consist of 120 patients, 57 of them from the patient ward and 67 form the outpatient policlinics were included to the study. Data collected with face to face interviews using a demographic data form for patients and caregivers, Barthel Daily Living Activities Index and Zarit Caregiver Burden Scale. Data expressed as mean and percent, also for further statitiscal analysis, Student‟s t test, Mann Withney U-test, Kruskal Wallis test, One-way ANOVA and Pearson Analysis of Corelation were performed. Mean of the patients age was found as 63,05±10,16, 51,7 of them were men and 80 were married. Patients dependency were found as moderate ( Barthel Index Mean 86,20±18,98) and age, working status, having a chronic illness, grade of cirrhosis, and presence of complications were determined as factors effecting Daily living activities. Mean age of the caregivers found 51,32±12,43. Caregiver burden level determined according to the Zarit Burden Scale as mild (21,31±15,18 points), 73,3 of the caregivers were female and 81,7 were found to be as married. Gender, having a health problem and problems originated from care were found factors effecting burden of the caregivers. It was found that there was a significant relationship between activities of daily living and caregiver burden and that the burden of caregivers increasing parallelly with the level of dependence of the patients daily living activities Daha fazlası Daha az

Pozitif mental sağlık ölçeği’nin Türkçe geçerlilik ve güvenirliği

Teke, Cemile

Yüksek Lisans | 2017 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETAmaç: Pozitif Ruh Sağlığı Ölçeği'nin (PRSÖ) Türkçe geçerlilik ve güvenirliğini yapmaktır. Yöntem: Metadolojik bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, Aralık 2016- Haziran 2017 tarihleri arasında bir üniversitenin Sağlık Billimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü’nde öğrenim gören 935 öğrenci oluşturmuştur. Örneklem belirlenirken, ölçek madde sayısı 39’un on katı (390) öğrenciye ulaşılması hedeflenmiş ve kayıplar da göz önünde bulundurularak lisans düzeyindeki 499 gönüllü öğrenci hemşireden veri toplanmıştır. Veriler Tanıtıcı Bilgi Formu ve Pozitif Ruh Sağlığı Ölçeği ile toplanmıştır.ABSTRACTObjective : The objective of this study is . . .to carry out the validity and reliability of Positive Mental Health Scale (PMHS). Method: It is a methodological study. The population of the study is composed of 935 students attending the department of Nursing, Faculty of Medical Sciences of a university between December, 2016- June 2017. In determining the sample, it was aimed to reach ten times(390) as many students as 39- the number of scale items- and considering the losses, data were collected from 499 volunteering under graduate student nurses. The data were collected through Introductory Information Form and Positive Mental Health Scale Daha fazlası Daha az

Bir aile sağlığı merkezine başvuran tip 2 diabetes mellitus tanılı hastalarda tedaviye uyum ile sağlık okuryazarlığı arasındaki ilişkinin incelenmesi

Özkonuk, Ece

Yüksek Lisans | 2017 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETBu tez çalışmasının amacı bir aile sağlığı merkezine başvuran Tip II Diabetes Mellitus tanılı bireylerin tedaviye uyumları ile sağlık okuryazarlığı arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Tanımlayıcı ve ilişkisel tipteki bu araştırma 17 Nolu Katip Çelebi Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’nde (ASM) yürütülmüştür. Araştırmaya 18 yaş üzerinde 108 Tip 2 Diyabetli birey katılmıştır. Veri toplama aracı olarak bilgi formu, Tıpta Yetişkin Okuryazarlığının Hızlı Tahmini-REALM ve Diyabet Uyum Anketi kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 22 (Statistical Package for Social Sciences) paket programı kullanılmıştır.ABSTRACTThe aim of this thesis st . . .udy is to examine the relationship between the compliance of Type 2 Diabetes Mellitus diagnosed individuals who has applied to the medical center and health literacy. This study of descriptive and relational type has been conducted in Katip Celebi Community Health Center No 17. 108 individual over 18 years of age with Type 2 Diabetes has participated in the study. Information form, Rapid Estimation of Adult Literacy in Medicine-REALM and Diabetes Adjustment Inventory has been used as data collection tool. SPSS 22 (Statistical Package for Social Sciences) package software has been used in the data analysis Daha fazlası Daha az

Zihinsel yetersizliği olan çocukların babalarında ebeveyn öz yeterliği ve algılanan sosyal desteğin aile yükü ile ilişkisi

Karlıoğlu, Ayşe

Yüksek Lisans | 2017 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETZihinsel yetersizliği bulunan bir çocukla yaşamak ve bu çocuğun bakımını yapmak aile üyelerinde stres ve kaygı yanında yüklenme (burden) duygusu da yaratır. Bu çalışma, zihinsel yetersizliği olan çocukların babalarında ebeveyn öz yeterliği ve algılanan sosyal desteğin aile yükü ile ilişkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma, İzmir’de merkez ilçelerde bulunan Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde yer alan örneklem kriterlerine uygun zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip 100 baba ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada araştırmacılar tarafından oluşturulmuş olan Birey Tanıtım Formu ile ÇBASDÖ, Ebeveyn Öz Yeterlik . . .Ölçeği ile Aile Yükü Değerlendirme Ölçeği kullanılmıştır. Veriler babalar ile yüz yüze görüşülerek anket yöntem ile toplanmıştır. Çalışmaya göre ebeveyn öz yeterliği toplam ölçek puanı ile algılanan sosyal destek ölçeği toplam puanı ve aile yükü ölçeği ekonomik yük alt boyutu ölçek puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Çalışmada algılanan sosyal destek ölçeğinin toplam ölçek puanı ile aile yükü toplam ölçek puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Çalışmada algılanan sosyal destek ölçeği ve aile yükü ölçeği toplam ve alt boyutları ölçek puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki bulunmaktadır. Zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip babaların algıladığı sosyal destek ve öz yeterlik algısı ile aile yükü arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır. Zihinsel yetersiz çocuğu olan babaların yaşadığı stres, algıladığı sosyal destek, öz yeterlik algısı ve aile yüklerinin belirlenmesine yönelik olarak daha fazla ileri araştırmaların yapılması önerilmektedir.ABSTRACTThe socio-demographic characteristics of the child with intellectual deficiency and his/her family, the type and level of the deficiency, affects the amount of the feeling of burden. At the same time, self-efficacy and social support are also influential on family burden perceived by parents. This study was conducted to determine the relationship between parental self-efficacy, perceived social support and family burden on fathers of children with intellectual deficiency. This study was conducted with 100 fathers whose children with intellectual deficiency is appropriate to the sampling criteria, in Special Education and Rehabilitation Centers located in central districts of Izmir. In the study, the Individual Identification form, the Multidimensional Perceived Social Support Scale, the Parent Self-Efficacy Scale and the Family Burden assessment scale were used, which were prepared by researchers themselves. The data were collected by survey method through face-to-face interviews with fathers. According to study, there was a statistically significant relationship between parent self-efficacy total scale score, perceived social support scale total scale score, family burden scale and economic burden subscale score. In the study, a statistically significant relationship was found between total scale score of the perceived social support and the total scale score of the family burden scale. In the study, statistically, there is a significant relationship between perceived social support scale and family burden scale and total of subscale scale scores. There is a statistically significant difference between the social support and self-efficacy perceived by fathers of children with intellectual disability and family burden. It is suggested that further research should be done to determine the stress experienced by fathers of children with intellectual disability, perceived social support, self-efficacy perception and family burden Daha fazlası Daha az


6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.


Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.