Filtreler
Filtreler
Bulunan: 32 Adet 0.001 sn
Tam Metin [1]
Yayın Tarihi [1]
Yayın Dili [2]
Determining the relation between the count number and X-ray energy levels in pyroelectric materials Piroelektrik malzemelerde döngü sayısı ile X ışını enerji seviyesi arasındaki ilişkinin belirlenmesi

Egeli, Saadet Sena

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETTıbbi görüntüleme, herhangi bir invaziv işlem olmaksızın vücudun içinin görüntülerini oluşturmaktır. X-ışınlarının keşfi, tıbbi görüntülemenin temelini oluşturur. Zamanla yeni görüntüleme yöntemleri de geliştirilmiştir. Manyetik rezonans görüntüleme, pozitron emisyon tomografisi bu yöntemlerin örnekleri olabilir. Bununla birlikte, x-ışınları bir temel uygulama olarak kalmıştır. Her görüntüleme yöntemi gibi, x-ışınları da dezavantajlara sahiptir ve geliştirmeye ihtiyaç duyar. Üreteç temelli sorunların üstesinden gelme amacıyla yeni x-ışını üretim metotları geliştirilmeye çalışıldı. X-ışını üretimi için piroelektrik kristal kullan . . .ımı, yeni x-ışını oluşturma yöntemlerine bir örnektir. Piroelektrik kristaller, termal döngü ile bir elektrik alanı oluşturabilir. Bu elektrik alanı, bir hedef malzeme ile x-ışınları elde etmek için kullanılır. Piroelektrik ile X-ışını üretimi, geleneksel yönteme göre birçok avantaja sahiptir. Piroelektrik kristallerle yapılan çalışmalar, x-ışını verimini etkileyen tüm faktörler için hala net değildir. Üretim sürecini iyi anlayarak, piroelektrik x-ışını jeneratörleri tıbbi görüntülemenin bir parçası olabilir. Özellikle dental radyografi cihazları küçük cihaz tasarımlarından yararlanabilir. Bu çalışmada, minyatür boyutlu, hafif ve düşük maliyetli bir dental radyografi cihazı geliştirmek için piroelektrik x-ışını oluşturmada kristalin döngü sayısının etkisi eğri uydurma yöntemleri ile araştırılmıştır.ABSTRACTMedical imaging is creating images of the interior body without any invasive operation. The discovery of x-rays establishes the foundation of medical imaging. Over time, new imaging modalities developed. Magnetic resonance imaging, positron emission tomography can be examples of these modalities. However, x-rays remained a cornerstone application. Like every imaging modality, x-rays also have disadvantageous features and need developments. New methods tried to generate x-rays to overcome generator-based issues. Pyroelectric crystal usage for x-ray generation is an example of novel x-ray generation methods. Pyroelectric crystals can create an electric field by thermally cycling. This electric field is used to obtain x-ray beams with a target material. X-ray generation with pyroelectricity has many advantages over the traditional method. Studies with pyroelectric crystals are still not clear for all the factors which affect x-ray yield. By understanding the generation process well, pyroelectric x-ray generators can be a part of medical imaging. Dental radiography devices especially can take advantage of small device designs. In this study, effect of count number of the crystal for pyroelectric x-ray generation was investigated with curve fitting methods to develop a miniature size, lightweight and low-cost dental radiography device Daha fazlası Daha az

Electronic controlled vertical ıntegration directional coupler design with artificial neural networks for dual band application Dual band uygulaması için yapay sinir ağları ile elektronik kontrollü dikey entegrasyon yönlü bağlayıcı tasarımı

Danacı, Hacer

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETBu tezde, iki farklı varaktör diyot tabanlı, elektronik olarak kontrol edilebilen, DC öngerilim kontrol devrelerine sahip düzlemsel yönlü kuplörler sunulmuştur. Varaktör diyotların ters öngerilim gerilimlerinin büyüklük değerleri, mobil uygulama ile Bluetooth kablosuz iletişim üzerinden tek bir mikrodenetleyici üzerinden kontrol edilmiştir. Önerilen akıllı yönlü kuplörün çalışma frekansına ayarlanması için herhangi bir bağlantı oranı, DC kutuplamalı ağda uygulanacak doğru voltajın belirlenmesi için deneysel veriler makine öğrenme algoritmasında eğitilerek geniş çapta ayarlanabilir. Önerilen kuplörün çalışma frekans bandı, radyo . . .frekansı tanımlamadan (RFID) mobil ağ uygulamalarına kadar geniş/yerel alan IoT (nesnelerin internet) frekans bantlarını kapsayan 500 MHz'den 1 GHz'e kadar ve 2 GHz'den 3 GHz'e kadar uzanmaktadır. Önerilen yönlü kuplör prototipi, düşük kayıplı Rogers RO4003C substratı üzerinde üretilmiştir. 32 dB'den fazla yüksek izolasyon seviyesi ve 10 dB'den yüksek düşük geri dönüş kaybı, tüm çalışma frekans bandında deneysel olarak ölçülmüştür. Önerilen yönlü kuplörün sayısal ve deneysel sonuçları büyük ölçüde uyumludur. Kompakt yönlü kuplör, akıllı IoT uygulamaları için kullanılmak üzere yüksek teknik potansiyele sahiptir Daha fazlası Daha az

Enhancing aluminum’s anti-corrosive and electrical properties by graphene coating and comparing with conventional coating methods Alüminyumun elektriksel özelliklerinin ve korozyon dayanımının grafen kaplama ile artırılması ve geleneksel kaplama yöntemleri ile kıyaslanması

Elvan, Onur

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ABSTRACTAfter 2010, when graphene is discovered, there have been respectable attractions to the graphene by humankind because of its great electrical, mechanical, thermal, anti-corrosive capabilities. With its extraordinary properties which are superior to all available options, scientist tried to achieve its potential and make it an industry level option. Aluminum is the second most widely used material as a busbar in the electrical energy distribution industry after copper. Unlike copper, it needs coating to prevent corrosion. Alternating current tends to intensify at the surfaces of conductors, therefore preventing the surface of . . . conductors from corrosion is crucial. At the present time, there are several coating options for aluminum busbars including tin, nickel, silver, epoxy and polymer-based materials. Only silver tends to increase the busbars initial conductivity but it is only preferred when it is truly necessary, because of its cost. In this study, it is aimed to reduce the resistance of aluminum material and protect it from corrosive environment by coating a single layer graphene over it. With this method, initial conductivity of aluminum busbar can be amplified and anti-corrosive property can be improved. Improved corrosion resistance means preserving aluminum busbar’s electrical properties over long times.ÖZETGrafen, 2010 yılında keşfedilmesinin ardından, üstün elektriksel, mekanik, termal ve paslanma önleyici özellikleri sayesinde insanlık tarafından büyük bir ilgi gördü. Mevcut tüm seçeneklerden daha üstün olan sıradışı özellikleri sayesinde, bilimadamları grafenin potansiyeline ulaşabilmek ve onu endüstri seviyesinde kullanılabilir bir seçenek haline getirebilmek için çalıştılar.Alüminyum, elektrik enerjisi dağıtım sektöründe bakırdan sonra en çok kullanılan busbar malzemesidir. Bakırın aksine alüminyum, korozyon dayanımı için kaplanmaya ihtiyaç duyar. Alternatif akım, iletim esnasında, iletken malzemenin yüzeylerinde yoğunlaşır bu nedenle, iletken yüzeylerinde oluşacak korozyonun engellenmesi çok mühimdir. Günümüzde, alüminyum busbar için kalay, nikel, gümüş, epoksi ve polimer bazlı kaplamalar gibi bir çok kaplama seçeneği bulunmaktadır. Sadece gümüş kaplama, alüminyum busbarın başlangıç iletkenlik değerini artırabilirken, maliyeti dolayısıyla sadece gerçekten ihtiyaç duyulduğunda uygulanması tercih edilmektedir.Bu çalışmada, alüminyum malzemenin elektriksel direncini düşürmek ve onu aşındırıcı ortamlardan korumak için tek tabaka grafen kaplanması amaçlanmıştır. Bu yöntem ile, alüminyum busbarın başlangıç iletkenliği yükseltilebilir ve korozyona karşı dayanımı geliştirilebilir. Geliştirilmiş korozyon dayanımı, alüminyum busbarın elektriksel özelliklerinin uzun süre boyunca korunmasını sağlamak anlamına gelmektedir Daha fazlası Daha az

Enhancing the anticancer activity of photodynamic therapy with dual photosensitizers ıncorporated nanoparticle design Dual fotosensitizan içeren nanoparçacık tasarımı ile fotodinamik terapinin antikanser etkinliğinin geliştirilmesi

Bakay, Emel

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETFotodinamik Terapi (PDT), kanser ve enfeksiyon gibi dünyanın mücadele ettiği önemli hastalıkların tedavisine yönelik bir tür ışık tedavisidir. Işığa duyarlı ve toksik olmayan ajanların hastalıklı dokuya uygulanmasından sonra hafif uygulamalar hastalıklı hücrelerin ölümünü sağlar. Bu nedenle, PDT tedavi edici ve iyileştirici bir yöntemdir. Farklı kanser türlerinin tedavisinde PDT kullanımı oldukça yaygındır. Yan etkilerinin minimal olması ve mekanizmasının doğal seyri sonucunda hastalığın direnç geliştirmesi mümkün olmadığı için birçok kanser araştırmasına konu olmuştur. Günümüzde nanopartikül teknolojisi, PDT'nin antikanser akti . . .vitesini inceleyen birçok çalışmada kullanılmaktadır. Teşhis ve tedavi amacıyla farklı tasarımlarda farklı tipte nanopartiküller kullanılmaktadır. PDT'nin etkinliğini birçok yönden arttırır. Işığa duyarlı ajanların hastalıklı dokuya başarılı bir şekilde aktarılması ve sadece hedef hücrelerde birikmesi veya ışık uygulanmadan önce aktivasyonlarının engellenmesi gibi birçok avantaj sağlar. Bu çalışmada, ikili nanopartikül ve lazer sistem tasarımı oluşturularak PC3 prostat kanserinde PDT'nin etkinliği artırılmıştır.ABSTRACTPhotodynamic Therapy (PDT) is a kind of light therapy for the treatment of important diseases that the world is fighting, such as cancer and infection. After the application of light-sensitive and non-toxic agents to the diseased tissue, light applications provide the death of the diseased cells. Thus, PDT is a therapeutic and curative method. The use of PDT for the treatment of different types of cancer is quite common. It has been the subject of many cancer types of research because it has minimal side effects and it is not possible for the disease to develop resistance as a result of the natural progression of its mechanism. Today, nanoparticle technology is used in many studies examining the anticancer activity of PDT. Different types of nanoparticles are used with different designs for diagnosis and treatment purposes. It increases the effectiveness of PDT in many ways. It provides many advantages such as the successful transfer of photosensitive agents to the diseased tissue and accumulation only in the target cells or preventing their activation before light application. In this study, the effectiveness of PDT was increased on PC3 prostate cancer by the creation of a dual nanoparticle and laser system design Daha fazlası Daha az

Integration and testing of the RFID-enabled smart factory RFID-etkin akıllı fabrikanın entegrasyonu ve test edilmesi

Akdağ, İsmail

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ABSTRACTWith the development of technology, factory needs in supply chain management from production to customers have started to change. Factories have started to frequently benefit from communication systems in product tracking, warehouse stock control and supply chain management. Radio Frequency Identification (RFID) system is one of the main components of IoT technologies, where data transfer occurs wirelessly and flexibly, instead of traditional tracking and monitoring methods. RFID systems, which are automatic identification systems such as barcode systems used for the last 30 years, offer many advantages as the identification . . . is performed wirelessly through a silicon chip, without mechanical contact, compared to traditional methods. In this thesis, an RFID system operating in the UHF band was designed for a marble factory, transforming this factory into a smart factory environment, and integration and testing studies of the smart factory with an RFID system were carried out.ÖZETTeknolojinin gelişmesiyle birlikte fabrikaların üretimden müşteriye kadar olan tedarik zinciri yönetimindeki ihtiyaçları da değişmeye başlamıştır. Fabrikalar ürün takibi, depo stok kontrolü ve tedarik zinciri yönetimi gibi konularda haberleşme sistemlerinden sıklıkla yararlanmaya başlamıştır. Geleneksel takip ve izleme metotları yerine, veri aktarımının kablosuz ve esnek bir şekilde gerçekleştiği, IoT teknolojilerinin ana bileşenlerinden birisi olan Radyo Frekansıyla Tanımlama (RFID) sistemleri de bu haberleşme teknolojilerinden birisidir. Hali hazırda son 30 yıldır kullanılan barkod sistemleri gibi otomatik tanımlama sistemlerinden biri olan RFID sistemleri, geleneksel metotlara karşın tanımlamanın mekanik bir kontakt olmadan, kablosuz bir şekilde bir silikon çip vasıtasıyla gerçekleşmesi sebebiyle birçok avantaj sunmaktadır. Bu tezde bir mermer fabrikası için, UHF bandında çalışan bir RFID sistemini tasarlanarak, bu fabrikanın bir akıllı fabrika ortamına dönüştürülmesi ve RFID sistemi ile akıllı fabrikanın entegrasyon ve test çalışmaları yapılmıştır Daha fazlası Daha az

Investigating the combinatory effect of dual photosensitizers ıncorporated mesoporous silica nanoparticles and photodynamic therapy for biofilm eradication = İkili fotosensitizan i̇çeren mezogözenekli silika nanopartiküller ve fotodinamik terapinin biyofilmin yok edilmesinde kombine etkisinin araştırılması

Er, Hilal

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETBakteriyel enfeksiyonların insan sağlığı üzerinde büyük etkisi vardır, hastalıklara neden olarak insan hayatını tehdit ederler. Bu sorunun ciddiyeti, ilaca dirençli bakteri suşlarının büyümesi ve yayılmasıyla artmıştır. Bakteriyel kaynaklı enfeksiyonların tedavisinde en sık kullanılan yöntem antibiyotik tedavisidir. Bu nedenle bakteriler, bir savunma mekanizması olarak antibakteriyel ilaçlara karşı direnç kazanırlar. Yanlış antibiyotik kullanımı enfeksiyonların tedavisini zorlaştırır. Yanlış tedavi, enfeksiyon bölgesinde bulunan bakterilerin biyofilm oluşturmasına neden olur. Biyofilmler, yüzeye yapışarak büyüyen bakteri kolonil . . .eridir. Kendi ürettikleri polisakkarit, protein, lipit ve DNA'dan oluşan hücre dışı polimerik matris içerisinde gömülü olarak bulunurlar. Bu matris, biyofilmin içindeki bakteriler için bir kalkan görevi görür ve onları konak hücrelerin immün yanıtından ve antibakteriyel ajanların penetrasyonundan korur. Fotodinamik tedavi (FDT), son yıllarda gelecek vaat eden antibakteriyel tedavi yöntemlerinden biridir. PDT'nin mekanizması, ışık enerjisinin dönüştürülmesiyle reaktif oksijen türlerinin (ROS) üretimine dayanır. ROS, hücre zarına saldıran ve hücre yıkımına neden olan toksik moleküllerdir. Nanoteknoloji, terapinin etkinliğini artırmak için fotodinamik uygulama alanında sıklıkla kullanılmaktadır. Nanopartiküller nanotıpta farklı amaçlar için kullanılabilir. Özellikle mezogözenekli silika nanopartiküller (MSN), ayarlanabilir tasarım özelliklerine sahip bir ilaç dağıtım sistemi olarak antibakteriyel uygulamalar için umut vaat etmektedir. vi Bu çalışmada, bakteriyel enfeksiyonu taklit etmek için biyofilm oluşumunda E. coli ATCC 25922 bakteri suşu kullanılmıştır. Antibakteriyel PDT uygulaması için Ce6 ve ICG ışığa duyarlılaştırıcıları (PS) içeren bir MSN tasarımı geliştirilmiştir. Biyofilm numuneleri, 400, 800 ve 1600 μg/ml konsantrasyonlarda Ce6-MSN @ PPI-ICG nanopartikülleri ile işleme tabi tutulmuştur. PDT uygulaması, 120 J/cm2 enerji yoğunluğuna sahip 655 nm diyot lazer ve 240 J/cm2 ile 808 nm diyot lazerin 706 saniye süreyle aynı anda uygulanmasıyla gerçekleştirilmiştir. Uygulamadan sonra bakteri hücre sayısında optimal parametrelerle önemli bir logaritmik azalma gözlemlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre PDT'nin bakteriyel enfeksiyonlar için alternatif bir tedavi tekniği olabileceği gösterilmiştir. Ayrıca PDT'nin etkisini göstermek için SEM görüntüleme, Safranin O boyama, ROS ve MDA analizleri yapılmıştır. ROS analizi, Safranin O boyama ve SEM görüntülemenin sonuçları PDT'nin antibakteriyel etkisini desteklemiştir.ABSTRACTBacterial infections have a major effect on human health, they threaten human life by causing diseases. The severity of this problem has escalated by the growth and spread of drug-resistant bacterial strains. Antibiotic treatment is the most frequently used method for the treatment of bacterial caused inflammations. Because of that reason bacteria gain resistance against antibacterial drugs as a defense mechanism. Improper usage of antibiotics makes infections harder to treat. Inaccurate treatment prompts bacteria found in the infection site to biofilm formation. Biofilms are bacterial colonies that grow adhered to the surface. They are found to be embedded in a self-produced extracellular polymeric substance (EPS) matrix composed of polysaccharides, protein, lipids, and DNA. This matrix acts as a shield for the bacteria inside the biofilm and protects them against the host cellular immune response and the penetration of the antibacterial agents. Photodynamic therapy (PDT) is one of the promising antibacterial treatment methods in recent years. The mechanism of PDT is based on the production of reactive oxygen species (ROS) by the conversion of light energy. ROS are toxic molecules that attack the cellular membrane and cause cell destruction. Nanotechnology is frequently used in the field of photodynamic applications to increase the efficiency of the therapy. Nanoparticles can be used for different purposes in nanomedicine. Especially, mesoporous silica nanoparticles (MSN) promise hope for antibacterial applications as a drug delivery system with adjustable design properties. iv In this study, E. coli ATCC 25922 bacterial strain has been used for biofilm formation to mimic bacterial infection. For antibacterial PDT application, MSN design with Ce6 and ICG photosensitizers (PS) incorporation was developed. Biofilm samples were treated at different concentrations of designed nanoparticles abbreviated as Ce6-MSN@PPI-ICG nanoparticles. Biofilm samples were treated with 400, 800, and 1600 μg/ml concentrations of the Ce6-MSN@PPI-ICG nanoparticles. PDT application was performed by simultaneous application of the 655 nm diode laser with 120 J/cm2 energy density and 808 nm diode laser with 240 J/cm2 for 706 seconds. After the application, a significant logarithmic reduction in the bacterial cell count was observed with the optimal parameters. According to the results, it was demonstrated that PDT can be an alternative treatment technique for bacterial infections. Additionally, to demonstrate the effect of PDT, SEM imaging, Safranin O staining, ROS, and MDA analyses have been performed. The results of ROS analysis, Safranin O staining, and SEM imaging have supported the antibacterial effect of the PDT Daha fazlası Daha az

Investigating the growth kinetics of gram-positive and gram-negative bacteria in the presence of zinc oxide nanoparticles and curcumin Çinko oksit nanopartiküller ve kurkumin varlığında gram pozitif ve gram negatif bakterilerin büyüme kinetiğinin incelenmesi

Karakaplan, Mehmet Baran

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

Antimikrobiyal direnç, Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre önde gelen küresel sağlık sorunlarından birisidir. Antibiyotiklerin bilinçsiz ve fazla kullanımı, dirençli mikroorganizma türlerinin oluşmasına neden olmuştur. Antibiyotiklerin dirençli suşlara karşı etkinliğinin düşük olması nedeniyle araştırmalar geleneksel antibiyotiklerin yerine geçebilecek alternatif yaklaşımlara yönelmiştir. Nanotıbbın hızlı gelişimi ile birlikte, araştırmacılar nanopartikülleri kullanarak çözümler üretmeyi amaçlamışlardır. Metal oksit nanoparçacıklar, yüksek stabilite ve mikroorganizmalara karşı gösterdiği çoklu etki nedeniyle öne çıkmaktadırlar. Bunlar . . .ın en öne çıkanlarından biri çinko oksit nanoparçacıklardır (ZnO NP).ABSTRACTAntimicrobial resistance is one of the leading global health threats for human health according to World Health Organization (WHO). The excess or misuse of antibiotics to combat microorganisms causes the generation of a resistant strain of microorganisms. Because of the low efficiency of antibiotics against resistant strains, researchers have leaned to alternative approaches despite conventional antibiotics. With the rapid development of nanomedicine, diverse approaches were investigated to solve antimicrobial resistance problems using nanoparticles. Metal oxide nanoparticles with their high stability and multi-action mechanisms against microorganisms make them efficient for antimicrobial therapy. One of the most outstanding metal oxide nanoparticles is zinc oxide nanoparticles (ZnO NPs) Daha fazlası Daha az

Multi-channel EEG-based emotion classification using deep neural networks Derin sinir ağları kullanarak çok kanallı EEG tabanlı duygu sınıflandırması

Ergin, Tuğba

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETDuygular, belirli bir nesnenin, olayın veya anın bir kişinin iç dünyasında yarattığı izlenimlerdir. Duygular hayatımızın önemli bir parçasıdır. Bu çalışmanın amacı, çok değişkenli senkrosıkıştırma dönüşümüne dayalı olarak görsel ve işitsel uyaranları kullanarak çok kanallı EEG sinyallerinden duyguları sınıflandırmaktır. Bu çalışmada 13 kadın ve 12 erkekten EEG sinyalleri alınmıştır. Grafik kullanıcı arayüzü (GUI), belirli zaman aralıklarında görsel ve işitsel uyaranları görüntülemek için tasarlanmıştır. Uluslararası Afektif Görüntü Sisteminden (IAPS) seçilen 48 resim ve aynı özelliklerde seçilen 12 resimden oluşan 60 görsel uyar . . .an kullanılmıştır. Ayrıca Uluslararası Duyuşsal Sayısallaştırılmış Sesler Sisteminden (IADS) seçilen 48 ses ve aynı özelliklerde seçilen 12 sesten oluşan 60 işitsel uyaran uyaran kullanılmıştır. EEG sinyalleri elde edildikten sonra ön işleme yapılır ve uyaranların gösterildiği zaman aralıklarını elde etmek için uzun sinyaller segmentlere ayrılır. Çok değişkenli senkrosıkıştırma dönüşümü yöntemi ile 32 kanal eş zamanlı olarak işlenmiştir. Daha sonra elde edilen 2 boyutlu görüntüler derin öğrenme mimarisine girdi olarak verilmiştir. Bu çalışmada en bilinen evrişimli sinir ağı mimarilerinden AlexNet, VGG-19, GoogLeNet, ResNet-50 ve Inception-v3 mimarileri kullanılmıştır. En iyi AlexNet çıkmıştır ve bu nedenle diğer sınıflandırma senaryoları AlexNet üzerinden yürütüldü. Bu çalışmada önerilen modellerin sağlamlığını değerlendirmek için k-katlamalı çapraz doğrulama uygulanmış ve k değeri 3 olarak seçilmiştir. Uyarılma, valence ve baskınlıkta Kat-1, Kat-2, Kat-3 ve ortalama kat için performans ölçümleri yapılmıştır. AlexNet mimarisini görsel uyarılmada eğiterek, 71,60 ortalama doğruluk değerine, işitsel uyarılmada ise 70,58 ortalama doğruluk değerine ulaşılmıştır. Görsel değerlik için ortalama doğruluk değeri 67.93 iken işitsel değerlik için ortalama doğruluk değeri 70.58 idi. Görsel baskınlık için ortalama doğruluk değeri 65,40 iken, işitsel baskınlık için ortalama doğruluk değeri 72,60 olarak bulunmuştur. Sonuçlar, önerilen yöntemin duyguları sınıflandırmak için umut verici bir performans gösterdiğini kanıtlamıştır. Önerilen yöntem, hesaplama maliyetini azaltmış ve sınıflandırma performansını önemli ölçüde iyileştirmiştir.ABSTRACTEmotions are the impressions that a particular object, event or moment creates in the inner world of a person. Emotions are an important part of our lives. The aim of this study is to classify emotions from multi-channel EEG signals using visual and auditory stimuli based on multivariate synchrosqueezing transform. In this study, EEG signals were obtained from 13 women and 12 men. The graphical user interface (GUI) is designed to display visual and auditory stimuli at specific time intervals. The 60 visual stimuli consisting of 48 images selected from the International Affective Image System (IAPS) and 12 images selected with the same characteristics were used. In addition, 60 auditory stimuli consisting of 48 voices selected from the International Affective Digitized Sounds System (IADS) and 12 voices selected with the same characteristics were used. Preprocessing is done after the EEG signals are obtained and long signals are segmented to obtain the time intervals in which the stimuli are shown. With the multivariate synchrosqueezing transform method, 32 channels were processed simultaneously. Then the 2D images obtained were given as input to the deep learning architecture. In this study, AlexNet, VGG-19, GoogLeNet, ResNet-50 and Inception-v3 architectures were used, which are among the most known convolutional neural network architectures. The best AlexNet came out and therefore other classification scenarios were executed over AlexNet. The k-fold cross validation was adopted to evaluate the robustness of the models proposed in this study and the k value was chosen as 3. Performance measurements were made for Fold-1, Fold-2, Fold-3, and average fold in valence, arousal and dominance. By training the AlexNet architecture in visual arousal, an average accuracy value of 71.60 was reached, while an average accuracy value of 70.58 was achieved in auditory arousal. The average accuracy value for visual valence was 67.93, while the average accuracy value for auditory valence was 70.58. While the average accuracy value for visual dominance was 65.40, the average accuracy value was 72.60 for auditory dominance. The results demonstrated that the proposed method achieved promising performance to classify the emotions. The proposed method reduced the computational cost, and significantly improved the classification performance Daha fazlası Daha az

Numerical investigation of inverse magnus effect on a circular cylinder by controlling azimuthal circulation distribution Ters magnus etkisinin çevresel sirkülasyon dağılımı kontrolü ile dairesel silindir üzerinde sayısal olarak incelenmesi

Çelik, Acar

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETMagnus etkisi, belirli koşullarda ortaya çıkan fiziksel bir olgudur. Bu fenomeni gözlemlemek için, bir akış ortamına daldırılmış dönen bir gövdeye (genellikle küre veya silindir) sahip olmak gerekir. Geri çekilme tarafındaki akış (gövdenin akışla aynı yönde hareket eden tarafı) dönüş yönünde yön değiştirir ve ters yönde etki eden bir tepki kuvveti (diğer bir deyişle kaldırma kuvveti) oluşturur. Ters Magnus etkisinde ise kuvvet tam zıt yönde oluşmaktadır. Kritik Reynolds sayısı ve dönme oranı aralıklarında, geri çekilen taraftaki akış laminer olma eğilimindedir ve bu da erken akış ayrılmasına neden olur. Öte yandan, ilerleyen tar . . .aftaki (gövdenin akışla ters yönde hareket eden tarafı) akış, türbülanslı olma eğilimindedir ve bu durum akış ayılmasını geciktirir. Sonuç olarak, akış daha baskın olarak ilerleyen tarafta dönme yönüne karşı yönlendirilir. Bu fiziksel tepkiler genellikle kanat profillerinde sirkülasyon kontrolü için kullanılmaktadır. Bu çalışmada, yerel hareketli yüzeyler yardımıyla, çevresel sirkülasyon dağılımının kontrolü ile bir silindir üzerindeki akış sayısal olarak incelenmiştir.ABSTRACTMagnus effect is a phenomenon that occurs in specific conditions. In order to observe this phenomenon, it is needed to have a spinning body (usually sphere or cylinder) immersed in a flow medium. Flow on the retreating side (the side of the body moving with flow) is guided towards the rotational direction and creates a reaction force (aka lift) acting on the opposite direction. Contrarily, the direction of the force is just the opposite in the inverse Magnus effect. At critical Reynolds number and the spin ratio, flow on the retreating side tends to be laminar, which causes early separation. On the other hand, flow on the advancing side (the side of the body moving with flow) tends to be turbulent, delaying a separation. As a result, the flow is guided against the rotational direction in the advancing side more dominantly. These physical responses are generally used for circulation control in airfoils. In this study, flow over a cylinder is numerically investigated with the control of azimuthal circulation distribution by local moving surfaces Daha fazlası Daha az

Testing and optimization of manufacturing procedures using regression modeling techniques Regresyon modelleme tekniklerinin kullanıldığı imal usülleri çalışmalarının sınanması ve optimizasyonu

Öztürk, Emre Görkem

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETZaman içerisinde imalat yöntemlerinde sağlanan gelişmelerle birlikte otomotiv ve uzay gibi sektörlerde hassas imalat yöntemlerine ihtiyaç giderek artmaktadır. İmalat yöntemlerinde hassasiyeti arttırabilmek, ürün performansını arttırabilmek ve üretimdeki hata payını minimize edebilmek adına prosesin dizayn parametreleri ve proses çıktıları ile olan ilişkileri incelenmektedir. Yüzey pürüzlülüğü, kesme kuvvetleri ve takım aşınması gibi çıktılar imalatta önem teşkil etmektedir. Bu çıktıların incelemelerinde ise optimizasyon yöntemleri en önemli role sahiptir. Bu tez kapsamında, tasarım değişkenleri olarak yapısal ve deneysel paramet . . .reler dikkate alınarak yüzey pürüzlülüğünün, kesme kuvvetlerinin, takım aşınmasının ve takım ömrünün analitik performansını artırmak için yeni bir tasarım optimizasyon stratejisi önerilmiştir. Veri çıktılarının modellenmesi-tasarımı-optimizasyonu konusundaki yetersiz yaklaşımların üstesinden gelmek için metodolojik olarak çoklu doğrusal olmayan nöro-regresyon analizi üzerinde ayrıntılı bir çalışma yapılmıştır. Bu amaçla veriler 12 farklı literatür çalışmasından seçilmiştir. Verileri modellemek için önerilen fonksiyonel yapıların tahminlerinin doğruluğunu test etmek için hibrit bir yöntem kullanılmıştır. Modelin gerçekçi olup olmadığını ortaya çıkarmak için 13 farklı model ile hesaplanmasından sonra aday modellerin sınırlılığı kontrol edilmiştir. Daha sonra dört farklı optimizasyon algoritması kullanılarak uygun modeller farklı optimizasyon senaryoları açısından optimize edilmiştir. Bu yeni optimizasyon yaklaşımı, analitik uygulamalarda başka bir modelleme-tasarım-optimizasyon problemi için de uygundur.ABSTRACTWith the developments in manufacturing methods over time, the need for precision manufacturing methods in sectors such as automotive and aerospace is increasing. In order to increase precision in manufacturing methods, product performance and minimize the margin of error in production, the relationship between the design parameters of the process and the process outputs is examined. Outputs such as surface roughness, cutting forces and tool wear are essential in manufacturing. Optimization methods have the most important role in the analysis of these outputs. In this thesis, a new design optimization strategy is proposed to improve the analytical performance of surface roughness, cutting forces, tool wear and tool life by considering structural and experimental parameters as design variables. In order to overcome inadequate approaches to modeling-design-optimization of data outputs, a detailed study has been carried out methodologically on multiple nonlinear neuro-regression analysis. For this purpose, data set was selected from 12 different literature studies. A hybrid method was used to test the accuracy of the predictions of the proposed functional structures modeling the data. In order to reveal whether the model is realistic or not, the limitation of the candidate models was checked after calculating with 13 different models. Then, using four different optimization algorithms, suitable models were optimized for different optimization scenarios. This new optimization approach is also suitable for another modeling-design-optimization problem in analytical applications Daha fazlası Daha az

Online learning stable adaptive controller for chaos control of bldc motor Fırçasız motorun kaos kontrolü için çevrimiçi öğrenen kararlı adaptif kontrolör

Gökçen, Alkım

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ABSTRACTThis thesis presents an online learning stable robust adaptive controller design for the chaos control of the brushless direct current (BLDC) motor. The proposed adaptive controller algorithm consists of a Wiener model-based controller with a nonlinear auto-regressive moving-average (NARMA) based artificial neural network (ANN), and a Hammerstein based plant model. The developed online learning closed-loop control system providing stability and robustness might be defined as an auto-regressive moving average (ARMA) based system identification problem with partially known parameters. The proposed learning adaptive controller . . .for chaos control of BLDC motor is achieved by four stages as follows i) Hammerstein system identification is used to obtain a BLDC motor plant, ii) ANN is used for learning of the inverse of the nonlinear part of the identified plant by using NARMA model, iii) the unification of the linear controller and ANN part composes the Wiener model, iv) ARMA model of the closed-loop control system providing Schur stability conditions is constituted by both Wiener model-based controller and Hammerstein model-based plant. After the training phase of the ANN block, the inverse of the nonlinear part of the Hammerstein model identified BLDC plant called ANN block is combined with the ARMA linear controller for constituting the Wiener model as a controller. The proposed online learning controller is implemented for chaos control of the BLDC motor model and its real experimental setup. During the simulations and experimental scenarios, both the three-dimensional phase portrait and the largest Lyapunov exponent (LLE) are used to evaluate the controller performance for suppressing the chaotic behaviors of the BLDC. The performance of the proposed online learning adaptive controller showing well results is compared with the performance of the proportional-integral-derivative controller in terms of mean square error for tracking error and LLE.ÖZETBu tez, fırçasız doğru akım (FDA) motorunun kaos kontrolü için çevrimiçi öğrenen kararlı, gürbüz, uyarlanır bir kontrolör tasarımını sunmaktadır. Önerilen uyarlanır kontrolör algoritması, doğrusal olmayan özyinelemeli kayan-ortalama (DÖKO) tabanlı bir yapay sinir ağı (YSA) ile Wiener model tabanlı bir kontrolör ve Hammerstein tabanlı bir sistem modelinden oluşmaktadır. Kararlılık ve gürbüzlük sağlayan geliştirilmiş çevrimiçi kapalı döngü kontrolör sistemi kısmi bilinen parametrelerle özyinelemeli kayan-ortalama (ÖKA) tabanlı tanılama problemi olarak tanımlanabilir. FDA motorunun kaos kontrolü için önerilen öğrenen uyarlanır kontrolör tasarımı dört basamakta gerçekleştirilir: i) FDA motor modeli elde etmek için Hammerstein sistem tanılama kullanılır, ii) YSA, DÖKO modeli kullanarak, tanılanmış sistemin doğrusal olmayan kısmının tersinin öğrenilmesi için kullanılır, iii) doğrusal kontrolör ve YSA kısmının birleşimi Wiener modelini oluşturur, iv) Schur kararlılık koşullarını sağlayan kapalı döngü kontrol sisteminin ÖKA modeli, hem Wiener model tabanlı kontrolör hem de Hammerstein model tabanlı tesis tarafından oluşturulmuştur. Hammerstein model tanılanmış FDA sisteminin doğrusal olmayan kısmının tersi olan YSA bloğu eğitim aşamasından sonra ÖKO doğrusal kontrolörü ile Wiener model kontrölör oluşturmak için birleştirilir. Önerilen çevrimiçi öğrenen kontrolörü, FDA motor modelinin ve deneysel sisteminin kaos kontrolü için uygulanmıştır. Benzetim ve deneysel senaryolar sırasında, FDA motorunun kaotik davranış baskılama performanslarını incelemek için üç boyutlu faz portresi ve en büyük Lyapunov üsteli (EBLÜ) kullanılmıştır. İyi sonuçlar gösteren önerilen çevrimiçi öğrenen uyarlamalı kontrolcünün performansı, oransal-integral-türev kontrolör ile ortalama referans izleme ortalama kare hatası ve EBLÜ açısından karşılaştırılmıştır Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms