Kaya, Ebru
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETGünümüzde, yaşadığımız çevrenin kalitesini ve insan sağlığını olumsuz bir şekilde etkileyen en önemli faktörlerden birisi gürültüdür. Özellikle büyük şehirlerde ulaşım, endüstriyel üretim ve teknoloji gibi günlük faaliyetler nedeniyle gürültü kalıcı bir durum haline gelmiştir. Diğer kirlilik türlerinin aksine, gürültü kirliliği çevrede birikmez. Sadece yoğun basınç dalgaları insan kulağına ulaştığında ve ses titreşimlerinden dolayı vücut kaslarını etkilediğinde ortaya çıkar. Gürültü diye adlandırılan bu istenmeyen ve rahatsız edici sesler, işitme kaybı, uyku bozukluğu, kardiyovasküler hastalıklar, azalan üretkenlik, olumsuz sosy . . .al davranışlar ve dikkat bozukluğu gibi çeşitli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu nedenle birçok araştırmacı gürültünün kontrolü üzerinde çalışmaktadır.Gürültü kirliliği tüm dünyada mevzuat kapsamına alınmış ve çeşitli ülkelerde ciddi denetimler getirilmiştir. Ancak bu çabalara karşın, gelişmiş ülkelerde bile gürültü sorunlarının tam olarak çözülemediği, gürültü kaynaklarının giderek daha geniş alanlara yayıldığı, gürültü düzeylerinin ve olumsuz etkilenmenin giderek arttığı görülmektedir. Ülkemizde, yakın zamanda yürürlüğe giren “Binaların Gürültüye Karşı Korunması Yönetmeliği” ile, gürültü denetimi konularına ilişkin uygulamaların, yönetmeliğin getireceği yaptırımlar nedeniyle artacağı açıktır Daha fazlası Daha az
Uğurlu, Ergin
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETModern üretim sistemleri, sistem performansını izleyen ve operasyonlarındaki belirsizlikleri yönetmek için veri toplayan sensörler gibi akıllı cihazlarla kurulur. Ancak, bu sistem kurulumları yüksek maliyetli / yüksek riskli olduğundan, firma içi yatırım sorumluları karar vermekte zorlanmakta ve bazen de projelerin bir üst yönetime sunulması zaman zaman kriz olabilmektedir. Bu sebeple, üretim sistemlerinin tasarlanması ve “optimize edilmesi” için simülasyonun yaygın kullanımı devam etmektedir. Nitekim, simülasyonun imalat sistemlerine diğer uygulama alanlarına göre daha yaygın bir şekilde uygulandığı söylenebilir. Üretim simülas . . .yonu çıktılarının anlamlandırılması, doğru yorumlanması için birçok veri analizi, veri madenciliği yöntemleri kullanılabilir. Verilerin benzer özelliklerinden faydalanılarak daha değerli bilgilere ulaşılabilinir. Böylelikle, kurulum maliyeti yüksek olan sistemlerin fizibilite çalışmalarında önemli bir ön fikir alınabilir.ABSTRACTModern production systems are installed with smart devices, such as sensors that monitor system performance and collect data to manage uncertainties in their operations. However, because these system installations are high-cost/high-risk, it is difficult to decide on-account investment principals, and sometimes it may be a crisis to submit projects to a higher management. For this reason, the widespread use of the simulation continues to be designed and optimised for production systems. Indeed, it can be said that the simulation is applied to the manufacturing systems more widely than other application areas.Many data analysis, data mining methods can be used to understand production simulation outputs, to interpret correctly. In this way, the feasibility studies of systems with high installation cost can be taken in an important preliminary idea Daha fazlası Daha az
Çağlar, Zülal Zeynep
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZET6331 Sayılı İSGK, özellikle işyerlerinde çalışanların, sağlıklarını korumak ve iş kazalarını ve meslek hastalıklarını en alt düzeye indirmek gayesiyle çıkarılmıştır. Bilindiği üzere, yapılan işin niteliğine bağlı olarak, işyerleri üç tehlike sınıfına ayrılmıştır. Hastaneler bu sınıflamada, tehlikederecesi en yüksek olan grupta yer almaktadır.Olası tehlikelerin doğurduğu, olumsuz sonuçların rakamsal analizi yapıldığında, 2’lik bir kısmın, “Önlenemez”, 98’lik kısmın ise, “Önlenebilir” olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda, buoranın pozitif anlamda değiştirilebilmesi amacıyla, çeşitlikoruma ve önleme faaliyetlerini içeren İSG çalışmalar . . .ı, tüm dünyada ve ülkemizde önem kazanmış bir alanı oluşturmaktadır.ABSTRACTLAW 6331,namely, Occupational Health and Safety hasbeen legislated for thepurpose to reduce or avoidable levels of the job accidents and the occupational diseases and particularly, toprovide work environment ‘’free from work related diseases and the accidents.’’The enterprices are classifiedas threedifferent riskgroups,regarding tothe activities related healthand safety hazards are concerned. TheHOSPITALS are in the group of the ‘’MOST DANGEREOUS’’ or in the ‘’most risky organization’ Daha fazlası Daha az
Danyıldız, S. Oğuzhan
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETSıcak daldırma yöntemiyle galvanizleme işlemi ülkemizde ve ülkemiz dışındakiyerlerde kaplama için en çok tercih edilen yöntemdir. Bu yöntemin diğer kaplama çeşitlerine göre daha fazla tercih edilmesi, kullanılan hammaddelerin ve yardımcı kimyasalların miktarındaki artışı da doğru orantılı şekilde etkilemektedir. Kimyasal madde ve atıklardan kaynaklı maruziyet etkenlerinin ve risk faktörlerinin fazla olması, sektörün iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının hayata geçirilmesinde önemlidir. Sektörden kaynaklanan atık miktarının satın alınan hammadde ve kimyasal miktarına yakın olması maruziyet ve risk tespitinin bu sektör atıkların . . .a ilişkin olarak yapılması gerekliliğini doğurmaktadır.ABSTRACTHot-dipping galvanizing is the most common method for coating in our country and abroad. This method is more preferred than other coating types. This also affects the increase in the amount of raw materials and auxiliary chemicals used. Excessive exposure factors and risk factors are important in implementing occupational health and safety practices in the sector. Exposure and risk assesments of the waste related to this sector is a neccessity because of the fact that the amount of waste arising fromthe sector is close to the amount of raw materials and chemicals Daha fazlası Daha az
Gamsız, Kenan
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETEkonomisi büyük ölçekte tarıma dayalı ülkelerde, tarımsal ürünlerin hasatı sonrası ve elde edilen tarımsal ürünlerin işlenmesi sırasında tarımsal atıklar ortaya çıkmaktadır. Enginar sapı, pirinç kabuğu gibi lignoselülozik esaslı atıklar, tarımsal atıklar sınıfına girmektedir. Tarımsal atıklardan elde edilen partiküller ile termoplastik malzemeler bir araya getirilerek çevremiz ve endüstri için önemli bir geri kazanım elde edilebilmektedir. Enginar sapı ve pirinç kabuğu ülkemizde bol miktarda bulunan ve kompozit sektöründe henüz kullanılmayan tarımsal atıklardır. Kompozit malzemeleri günümüzde birçok farklı uygulama alanında (oto . . .motiv iç aksam parçaları, bina cephe kaplamaları gibi) metal veya ahşap ürünlerine alternatif olarak kullanılmaktadır.Bu çalışma kapsamında öncelikle enginar sapı (ES) 100 mikron altına öğütülmüş ve polipropilen (PP) matris malzemesi içerisine ağırlıkça 5-30 oranları arasında katılmıştır. 10ES-PP kompoziti referans alınarak enginar sapı ve pirinç kabukları kullanılarak hibrit kompozitler üretilmiştir. Üretilen kompozitlerin X ışını difraktometresi (XRD) analizleri, termogravimetrik analizleri (TGA), diferansiyel taramalı kalorimetre analizleri (DSC), taramalı elekron mikroskobu (SEM) incelemeleri, Fourier dönüşümlü kızılötesi spektroskopi analizleri (FT-IR), dinamik mekanik analizleri (DMA), çekme ve üç nokta eğilme testleri yapılmıştır.ABSTRACTIn countries that have an important place in the economy of agriculture, after the harvest of and the production of agricultural products obtained during the pruning waste arises. Lignocellulosic based wastes such as artichoke stem and rice husk are classified as agricultural wastes. Agricultural wastes and thermoplastic materials can be brought together to obtain a significant recovery for our environment and industry. Artichoke stem and rice husk are abundant in our country and are not used in the composite sector. Composite materials today are used in many different applications (such as automotive interior parts) as an alternative to metal or wood products.In this study, the artichoke stem (ES) was first milled under 100 microns and added in to the PP matrix material in between 5 and 30. Hybrid composites were produced by using artichoke stem and rice husk with reference to 10ES-PP composite. X-ray diffractometry (XRD) analysis, thermogravimetric analysis (TGA), differential scanning calorimeter analysis (DSC), scanning electron microscope (SEM) analysis, Fourier transform infrared spectroscopy analysis (FT-IR), dynamic mechanical analysis (DMA), tensile and three point bending tests were performed Daha fazlası Daha az
Yavuz, Hakan
Yüksek Lisans | 2019 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ABSTRACTIn this thesis, the flow rate of air coolers used in low pressure casting method is examined. Low pressure die casting (LPDC) method is used for many types of products. Light alloy wheels, motor housings and pistons are examples of these products. Air-cooling is used to provide directional solidification to avoid casting defects on the casting part. In this study, the flow rate of air-cooling is calculated by using computational fluid dynamics (CFD) methods. After the numerical calculations were confirmed by experimental methods, the affect of the variables on the cooling system flow rate was measured with different numerica . . .l experiments by changing the number of cooling inlets, number of cooling outlets and cooling pressure. Results showed that the pressure is the most effective variable on flow rate, Inlet and outlet counts are effective on flow rate. To reduce cycle time of casting and provide energy efficiency inlet and outlet counts must be optimized to have maximum flow rate. The effects of optimized cooling on the microstructure and material properties of the castings were investigated numerically. According to the results, it was observed that optimized cooling designs had better microstructure and material properties.ÖZETBu çalışmada, düşük basınçlı döküm yönteminde (ABDY) kullanılan hava soğutucularının, akış hızları incelendi. Alçak basınçlı döküm yöntemi birçok ürün tipi için kullanılır. Hafif alaşım jantlar, motor gövdeleri ve pistonlar bu ürünlere örnektir. Hava soğutma, döküm parçasındaki döküm hatalarını önlemek için, yönlü katılaşma sağlamak amacıyla kullanılır. Bu çalışmada, hava soğutmalarının akış hızı, hesaplamalı akışkanlar dinamiği (HAD) yöntemleri kullanılarak hesaplanmıştır. Sayısal hesaplamalar deneysel yöntemlerle doğrulandıktan sonra, soğutma girişlerinin sayısı, soğutma çıkışlarının sayısı ve soğutma basıncı değiştirilerek, bu değişkenlerin, soğutma sisteminin debisi üzerindeki etkileri farklı sayısal deneylerle ölçülmüştür. Sonuçlar, basıncın debi üzerinde en etkili değişken olduğunu, Giriş ve çıkış sayımlarının debi üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Döküm çevrim süresini azaltmak ve enerji verimliliği sağlamak için giriş ve çıkış sayıları maksimum akış hızına sahip olacak şekilde optimize edilmelidir. Optimize edilmiş soğutmaların, döküm parçaların mikroyapı ve malzeme özelliklerine etkisi numerik olarak incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre optimize edilmiş soğutma tasarımlarının daha iyi mikroyapı ve malzeme özelliklerine sahip olduğu gözlemlendi Daha fazlası Daha az
Birkan, Rıza
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETBu çalışmanın amacı Ege Denizi’ndeki küçük ölçekli balıkçılık yapan balıkçılarınsosyo-demografik durumlarını ve karşılaştıkları başlıca sorunları tespit etmektir. Veriler, 2018 yılında küçük ölçekli balıkçılar ile yüz yüze yapılan anketler ile 3 alt bölgeden (Kuzey Ege, Orta Ege ve Güney Ege) (n190) temin edilmiştir. Anketler ile balıkçı teknelerinin genel özellikleri, balıkçıların demografik özellikleri, balıkçılık aktivitesi için yaptıkları masraflar, birim çabaya düşen av miktarı ve başlıca sorunlar hakkında verilere ulaşılmıştır. Ayrıca, aynı araştırma alanında daha önceden yapılmış çalışmalar ile bazı demografik (örn. yaş, . . .evli oranı) ve balıkçılık ile ilgili (örn. aktif balıkçı oranı, sadece balıkçılıktan geçinen balıkçı oranı) kriterlerde zamansal değişim olup olmadığı araştırılmıştır. Balıkçıların ortalama yaşı 50 ± 10 yıl olarak tespit edilmiş ve büyük bir kısmının ilkokul mezunu evli erkeklerden oluştuğu gözlemlenmiştir. Balıkçılık kaynaklı harcama kalemleri içerisinde en yüksek kalem personel ücreti olarak tespit edilmiştir. Balıkçılık kaynaklı harcamalar ile ilgili alt coğrafik bölgelere göre istatistiksel açıdan anlamlı farklar bulunmamış fakat yapılan balıkçılık türüne (uzatma, alamana, paragat) göre fark tespit edilmiş olup, alamanabalıkçılığı yapan balıkçıların harcamalarının diğerlerine kıyasla yüksek olduğusaptanmıştır. Bulgular göstermiştir ki kooperatiflerdeki aktif balıkçı oranı vegeçimini sadece balıkçılıktan sağlayan balıkçıların oranı son 10 yılda anlamlı birşekilde düşüş gösterirmiştir. Ayrıca, kullanılan teknelerin motor gücünde (HP) son 15-16 yılda istatistiksel açıdan anlamlı bir artış tespit edilmiştir. Başlıca sorunlar arasında denetim eksikliği, yasadışı avcılık ve stoklardaki düşüş belirtilmiştir. Denizel kaynakların sürdürülebilir kullanımı için su ürünleri denetiminin arttırılması ve balıkçıların eğitilmeleri önem arz etmektedir Daha fazlası Daha az
Başer, Ferhat Cem Ferhat Cem
Yüksek Lisans | 2019 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ABSTRACTRecent research shows that the vertical-axis wind turbines (VAWTs) can provide up to 6 - 9 times more power generation in the same footprint area when they are sited in proper configurations in contrast to horizontal-axis wind turbines (HAWT). In order to site wind turbines in a field, it is necessary to do a wind resource assessment (WRA). This assessment provide important inputs for the placement, sizing and design detailing of the wind farm. In addition to the correct determination of the site, it is also critical to place the wind turbines in the most efficient way. When the necessary data are provided to a software deve . . .loped for this subject, the annual energy production (AEP) calculations can be made realistically. However, these programs are designed for HAWTs. Although there is no study conducted on VAWTs using these software packages, it is possible to calculate the AEP by simply defining a turbine power curve. In the case of coupled turbines, wake effect created by the turbines affect the performance of the wind turbines, thus the total annual energy production of the turbines is a function of the wind direction. For this reason, annual energy production of the turbines should be calculated by taking into consideration the change of wind direction during the year. In this study, firstly, the field performance of two VAWTs, which are separated, were investigated. In addition, a method has been proposed in order to place the coupled VAWTs in a wind farm and calculate their AEP. It was found that the turbines operating in this method could show performance increase from 2 to 10 compared to seperated ones.ÖZETSon araştırmalar, düşey eksenli rüzgar türbinlerinin (DERT), yatay eksenli rüzgar türbinlerine (YERT) göre, uygun dizilimlerle sahaya yerleştirildiklerinde, aynı birim alanda 6 - 9 kat daha fazla güç üretimi sağlayabileceğini göstermektedir. Bir alana rüzgar türbinleri yerleştirmek için bir rüzgar kaynağı değerlendirmesi (RKD) yapılması gerekmektedir. Bu değerlendirme, rüzgar tarlasının yerleştirilmesi, boyutlandırılması ve tasarım detaylandırması için önemli girdiler sağlar. Sahanın doğru tespitine ek olarak, rüzgar türbinlerini en verimli şekilde yerleştirmek de önemlidir. Bu konuda geliştirilen bir yazılıma gerekli veriler sağlandığında, yıllık enerji üretimi (YEÜ) hesaplamaları gerçekçi bir şekilde yapılabilmektedir. Fakat bu programlar YERT'ler için tasarlanmıştır. Bu yazılım paketlerini kullanarak DERT'ler üzerinde yapılmış bir çalışma bulunmamasına rağmen, sadece türbin güç eğrisi tanımlanarak YEÜ hesaplanması mümkündür. Eşli çalışan türbinlerde ise türbinlerin arkalarında bıraktıkları rüzgar gölgeleri performansı etkilediğinden, türbinlerin toplam yıllık enerji üretimi rüzgar geliş yönünün bir fonksiyonudur. Bu nedenle türbinlerin yıllık enerji üretimi yıl boyunca rüzgar geliş yönünün değişimi göz önünde bulundurularak hesaplanmalıdır. Bu çalışmada, öncelikle ayrık çalışan iki DERT’in saha performansı incelenmiştir. Ayrıca etkileşim halinde eşli çalışan DERT'lerin bir rüzgar tarlasına yerleştirilmesi ve YEÜ hesaplanabilmesi için bir yöntem önerilmiştir. Bu yöntem kullanılarak yapılan analizlerde eşli çalışan türbinlerin, ayrık çalışanlara göre YEÜ bakımından 2’den 10’a kadar performans artışı gösterebileceği bulunmuştur Daha fazlası Daha az
Dilek, Eyüp Bora
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZETÜlkemizde yetersiz beton örtüsü, elverişsiz malzeme, çevresel etkiler gibinedenlerden dolayı donatı korozyonuna uğramış betonarme yapı elemanlarına sıkça rastlanmaktadır. Korozyonun neden olabileceği hasarların kontrol altına alınması, yapı emniyeti, güvenilirlik ve ekonomiklik açısından gereklidir. Bu çalışmada, korozyon mekanizmasının Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’ne (TBDY2018) göre tasarlanan bir çerçeve yapı üzerindeki etkileri sabit tek modlu itme analizi ile araştırılmıştır. Betonarme çerçeve modeli için yapılan analizler sonucunda beton örtüsü ile orantılı olarak üniform korozyon başlama zamanının arttığı belirlenmiştir . . .. Üniform korozyon sonrası kalan donatı alanları beton örtüsü arttıkça artmakta olup donatı mekanik özelliklerinin değişimi beton örtüsü ile paralel olarak artmaktadır.İtme analizleri neticesinde taban kesme kuvvetleri - tepe yer değiştirmesi grafikleri depremin yatay yer değiştirme istemlerine göre elde edilmiştir. Özellikle deprem bölgelerinde yer alan betonarme binalarda korozyonun yapısal davranış üzerindeki olumsuz etkileri, TBDY2018 yönetmeliği esaslarına göre gösterilmiştir. Betonarme binaların depremin yer değiştirme istemine göre gerekli taban kesme kuvvetlerinin korozyon nedeniyle zamana bağlı değişimleri beton örtüsü ve korozyon tipi dikkate alınarak incelenmiştir.ABSTRACTReinforced concrete structural elements which are corroded due to reasons such as insufficient concrete cover, unfavorable material and environmental effects are frequently encountered in our country. Control of damages caused by corrosion is essential in terms of structural safety, reliability and economy. In this study, effect of corrosion mechanism is investigated on a frame structure that is designed according to Turkish Earthquake Code (TBDY2018) using pushover analysis. Analysis resultsof the reinforced concrete frame show that uniform corrosion initiation time increases proportionally with the concrete cover. The remaining sectional areas of rebars after uniform corrosion increase as concrete cover increases and alteration of the material properties of rebars after uniform corrosion increases in parallel with the concrete cover. Due to the results of pushover analysis, base shear – top horizontal displacement graphics are obtained according to seismic demands. Detrimental effects of corrosion on structural behavior, especially in reinforced concrete buildings that are located in earthquake zones, have been studied according to TBDY2018 regulations. Time-dependent changes of the base shear forces of thereinforced concrete buildings according to the seismic displacement demands due to the corrosion are investigated by considering the concrete cover and corrosion type Daha fazlası Daha az
Uzunbayır, Berkant
Yüksek Lisans | 2019 | Graduate School of Natural and Applied Sciences
ABSTRACTIn recent years, the utilization of nanotechnology rapidly developed for the wide range of sciences. Nanomaterials shows unique properties and ZnO nanostructures are the most suitable structures for biosensor applications due to their high surface area and high electrochemical activity. In this project first, we have coated zinc film on to Glass/ITO surface by electrochemical deposition method. Then we have transformed the obtained zinc film to nanostructured ZnO by electrochemical anodization method. At the end, we have tried to modify the ZnO nanostructured surface with chitosan for potential biosensor applications.ÖZETGün . . .ümüzde nanoteknoloji, nanomalzemelerin sunduğu eşsiz özellikler sayesinde çok geniş uglumala alanlarına sahiptir. Nanomalzeler arasında çinko oksit (ZnO) nanoyapılar, yüksek yüzey alanı ve elektrokimyasal aktiflikleri nedeniyle biyosensör uygulamaları için en uygun yüzeylerdir. Bu projede ilk olarak metalik çinko film, Cam/ITO yüzey üzerine elektrokimyasal kaplama yöntemiyle büyütülür. Ardından metalik film elektrokimyasal anotlama yöntemi ile nanoyapılı çinko oksite dönüştürülür. Son olarak, çinko nanoyapılı yüzey,biyosensör uygulamalar için kitosanla modifiye edilir Daha fazlası Daha az
Bayraktar, Mutlu
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ABSTRACTMedical rehabilitation methods aim to restore limb functions lost as result of illness,accident or injury. Nowadays, rehabilitation processes have been supported byelectromyography (EMG) data in harmony with the developing technology. EMG isa method of measuring electrical signals taken from nerve and muscles by usingsurface, intramuscular and/or needle electrodes. In this thesis, the lower arm musclerehabilitation system was designed to strengthen the lower arm muscle activity viaobtaining real time EMG data from its muscle surface. It is aimed to increased handfunctions by repeating the opening and closing movement of the . . .hand with amodified available rehabilitation system. Therefore, the EMG signal required forcontrol of rehabilitation system was obtained from lower arm muscle by usingsurface electrode. In order to design for a personal rehabilitation system, individualthreshold was determined from EMG signal in the experimental set where a handwas opened and closed. The threshold value of one was determined from thirtydifferent experiments with EMG records and the rehabilitation system performancewas tested with another six different experiments.ÖZETTıbbi rehabilitasyon metotları, hastalık, kaza veya yaralanma sonucunda kaybedilenuzuv fonksiyonlarının yeniden kazandırılmasını hedeflemektedir. Günümüzdegelişen teknolojiye uyumlu olarak rehabilitasyon süreçleri elektromiyografi (EMG)verileri ile de desteklenmeye başlamıştır. EMG sinir ve kaslardan yüzey, kas içive/veya iğneli elektrotlarla alınan elektriksel işaretleri ölçme yöntemidir. Bu tezde altkol kas yüzeyinden elde edilen gerçek zamanlı EMG verileri ile alt kol kasırehabilitasyon sistemi tasarımlanmıştır. Mevcut değiştirilmiş bir rehabilitasyonsistemi ile elin açma ve kapama hareketleri tekrarlanarak el fonksiyonlarınınarttırılması amaçlanmaktadır. Bu nedenle, rehabilitasyon sisteminin kontrolü içingerekli olan EMG sinyali alt kol kası üzerinden yüzey elektrotu ile alınmıştır. Kişiselbir rehabilitasyon sistemi tasarlamak için, bir elin açılıp kapatıldığı deney setindeEMG sinyalinden bireysel eşik seviyesi belirlenmiştir. EMG kayıtları 30 farklıdeneyle yapılarak eşik değerleri hesaplanmış ve 6 farklı deney de sistemin testi içinyapılmıştır Daha fazlası Daha az
Irmak, Sezen
Yüksek Lisans | 2019 | Fen Bilimleri Enstitüsü
ÖZET Dünyada fosil kaynakların kullanılması sonucu ortaya çıkan çevresel sorunlar ile birlikte sürdürülebilir olmayan kaynakların tükenmeye başlaması yenilenebilir kaynaklardan elde edilen çevreye duyarlı alternatif kompozit malzemelerin geliştirilmesi en önemli araştırma konularından biri haline gelmiştir. Bunun yansıra dünya nüfusunun artışına bağlı olarak yenilenebilir kaynaklardan biyobozunabilen gıda ambalaj materyaline talep hızlı bir artış göstermektedir. Lignoselülozik biyokütle sürdürülebilir olması ve düşük maliyetli olması nedeniyle, fosil kaynakların yerine geçebilecek en umut vadeden kaynaktır. Bu çalışmada, Sisal (Agav . . .e sisalana) ve Kenevir (Cannabis sativa) lifleri ile Melez Kavak (Populus euroamericana) unundan 17,6 NaOH’lık alkali özütleme yöntemi ile izole edilen hemiselülozların film oluşturma kabiliyetleri ve ambalaj malzemesi olarak kullanılabilmesi için potansiyel bariyer özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır.ABSTRACTAlong with the environmental problems arising from the use of fossil resources, depletion of unsustainable resources, developing environment-friendly alternative composite materials produced from renewable resources has been one of the most important research topics in the World. Besides that, depending on the increase in the world population, demand for biodegradable food packaging material from renewable resources increases rapidly. Lignocellulosic biomass is the most promising resource to replace fossil resources due to its sustainability and low cost. In this study, it is aimed to investigate the film formation capabilities of hemicelluloses isolated with the method of alkaline extraction of NaOH 17,6 from Hybrid Poplar (Populus euroamericana) flour with Sisal (Agave sisalana) and Hemp (Cannabis sativa) fibers, and their potential barrier properties to be used as packaging material Daha fazlası Daha az