Filtreler
Filtreler
Bulunan: 175 Adet 0.001 sn
Tam Metin [1]
Yayın Dili [1]
Epilepsili çocuğa, ailesine ve öğretmenlerine verilen hastalık ve ilaç yönetimi eğitiminin çocuğun bilgi düzeyine, okul başarısına ve yaşam kalitesine etkisi

Uzun, Özge

Yüksek Lisans | 2019 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETGiriş-Amaç: Epilepsi pediatrik nörolojide en sık görülen hem çocuğun hem de ailenin yaşam kalitesini ve çocuğun okul başarısını da etkileyen kronik bir hastalıktır. Epilepsili çocuğun sadece kendisi değil ailesi ve öğretmenlerinin birlikte ele alınmasının olumlu sonuçları olacağı öngörüsüyle planlanan bu çalışmanın amacı epilepsili çocuğa, ailesine ve öğretmenlerine verilen hastalık ve ilaç yönetimi eğitiminin çocuğun bilgi düzeyine, okul başarısına ve yaşam kalitesine olan etkisini incelemektir.Yöntem: Araştırma tek grupta, ön test son test değerlendirmeli, yarı deneysel araştırma türündedir. Araştırmanın örneklemini, Tepecik E . . .ğitim ve Araştırma Hastanesinin probel sisteminden ICD10 epilepsi tanı kodu ile tarama yapıldığında tespit edilen 6 yaş ve üzeri çocuklar kayıtlı olmayan fakat muayeneye ilk kez gelen çocuklar, onların aileleri ve öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırma ön test ve son testi tamamlayan 25 hasta, 25 ebeveyn ve 15 öğretmeni olmak üzere toplam 65 kişi ile yürütülmüştür. Çocukların tamamının sınıf öğretmenine ulaşılamamış sadece 15’iile araştırma tamamlanmıştır.ABSTRACTIntroduction-Purpose: Epilepsy is the most common in pediatric neurology it is a chronic disease that affects both the child's and the family's quality of life and the school's success. The aim of this study, which was planned with the treatment of epilepsy not only herself but also her family and teachers, was planned to investigate the effect of disease and drug management education given to epileptic child, family and teachers on the level of knowledge, school success and quality of life of the child.Methods: The study was in a single group, pre-test, post-test, semi-experimental research type. The sample of the study was consisted of children aged 6 years and older who were diagnosed by the ICD10 epilepsy diagnostic code from the probel system of Tepecik Training and Research Hospital children who are not registered but who come to the examination for the first time are their families and teachers. The study was carried out with a total of 65 people, 25 of which were parents and 15 of them were teachers. The research was completed with only 15 of the children who could not be reached Daha fazlası Daha az

Karaciğer sirozu olan hastalarda günlük yaşam aktivitelerinin bakım veren yükü üzerine etkisi

FİKRİYE TURABA ERSEL

Yüksek Lisans | 2017 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETBu araştırma karaciğer sirozlu hastalarda günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirme düzeylerinin bakım veren yükü üzerine etkilerini belirlemek amacıyla bir üniversite hastanesinde 1 Kasım 2016 – 1 Şubat 2017 tarihleri arasında yapıldı. Örneklemi ardışık başvuran 57‟si yatan 63‟ü poliklinik hastası olmak üzere toplam 120 hasta ve 120 bakım veren oluşturdu. Araştırma verileri Hasta Bilgi Formu, Barthel Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi, Bakım Veren Hasta Yakını Bilgi Formu, Zarit Bakım Veren Yükü Ölçeği Formu kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile toplandı. Verilerin analizinde ortalama ve yüzde, Student t-testi, Mann Whitney . . . U Testi, Kruskal Wallis Testi ve One-way ANOVA testi ve pearson korelasyon analizi kullanıldı. Hastaların yaş ortalaması 63,05±10,16 olup, 51,7‟si erkek, 80‟i evlidir. Hastaların orta düzeyde bağımlı olduğu (Barthel indeksi puan ortalaması 86,20±18,98) ve yaş, çalışma durumu, edinilmiş hastalığı olma, siroz aşaması ve komplikasyonların görülme durumunun günlük yaşam aktivitelerini etkilediği bulunmuştur. Bakım verenlerin yaş ortalaması 51,32±12,43 olup, 73,3‟ü kadın, 81,7‟si evli ve bakım yüklerinin hafif düzeyde (Zarit bakım yükü puan ortalaması 21,31±15,18) olduğu saptanmıştır. Bakım verenin cinsiyet, sağlık sorunu olma durumu ve bakıma ilişkin yaşanan sorunların bakım veren yükünü etkilediği görülmüştür. Günlük yaşam aktiviteleri ile bakım veren yükü arasında anlamlı bir ilişki olduğu, hastaların günlük yaşam aktivitelerindeki bağımlılık düzeyi arttıkça bakım verenin yükünün arttığı saptanmıştır.ABSTRACTThe aim of this study is to investigate effects of daily living activities on caregiver burden in patients with liver cirrhosis. The study is driven between 1 November 2016 – 1 February 2017 in an university hospital. The sample consist of 120 patients, 57 of them from the patient ward and 67 form the outpatient policlinics were included to the study. Data collected with face to face interviews using a demographic data form for patients and caregivers, Barthel Daily Living Activities Index and Zarit Caregiver Burden Scale. Data expressed as mean and percent, also for further statitiscal analysis, Student‟s t test, Mann Withney U-test, Kruskal Wallis test, One-way ANOVA and Pearson Analysis of Corelation were performed. Mean of the patients age was found as 63,05±10,16, 51,7 of them were men and 80 were married. Patients dependency were found as moderate ( Barthel Index Mean 86,20±18,98) and age, working status, having a chronic illness, grade of cirrhosis, and presence of complications were determined as factors effecting Daily living activities. Mean age of the caregivers found 51,32±12,43. Caregiver burden level determined according to the Zarit Burden Scale as mild (21,31±15,18 points), 73,3 of the caregivers were female and 81,7 were found to be as married. Gender, having a health problem and problems originated from care were found factors effecting burden of the caregivers. It was found that there was a significant relationship between activities of daily living and caregiver burden and that the burden of caregivers increasing parallelly with the level of dependence of the patients daily living activities Daha fazlası Daha az

Kalp yetersizliği hastalarının öz bakım becerilerini gerçekleştirme düzeylerinin bakım veren yükü üzerine etkisinin incelenmesi

YURDAGÜL TEKİN

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETKalp yetersizliği hastalarına bakım verenler birçok sorunla karşılaşmakta ve bu durum bakım verenlerin yaşamını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle bu çalışma kalp yetersizliği hastalarının öz bakım becerilerini gerçekleştirme düzeylerinin bakım veren yükü üzerine etkisini incelemek amacıyla yapıldı. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinde Kardiyoloji Kliniğinde yatışı yapılan veya Polikliniğe kontrol amaçlı başvuran ve New York Heart Association (NYHA) kalp yetersizliği sınıflamasına göre 2, 3 veya 4. evrede olan 150 kalp yetersizliği hastası ve onların bakım verenleri araştırmaya dahil edildi.Araşt . . .ırmaya başlamadan önce İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan ve İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğinden yazılı izinler alındı.Araştırma verilerinin toplanmasında Hasta Bilgi Formu, Bakım Veren Bilgi Formu, Avrupa Kalp Yetersizliği Öz-Bakım Davranışı Ölçeği ve Zarit Bakım Verme Yükü Ölçeği kullanıldı. Verilerin analizi bilgisayar ortamında istatistik paket programı kullanılarak gerçekleştirildi. Ölçek puanlarının hesaplanmasında aritmetik ortalama ve standart sapma, ölçek puanlarının karşılaştırılmasında korelasyon analizi, verilerin parametrik veya parametrik olmadığını belirlemek için verilerde Kolmogorov Smirnov Testi uygulandı.ABSTRACTCaregivers of heart failure patients have many problems and this negatively affects caregivers' lives. For this reason, this study was conducted to examine the effect of the levels of self-care skills of heart failure patients on caregiver burden. In izmir Katip Çelebi University Atatürk Educational and Research Hospital, 150 heart failure patients who were admitted to the Cardiology Clinic or who applied for polyclinic control purposes and were in the 2nd, 3rd or 4th stage according to the New York Heart Association (NYHA) heart failure classification were included in the study.Prior to the start of the research, a written permission was obtained from the Non-Interventional Clinical Research Ethics Board of İzmir Kâtip Çelebi University and the General Secretariat of the Union of Public Hospitals of the Southern Region of İzmir Daha fazlası Daha az

Bor ve düşük doz lazer uygulamalarının distraksiyon osteogeneziste yeni kemik oluşumu üzerine etkilerinin radyografik olarak incelenmesi

Cıcık, Muhammet Furkan

Doktora Tezi | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETDistraksiyon Osteogenezis (DO), 1992 yıllından itibaren maksillofasiyal bölgedeki kemik deformitelerinde etkin bir tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Bu sayede kademeli olarak belli bir sürede büyük kemik hareketlendirmeleri yapılabilmekte ve aynı zamanda yumuşak dokuların da adaptasyonu için yeterli zaman sağlanmaktadır. DO’ da konsodilasyon (pekiştirme) süresinin operasyondan önce tam olarak tahmin edilememesi ve 12 haftaya kadar uzayabilmesi DO’ nun en büyük dezavantajı olarak görülmektedir. Ayrıca konsolidasyon süresi boyunca, operasyon bölgesi, distraksiyon apareyinin veya rezidüel kemiğin fraktürü ve enfeksiyonu gibi . . .komplikasyonlar açısından risk altındadır. Bu yüzden son dönemde yapılan çalışmalar bu konsolidasyon süresinin kısaltılmasını hedeflemektedir.ABSTRACTDO has been used since 1992 to overcome these problems and correct the deformities on maxillofacial region efficiently. Thus, large bone movements can be done gradually and the soft tissues are given enough time to adapt concurrently. The most important disadvantage of DO is that the consolidation period can not be predicted before DO and it can be lasted about 12 weeks. Additionally, the operation field is at risk of fracturing the distraction appliance or residual bone and infection during the consolidation period. Therefore, the consolidation period should be shortened Daha fazlası Daha az

Testiste deneysel torsiyon/detorsiyon sonucu oluşturulmuş iskemi/reperfüzyon hasarında ganoderma lucidum ile yönlendirilmiş kök hücre'nin iyileştirici etkisi

Gülbağca, Fulya

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Testis torsiyonu (TT), erkek infertilitisinde önemli ürolojik tıbbi acil durumdur. TT iskemi/reperfüzyon (İ/R) hasarı ile oksidatif stres ve apoptoz mekanizmalarını kullanarak zarar vermekte ve PI3K/AKT/mTOR sinyal yolağı ile ilişkilendirilmektedir. Ganoderma Lucidum (GL) ölümsüzlük mantarı olarak bilinip tamamlayıcı tıp uygulamalarında geniş bir yer bulmaktadır. Mezenkimal Kök Hücre (MKH) faz çalışmalarını geçmiş klinikte kullanılmakta olan önemli bir üründür. Her iki ürününde değişik dozlarda olumlu etkileri gösterilmişken TT üzerindeki etkileri ve sinyal yolağı ile olan ilişkileri bilinmemektedir. Bu çalışmada GL, MKH ve bir . . .likte kullanımlarının İ/R hasarında koruyucu etkilerinin histokimyasal, immünohistokimyasal ve biyokimyasal olarak değerlendirilmesi amaçladı.Summary:Testicular Torsion (TT) is an important urological medical emergency in male infertility. TT is damaged by Ischemia/Reperfusion (I/R) damage using oxidative stress and apoptosis mechanisms and is associated with the PI3K/ACT/mTOR signaling pathway. Ganoderma Lucidum (GL) is known as immortality mushroom and finds a wide range of complementary medical applications. Mesenchymal Stem Cell (MSC) is an important product used in clinical practice past phase studies. The effects on TT and the relationship with the pathway are not known, although positive effects are shown in the different noses in both cases. In this study, it was aimed to evaluate histochemical, immunohistochemical and biochemical protective effects of GL, MSC and co-administration on I/R injury Daha fazlası Daha az

Preeklampsinin emzirme özyeterliliği ve postpartum depresyon üzerine etkisi

Özkardeş, Tuğba

Yüksek Lisans | 2019 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Giriş- Amaç: Bu çalışmanın amacı preeklampsinin emzirme öz-yeterliliği ve postpartum depresyon üzerine etkisini ve etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu araştırma, Ocak 2018- Mayıs 2019 tarihleri arasında İzmir Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde sezaryen ile doğum yapmış örneklem kriterlerine uyan 73 preeklampsili anne ile yapılmıştır. Veriler, Birey Tanıtım Formu, Edinburgh Postpartum Depresyon Ölçeği (EPDÖ) ve Emzirme Öz-Yeterlilik Ölçeği (EÖYÖ) kullanılarak ve iki izlem yapılarak toplanmıştır. Birinci izlem doğum sonrası 24 saatini doldurmuş annele . . .re yüzyüze görüşülerek hasta odasında, ikinci izlem doğumdan sonra ikinci ayda telefon ile görüşülerek yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler (sayı, yüzde, ortalama), Mann Whitney U, Kruskal Wallis testi, Wilcoxon testi ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Doğum sonrası 24. saatte preeklampsili annelerin depresyon riski 16,4 iken, ikinci ayda bu oran 9,6'dur. Çalışmada gebelik sayısı dört ve üzeri, gebeliği plansız, ikinci gün emzirmeye başlayan ve emzirme için desteği olmayan annelerin 24. saat depresyon riski daha yüksek iken emzirmeye ilişkin gebelik sürecinde eğitim alan annelerin ikinci ay depresyon riski daha düşüktür. Gebeliği planlı olan emzirmeye ilişkin bilgi alan ve desteği olan, anne sütü dışında başka gıda vermeyen annelerin hem 24. saat hem de ikinci ay emzirme öz yeterlilikleri daha yüksektir. Annelerin doğum sonrası 24. saat EÖYÖ puan ortalaması ile ikinci ay EÖYÖ puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı, pozitif yönde güçlü bir ilişki vardır. Sonuç: Araştırmadan elde edilen bulgulara göre preeklampsili annelerin emzirme öz-yeterliliği düşüktür ve gebeliğin planlı olması, emzirmeye ilişkin bilgi alma durumu, destek olabilecek kişiye sahip olması ve anne sütü dışında başka gıda verme durumundan etkilenmektedir. Preeklampsili annelerin postpartum depresyon riski ikinci ayda, 24.saate göre azalmış olmasına rağmen halen risk devam etmektedir. Anahtar Kelimeler: Preeklampsi, gebelik, emzirme öz-yeterliliği, postpartum depresyon, hemşirelik.Summary:Objective: The aim of the study was to determine the effect of preeclampsia on breast feeding self-efficacy and post partum depression. Method: Descriptive and cross-sectional study was conducted between January 2018- May 2019 in Tepecik Research and Training Hospital of Izmir Health Sciences University. 73 mothers that comply with acceptance criteria, gave birth with caesarean surgery and has preeclampsia were accepted in the study. Data were collected with Personal Identity Form, Edinburg Postpartum Depression Scale (EPDS) and Breastfeeding Self Efficacy Scale (BSES) in two monitoring sessions. The first follow-up was conducted in patient room with face-to-face interview together with mothers that completed their 24 hours after the birth. The second follow-up was conducted by telephone conversation in the 2nd month after the birth. Descriptive statistics (number, percentage, average), Mann Whitney U, Kruskal Wallis Test, Wilcoxon Test and Correlation analysis were used in data evaluation. Results: The depression risk of mothers that had preeclampsia was 16,4 in the 24th hour of birth, while it was 9,6 in the second month. In this study it was found that depression risk of mothers in their 24th hour was higher for mothers that gave birth four or more, had unplanned pregnancy, started breastfeeding in the second day and did not have any support for breastfeeding. It was found that second month depression risk was less for mothers that had training in their pregnancy. Self efficacy were found higher for both 24th hour and 2nd month of mothers that had a planned pregnancy, had a support and training about breastfeeding and didn't give anything else but breast milk. In the study, a positive strong relationship was found between BSES score average of 24th hour and 2nd month of mothers after the birth. Conclusion: According to results found in the study, self efficacy of mothers that had preeclampsia was low and it was effected by the planned pregnancy, getting training about breastfeeding, having a supporting person and not giving anything else than breast milk. However, postpartum depression risk of mothers that had preeclampsia were lower in their second month, risk was still in progress. Keywords: Preeclampsia, breastfeeding self efficacy, postpartum depression, pregnancy, nursin Daha fazlası Daha az

Böbrek transplantasyonu sonrasında IL-2 sitokin gen profilinin incelenmesi

Karahan, Hatice İlayhan

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Giriş ve Amaç: Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY) böbreğin işlevini kaybederek fonksiyonlarını yerine getirememesidir. Organ nakli ile tedavi edilmeye çalışılan KBY hastalarındaki en önemli sorun hastanın tedaviye verecekleri yanıtları önceden tahmin edememektir. Hastanın immün yanıtı, nakil sonrası böbrek durumunu belirleyen en önemli etkenlerden biridir. Sitokinler, immün yanıtta rol alan hücrelerin aktivasyonlarına yön veren aracılardır. CD4 T hücreleri antijen sunan hücreler (APC) tarafından uyarıldıktan sonra IL-2 sitokini salgılayarak yardımcı T hücre immün yanıtının oluşmasını sağlarlar. Bu immün yanıtın organ reddine neden . . .olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada nakil sonrası hastaların nakil öncesine göre IL-2 ekspresyon seviyesinin organ reddi ile olası ilişkisinin incelenmesi amaçlandı.Summary:Introduction and purpose: Chronic Kidney Failure (CKF) is a disease that the kidney is not able to perform its functions. The most important problem in CKF patients is the unpredictability of the immune response after kidney transplant. The immune response of the patient is one of the most important factors determining post- transplant kidney status. Cytokines are mediators that direct the activation of cells involved in the immune response. After being stimulated by antigen presenting cells (APC), CD4 T cells provide the T helper response by secreting IL-2 cytokines. This immunological response may cause organ rejection. In this study it was aimed to investigate the possible association of IL-2 expression level with organ rejection after transplantation.Kaynakça içerir Daha fazlası Daha az

İzmir'deki eczacıların emzirme döneminde ilaç kullanımı hakkındaki bilgi, tutum ve davranışları

Durmaz, Helin

Yüksek Lisans | 2019 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Amaç: Bu çalışmayla İzmir'in merkez ilçelerindeki eczane eczacılarının emzirme döneminde ilaç kullanımı konusundaki bilgi, tutum ve davranışları değerlendirilerek literatüre katkı sağlanması amaçlanmıştır. Yöntem: İzmir merkez ilçelerindeki eczaneler random seçilmiştir. İzmir merkez ilçelerindeki 181 eczane eczacısı ile yapılan bu anket çalışmasında sıklık olarak değerlendirmelerin yanısıra kadın hastalara emzirme döneminde olup olmadığını sormayı etkileyen etmenler ve eczacıların bilgi düzeyini etkileyen etmenler de değerlendirilmiştir. Bunlar ayrıca çok değişkenli lojistik regresyon analizleri ile de değerlendirilmiştir.Summa . . .ry:Objectives: With this study it is intended to contribute to the literature by evaluating knowledge, attitudes and behaviours of the pharmacy pharmacists in the central districts of İzmir. Methods: The pharmacies in the central districts of İzmir are chosen randomly. In this questionnaire study conducted with 181 pharmacy pharmacists in the central districts of İzmir, besides frequency evaluation factors that affect to ask to women if they are breastfeeding and factors that affect the level of knowledge are also evaluated. They are also evaluated with multivariate logistic regression analysi Daha fazlası Daha az

Çocuk yoğun bakım hemşirelerinin ağrı yönetimine ilişkin bilgi ve deneyimlerinin belirlenmesi

Türkmen, Burçin

Yüksek Lisans | 2019 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETGiriş-Amaç: Araştırma çocuk yoğun bakım hemşirelerinin ağrı yönetimine ilişkin bilgi ve deneyimlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.Materyal-Metod: Araştırma, Ekim 2018-Şubat 2019 tarihleri arasında T.C Sağlık Bakanlığı Medeniyet Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım Servisinde yürütülmüştür. Araştırmaya 25 hemşire katılmıştır. Araştırma, tanımlayıcı ve karma desen modelinde bir çalışmadır. Araştırmada sosyodemografik form, PNKAS ölçeği ve araştırmacının oluşturduğu nitel sorular ile veri toplanmıştır. Nitel görüşme formu toplam 10 sorudan oluşmaktadır. Hemşireler . . .le, anketleri doldurduktan sonra derinlemesine görüşme yapılmıştır.ABSTRACTPurpose: This research was aimed to specify data, implementations and experiences of pediatric intensive care nurses.Material Method: The study was conducted between October 2018 and February 2019 at the Ministry of Health Medeniyet University Training and Research Hospital Göztepe Training and Research Hospital Pediatric Intensive Care Unit. 25 nurses participated in the study. The research is a descriptive and mixed method model. Sociodemographic form, PNKAS scale and qualitative questions were included in the study. Qualitative research consists of 10 questions. Qualitative research was conducted with in-depth interview method with nurse Daha fazlası Daha az

Aronia melanocarpa uygulamasının epiteliyal ovaryum kanseri hücre hattı skov-3 üzerine immünositokimyasal ve apoptotik etkilerinin incelenmesi

Kara, Sinem

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Ovaryum kanseri, ölümcül jinekolojik kanser türleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Mevcut kemoterapötik yöntemler hastaların çoğunda yetersiz kaldığından yeni tedavi seçenekleri üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Paklitaksel ovaryum kanseri de dâhil olmak üzere birçok kanser türleri için kematerapik bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Paklitaksel'in kanser hücrelerini apoptozise yönlendirerek kanseri yok etmede kullanıldığı bilinmektedir. Çoğu kanser türleri gibi ovaryum kanseri de, başlangıçta bu kemoterapik ilaca yanıt verirken, uzun vadede, ilaç direnci gelişir ve tedavide başarısız olunur. İlaç direncini baskılayabilmek i . . .çin kemoterapotik ilaçları ile birlikte antioksidanlar da tedavi için önerilmiştir. Aronia Melanocarpa, antosiyanin içeriği yüksek olan bir bitki olup, çeşitli çalışmalarla antitümör etkileri olduğu gösterilmiştir.Summary:Ovarian cancer is at the top of the list of deadly gynecological cancers. Since chemotherapeutic methods are insufficient in the most of patients, new treatment options are being studied. Paclitaxel is used as a chemotherapeutic drug for many types of cancer, including ovarian cancer. Paclitaxel is known to be used to destroy cancer by directing cancer cells to apoptosis. As with most cancer types, ovarian cancer responds to this chemotherapeutic drug initially, while in the long term, drug resistance develops and treatment fails. In order to suppress the drug resistance, antioxidants and chemotherapeutic drugs have been proposed for treatment. Aronia Melanocarpa is a plant with high anthocyanin content and has been shown to have anti-tumor effects in various studies. The aim of this study is to investigate the effects of Aronia Melanocarpa on epithelial ovarian cancer SKOV-3 cell line by in vitro methods Daha fazlası Daha az

Öğrenci hemşirelerin pozitif ruh sağlığı ile kişilik özellikleri arasındaki ilişki

Filiztekin, Merve

Yüksek Lisans | 2019 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖzetÖĞRENCİ HEMŞİRELERİN POZİTİF RUH SAĞLIĞI İLE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ Giriş-Amaç: Çalışmanın amacı, öğrenci hemşirelerin kişilik özellikleri ile pozitif ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi değerlendirmek ve bunları etkileyen değişkenleri belirlemektir. Materyal-Metod: Tanımlayıcı, ilişki arayıcı ve analitik olarak tasarlanan çalışma verileri, etik kurul onayından sonra, 15 Ocak-15 Haziran 2019 tarihleri arasında, Türkiye'de farklı üniversitelerin hemşirelik lisans programına kayıtlı ve araştırmaya katılma konusunda gönüllü olan 363 öğrenci hemşireden (232'sine Öğrenci Hemşireler Derneği (ÖHDER) bilgi ağı üzerinden e-mai . . .l yolu ile, 131'ine ise elden ulaşılarak) toplanmıştır. Veriler, Kişisel Bilgi Formu, öğrencilerin kişilik özelliklerini değerlendirmek için kullanılan Sosyotropi-Otonomi Ölçeği (SOÖ), ruh sağlığı durumlarını değerlendirmek için kullanılan Pozitif Ruh Sağlığı Ölçeği (PRSÖ) ile toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22.0 programında tanımlayıcı istatistikler, korelasyon analizi, t testi ve varyans analizi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrenci hemşirelerin 78.9'u kadın ve yaş ortalaması 20.91±1.77'dir.85.0'i sosyo ekonomik durumunu orta düzeyde algılamaktadır. 70.9'u Anadolu Lisesi mezunu ve 78.7'si hemşirelik lisans eğitimini Sağlık Bilimleri Fakültesi'nde sürdürmektedir. Araştırmaya daha sıklıkla 2.,3. ve 4. sınıf öğrencileri katılmıştır. 92.2'si fiziksel ve 96.4'ü ruhsal bir kronik hastalığı olmadığını belirten öğrenciler, genel sağlık durumlarına 10 üzerinden 7.56±1.78 puan vermiştir. Öğrenci hemşirelerin PRSÖ puan ortalaması ortalamanın altında bulunurken,SOÖ'nin otonomi alt ölçek puan ortalamaları sosyotropi alt ölçeğinden daha yüksek ve ortalamanın üzerinde bulunmuştur.Summary:THE RELATIONS BETWEEN POSITIVE MENTAL HEALTH AND PERSONALITY TRAİTS OF STUDENT NURSES Introduction-Aim: The aim of this study is to examine relations between variables affecting personality traits of student nurses and positive mental health and to determine variables affecting these relations. Materials and Methods: Data of the study, which was designed as a descriptive, relation-seeking and analytic study, were collected from 363 student nurses (232 of whom were reached via e-mail through the information network of the Student Nurses Association (SNA) and 131 of whom were reached by hand) who were enrolled to nursing undergraduate programs of different universities in Turkey and volunteered to participate in the study, after receiving an ethics committee approval between January 15th-June 15th, 2019. The data were collected via Personal Information Form, Sociotrophy-Autonomy Scale (SAS), used for evaluating students' personality characteristics and Positive Mental Health Scale (PMHS), used for evaluating mental health statuses.The obtained data were evaluated with the definitive statics in the SPSS 22.0 program, correlation analysis, t test and variance analysis. Findings: 78.9 of the student nurses who participated in the study were female and their age average was 20.91±1.77. 85.0 of them perceived their socioeconomic status as middle. 70.9 of them were Anatolian High School graduates and 78.7 of them were maintaining their nursing undergraduate studies in School of Health Sciences. In general, 2nd, 3rd and 4th classes participated in the study. While 92.2 of them stated that they had no physical diseases, 96.4 of them expressed that they had no chronic mental illness and their general health status was 7.56±1.78 over 10. While the Positive Mental Health Scale point average of the student nurses was lower than the average, autonomy sub-scale point averages for Sociotropy-Autonomy Scale were higher than sociotropy sub-scale and higher than the average. A statistically significant relation between total of two scales and all sub-scale point averages of the student nurses ( Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms