Filtreler
Filtreler
Bulunan: 32 Adet 0.001 sn
Tam Metin [1]
Tür [1]
Yayın Tarihi [1]
Dergi Sayısı [4]
Yayın Dili [2]
Editör/Editörler [1]
Effect Of Face To Face Education On Patient’s Anxiety In Perioperative Period: A Randomized Controlled Trial

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 3 ) , pp.291 - 297

Objective: This study was conducted to examine the effect of preoperative introductory training, to be performed for patients who would undergo an operation for gynecological surgery, on anxiety level. Material and Method: This study designed as a randomized controlled trial. It constituted the research population 60 patients, who would undergo an operation for gynecological surgery for the first time. All patients were visited by the researcher in the clinic environment the day/night before the surgery, information was given about the study, the questionnaire and State-Trait Anxiety Scale were applied. An additional introductory tr . . .aining was offered to the patients in the experimental group during the visit. The patients in both groups were welcomed by the researcher in the operating room and State-Trait Anxiety Inventory was reapplied to them right before they were taken to the operating room. Findings: There was a statistically significant decrease the decrease in the State Anxiety Scale total score average (p:.001) of the patients in both the experimental and control groups compared to the clinical setting (p Daha fazlası Daha az

Tek Zincirli Doymuş Yağ Asitleri ve Sağlık İlişkisi

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 3 ) , pp.307 - 312

Özet Tek zincirli doymuş yağ asitlerinin (pentadekanoik asit-C15:0 ve heptadekanoik asit-C17:0) insan sağlığı üzerindeki rolü beslenme araştırmalarının artmasıyla güçlenmiştir. Önceki dönemlerde C15:0 ve C17:0 yağ asitlerinin plazmada düşük miktarda olmasından dolayı insanlarda önemsiz olduğu düşünülmüş, fakat süt ve süt ürünleri tüketiminin artması ile kan plazmasında C15:0 ve C17:0 artışı olduğu belirlenmiştir. Temel olarak süt yağında bulunan ancak az miktarda ette de saptanan C15:0 ve C17:0 yağ asitleri süt yağı biyobelirteçleri olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte bu yağ asitlerinin propiyonik asitten endojen olarak in . . .sanlarda da üretilebileceği belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda C15:0 ve C17:0 doymuş yağ asitlerinin bazı hastalık riskini azalttığı gösterilmiştir. Ancak bu yağ asitlerinin potansiyel mekanizmaları üzerine araştırmalar hala sınırlıdır ve daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu derlemede tek zincirli doymuş yağ asitlerinin beslenmedeki biyobelirteç rolü, bazı hastalıklarla ilişkisi ve olası mekanizmaları üzerine bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Abstract The role of odd-chain saturated fatty acids (pentadecanoic acid-C15:0 and heptadecanoic acid-C17:0) in human health is better understood as the number of nutritional studies increase. In previous research, C15:0 and C17:0 fatty acids were thought to be insignificant due to the low amount of plasma in humans, but it was determined that C15:0 and C17:0 increased in blood plasma with the increasing consumption of milk and dairy products. Fatty acids C15:0 and C17:0, which are mainly found in milk fat but also detected in small amounts in meat, are accepted as milk fat biomarkers. However, it is noted that these fatty acids can also be produced endogenously from propionic acid in humans. Studies have shown that saturated fatty acids C15:0 and C17:0 reduce the risk of some diseases. Nevertheless, research on the potential mechanisms of these fatty acids is still limited and further studies are needed. In this review, it is aimed to give information about the biomarker role of odd chain saturated fatty acids in nutrition, their relationship with some diseases, and possible mechanisms on diseases. Daha fazlası Daha az

COVID-19 Pandemisi ve Sosyal Damgalama

MELİKE ERTEM

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.135 - 138

Sağlıkta damgalama, belli bir hastalık tanısı alan kişi ya da gruba, hastalığın görüldüğü alanlara yönelik olumsuz nitelikte yani itibarsızlaştırıcı ve ayrımcı tutumları ifade etmektedir. Günümüzde tüm dünyayı etkisi altına almış olan COVİD-19 pandemisi nedeniyle damgalayıcı yaklaşımlar söz konusu olabilmektedir. Özellikle; tanı alan hastalar ve bu hastaların yakınları, hastalara yakın olan kişiler, sağlık çalışanları, sağlık kurumları, ülkeler, bölgeler, mahalleler, yurtdışı seyahatinden dönen bireyler ve Asya ırkı gibi gruplar özellikle damgalamaya ve mikroagresyona maruz kalabileceği belirtilmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak . . . da suçluluk, utanma, geleceğe yönelik endişeler ile birlikte hem kendisine hem de çevresindekilere yönelik yoğun öfke duyguları ile zarar verme düşünceleri ortaya çıkabileceği ve bu nedenle psikolojik sağlığı tehdit edebildiği bildirilmektedir. Bu bağlamda damgalamanın azaltılması, engellenmesi için gerekli tedbirlerin alınması ve müdahalelerin planlanması büyük önem taşımaktadır. Stigma in health refers to the negative or discriminatory attitudes towards the person or group diagnosed with a particular disease, the areas where the disease occurs. Today, because of the COVID-19 pandemic, which has influenced the whole world, the risk of social stigmatization reappears. Especially; It is stated that patients diagnosed and their relatives, people close to the patients, healthcare professionals, health institutions, countries, regions, neighborhoods, individuals returning from abroad and Asian race may be exposed to stigma and microagression. As a result of this situation, it is reported that, along with guilt, shame, and worries about the future, intense feelings of anger and harm to both her and her surroundings may arise and threaten psychological health. In this context, it is very important to take the necessary measures to prevent stigmatization, to prevent stigmatization and to plan the interventions Daha fazlası Daha az

Beta Talasemi Minör Tanılı Ergenlerde Anksiyete ve Depresyon Düzeylerinin Değerlendirilmesi

MELİKE ERTEM

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 5 ) , pp.277 - 280

Amaç:Talasemi taşıyıcılığı hafif anemi ile seyreden, Türkiye’de özellikle Akdeniz bölgesinde çok sık gözlenen ve klinik belirtileri hafif olsa da kalıtsal aktarım açısından oldukça önemli bir talasemi formudur. Yapılan çalışmalarda, talasemi taşıyıcısı erişkin bireylerde depresyon ve kaygı oranının arttığı gözlenmiş ancak alan yazında talasemi taşıyıcısı ergenlerin ruh sağlığı ile ilgili herhangi bir çalışmaya rastlanmamaktadır. Bu çalışmamızda talasemi taşıyıcısı ergen bireylerde depresyon ve kaygı düzeyini belirleyerek psikiyatrik destek almalarının gerekliliği değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza çocuk sağlığı ve has . . .talıkları polikliniğinde hemoglobin (Hb) elektroforezi ile talasemi taşıyıcısı teşhisi konan 73 ve herhangi bir hemoglobinopatisi olmayan 70 sağlıklı kontrol olmak üzere toplam 143 kişi dâhil edildi. Katılımcılara “Hızlı Depresif Belirti Envanteri-Ergen- Öz Bildirim Formu” ve “Çocuklar için Spielberger Durumluk- Sürekli Kaygı Envanteri” uygulandı. Gruplar arasındaki ölçek skorları karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya katılan talasemi minör tanılı ergenler ile sağlıklı ergenler arasında depresyon ve kaygı düzeyleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç: Bu çalışma ergen talasemi taşıyıcılı bireylerde kaygı ve depresyon düzeyini inceleyen ilk çalışmadır. Bulgularımız talasemi taşıcısı ergenlerde kaygı ve depresyon skorlarının kontrollere göre değişmediğini göstermiştir. Objective: Beta thalassemia is a very important form of thalassemia in terms of hereditary transmission that is very common and mild clinical signs, seen particularly in the Mediterranean region though Turkey. Studies have shown that the rates of depression and anxiety increase in adult individuals, however in the literature there is no study on the mental health of adolescents thalassemia detection. In this study, the necessity of psychosocial support by determining depression and anxiety levels in adolescents with thalassemia trait was evaluated. Material and Methods: A total of 143 individuals, 73 of whom were diagnosed as thalassemia trait with hemoglobin (Hb) electrophoresis and 70 healthy control individuals without any hemoglobinopathy, were included in the study. The Quick Inventory of Depressive Symptomatology self-report form and Spielberger State-Trait Anxiety Inventory for Children were applied to the participants. Scale scores between groups were compared. Findings: In our study, the scores of anxiety and depression in the thalassemia trait group were not significantly different compared to the healthy controls. Conclusion: This is the first study to examine the level of anxiety and depression in adolescents with thalassemia trait. Our results showed that anxiety and depression levels of adolescents with thalassemia trait did not change compared to controls Daha fazlası Daha az

Yoğun Bakım Hemşirelerinin Santral Venöz Kateter İlişkili Enfeksiyonları Önlemede Kanıta Dayalı Kılavuz Bilgilerini Değerlendirme Testinin Türkçe’ye Uyarlanması

MELİKE ERTEM

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 1 ) , pp.7 - 14

Amaç: Bu araştırma, Yoğun Bakım Hemşirelerinin Santral Venöz Kateter İlişkili Enfeksiyonları Önlemede Kanıta Dayalı Kılavuz Bilgilerini Değerlendirme Testini Türkçe’ye uyarlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Araştırma, bir eğitim ve araştırma hastanesinin bir yoğun bakım ünitesinde, Aralık 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında yürütülmüştür. Klinik (yatak başı) hemşiresi olan, en az bir aydır ünitede çalışan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 50 yoğun bakım hemşiresi araştırmaya alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde ortalama ve standart sapma, sayı ve yüzde, Kendall’s W iyi uyuşum analizi ve Pearson korelasyon . . .analizi kullanılmıştır. Test sorularının kapsam geçerlik indeksi değerlendirilmiş ve madde analizleri yapılmıştır. Bulgular: Her iki dili iyi bilen uzmanlar tarafından geri çeviri ve uzman görüşleri doğrultusunda dil/ ifadeye yönelik önerilen düzeltmeler yapılmıştır. Tüm soru ve yanıt seçenekleri ve toplam bilgi testi için kapsam geçerlik indeksi değeri 1.00 olarak bulunmuştur. Testin kapsam geçerliği olduğu gösterilmiştir. Uzman görüşleri arasındaki uyum analiz edilmiş ve uyumun olduğu görülmüştür (Kendall’s W=.111, p=.473). Eş zamanlı ölçek geçerliği incelenmiş, hemşirelerin bilgi testi ile tutum ölçeği puanları arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur (r=.61, Daha fazlası Daha az

Nervus Fibularis Communis Kaynaklı Nervus Suralis Olgusu

Kübra ERDOĞAN ÖZTÜRK | MEHMET ALİ MALAS

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 1 ) , pp.47 - 49

Özet Nervus suralis sırasıyla nervus tibialis’ten kaynaklanan nervus cutaneus surae medialis ve nervus fibularis communis’ten kaynaklanan nervus cutaneus surae lateralis’in birleşmesiyle bacağın arka orta bölümünde oluşur. Ardından malleolus lateralis’e doğru vena saphena parva ile birlikte iner ve ayağın dorsumunun lateralinde nervus cutaneus dorsalis lateralis olarak küçük ayak parmağına doğru uzanır. Nervus suralis varyasyonu bu bölgede çalışan cerrahlar için önemlidir, çünkü tanıda bir biyopsi materyali olarak, tedavide sinir grefti olarak ve sinir iletim çalışmalarında kullanılır. Anabilim dalımız laboratuvarında yapılan rutin . . . diseksiyon sırasında erişkin bir erkek kadavrada sol alt ekstremitede sadece nervus fibularis communis’ten kaynak alan nervus suralis olgusuna rastlanmıştır. Aynı zamanda nervus suralis’in bacağın distal kısmı boyunca vena saphena parva’nın lateralinde ilerlediği de gözlenmiştir. Sağ alt ekstremiteye ait nervus suralis normal seyrinde gözlenmiştir. Bu çalışmada tanımladığımız varyasyonun, radyolojik ve nörolojik çalışmaların yanı sıra bu bölge ile çalışan klinisyenler ve cerrahlar için de faydalı olacağına inanmaktayız. Abstract The sural nerve is formed by emerging the medial sural cutaneous nerve with lateral sural cutaneous nerve nearby the posterior middle part of the leg, which arises from the tibial nerve and common fibular nerve, respectively. Then, it descends with small saphenous vein towards lateral malleolus and extends towards the little toe as the lateral dorsal cutaneous nerve on the lateral side of the dorsum of the foot. Variation of sural nerve is quite important for surgeons working on this region because it is used as a biopsy material in diagnosis, a nerve graft in treatment and in nerve conduction studies. During the routine cadaver dissections in our laboratory of anatomy department, the sural nerve originated from only common fibular nerve was observed in the left lower extremity of an adult male cadaver. It was also observed that the sural nerve traced the distal part of the leg on the lateral side of the small saphenous vein. The sural nerve of the right lower extremity was observed in its normal course. We believe that the variation we defined in this study will be beneficial for clinicians and surgeons working on this region in addition to radiological and neurological studies Daha fazlası Daha az

Coronavirüs Enfeksiyonu Hastalığının (COVID-19) Epidemiyolojisi ve Kontrolü

Kübra ERDOĞAN ÖZTÜRK | MEHMET ALİ MALAS

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.109 - 116

Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrinde, deniz ürünleri pazarı kaynaklı yeni bir coronavirüs çeşidi kısa sürede pandemi haline gelmiş ve tüm ülkelerin ortak problemi olmuştur. Şiddetli Akut Solunum Sendromu Coronavirüs-2 tek zincirli, pozitif polariteli, zarflı, ribonükleik asit virüsüdür. COVID-19 solunum sistemini hedef almaktadır ve insandan insana bulaşma damlacık yoluyla gerçekleşmektedir. Virüsün cansız yüzeylerde sağ kalımını sürdürebilmesi temas yoluyla da bulaşmayı mümkün kılmaktadır. Hastalığın belirtileri arasında ateş, nefes darlığı, öksürük yer almaktadır. Olguların çoğunda hafif semptomlar görülse de, pnömoni, akut solunu . . .m sıkıntısı sendromu, çoklu organ yetmezliği ve ölümü gibi ağır seyirli klinik durumlar da mevcuttur. Maske kullanımı, sosyal mesafe ve el yıkama COVID-19 salgınının önlenmesinde anahtar rol oynamaktadır. Yeni tanınmaya başlanan bu enfeksiyon hakkında hala çok şey öğrenilmesi gerekmektedir. In December 2019, a novel coronavirus originating from a seafood market in Wuhan, China became a pandemic in a short time and a common problem for all countries. Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus 2 is a single-chain, positive polarity, and enveloped ribonucleic acid virus. COVID-19 targets the respiratory system and humanto-human transmission occurs by inhalation of respiratory droplets. The virus’s survival on inanimate surfaces also makes it possible to be transmitted by contact. Symptoms of the disease include fever, shortness of breath, and cough. Although mild symptoms are present in the majority of the cases, there are also severe clinical conditions such as pneumonia, acute respiratory distress syndrome, multiple organ failure, and death. Mask use, social distancing, and hand-washing play a key role in preventing the spread of COVID-19. Much still needs to be learned about this newly recognized infection Daha fazlası Daha az

Tip 1 Diyabetli Adölesanların Benlik Saygısının Diyete Uyumla İlişkisi

Kübra ERDOĞAN ÖZTÜRK | MEHMET ALİ MALAS

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 1 ) , pp.1 - 5

Amaç: Araştırma Tip 1 diyabetli adölesanların benlik saygılarının diyete uyum üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma iki devlet hastanesi ve iki üniversite hastanesinin diyabet polikliniklerinde yapılmıştır. Araştırma kapsamına bu polikliniklere kayıtlı yaşları 12-20 arasında olan toplam 85 Tip 1 diyabetli adölesan alınmıştır. Verilerin toplanmasında anket formu ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği kullanılmıştır. Toplanan veriler SPSS 10 paket programında değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik ve ki-kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma sonucunda, Tip 1 diyabetli . . . adölesanların %57.6’sının benlik saygısının yüksek olduğu belirlenmiştir. Adölesanlarda yaş ve cinsiyet ile benlik saygısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken (p>.05), okula gidenlerde daha yüksek benlik saygısı olduğu saptanmıştır (p>.05). Adölesanların okuldaki başarı durumunun benlik saygılarını olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir (p≤.05). Diyete uyma durumu ile benlik saygısı düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken, öğün sayısına uyan adölesanlarda benlik saygısı daha yüksek bulunmuştur (p>.05). Ayrıca diyete uymayan adölesanlarda kendilik kavramının sürekliliğinin az olduğu, eleştiriye duyarlılık ve kişilerarası ilişkilerde tehdit hissetmenin yüksek olduğu, insanlara güvenin ve baba ile ilişkinin orta düzeyde olduğu belirlenmiştir (p>.05). Sonuç: Öğün sayısına uyan adölesanlarda benlik saygısının daha yüksek olduğu, benlik saygısı ölçeğinin alt kategorileri değerlendiğinde ise, diyete uymayan adölesanlarda bu kategorilerin olumsuz etkilendiği saptanmıştır. Objective: This study was designed to determine the effects of self-esteem on the compliance of a diet program for adolescents who have been diagnosed with type 1 diabetes mellitus. Material and Methods: The research was carried out in the diabetes polyclinics of two public hospitals and two university hospitals. The research included 85 adolescents ranging between the ages of 12 and 20, who were diagnosed with type 1 diabetes and registered at these polyclinics. A questionnaire and Rosenberg SelfEsteem Scale were used for data collection. The data were evaluated using SPSS 10 programme. Percentages and chi-square tests were used for the analysis. Findings: The results indicate that, 57.6% of the adolescents with type 1 diabetes have high levels of self-esteem. While self-esteem does not have a statistically significant relationship with gender and age (p>.05), the self-esteem scores of adolescents who attend school was higher than those who do not (p>.05). The success of an adolescent in school has a statistically significant and positive effect on self-esteem (p≤.05). While there is no statistically significant relationship between diet compliance and self-esteem level, selfesteem is higher in adolescents who followed the instructions on the number of meals (p>.05). Moreover, adolescents who did not comply with the diet have lower levels of self-esteem, higher levels of sensitivity to criticism, higher levels of feeling threatened in interpersonal relationships and moderate levels of trust in people and relationship with father (p>.05). Conclusion: Self-esteem is higher in adolescents who follow the instructions on the number of meals and, when the sub-categories of self-esteem scale were evaluated, it was found that these categories were adversely negatively affected in adolescents who did not comply with the diet Daha fazlası Daha az

Kardiyolojide Yenilik Sol Atriyal Apendiks Kapama ve Hemşirelik Bakımı: Olgu Sunumu

Kübra ERDOĞAN ÖZTÜRK | MEHMET ALİ MALAS

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 3 ) , pp.313 - 319

Atriyal fibrilasyon yaygın rastlanan aritmi çeşitlerindendir. Atriyal fibrilasyonun en önemli komplikasyonlarından biri inmedir. Atriyal fibrilasyon tedavisinde amaç embolinin önlenmesidir. İnmeye yol açan trombüsün en önemli kaynağının sol atriyal apendiks olduğu bildiren çalışmalar mevcuttr. Uzun dönem oral antikoagülan tedavisinde birçok hastada ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bu nedenlerden dolayı dünyada ve ülkemizde yeni tedavi yöntemi olarak sol atriyal apendiks kapama yapılmaya başlanmıştır. Bu yazıda sol atriyal apendiks kapama işlemi yapılan üç olgunun hemşirelik bakımı aktarılacaktır. İşlem sonrası olgular yoğun bakımda tak . . .ip edildi ve burada yaşam aktiviteleri modeline göre hemşirelik bakımı planlanarak bakım verildi. Sonuçlara yönelik hemşirelik girişimlerinin model kullanılarak planlanması hemşirelik bakımını daha sistemli hale getirdiği için alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Atrial fibrillation is a common arrhythmia. One of the most important complications of atrial fibrillation is stroke. The purpose of atrial fibrillation treatment is to prevent embolism. Studies are reporting that the most important source of thrombus causing stroke is the left atrial appendage. Many patients experience serious problems in longterm oral anticoagulant therapy. For these reasons, the left atrial appendage closure has begun as a new treatment method in the world and in our country. In this article, nursing care of three cases with left atrial appendage closure will be presented. After the procedure, the patients were followed up in the intensive care unit, and nursing care was planned and provided according to the life activities model. It is thought that planning results-oriented nursing interventions using a model will make nursing care more systematic and contribute to the field Daha fazlası Daha az

Halliwick Yönteminin İnmeli Geriatrik Hastada Denge ve Fonksiyonel Düzey Üzerine Etkileri

Kübra ERDOĞAN ÖZTÜRK | MEHMET ALİ MALAS

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 1 ) , pp.41 - 45

Bu çalışmanın amacı inmeli geriatrik bir olguda Halliwick yönteminin denge ve fonksiyonel düzey üzerine etkilerini incelemektir. Kronik iskemik inme tanılı konvansiyonel tedaviye uyum sağlayamamış ve bağımlılık düzeyi artmış 82 yaşında bir kadın hasta olgu olarak seçildi. Olgunun fonksiyonel düzeyi Zamanlı Kalk Yürü Testi (ZKY) ile denge düzeyi Berg Denge Ölçeği (BDÖ) ile ve günlük yaşam aktivitelerindeki bağımsızlık düzeyi ise Barthel İndeksiyle değerlendirildi. Olguya sekiz hafta boyunca haftada iki gün 45 dakika, 1.30 cm derinliğinde ve 320 C sıcaklığında bir havuzda Halliwick yönteminin zihinsel uyum ve farklı rotasyon kontrol a . . .dımları uygulandı. Yapılan ilk değerlendirmede olgunun ZKY testi 102 saniye, BDÖ ve Barthel İndeksinin sonuçları ise sırasıyla 6 ve 15 puan olarak kaydedildi. Olgu; tedavi sonrasında ZKY testini 80 saniyede tamamlarken, BDÖ’den 16 puan, Bathel İndeksin’den ise 40 puan aldı. Halliwick yöntemi bu olguda herhangi bir yan etki oluşturmadan güvenle uygulanmıştır. Bununla birlikte uygulanan tedavi sonrası olgunun gövde kontrolü ve dengesinde anlamlı gelişmelere neden olmuştur. The purpose of this study is to examine the effects of the Halliwick method on balance and functional level in a immobile stroke geriatric case. An 82-year-old woman with a diagnosis of chronic ischemic stroke was unable to adapt conventional treatment, and her independency decreased. She received Halliwick exercise for 45-minutes two days per week in eight weeks. Timed Up and Go (TUG) test was used for functional level, balance was evaluated with Berg Balance Scale (BBS) and Barthel was used to measure performance in activities of daily living. Mental adjustment and variation of rotational control steps of Halliwick method were used in a 1.30 cm depth and 320 C the water temperature pool. In the initial assessment the scores of TUG test was 102 seconds whereas BBS and Barthel index were 6 and 15 consecutively. Following the treatment TUG test was completed in 80 seconds, while BBS and Barthel scores were 16 and 40. Aquatic treatment methods have been applied safely without any side effect in this case. Additionally the trunk control and balance of the case were significantly increased Daha fazlası Daha az

COVID-19 Pandemisinde Cerrahi Bakıma Yönelik Kanıta Dayalı Öneriler

DENİZ ŞANLI

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.183 - 190

COVID-19 pandemisi sırasında yaşamı kurtarmak, organ işlevini korumak, altta yatan hastalığın daha fazla zarar vermesinden kaçınmak için cerrahi hizmetlerin en yüksek düzeyde sağlanması ve sağlık kaynaklarının en uygun şekilde kullanılması gerekmektedir. Bu derlemede, pandemi sürecinde cerrahi bakımda rol alan sağlık çalışanlarına uygulamalarında yol göstermek üzere kanıta dayalı kılavuz önerilerinin sunulması amaçlanmıştır. Hastaneler, yapılan cerrahi işlemlerin sayısı ve türüne uygun cerrahi kaynaklara ve bunların nasıl ve ne zaman kullanılacağına ilişkin politikalara sahip olmalıdır. Cerrahi öncelik düzeyleri düşünülmelidir. Peri . . .operatif bakımın her aşaması boyunca güvenli ve kaliteli bakım sağlanmalıdır. Elektif cerrahiye yeniden başlama koşulları karşılanmalıdır. Cerrahi ortamda pandemi için hazırlık, altyapı ve süreçlerin değiştirilmesini, personel ve malzeme yönetimini ve enfeksiyon önleme stratejilerini içerir. Cerrahi ekipler, hasta sonuçlarını iyileştirmek, sağlık sistemi ve toplum üzerindeki yükü en aza indirmek için dünya çapındaki bu toplum sağlığı krizine uygun şekilde yanıt vermeli, hızla değişen ortama uyum sağlamalıdır. During the COVID-19 pandemic, surgical services should be provided at the highest level and health resources should be optimally used to save life, maintain organ function and avoid further damage of the underlying disease. In this review, we aimed to present evidence-based guideline recommendations to guide healthcare professionals who play a role in surgical care during the pandemic process. Hospitals should possess surgical resources appropriate for the number and type of surgical procedures performed and have policies regarding how and when to use these resources. Surgical priority levels should be given a thought. A safe and quality care should be provided throughout each stage of the perioperative care. The conditions for restarting elective surgery should be met. Preparing for the pandemic in the surgical environment includes changing the infrastructure and processes, personnel and material management, and infection prevention strategies. Surgical teams should respond appropriately to this worldwide public health crisis and adapt to the rapidly changing environment in order to improve patient outcomes and minimize the burden on the health system and society Daha fazlası Daha az

Manuel Terapi Yöntemi Olarak Manipülasyonun Tarihi Gelişiminde Fizyoterapistlerin Rolü

DENİZ ŞANLI

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 1 ) , pp.31 - 34

Manipülasyon, eski çağlara dayanan ve çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan bir manuel terapi yöntemidir. Manipülasyon, kökenini omurilik bozuklukları da dahil olmak üzere çeşitli kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarını tedavi etmek için kullanıldığı dünyanın birçok yerindeki paralel gelişmelerden almıştır. Hipokrat (460-385 BCE), eklemlerle ilgili kitaplarında, skolyoz tedavisi için gravite kullanarak spinal manipülatif teknikleri tanımlayan ilk doktor olmuştur. Galen ve Avicenna, eserlerinde Hipokrat’ın bu çalışmalarına yer vermiştir. Manipülasyon mevcut sağlık hizmetlerinde önemli bir rol oynamaktadır. Manuel terapinin sağlı . . .k hizmetlerinde gelecekteki rolü önemli bir araştırma alanıdır. Manipülasyon 19. yüzyılın ikinci yarısında osteopati ve kayropraktik olmak üzere iki önde gelen alternatif sağlık bakım sisteminin temelini oluşturmuştur. Bu dönemde spinal manipülasyonun uygulanması çeşitli meslekler arasında problem yaratmıştır. Bu manuel terapi yönteminin gelişmesinde, çeşitli meslek gruplarındaki öncü kişilerin katkısı büyüktür. Fizyoterapistler o zamandan beri alana güçlü katkılar sağlamış, böylece mesleğin yasal olarak düzenlenmiş uygulama alanı içinde manuel terapiye sahip olma iddiasını sağlamlaştırmıştır. Manual therapy has been an approach in the management of patients with various disorders dating back to ancient times and continues to play a significant role in current health care. Manipulation takes its origin from parallel developments in many parts of the world where it is used to treat a variety of musculoskeletal disorders, including spinal cord disorders. Hippocrates (460-385 BCE) was the first physician to describe spinal manipulative techniques using gravity to treat scoliosis. In the works of Galen and Avicenna, they mentioned about this work of Hippocrates. The future role of manual therapy in health care is an important area of research. Manipulation in the second half of the 19th century, osteopathy and chiropractic were the basis of the alternative health care system. In this period, the application of spinal manipulation caused problems among various professions. In the development of this manual therapy method, pioneers in various occupational groups have a great contribution. Physical therapists have since then provided strong contributions to the field, thereby solidifying the profession’s claim to have manipulative therapy within in its legally regulated scope of practice Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms