Filtreler
İmam Mâtürîdî’nin İzdüşümü

HATİCE MERVE ÇALIŞKAN BAŞER

Derleme | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 9 ) , pp.319 - 323

Eser, editörlüğünü Prof. Dr. Sıddık KORKMAZ’ın yaptığı, alanında uzman olan dokuz yazarın tebliğ olarak sundukları yazılarının, akademik olarak düzenlenerek makale biçimine getirilmesiyle oluşmuştur. Kitaba, İslam dininin aşırılıktan uzak, orta yolu tavsiye eden “vasat ümmet” ve faydalı, adaletli olan “hayırlı ümmet” olduğu takdim edilerek başlanmaktadır. Bu amaçla özgür düşünmeyi ve akletmeyi esas alan, mezhep aşırılıklarını eleştiren, İslami ilimlerin pek çok sahasında eser vermiş olan Mâtürîdî’nin fikirleri ve ilim düşüncesi çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Kitabın hazırlanmasındaki esas amaç, İslami ilimlerde kabul görmüş İmam . . . Mansur el-Mâtürîdî’nin görüş ve eserlerinin halka kazandırılmasıdır. Öte yandan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebinin çoğunluğun benimsediği, yorumlamaya müsait yapısını ve kurucusu sayılabilecek Mâtürîdî’nin düşünce dünyasını tanıma ve anlama isteği de bu kitabın yazılması için bir sebep teşkil etmiştir. Eser, yazarlar hakkında kısa bilginin verilmesinden sonra, takdim, ön söz ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Her bölümün altında da üç ayrı makale bulunmaktadır Daha fazlası Daha az

İslam, Roma ve Yahudi Hukukunda Öldürme ve Ölüme Sebebiyet Verme Ayrımı

AHMET AYDIN

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 8 ) , pp.37 - 61

Disiplinler arası çalışmaların öneminin arttığı günümüzde, hukuk sistemlerini karşılıklı inceleyen araştırmaların ilgili bilim alanına daha ziyade katkı sunacağı düşünülebilir. Bu bağlamda makalemizde, İslam-Roma-Yahudi hukukları öldürme ve ölüme sebebiyet verme ayrımı ekseninde mukayeseli olarak incelenecektir. Bu konunun seçilme nedeni, her üç hukuk sisteminde doğrudan öldürmeyle ölüme sebebiyet verme eylemlerinin farklı değerlendirildiğine dair tespitimizdir. Nitekim her üç hukuk sisteminde doğrudan icra edilen eylemlere daha ağır, hareketle netice arasına farklı bir sebebin girdiği eylemlere ise daha hafif yaptırımlar tatbik . . .edilmektedir. Bu ayrımda, failin mesuliyetinin belirlenmesinde maddî unsurun ön plana çıktığı söylenebilir. Cezaî mesuliyeti failin kastına yani manevî unsura göre tespit eden günümüz hukukundan farklılık arz eden bu yaklaşımın üç hukuk sisteminde mevcudiyeti, kanaatimizce, üzerinde durulması gereken bir husustur. Belirtmek gerekir ki, ilgili yaklaşım İslam hukukunda asıl olarak Hanefî ekolünde etkilidir ve bu nedenle incelememizde ilgili mezhebe ait metinler temel başvuru kaynağı olacaktır. Bununla birlikte ihtiyaç duyuldukça diğer İslam hukuk ekollerine ait metinlere de başvurulacaktır. Nowadays, the importance of interdisciplinary studies is increasing and it is thought that researches which examine the legal systems comparatively will contribute to the related science. In this context, in our article, Islamic-Roman-Jewish law will be examined comparatively in terms of the distinction between killing and causing death. The reason why this issue was chosen is the fact that in all three legal systems the actions of direct killing and causing death are evaluated differently. As a matter of fact, in all three legal systems heavier punishment applied to the actions carried out directly. On the other hand, if there ise other factor between action and result light sanctions are applied. In this distinction, it can be said that the material element comes to the fore in determining the responsibility of the perpetrator. The existence of this approach in three legal systme, which differs from today’s law, which determines the criminal liability according to the caste of the perpetrator, ie the spiritual element, is a matter that should be considered in our opinion. It should be noted that the relevant approach is primarily effective in Islamic law in the Hanafi school, and so the texts of the relevant sect’s texts will be the main sources of our article. However, the texts of other Islamic legal schools will also be touched upon as needed Daha fazlası Daha az

Olağanüstü Koşullarda Fıkıh Usulüne Dair Farklı Yaklaşımların Ortaya Çıkışı

AHMET AYDIN

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 9 ) , pp.71 - 86

Bu makale, hukuk sosyolojisi bağlamında bir inceleme olarak değerlendirilebilir. Asırları kapsayan bir hukuk sisteminin doğru anlaşılması için onun tarihi, coğrafik, sosyolojik arka plandan bağımsız incelenemeyeceği tabiidir. En azından bu unsurları dikkate alan çalışmaların daha aydınlatıcı olacağı söylenebilir. Bu araştırmada, sosyal koşulların önemli oranda değişiklik arz ettiği dönemlerde fıkıh usulünde farklı görüşlerin ortaya çıktığı tezi savunulmaktadır. Makalede iki farklı dönem incelenecektir. Bunlardan birincisi, Moğol istilası ve Endülüs’ün işgalinin yaşandığı zaman dilimidir. Diğeri ise, modern çağlardır. Bu iki fa . . .rklı zaman diliminde İslam coğrafyasının olağanüstü koşullar yaşadığı ve bunun neticesinde usulde farklı görüşlerin ortaya çıktığı görülmektedir Daha fazlası Daha az

Tasavvuf: Aşk ve Barış Yolu

Yusuf Bilal KARA

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 8 ) , pp.227 - 235

Dünya barışının sac ayaklarından biri olan sevgi hakkında konuşmak önce manasız gibi gelebilir. Herkes düşmanlık, savaş ve çatışmanın, sevgi ve dostluğun arasına girerek sonlarını getireceğini kabul eder. Ancak sevgi ve barış arasındaki ilişkiye daha dikkatli bir inceleme, durumun göründüğü kadar açık olmadığını göstermektedir. Bütün insanlığa hatta kâinattaki her şeye karşı sevgi ve şefkat beslemek çoğu dinin temel öğretisi olduğunu biliyoruz fakat dinler tarihi pek çok savaşa hatta soykırımlara tanıklık etmiş durumdadır. Zamanımızda terör eylemleri dinî hedefler uğruna yapılmaktadır. Olanlar karşısında şu soruya cevap vermek zorun . . .dayız: Birincil hedefleri insanlığa barış, sevgi ve şefkat aşılama olan herhangi bir din ile masum insanları öldürmeye kasteden zulmü ve şiddeti nasıl meşrulaştıracağız Daha fazlası Daha az

(النَّعتُ (الصِّفة) في اللُّغَتين العَرَبيّة والتُّركيَّة (دِراسةٌ تَقابُلِيّةٌ

RAMİ ALKHALAFALABDULLA

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi. ( 8 ) , pp.185 - 202

Bu araştırma, Arapça ve Türkçede sıfat konusuyla ilgili ortak ve farklı noktaları incelemektedir. Ayrıca bu konunun öğrenim ve öğretimini kolaylaştıran ve anadili Arapça olmayanlar için hazırlanan kitaplarda nasıl kullanılacağıyla ilgili birtakım önerileri içermektedir. Arapça ve Türkçe dil kitaplarındaki sıfat konusuyla ilgili yaptığımız karşılaştırmalı araştırma neticesinde şu hususları tespit ettik: Türkçede sıfat, mevsuftan önce gelirken, Arapçada mevsuftan sonra gelmektedir. Bunun da Türkiye’deki Arapça öğrenim ve öğretimi üzerinde büyük etkisi bulunmaktadır. Çünkü öğrenci, dili yazarak veya konuşarak öğreneceği vakit, sıfa . . .tın mevsuftan önce geldiğini bilmesi gerekir. Bu bağlamda öğrencilere Arapça ve Türkçenin dil ve yazı sistemi hakkında mutlaka bilgi verilmelidir. Türkçede müzekker ve müennes için Arapçadaki kullanımla tamamen farklı arz eden ortak sigalar kullanılmaktadır. Bu durum Arapça derslerinde öğrencileri büyük ölçüde etkilemektedir. Ayrıca Arapça öğrenen Türk öğrencilerin karşılaştığı zorluklardandır. Arapçadaki sıfat tamlamasında niteleyen ve nitelenen öğe arasında mutlaka müzekkerlik ve müenneslik uyumu olmalıdır. Türkçede ise böyle bir uyum yoktur. Çünkü isim eril olsun dişil olsun Türkçedeki sıfat tamlamasında tek bir siga kullanılmaktadır. Arapçada soru edatları asla sıfat olarak gelmez. Ancak Türkçedeki bazı soru edatları sıfat şeklinde gelirler. Türkçede maktu ve sebebi sıfat bulunmamaktadır Daha fazlası Daha az

Son Dönem Osmanlı Ulemâsından Kayserili Muhammed Sâbit Efendi (Ö. 1311/1893) ve Fatiha Tefsiri Özelinde Tefsirciliği

İSKENDER ŞAHİN

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 9 ) , pp.87 - 110

Osmanlı döneminin, zamansal olarak tefsir yazma faaliyetlerinin en önemli safhalarından birini oluşturduğu muhakkaktır. Fakat ne yazık ki çok kıymetli müfessirlerin yetiştiği ve eserlerin meydana getirildiği bu dönem yeterince tanınmamaktadır. Bu makalede, bu yolda küçücük de olsa bir adım atılması gerektiği düşüncesiyle, Osmanlı’nın son dönem ilim adamlarından tamamen unutulmuş bir müfessir olan Muhammed Sâbit Efendi, tefsir ilmindeki yeri ve eseri ele alıp incelemiştir. Müfessirin, tefsire dair elimizde sadece müstakil olarak kaleme almış olduğu Fatiha tefsirinden başka bir eseri yoktur. Dolayısıyla çalışma onun bu tefsiri üz . . .erinden yapılmış bulunmaktadır. Diğer taraftan bu çalışma ile Osmanlı’nın yıkılma ve dağılma döneminde yaşayan bir müfessirin hem tefsir ilmindeki yeri, hem de genel hatlarıyla o dönemin tefsir ilmindeki yerini anlamamıza yarayacak bir veri ortaya konulmak da hedeflenmişti Daha fazlası Daha az

17. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda “Bağnazlığın Zaferi” Efsanesi

İSKENDER ŞAHİN

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi- ( 9 ) , pp.293 - 315

Halil İnalcık’ın Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1973) eserinden bu yana, tarihçiler arasında 1600’lerden sonra, büyük oranda tutucu Kadızâdelilerin yükselişinin bir etkisi olarak Osmanlı ulemasının akli ilimlere olan merakının kaybolduğu görüşü kabul edilmiştir. Bu makalede, 17. yüzyıl Osmanlı uleması arasında akli ilimlere olan ilgide aslında düşüş olmadığını savunmaktayım. Bilakis mantık, diyalektik, felsefe ve kelâma olan ilgi yükselişte gibi görünmektedir. Safevi İran’dan kaçan Sünni Fars, Azeri ve Kürt âlimler kendileriyle birlikte akli ilimlerdeki yeni ilmi çalışmalarını getirmiş ve başarılı öğreticiler olarak ün kaza . . .nmışlardır. Ayrıca akli ilimler üzerindeki çalışmaların okutulduğu ve öğretildiği Osmanlı medreselerinin sayısının, 17. yüzyılda önemli ölçüde yükseldiği görünmektedir Daha fazlası Daha az

II No’lu Şer’iyye Siciline Göre Bergama Eğitim Kurumları

AHMET GEDİK

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 8 ) , pp.63 - 75

Batı Anadolu’nun önemli şehirlerinden Bergama’nın Türk-İslâm şehri olma süreci XIV. yüzyıl sonlarından başlamaktadır. Bu tarihten itibaren çok sayıda medrese, kütüphane, han, lonca gibi sosyal ve ekonomik hayata yön verecek eser yapılmıştır. XIX. yüzyıla geldiğimizde Bergama, yönetimde olan Karaosmanoğlu ailesinin zengin vakıflarıyla desteklenen eğitim kurumlarına sahipti. Öğrencilerin ve hocalarının her türlü ihtiyacı karşılanan medreseler, hem öğrencilerin hem de halkın faydalanabileceği kütüphaneler, iktisâdi işletme olmasının yanı sıra meslekî eğitimlerin de verildiği han ve loncalar Bergama’yı önemli bir Osmanlı şehrine . . .dönüştürmüştür. Vakfiye kayıtlarının yardımıyla geçmişin kültür hazineleri rahatlıkla gözler önüne serilebilmektedir. Bu çalışmamızda, Bergama II No’lu Şer’iyye sicilleri çerçevesinde şehirdeki eğitim kurumları farklı açılardan incelenerek, kurumlar hakkında bilgi verilmiştir. Being one of the most important cities of Western Anatolia, the story of Bergama’s becoming a Turkish-Islamic city starts at the end of 14th century. From this period onwards, numerous monuments, such as schools, libraries, khans and guilds had been constructed which helped in shaping the social and economical life of the area. By the 19th century, Bergama boasted with a great number of educational institutions, supported through rich foundations (waqf), which were established by the ruling family of Karaosmanoglu. Main factors in Bergama’s emerging as a complete Ottoman city can be seen in its schools (madrasas) which were able to fulfill all the needs of the students as well as their teachers, in its libraries which served students as well as other members of the community, and in its khans and guilds which, besides its ordinary function as financial enterprises, also provided vocational education. By studying the registers of abovementioned foundations, it is not matter of any great hardship anymore to bring to light the cultural heritage of the past. In this paper, by using Bergama No. II court records, I will try to examine some of the Bergama’s educational intitutions and to shed light on theirs as yet unrevealed features Daha fazlası Daha az

Osmanlı Döneminde XVI ve XVII. Yüzyıllarda Kurulan Dârülhadislerin Müfredatı, İlmî Seviyeleri ve Kadızâdeliler Hareketinin Dârülhadislerin Çoğalmasındaki Rolü

İBRAHİM KUTLUAY

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi ( 9 ) , pp.13 - 49

Osmanlı dönemi medreselerini ve bilhassa dârülhadisleri tarih, kültür ve sanat tarihi açısından ele alan çalışmalar mevcutsa da sırf hadis ilmi ve seviyeleri açısından değerlendiren nitelikli ve kapsamlı çalışmalar pek azdır. Dolayısıyla Osmanlı medreselerindeki hadis öğretimi, müfredat ve ilmî seviye hakkındaki bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Bu çalışmanın konusu, kuruluş amaçlarını merkeze alarak XVI ve XVII. yüzyılda açılan dârülhadislerin müfredatını, hadis öğretimini, diğer medreseler arasındaki konumlarını ve ilmî seviyelerini değerlendirmektir. Çalışmamızın temel amacı, konumuzun sınırları çerçevesinde, dârülhadis kurm . . .a geleneğinin arka planını tetkik etmek, Dârülhadislerin artmasında Kadızâdeliler hareketinin rolünü tesbit etmek, kriz dönemlerinde Sünnet’e başvurulması ile dârülhadislerin ilişkisini sorgulamak ve son tahlilde Osmanlı’dan bize devredilen kültür mirasımıza farklı bir açıdan dikkat çekmektir Daha fazlası Daha az

(أسلوبُ الاستفهام وأثرُه في تشكيل الصورة الفنية في الشعر العربي (شعر أبي تمام والبحتري نموذجًا

İBRAHİM KUTLUAY

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mîzânü’l-Hak İslami İlimler Dergisi0 ( 8 ) , pp.161 - 183

Eleştirmenler, şiirdeki sanatsal imgeyi incelediklerinde, genellikle, Beyan ilminin (Teşbîh, İstiâre, Kinâye ve tüm çeşitleriyle Mecâz) yöntemlerini kullanma eğilimindedirler. Bu çalışma ise şunu anlatmaktadır: Maani ilminin yöntemleri, sanatsal imgeyi şekillendirmede Beyân ilminin yöntemlerinden daha az önemli değildir. Biz, “İstifhâm üslubunu”, Maani ilminin yöntemleri için örnek olarak seçtik ve Ebu Temmam ile el-Buhteri şiirleri üzerine uygulamalı bir çalışma yaptık. Araştırmamızın şekillenişi şöyledir: - Ön söz, imgenin edebî söylemdeki etkisi (ve bu iki şairin seçilme sebebi) üzerinde durmaktadır. - İlk kısım, h . . .akikat ve mecâz arasında istifhâm (soru) üslubunu ele almaktadır. - İkinci kısım; istifhâm üslubunun, şairin duygularını okuyucusuna iletme üzerindeki etkisine değinmektedir. - Üçüncü kısım, sanatsal imgenin oluşmasında istifhâmın etkisini belirtmektedir. - Çalışma, sonuç kısmıyla bitirilmektedir. عادةً عندَما يدرسُ النُّقّادُ الصّورةَ الفنّيّةَ في الشِّعر؛ فإنّهم يتّجهون نحوَ دراسة أساليب علم البيان: التّشبيه والاستعارة والكِناية والمَجاز بأنواعِه. ولا يلتفتون عند دراسة الصّورة إلى مباحث علم المعاني وأساليبه وفنونه. وهذا البحث يريدُ أنْ يقولَ: إنّ أساليبَ علم المعاني لا تقلُّ أهميّةً عن أساليب علم البيان في تشكيل الصّورةِ الفنّيّةِ في الأدب. واخترنا في هذا البحث أسلوبَ (الاستفهام) نموذجًا عن أساليب علم المعاني، وأجرينا الدّراسة التّطبيقيّة على شِعر أبي تمّام والبحتريّ. وجاء البحث على النّحو الآتي: - تمهيدٌ يتحدّث عن أثر الصّورة في الخِطاب الأدبيّ. (وسبب اختيار هذين الشّاعرين نموذجًا تطبيقيًّا) - المبحث الأوّل: مفهوم الاستفهام بين الحقيقة والمجاز. - المبحث الثّاني: الاستفهام وأثرُه في إشعار المتلقِّي بانفعالات الشّاعر. - المبحث الثّالث: الاستفهام وأثرُه في تشكيلِ الصُّورة الفنّيّة. - نتائج البحث Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms