Filtreler
Filtreler
Bulunan: 136 Adet 0.001 sn
Tam Metin [1]
Yayın Tarihi [1]
Yayın Dili [2]
Denizanalarının farklı alanlarda değerlendirilmesi (Cnidaria = Coelenterata)

Taşer, Yiğit

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

Su canlıları insan besininin önemli bir kısmını oluşturduğu gibi birçok alanda kullanılan önemi bir hammaddedir. Su ürünleri denilince ilk akla gelen balık olmasına rağmen, dünyada birçok ülke besinsel değerinin yüksek olmasından dolayı balık dışında diğer su ürünlerinden de faydalanma yoluna gitmişlerdir. Dünyada balık dışında değerlendirilen su ürünlerinden birisi de denizanasıdır. Denizanası binlerce yıldır ticari amaçla Uzakdoğu ülkeleri(Çin) tarafından önemli bir gıda kaynağı olarak kullanılmaktadır ve her yıl kendi iç pazarında 58 bin ton denizanası tüketmektedir. Yarı kurutulmuş denizanası Asya ülkelerinde oldukça popüler olu . . .p, milyonlarca dolarlık deniz ürünleri ticaretini temsil etmektedir. Denizanasının besleyici değeri olduğu gibi tıbbi açıdan da önemli bir gıda maddesidir. Denizanasının %95’i su, %4’ü protein, %1’i de tuzdan oluşmaktadır. Bu nedenle diyabet, obezite hastaları gibi sağlık problemi yaşayan insanların beslenmelerinde kullanılabilen en iyi gıda maddesidir. Bu amaçla denizanasının gıda maddesi üzerine yapılan çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Denizanasının kollajen ekstraksiyonuyla sağlık ve güzellik alanında da pek çok kullanım alanı sağlamaktadır. Ayrıca, hobi alanında da gelişim gösteren ev ve iş yerlerinde denizanaları akvaryumları son dönemde popüler olmaya başlamıştır. Bazı denizanalarında görülen biyolominesans sağlayan GFP proteini ile diğer canlılar üzerinde in vivo’da gözlenemeyen birçok olay ortaya çıkartılmıştır. Son yıllarda GFP transgenik bitki ve hayvanlara gen aktarımında marker olarak da kullanılmaktadır. GFP’nin önümüzdeki yıllarda daha çok yeni kullanım alanlarının bulunacağı ve ülkemiz denizlerinde de gelişen birçok deniz organizmasının farklı amaçlar için değerlendirilmesi yönünde çalışmaların başlatılması gerektiği inancındayız Daha fazlası Daha az

Computer based X-Ray imaging device design alternative using consumer electronic components

Manalp, Alpman

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Medical imaging provides images of structures of the body that is not visible to human eye. It is a basic need that determines the irregularities, abnormalities, parts with different densities, spaces and foreign objects that is not supposed to be in the body. It has major importance for fast and correct diagnose. Imaging is frequently used for periodic scans for early diagnostic and follow up scans of treated patients. No matter how important it is, accessibility of the imaging devices especially digital imaging systems that provides real time images is extremely limited. There are very few of imaging device especially in co . . .untries with low income. The ratio between the number of equipment and population is so low compare to what it supposed to be. Equipment serves in very condensed and unsuited environments. Additionally, capability of maintenance and reparation are very limited. More than half of the population of the world cannot access to medical imaging facilities under current circumstances, even it is an emergency. Regardless of politic and geopolitical reasons, most important reason of this problem is lack of financial power to buy and maintain this equipment. In this study, an imaging device has been designed and a prototype has been produced using consumer electronic components. The cost of the designed system is only %0.2 of cheapest commercial alternative. Captured images have been compared with other commercial imaging equipment. It has been determined that the designed system is sensitive and capable enough to use for medical purposes Daha fazlası Daha az

Engelli bireylerin yangın tahliyesinin araştırılması

Kırtaş, Hacı Ahmet

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Bu çalışmanın amacı, engelli bireylerin yangın tahliyesi, muhtemel olabilecek olaylara karşı gerekli önlemlerin alınması, davranış biçimleri, olaylara bakış açısı, psikolojik tutumları, sürdürülebilir zaman yönetimi ve müdahale tarzı belirlenmesidir. Saptanan sorunlar neticesinde davranış eksiklikleri, kişilerin bulunduğu ortamın değerleri, bina yapısı, çevre koşulları, dış etkenler, iletişim, olaya maruz kalma süresi, psikolojik sarsıntı gibi kişinin sağlığını etkileyen faktörler ve eylemler belirlenmek istenmiştir. Bu sorunların ardından, engelli bireylerin beklentilerinin karşılanması, bilgi birikimlerinin artması, doğru davranış . . . biçimlerin öğretilmesi, kazalar ve olası durumların önlenmesi, olaylara karşı hızlı ve doğru müdahalenin uygulanması hedeflenmiştir. Tezin temelinde, yangının tanımı, bulunduğu alana göre çeşitleri, yangın türleri, yangın güvenlik önlemleri, engelli bireylerin genel yapısı, tahliye gibi temel konular işlenmesi öncelikli görülmüştür. Bu şahısların yangınlara karşı tepkilerini belirlenmek üzere güvenirlilik analizi, T- testi ve faktör analizi gibi programlardan yararlanılmıştır. Bu analizler doğrultusunda 300 engelli birey üzerinde toplam 12 ortak soru hazırlanmış ve sorulmuştur. Çalışmanın hazırlanmasında zaman içerisinde gerçekleşmiş olaylar, olgular gözlemlenmiş, engelli bireyler, bağlı bulundukları dernekler ve sosyal yardım kuruluşları üzerinde araştırma yapılarak, çıkan sonuçlara göre elde edilen veriler istatistiksel olarak yorumlanmıştır. Çıkan sonuca baktığımızda yangınlara karşı engelli bireyler için eksik kalan veya ihtiyacı olan konuların belirlenmesi, eğitim modüllerinin oluşturulması, engellinin otistik yapısına uygun tahliye uygulamaları yapılması faktörleri ön plana çıkmıştır Daha fazlası Daha az

EFQM mükemmellik modeli ve ISO9001 versiyonlarının süreç yönetimi yaklaşımı açısından içerik analizi ve TOPSIS yöntemi ile karşılaştırılması

Kırtaş, Hacı Ahmet

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Süreç yönetimi, bir sistemin yapısını oluşturan bütün alt süreçler için sistemin geliştirilmesini sağlayan unsurların planlanması, bu unsurların seçimi ve devamlılık esasına göre uygulanmasıdır. Süreç yönetimi, sürecin oluşturulması ile başlayan, sürekli iyileştirme çalışmaları ile devam eden, iş süreçleri temeline odaklanan bir yönetim anlayışıdır. İşletmeler, sunulan hizmeti ya da üretilen mamulü kullanan müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için süreçlere gereksinim duymaktadırlar. Süreç yönetimi müşteri beklentilerini aşma hedefinde olan bütün organizasyonların ilgilendiği bir konudur. Müşteri memnuniyetinin karşılanmas . . .ı ya da aşılmasını, arzu edilen hedeflere ulaşmakta en önemli basamak olarak görebilen işletmelerin, kendi süreçlerine ayrıntılı şekilde hakim olabilmesi ve takip edebilmesi gereklidir. Dünya üzerindeki küreselleşme, kuruluşları birbirine çok yakınlaştırmış ve rekabeti dayanılmaz bir boyuta getirmiştir. Bilim ve teknoloji alanında gelinen son nokta müşteri beklentilerinin farklılaşmasına ve artışına neden olmuştur. Demokratikleşme yolundaki ilerlemeler, politik ve siyasi alandaki olumlu gelişmeler yine müşteri beklentilerinin değişmesine ve onların daha iyiyi ve kaliteliyi arzu etmelerine yol açmıştır. Öte yandan bütün bunlar işletmelerde yöneticileri, çalışanlarını memnun etmeye ve daha iyi bir organizasyon yapısı oluşturmaya sürüklemiştir. İş dünyasında başarılı olmak isteyen her türlü kuruluş için süreç yönetimi yaklaşımı, istenilen karlılık düzeyine ulaşmakta, çalışanlarının ve müşterilerinin memnuniyetini artırmakta önemli bir araçtır. Kuruluşlar süreç yönetimi yaklaşımını uluslararası kabul görmüş, kalite ve mükemmelliğin peşinde seçkin birer kalite ve mükemmellik modeli olan ISO9001 ve EFQM modeli çerçevesinde uygulamaya geçirdikleri için, süreç yönetimi yaklaşımının tanıtımı ve ISO9001 standardı ile EFQM modelinin ilk versiyonlarından itibaren nasıl bir değişim gösterdiğinin ve ikisi arasındaki benzerlik ve farklılıkların ne olduğunun ortaya konulması önemlidir. ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi ve EFQM Mükemmellik Modelinin değişik açılardan karşılaştırması, değişik akademik çalışmalarda yer bulmuştur ancak yapılan literatür taramasında süreç yönetimi yaklaşımı açısından iki modelin bir karşılaştırmasına rastlanmamıştır. Bu alanda yapılan çalışmaların yetersizliği iş dünyasındaki firmaların uygulayacakları kalite ve mükemmellik modellerini seçme konusunda kısıtlara neden olmaktadır. Her iki model arasında süreç yönetimi yaklaşımı açısından var olan farklılıkların ortaya konulması, firmaların kendi yapılarına uygun modeli en iyi şekilde seçebilmeleri ve kuruluşlarını büyüterek karlılıklarını artırmaları konusunda yol gösterici olacaktır. Bu farklılıkların bilinmesi, söz konusu kalite standardının ve mükemmellik modelinin yenilenmesini ve geliştirilmesini sağlayan kural koyucularına da kendilerini öz değerlendirme yapma olanağı sunacaktır. Bu bakımdan yapılan bu çalışma literatüre değer katmaktadır. Bu tezin konusu, süreç ve süreç yönetimi yaklaşımının tanıtımı ile başlayarak ISO9001 standardının 1994 yılından itibaren yayınlanan tüm versiyonlarında süreç yönetimi yaklaşımının nasıl uygulandığı ve 1991 EFQM modelinden başlayarak süreç yönetimi xvi yaklaşımının nasıl ele alındığı ve alt kriter ve unsurların nasıl tanımlandıklarını ortaya koymaktır. Ayrıca ISO9001 ile EFQM modelinin süreç yönetimi yaklaşımı açısından benzerlik ve farklılıklarının neler olduğunu versiyonlar itibariyle ortaya çıkarmak ve bu şekilde süreç yönetimi yaklaşımının daha iyi anlaşılmasını sağlayarak, ISO9001 standardı ile EFQM modelinin süreç yönetimi yaklaşımı açısından daha etkili şekilde uygulanmasına katkıda bulunmaktır. Yapılan bu çalışmada, süreç ve süreç yönetimi yaklaşımının tanıtımı ele alınmış, Avrupa ve uluslararası iş dünyasında kalite ve mükemmellik adına oldukça saygın bir konumda bulunan ISO 9001 ve EFQM modeli versiyonlarının süreç yönetimi yaklaşımı, süreçlerin kontrolü ve iyileştirilmesi açılarından kendi aralarında nasıl bir değişim gösterdiği incelenmiştir. Daha sonra tarihsel olarak bu iki modelin birbiri ile karşılaştırılması ve benzerlikleri ortaya konulmuştur. Son bölümde yüz yüze görüşmeler ve soru formundaki soruların yöneltilmesiyle Süreç Yönetimi Yaklaşımı, Süreçlerin Kontrolü, Süreçlerin İyileştirilmesi ve Yenilikçilik açılarından ISO 9001 Kalite Standardının ve EFQM Mükemmellik Modelinin karşılaştırılması için uzmanların görüşleri istenmiştir Daha fazlası Daha az

Development of vibration performances of hybrid laminated composite materials by using stochastic methods

Kırtaş, Hacı Ahmet

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

In recent years, laminated composites are fairly utilized in marine, automotive, aerospace, military and other engineering applications because of their high specific modulus (ratio between the young modulus and the density) and high specific strength (ratio between strength and density). In addition to these features, fiber reinforced composites have inherent tailorability such as fiber orientation and stacking sequence and provide great possibilities to designers against isotropic materials. Determination of the fundamental frequency performance of laminated composite plate is crucial for the design of the composite structures. Es . . .pecially, in dynamical engineering systems, fundamental frequency have to be taken into account in order to prevent resonance arising from external excitations. Laminated composite materials can fulfill this requirement with an appropriate stacking sequence by using optimization methods. In this thesis, the optimum designs of non-hybrid and hybrid laminated composite plates have been investigated. The considered laminated plate is simply supported on four sides. In non-hybrid cases, fundamental frequency is taken as objective function and fiber orientation angles of the laminated composites are taken as discrete and continuous design variables. The optimization has been conducted using graphite/epoxy, glass/epoxy and flax/epoxy materials for various aspect ratios (0.2-2). Single objective optimization formulation have been used for mathematical verification of model problems. In hybrid cases, multi objective approach is considered to maximize the fundamental frequency and minimize the cost simultaneously. The design variables of the multi objective optimization problems are selected as fiber orientation angles, the number of outer layers (No) having high-stiffness and more expensive and the number of inner layers (Ni ) having low-stiffness and inexpensive. Multi objective optimization has been carried out using hybrid graphite-glass/epoxy and graphite-flax/epoxy materials for various aspect ratios (0.2-2). Ecological approach in automotive, aerospace and marine industries have stated that natural fibers (especially flax) are of great importance for their use as alternative reinforcing materials to glass fibers because of their inherent good vibration and cost xii performances. In this regard, the present study is an attempt to show the usage of flax fiber as an alternative to E-glass in interply hybrid composite structures in terms of fundamental frequency and cost. Stacking sequences design and optimization of laminated composites based on Differential Evolution (DE), Nelder Mead (NM), Random Search (RS) and Simulated Annealing (SA) algorithms are considered. The results show that the proposed optimum graphite-flax/epoxy interply composite structure give better than the result of graphite-glass/epoxy in terms of maximum fundamental frequency and minimum cost. It is also found that DE, NM and SA algorithms show superior or at least comparable performance versus Ant Colony Optimization (ACO), Simulated Annealing (SA) and Genetic Algorithm (GA) in the literature for the same laminated structure design problems Daha fazlası Daha az

Hile denetimi ve tespitinde lojistik regresyon analizinin kullanımı : Sağlık sektöründe bir uygulama

Boztepe, Engin

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Hile; yöneticiler, çalışanlar veya üçüncü taraflardan bir veya birden fazla kişinin, haksız veya yasalara aykırı bir menfaat elde etmek amacıyla yaptığı aldatma içeren kasıtlı eylemleri olarak tanımlanabilir. Yapılan araştırmalara göre hilenin ortalama maliyeti toplam gelirlerin %5’i olarak belirlenmiştir. Mali bir buzdağı gibi sonuçları olan hile, doğrudan kayıplarının yanı sıra itibar kaybı, müşteri ilişkilerinin olumsuz etkilenmesi gibi birçok yıkıcı etkiye de sahiptir. Bu denli büyük etkilere sahip olan hilenin denetimi ve tespiti çok büyük önem arz etmektedir. Çalışmamızın birinci bölümünde hile teorisi anlatılmış ve hile ile . . . ilgili genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmış, ikinci bölümde hilenin sınıflandırılması ve hile türleri, üçüncü bölümde hilenin tespiti ve denetimine yönelik teknikler, dördüncü bölümde ise hilenin önlenmesine yönelik usuller anlatılmıştır. Beşinci bölümde ise sağlık sektöründe uygulanan performans esaslı ek ödeme sistemine yönelik suistimallerin lojistik regresyonla tespitine yönelik bir model geliştirilmiştir. Bunun için bir kamu hastanesinde 2015 yılında gerçekleştirilen laparoskopik kolesistektomi operasyonlarına ait gerçek ameliyat verilerinin içine gerçek olmayan veriler dâhil edilmiş ve oluşturulan lojistik regresyon modelinin bu gerçek olmayan verileri tespit etme başarısı test edilmiştir. Test sonucunda modelin sahte verileri tespit etme başarısının % 83,30 olduğu görülmüştür Daha fazlası Daha az

1100 serisi alüminyum malzemelerde TIG kaynağı ile oluşan kaynak dikiş geometrisinin optimizasyonu

Boztepe, Engin

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Mühendislik spektrumu kapsamında kaynak, tamamlayıcı parçalar, montaj işlemi ve makine parçaları üretiminde kullanılan temel bir işlemdir. TIG kaynağı, gıda endüstrisinde, gemilerde, köprülerde, paslanmaz çelik kaynağında vb. yerlerde en sık kullanılan ve en iyi bilinen kaynak yöntemidir. Temel olarak TIG kaynağı kaynak kalitesi, üst yükseklik (FH), üst genişlik (FW), alt yükseklik (BH), alt genişlik (BW) ve kaynak dikiş kesit geometrisi alanı gibi kalite ölçütlerine sahip kaynak dikişi kesit geometrisi tarafından nitelendirilmiştir. Kaynak dikişi kesit geometrisi, kaynağın mekanik özelliklerini belirlemede önemli bir rol oynar. Bu . . .yüzden kaynak parametrelerinin seçimi, en uygun kaynak dikişi kesit geometrisinin elde edilmesinde oldukça önemlidir. Bu çalışmada TIG kaynağı parametrelerinin (kaynak hızı, kaynak akımı, gaz temizlik yüzdesinin,kaynak dolgu teli hızı ve ark mesafesi) kaynak dikişi kesit geometrisi şekli ve kalite ölçütlerine etkisi araştırılmıştır. Kaynak dikişi kesit geometrisinin tahmini ve optimizasyonu için matematiksel modeller geliştirilmiştir. Ayrıca, TIG kaynağında kaynak dikişi kesit geometrisi ve kaynak parametreleri arasındaki ilişkileri yapılandırmak için nonlineer regresyon analizi uygulanmış, matematiksel hesaplamalar için de “Wolfram Mathematica v.11” programı kullanılmıştır. İlk olarak kaynak dikişinin kesit geometirisini tahmin eddebilmek için bir matematik modeli geliştirilmiştir. Daha sonra TIG kaynak fenomenini tahmin etmek için oluşturulan matematik modelin, nonlineer regresyon analizleri sonucunda prosesi doğru bir şekilde tahmin edebildiği görülmüştür. Kaynak dikişinin optimizasyon çalışmalarnda da “Differential Evolution”, “Nelder-Mead”, “Simuated Annealing” ve “Random Search” metodları kullanılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda kaynak dikişi geometrisine ait alan için ulaşılabilecek en düşük değere, mümkün olan en yüksek nüfuziyet miktarı koşulu altında optimizasyon işlemleri yapılmıştır Daha fazlası Daha az

Synthesis, characterizatıon and application of new organic electroactive molecules for photovoltiıc devices

Boztepe, Engin

Doktora Tezi | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

PEDOT:PSS is with its acidic property solves the indium atoms from ITO and indium atoms diffuses in active layer in an organic solar cell. This event causes an decreasing in solar cell efficiency. In the same strategy, SAM molecules can be used as hole injection layer. On the other hand MoO3 can be used as anode buffer layer. In this thesis it is wanted to make SAM molecules have to not absorb visible range of solar spectrum for the efficient harvesting of solar energy by donor molecule. Otherwise the HOMO level of SAM molecule have to be between work function of ITO and HOMO level of donor molecule. In this way SAM molecules which . . .don’t absorb the visible range of solar spectrum and with the suitable HOMO levels were designed, and applied on organic solar cell. On the other hand, while the series resistance in the solar cells to be formed with the synthesized molecules decreases according to the standard, parallel resistance increase is aimed. DSSCs were proposed instead of silicon solar cells with their easy production and low cost fabrication. The photosensitizer which is liable for the visible and near-infrared utilization of the solar light, is one of the basic components of the DSSCs. Metal free organic dyes can be thought as an alternative for the solar energy to electricity conversion in DSSCs. One of the important parameter for the dye is harvesting solar energy efficiently. If the dye absorbs all solar spectrum more energy could be harvested. Furthermore, the energy levels of dye has to be suitable with TiO2 and hole transport material. On the basis of this we designed two metal free organic dyes for DSSC, absorbing uv-visible range of solar spectrum and having proper HOMO-LUMO levels, were designed, and applied on dye sensitized solar cell Daha fazlası Daha az

Synthesis and application of the iridium semiconductor complexes for organic light emitting diodes

Boztepe, Engin

Doktora Tezi | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Organic light emitting diodes (OLEDs) is a multi-disciplinary research area. Due to the possibility of being produced in different designs and low costs, studies on the research and development of energy efficient structures have increased. These expectations have increased so much that research on new types of molecules and device designs is increasing with the expectation that OLEDs will be more efficient than all available light sources and that almost 100% of the energy used can be converted to light. Transition metal complexes, especially Iridium(III) complexes, which make them phosphorescent due to their high quantum yield and . . . broad emission colors, have been the most widely used emission material for OLED applications. Because the materials with this property provide both singlet and triplet transitions, all excited states contribute to light emission, so the theoretical internal quantum yield of these complexes can reach 100%. In this work, 4 spiro-based ligands were synthesized by Suzuki cross-linking methodology and 8 novel Ir(III) complexes were synthesized with these ligands. The synthesized molecules were characterized by 1HNMR, 13CNMR, UV-Vis, photoluminescence (PL) and cyclic voltammetry (CV) techniques. Ir(III) complexes have been prepared functionalized as two series. The photophysical properties of the functionalization have been examined to determine the effect on the emission. It was determined that complexes with solution phase emission studies had green and orange emissions ranging from 510 to 578 nm with the effect of functionalized electron donating group (EDG) and electron withdrawing group (EWG) groups. These results showed that substituent groups are effective on the emission of complexes. The results from cyclic voltammograms show that EDG and EWG groups and complexes have different energy band intervals (Eg value). Some of the synthesized iridium complexes were made with a light emitting device (single active layer OLED, light emitting electrochemical cell, LEC device). It has been observed that these devices can operate at low voltages. LEC devices were prepared in the ITO/PEDOT:PSS/Ir(III)complex/Ag configuration. It was determined that the prepared LEC devices started to radiate at on average of 5.5 V and the highest luminance value (in C2 complex) was measured as 1107 cd/m2 Daha fazlası Daha az

Diaspora girişimcilik: Türkiye’deki Suriyeli girişimcilerin profili

Boztepe, Engin

Doktora Tezi | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

2010 yılında Tunus’ta başlayan Arap Baharı birçok bölge ülkesini etkilemiş ve milyonlarca insanın kendi ülkelerinde daha güvenli bölgelere veya başka ülkelere göç etmesine neden olmuştur. Arap Baharı’nın sonuçlarından en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Suriye’den beş milyonun üzerinde Suriyeli başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Suriyelilerin göçünün kendi ülkelerinde olduğu gibi göç ettikleri ülkenin de demografik, sosyal ve ekonomik yapısına da önemli etkileri olmuştur. Türkiye bugün üç milyona yakın Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye iş piyasasına girişimci olarak dâhil olan Suriyelilerin sayısı, . . . resmi kayıtlara göre her geçen yıl artış göstermektedir. Sosyal bir olgu olan göç hareketleri neticesinde, farklı nedenlerle kendi ülkelerinden göç ederek başka bir ülkede girişimcilik faaliyetinde bulunan yabancıların girişimcilik faaliyetleri ile ilgili çalışmaların son yıllarda girişimcilik literatüründe önemi giderek artmıştır. Bu çalışma ile 2014 yılında Hatay, Kilis, Gaziantep ve Mersin illerinde girişim kurmuş olan Suriyeli girişimcilerin sahip olduğu özellikler ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yüz yüze görüşme ile gerçekleştirilen anket çalışması sonucunda elde edilen bazı bulgularla; Suriyeli girişimcilerin hayatlarını devam ettirme güdüsüyle beraberlerinde getirdikleri sermayeleri ile Suriyeli nüfusun yoğun olduğu bölgelerde kurdukları mikro ölçekli girişimlerle hem Türk hem de Suriyeli müşterilerin taleplerini karşılamaya çalıştıkları söylenebilir Daha fazlası Daha az

Beş büyük kişilik modeli kapsamında çok kriterli karar verme teknikleri aracılığıyla işgören sınıflandırma

Akpınar, Huriye

Yüksek Lisans | 2017 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

İşletmeler rekabette üstünlük sağlayabilmek için işin gerektirdiği özelliklere sahip işgörenleri istihdam etmek zorundadırlar. Bu süreçte, bireyleri kişilik özelliklerine göre sınıflandıran Beş Büyük Kişilik Modeli işletmelere büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Modelde bireyler; dışadönüklük, uyumluluk, sorumluluk, dengelilik ve deneyime açıklık boyutları açısından değerlendirilmektedir. Çok Kriterli Karar Vermede ise birbirleri ile çatışan birden fazla kriterin ve amacın, eş zamanlı ele alınarak karar verilmesi durumu söz konusudur. Bu çalışmada amaç, bir hizmet işletmesi işgörenlerinin, Beş Büyük Kişilik Modeli kapsamında Çok . . . Kriterli Karar Verme tekniklerinden biri olan VIKOR tabanlı VIKORSORT yöntemiyle sınıflandırılmasıdır. VIKORSORT yöntemi, işgörenlerin sınıflandırılmasında ilk kez bu çalışmada kullanılmıştır. Bu yönüyle çalışma özgündür. Araştırma kapsamında, özel bir işletmenin şubelerinde çalışan 21 işgören sınıflandırılmıştır. Her bir kişilik boyutu için iki kriter belirlenmiş ve VIKORSORT yönteminin adımları takip edilerek, 21 işgören, beş boyut ve 10 farklı kritere göre değerlendirilmiştir. Bu süreç sonucunda işgörenler, kısa, orta ve uzun vadeli işgörenler olarak gruplara atanmıştır. Uzun vadeli işgörenler, işletmenin istediği kriterleri en çok karşılayan gruptur. Böylece, yönetici konumundaki karar vericiler, işgörenlere yönelik kararlarında etkinliği sağlama imkânı bulmuşlardır Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms