Filtreler
COVID-19 Pandemisinde Transfüzyona Bağımlı Talasemili Çocukların Kan Transfüzyon Süreci ve Hemşirelik Yönetimi

Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 2 ) , pp.127 - 130

Amaç: COVID-19 salgını 2019’un sonlarında Çin’in Wuhan kentinde başlamış olup küresel olarak yayılmaya devam etmektedir. COVID-19’un ortaya çıkmasından bu yana kan bağışı sayısı ciddi oranda hem ülkemizde hem de dünya genelinde azalmıştır. Düzenli kan transfüzyonu tedavisi gerektirenler için de kan bağışlarının azalması ciddi bir endişe kaynağı oluşturmaktadır. Bazı ülkelerde transfüzyona bağımlı talasemili çocukların neredeyse yarısına yetersiz kan transfüzyonu uygulandığı belirtilmektedir. Ülkemizdeki sokağa çıkma yasakları, şehirlerarası ulaşım engelleri nedeni ile çocuklar ve ebeveynleri kan transfüzyonu için rutin bakım aldıkla . . .rı kliniklere gitmekte zorluk yaşamaktadır. Ayrıca bu kısıtlamalar, gönüllü kan bağışlarının sayısını büyük ölçüde azaltarak, kan bankalarının stoklarında ciddi oranda azalmaya neden olmuştur. Talasemili çocukların kan transfüzyonu sürecinde; sosyal mesafe kurallarına dikkat edilmiş, maske takılması sağlanmış, hasta randevuları sınırlandırılmış, refakatçi sınırlaması yapılmıştır. Hemşireler, hastalarda tek kullanımlık malzemeler kullanmış ve hemşireler koruyucu ekipman kullanmıştır. COVID-19’un ortaya çıkmasıyla transfüzyona bağımlı talasemili çocuklar, kan rezervlerinin azalmasına bağlı olarak tedavi ve bakım sürecinde güçlük yaşayabilmektedir. Buna bağlı olarak gelecekte, COVID-19 pandemisi gibi bir kriz sırasında halk sağlığı hazırlık stratejisinde, özellikle talasemiye yatkın ülkelerde transfüzyon bağımlı hastalar konusuna öncelik verilmelidir Daha fazlası Daha az

Yoğun Bakım Biriminde Tedavi Alan COVID-19 Hastasının Hemşirelik Bakımı: Olgu Sunumu

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 1 ) , pp.447 - 456

Yoğun bakım ünitelerinde COVID-19 ile enfekte olan kritik hastaların yönetim sürecinde hemşirelik bakımının çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Hemşireler tarafından güvenli ve kaliteli hasta bakımının uygulanması ve sürdürülmesi amacıyla, hastalara ait verilerin doğru, eksiksiz ve sistematik bir şekilde toplanması ve analiz edilmesi çok önemlidir. Yoğun bakımlarda hasta tedavi aşamalarının başından sonuna kadar rol oynayan hemşireler, pandemi sürecinde de bilimsel temellere dayanan model ve kuramlar ışığında, hemşirelik sürecini kullanarak hastalara etkin ve bütüncül bir bakım vermektedir. Bu olgu çalışmasında COVID-19 testi pozitif . . . olan bir yoğun bakım hastasının verileri Gordon’un fonksiyonel sağlık örüntüleri modeline göre toplanarak, Kuzey Amerikan Hemşirelik Tanıları Birliği’ne göre hemşirelik tanıları belirlenmiş ve bu doğrultuda hemşirelik bakımının sonuçları değerlendirilmiştir. Nursing care has a very important place in the management process of critically ill patients infected with COVID-19 in the intensive care units. It is very important to collect and analyze patient data accurately, completely and systematically in order to implement and maintain safe and quality patient care by the nurses. Nurses, who play a role from the beginning to the end of the patient treatment stages in the intensive care units, provide effective and holistic care to the patients by using the nursing process in the light of scientific models and theories during the pandemic process. In this case study, the data of an intensive care patient with a positive COVID-19 test result were collected according to Gordon's functional health patterns model, nursing diagnoses were determined according to the North American Nursing Diagnosis Association, and the results of nursing care were evaluated accordingly Daha fazlası Daha az

Hemşirelik Doktora Öğrencilerinin Bilimsel Araştırmaya Yönelik Kaygı Düzeylerinin İncelenmesi

Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 3 ) , pp.33 - 38

Amaç: Bu çalışmanın amacı, hemşirelik doktora öğrencilerinin bilimsel araştırma yapmaya yönelik kaygı düzeylerinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Araştırma tanımlayıcı nitelikte bir araştırmadır. Araştırmaya doktora programına kayıtlı toplam 59 öğrenci katılmıştır. Veriler Ağustos-Ekim 2014 tarihleri arasında toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak Büyüköztürk (1997) tarafından geliştirilen 12 maddelik "Araştırmaya Yönelik Kaygı Ölçeği" kullanılmıştır. Veriler tanımlayıcı istatistik, t-testi ve Mann-Whitney U testi kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin %96,6’sı kadın, %45,8’i 30-34 yaş grubunda, . . .% 66,1’i akademisyen olarak görev yapmakta ve %55,9’u yeterlik öncesindedir. Öğrencilerin toplam kaygı puanı ortalaması 24,83±5,14 olarak bulunmuştur. Çalışmaya katılan öğrenciler, %66,1’i mecbur kalmadıkça araştırma yapmak istemem ifadesine hiç katılmadıklarını, %35,6’sı ise araştırma yapmam gerektiğinde içimin sıkıldığını hissederim ifadesine tamamen katıldıklarını ifade etmişlerdir. Öğrencilerin araştırma kaygı puanları ile medeni durum, eğitim ve meslek durumları arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p >0,05). Sonuç: Öğrencilerin kaygı düzeyinin ortalamanın altında olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, hemşirelik lisansüstü programlarının müfredatında bilimsel araştırma yöntemleri dersinin standart bir ölçüt olarak zorunlu olması halinde genç akademisyenlerin bilimsel araştırmaya yönelik kaygı düzeylerinin istendik düzeye ulaşılabileceği düşünülmektedir. Objective: The aim of this study is to examine the anxiety levels of nursing doctoral students towards scientific research. Materials and Methods: The research is a descriptive research. A total of 59 students enrolled in the doctorate program participated in the study. Data were collected between August and October 2014. The 12-item "Research Anxiety Scale" developed by Büyüköztürk (1997) was used as the data collection tool. Data were analyzed using descriptive statistics, t-test and Mann-Whitney U test. Results: 96.6% of the students participating in the study are women, 45.8% are in the 30-34 age group, 66.1% are academicians and 55.9% are before qualification. The students' mean total anxiety score was found to be 24.83 ± 5.14. 66.1% of the students participating in the study stated that they did not agree with the statement that I do not want to do research unless they have to, and 35.6% of them completely agree with the statement that I feel bored when I need to do research, as well. There was no significant difference between the research anxiety scores of the students and their marital status, education and occupation status (p> 0.05). Conclusion: It can be said that the anxiety level of the students is below the average. As a result, it is thought that if the scientific research methods course is compulsory as a standard criterion in the curriculum of nursing graduate programs, the anxiety levels of young academicians towards scientific research may reach the desired level Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms