Filtreler
Filtreler
Bulunan: 16 Adet 0.001 sn
Tam Metin [1]
Tür [2]
Yayın Tarihi [6]
Dergi Sayısı [5]
Yayın Dili [1]
Editör/Editörler [2]
Deprem Sonrası Sirkadiyen Ritim ve Uyku-Uyanıklık Bozuklukları ile Baş Etmede Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Yaklaşımları

DAMLA KARABAY | UMUT ZİYA KOÇAK | DERYA ÖZER KAYA

Derleme | 2023 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 2 )

Uyku, iki ana düzenleyici sistem tarafından kontrol edilir. Bunlar uyku miktarını belirleyip 24 saatlik periyodikliği yöneten sirkadiyen sistem ve yeterli miktarda uykunun elde edilmesini sağlayarak uyku kalitesini belirleyen homeostatik sistemdir. İnsanlarda en belirgin sirkadiyen ritim, uyku-uyanıklık döngüsüdür ve bu döngü, düzenleyici mekanizmalar arasında en savunmasız olanlardan biridir. Depremler gibi stresli yaşam olayları, uyku problemleri ile yakından ilişkilidir ve bir risk faktörü olarak kabul edilir. Uyku problemleri, melatonin salınımının azalmasına, konsantrasyon kaybına, bilişsel, kardiyovasküler ve metabolik hastalı . . .ğa yatkınlık ve bağışıklık sisteminin bozulmasına neden olabilir. Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz uykuyu iyileştirmek ve uyku ile ilişkili sorunlarla başa çıkmak için tamamlayıcı veya alternatif ilaç dışı yaklaşımlar olarak literatürde yerini almıştır. Bu çalışmanın amacı depremzedelerin deprem süreci ve sonrasında yaşadığı uyku problemlerini tanımlamak ve kaliteli bir uyku sağlığının sürdürülebilmesi için fiziksel aktivite ve egzersiz önerilerinde bulunmaktır. Depremzede bireylerde uyku bozukluklarının giderilmesi ve uykunun iyileştirilmesi için oluşturulacak egzersiz programları orta şiddette aerobik ve/veya direnç egzersizlerini içermeli ve haftada 3 gün frekansla, tercihen sabah saatlerinde ve en az 12 hafta yapılmalıdır. Bu egzersizler depremzede bireyin fiziksel uygunluğu, yaşı, cinsiyeti ve komorbiditeleri göz önünde bulundurularak ve konunun uzmanı bir fizyoterapist tarafından reçetelendirilmelidir. Daha fazlası Daha az

Fantom Deprem Hissi – Büyük Depremler Sonrasında Denge ve Vestibüler Etkilenimler

Faruk TANIK | DERYA ÖZER KAYA

Derleme | 2023 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 8 ) , pp.705 - 709

Büyük depremler sonrasında hayatta kalan depremzedeler depremden hemen sonra başlayan ve uzunca bir süre devam eden bir takım fizyolojik, anatomik ve psikolojik değişimlerle karşılaşırlar. Bu problemlerin birisi de fantom deprem hissi olarak da tanımlanabilen kişilerin herhangi bir etki olmadan sallandığını hissettiği vestibüler sistem etkilenimleri ve denge bozukluklarıdır. Bu kişilerde vestibüler sistem ve denge yollarının etkilenimden daha çok psikolojik yanıtların sallanma hissinde daha etkili olduğu görülmüştür. Yaşanan bu değişimler kişileri günlük yaşam aktivitelerinden ve sosyal çevrelerinden uzaklaştırabilmektedir. Depremze . . .delerin günlük hayatlarına dönüşünü hızlandırmak için vestibüler rehabilitasyon ve fiziksel aktivite önemli bir rol oynamaktadır. Bu kapsamda derlemede büyük depremlerden sonra görülen denge ve vestibüler değişimler ile fantom deprem hissi kavramını, altta yatan nöroanatomik mekanizmalarını, tedavi seçeneklerini ve fizyoterapistlerin bu semptomu yönetmedeki rollerini kapsamlı bir şekilde ele almak amaçlanmıştır Daha fazlası Daha az

Doğal Afetler Sonrası Stres Bozukluğuna Eşlik Eden Ruminasyonun Fizyolojik Etkileri ve Mücadelede Egzersiz Yaklaşımları: Geleneksel Derleme

ORHAN ÖZTÜRK | MERVE KURT | DERYA ÖZER KAYA | UMUT ZİYA KOÇAK

Derleme | 2023 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 8 ( 2 ) , pp.699 - 703

Doğal afetlerin insanlar üzerinde oldukça önemli psikolojik ve fiziksel etkileri vardır, ancak milyonlarca insanı aynı anda etkileyebilen doğal afetler, herkeste aynı tepkilere yol açmamaktadır. Afetler sonrasında sıklıkla görülen ruminasyon ve travma sonrası stres bozukluğunun kortizol seviyesindeki artıştan bozulmuş endotel fonksiyona, inflamatuar belirteçlerin salınımından kan basıncı artışına kadar birçok fizyolojik etkisi mevcuttur. Ruminasyon ve travma sonrası stres bozukluğunun olumsuz etkilerinin önlenmesi konusunda fiziksel aktivitenin önemli bir rolü bulunmaktadır. Literatürde optimal sonuçlar için ne tür ya da dozda egzer . . .sizin gerekli olduğu konusunda belirlenmiş bir konsensus olmasa da, yapılandırılmış fiziksel aktivite ile elde edilen olumlu sonuçları korumak için sürekliliğin olması gerektiğini vurgulamaktadır. Aerobik egzersizler (bisiklet binmek, yürümek, yüzmek vb.), yoga, germe ve kuvvetlendirme egzersizleri travma sonrası stres bozukluğu ve ruminasyon etkilerinin azaltılması konusunda literatürde en sık kullanılan yapılandırılmış fiziksel aktiviteler arasında yer almaktadır. Uygulanan egzersizlerin süresi ise 2-12 hafta arasında değişmektedir. Artan kanıtlar çerçevesinde bu derleme ile afetler sonrası sürece yönelik uygulanabilecek yapılandırılmış fiziksel aktivite önerileri sunulmuştur Daha fazlası Daha az

Obez Çocuklarda Omurganın Yapısı ve Mobilitesi ile Denge Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi: Ön Çalışma

SEVTAP GÜNAY UÇURUM | DAMLA KARABAY | HİLAL UZUNLAR | DERYA ÖZER KAYA | BUMİN NURİ DÜNDAR

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 7 ) , pp.571 - 576

Amaç: Obeziteye bağlı artmış vücut kütlesi ve ağırlık merkezinin değişmesi omurganın yapısı ve mobilitesiyle birlikte dengeyi de etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı obez çocuklarda omurga yapı ve mobilitesi ile denge arasındaki ilişkilerin incelenmesiydi. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya obezite tanısı almış, ortanca yaşları 14 yıl (IQR 25/75: 12/16 yıl) ve ortanca vücut kütle indeksleri 34,9 kg/m² (IQR 25/75: 31,9/37,8 kg/m²) olan 14 çocuk dahil edildi. Denge, bilgisayar destekli bir cihaz kullanılarak, omurga yapı ve mobilitesi ise Hocoma Valedo-Shape® cihazı ile değerlendirildi. Bulgular: Torakal bölge yapısı ile çift ayak göz . . .ler açık (r=0,537, p=0,048) ve gözler kapalı denge skorları (r=0,562, p=0,037) arasında orta düzeyde istatiksel olarak anlamlı ilişki tespit edildi. Torakal ve lumbal bölge mobilitesi, lumbal bölge yapısı, sakral/spinal inklinasyon değerleri ile denge parametreleri arasında anlamlı ilişkiler saptanamadı (p>0,05). Sonuç: Sonuçlarımıza göre, omurganın yapısı ile denge arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmaktadır. Özellikle torakal bölgedeki omurga kifotik açı değerinin artması önarka yöndeki salınımları arttırarak dengeyi olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Obez çocukların gelişimleri boyunca omurga yapı ve mobilitelerinin takibinin yapılmasının ileriki problemlerin önlenmesinde önemli olduğunu düşünmekteyiz Daha fazlası Daha az

Afetlerle Tetiklenen Belirsizlik ve Stres Sürecinin Nöroanatomisi ve Kontrolü

MERVE KESKİN | DERYA ÖZER KAYA

Derleme | 2023 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 8 ) , pp.741 - 747

Belirsizlik, tehlike altında yaşanan endişe duygusuyla karakterizedir. Strese yol açan önemli bir faktördür. İnsanların tam iyilik halini sürdürebilmesi için fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan iyilik halini koruyabileceklerinden emin olmaları gerekir. Dışsal ya da içsel bir değişiklik meydana geldiğinde bu iyilik halini korumak için hangi stratejinin seçilmesi gerektiği düşünülür. Uygun stratejiyi seçmek konusunda kararsız kalındığında belirsizlik oluşur ve stres duygusu tetiklenir. Beyindeki hiyerarşik yapılanma ile, sensorimotor ve visserosensori kortekse gelen duyusal ve interoseptif girdiler, lateral prefrontal kortekse ilet . . .ilir. Bu yapılar arasındaki bilgi akışı ile mevcut durum ile yapılması gerekenler arasındaki tahmin hataları tespit edilir. Farklılıklar veya risk ne kadar büyük olursa, hangi stratejinin seçileceğine dair belirsizlik o kadar artar ve amigdalanın aktivasyonu o kadar güçlü olur. Anterior singulat korteksin uygun stratejiyi seçmede kararsız kalması amigdala aktivasyonunu artırır. Belirsizliği gidermek için beyin alarm durumuna geçer ve anterior singulat korteks-amigdala kompleksi üç sistemi aktive eder. Bu sistemler, dikkat, öğrenme ve alışkanlıktır. Uyarılma ile aktive olan nöroendokrin yanıtlar öğrenmeye ve sinaps oluşumuna katkıda bulunur. Bu stres yanıtlarının alışkanlık haline getirilmesi daha sonra benzer durumlarla karşılaşıldığında daha hızlı yanıt oluşturabilmek için önemlidir. Kronik stres durumunda metabolik hastalıklar, kardiyovasküler etkilenimler, immün sistemde zayıflama, bilişsel fonksiyonlarda etkilenimler ve travma sonrası stres bozuklukları görülebilir. Travma sonrası stres bozuklukları, insanların kendini çaresiz hissettikleri ve kontrol hissini kaybettikleri doğal afetlerde sık görülür. Acil durum planlarının yapılması, tatbikatlar ve eğitimlerle, öğrenme ve alışkanlık süreçlerinin önceden hafızada yer etmesi uygun stratejiyi seçme sürecini hızlandırarak belirsizliği ve neden olduğu stresi en aza indirecektir. Bu derlemenin amacı, afet nedenli belirsizliklerle tetiklenme olasılığı olan stres sürecinin nöroanatomisini ve kontrol mekanizmasını ele alarak başa çıkma yöntemlerini ortaya koymaktır. Daha fazlası Daha az

COVID-19 Hastalarında Erken Dönem Mobilizasyon Uygulamaları

MÜGE KIRMIZI | DAMLA KARABAY | SEVTAP GÜNAY UÇURUM | DERYA ÖZER KAYA

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.83 - 86

Koronavirus Hastalığı (COVID-19), ilerleyen aşamalarında solunum yetmezliğine yol açabilen solunum sistemi etkileri dışında hastaların kas iskelet sistemi dâhil birçok sistemine de zarar veren oldukça bulaşıcı bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavi sürecinde fizyoterapistler, solunum fizyoterapisine ek olarak kas iskelet sisteminin desteklenmesi ve hastaların erken dönem mobilizasyonun sağlanmasında da önemli rol oynarlar. Özellikle solunum fizyoterapisinin önerilmediği kritik dönemde, terapatik pozisyonlamanın ve mobilizasyonun önemi çok daha büyüktür. İmmobilizasyonun yol açtığı fiziksel uygunluk düzeylerindeki kaybı azaltma ve gec . . .iktirmedeki rolü kanıtlanmış olan mobilizasyon uygulamaları, hastanın klinik durumuna uygun olarak gerçekleştirilmelidir. Mobilizasyon, öksürme ve sekresyonların ekspektorasyonuna neden olabileceği için aerosol üretici bir prosedür olarak düşünülmeli ve enfeksiyon kontrol prosedürlerine ve önlemlerine sıkı sıkıya bağlı kalınarak uygulanmalıdır. Coronavirus disease (COVID-19) is a highly contagious disease which damages many systems of patients, including the musculoskeletal system, in addition to its effects on the respiratory system that can lead to respiratory failure in its later stages. In the treatment process of this disease, physiotherapists play an important role in supporting the musculoskeletal system and providing early mobilization of patients in addition to respiratory physiotherapy. Mobilization and therapeutic positioning are much more important, especially in the critical period when respiratory physiotherapy is not recommended. Mobilization practices that have a proven role in reducing and delaying the loss of physical fitness caused by immobilization should be carried out according to the clinical condition of the patient. Because mobilization can cause coughing and expectoration of secretions, it should be considered as an aerosol-generating procedure, and strict adherence should be applied to infection control procedures and precautions. Daha fazlası Daha az

Mastektomi Sonrası Lenfödemli Olguda Kompleks Boşaltıcı Fizyotearpinin Fonksiyon, Postür ve Denge Üzerine Etkileri

DERYA ÖZER KAYA

Makale | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi1 ( 2 ) , pp.41 - 45

Lenfatik sistemin disfonksiyonuna bağlı olarak proteinden zengin sıvının hücre dışındaki boşluklara dolması sonucunda yumuşak dokularda ortaya çıkan şişme lenfödem olarak adlandırılmaktadır. Sekonder lenfödem, radyoterapi, cerrahi, travma, inflamasyon veya tümorlere bağlı meydana gelebilen lenfatik sistemin obstrüksiyonu veya kesintisi sonucu gelişir. Bu çalışmanın amacı, modifiye radikal mastektomi sonrası gelişen sekonder lenfödemi olan 60 yaşındaki bir kadın hastada kompleks boşaltıcı fizyoterapinin fonksiyon, postür ve denge üzerine etkileri araştırmaktı. Tedavi 4 hafta boyunca haftada 3 gün uygulandı. Ödem çevre ölçümüyle, üst . . .ekstremite fonksiyonu Kol, Omuz ve El Soruları anketiyle, omuz eklem hareketi gonyometreyle, postür Spinal Mouse cihazıyla ve denge Biodex Denge Sistemiyle değerlendirildi. Tedavi sonrası hastada ödemin ve omuz hareket limitasyonunun azaldığı, üst ekstremite fonksiyonunun arttığı, omurga postürü ile dengenin geliştiği ve bu parametrelerin uzun dönem takiplerde korunduğu görüldü. Swelling of soft tissues due to collection of protein rich fluid into extracellular space caused by lymphatic system dysfunction is called lympedema. Secondary lymphedema is the result of obstruction or disruption of the lymphatic system, which can occur as a consequence of radiation therapy, surgery, trauma, inflammation, and tumors. The aim of this study was to investigate the effects of complex decongestive physiotherapy on function, posture and balance in a 60-year-old women with secondary lymphedema after modified radical mastectomy. The treatment was applied 3 days/week for 4 weeks. Edema with circumference measurements, upper limb function with Disability of the Arm, Shoulder and Hand questionnaire, shoulder range-of-motion with goniometry, posture with Spinal Mouse device, balance with Biodex Balance System were evaluated. After treatment, it was seen that edema and shoulder movement limitation decreased, upper extremity function increased, spinal posture and balance improved, and these parameters maintained in long term follow-ups Daha fazlası Daha az

COVID-19 Sürecinde Öğrencilerin Web Tabanlı Uzaktan Eğitime Yönelik Geri Bildirimlerinin Değerlendirilmesi

MERVE KESKİN | DERYA ÖZER KAYA

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 5 ( 2 ) , pp.59 - 67

Amaç: Bu araştırma, COVID-19 pandemisi sürecinde eğitimlerine uzaktan devam eden öğrencilerin acil yapılandırılmış web tabanlı eğitim hakkındaki geri bildirimlerinin değerlendirilmesi amacıyla yapıldı. Yöntem: Çalışmamıza 2019-2020 bahar döneminde pandemi nedeniyle lisans/lisansüstü eğitimine web tabanlı olarak uzaktan devam eden ve internet ortamından gönderilen ankete erişim sağlayan toplam 652 üniversite öğrencisi dâhil edildi. Genel sosyo-demografik özellikler, medya araçlarını kullanım bilgileri, web tabanlı eğitimin bilgi düzeyine etkisi ve uzaktan eğitime ilişkin geribildirimleri yapılandırılmış bir anket ile değerlendirildi. . . . Web tabanlı eğitimin, öğrencilerin teorik bilgi düzeylerine, genel kültür düzeylerine ve mesleki uygulama becerilerine katkısını değerlendirmek amacıyla 0 ile 10 arasında puanlanan Sayısal Oranlama Skalası kullanıldı. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 21.07±2.37 yıl olup, %79.1’i kadındı. Öğrencilerin bilgi almak amacıyla en çok kullandığı medya aracının Twitter (%39.9) olduğu saptandı. Pandemi sürecinde öğrencilerin sosyal medya ve televizyon başında geçirdikleri sürelerin yaklaşık iki kat arttığı bulundu ( Daha fazlası Daha az

Düşünüyorum Öyleyse Yapacağım: Karar Verme ve Eylemi Başlatma Sürecinde Korteksin İşlevi

DERYA ÖZER KAYA

Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 3 ) , pp.199 - 203

Özet Karar verme, mevcut problemi çözüme kavuşturmaya odaklı bir yöneliş, karar verme eylemi ise mevcut seçenekleri değerlendirme, analiz etme ve sonuçlarını takip etme gibi spesifik etkinliklerden oluşan karmaşık bir işlevdir. Karar alabilme kabiliyeti zihinsel analiz, planlama, üst düzey düşünme (koşullardaki değişikliklere uygun olarak cevabı değiştirebilme yetisi gibi), eylemi başlatma ve yürütme gibi bilişsel süreçleri içermektedir. Bu süreç eylem seçimi kapsamında ilişkisel öğrenme, duygusal ve sosyal yönler dâhil olmak üzere çeşitli bileşenlere ayrılmaktadır. Karar vermenin bu farklı yönleri, bilişsel sinirbilim alanındaki a . . .raştırmaların odak noktası haline gelmiştir. Özellikle son yıllarda ventromedial prefrontal korteks ve ilgili yapıların karar vermede anahtar bir role sahip olmasının bilişin oldukça karmaşık yönü olduğu düşünülen korteks temelini anlamamızda yol katedildiğini göstermektedir. Bu çalışma ile orbitofrontal korteks ve ventral striatum gibi karar verme süreçlerinde etkin rol alan beyin bölgeleri hakkında yeni perspektifler kazandırmak amaçlanmaktadır. Özellikle, karar verme sürecinin bellek ve öğrenme ile sıkı bir şekilde bağlantılı olduğu giderek daha açık hale gelmektedir. Özünde karar verme, geçmişin ve gelecekteki eylemlerin hafızası arasındaki bağlantı olarak görülebilmektedir. Bu çalışma, karar verme ve eylemi başlatma sürecinde özellikle öğrenme ve hafıza bağlantılarına odaklanarak ve prefrontal korteks içindeki bölgelere özel bir vurgu yaparak bu yapıları gözden geçirmektedir. Decision-making is a complex orientation that is focused on solving the current problem, and act of decision-making is a complex function that consists of specific activities such as evaluating available options, analyzing and tracking their results. The ability to make decisions includes cognitive processes such as mental analysis, planning, higher-order thinking (such as the ability to change the response to changes in circumstances), initiating and executing action. This process is divided into various components, including associative learning, emotional and social aspects, within the scope of action selection. These different aspects of decision-making have been the focus of investigation in recent studies. Especially in recent years, the fact that the ventromedial prefrontal cortex and related structures have a key role in decision making has led to progress in our understanding of the cortex basis, which is thought to be a very complex aspect of cognition. This work has provided fresh perspectives on poorly understood brain regions, such as orbitofrontal cortex and ventral striatum. In particular, it is increasingly clear that decision-making is tightly interlinked with learning and memory. Indeed, decision-making can be seen as the link between memory of the past and future actions. This study reviews these structures in the decision-making process, with a particular focus on learning and memory connections and with a special emphasis on regions within the prefrontal corte Daha fazlası Daha az

Meme Kanseri Cerrahisi Sonrası Ekstremite Hacmi ile Ağrı, Duyu ve Kavrama Kuvveti Arasındaki İlişki

SEVTAP GÜNAY UÇURUM | İLKNUR NAZ GÜRŞAN | DERYA ÖZER KAYA

Makale | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi1 ( 7 ) , pp.49 - 154

Amaç: Üst ekstremite hacmindeki artış meme kanseri cerrahisi sonrasında görülen en yaygın komplikasyonlardan biridir ve üst ekstremite fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı meme kanseri cerrahisi sonrası, üst ekstremite hacmi ile ağrı, duyu ve kavrama kuvveti arasındaki ilişkileri araştırmaktı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 44-73 (54,00/50,50-62,00 yıl) yaş arası, meme kanseri tanısı sonrası cerrahi ve onkolojik tedavi almış ve son tedavisini en az üç ay önce tamamlamış 49 katılımcı dahil edildi. Üst ekstremite hacmi Frustum yöntemi ile hesaplandı, ağrı Görsel Analog Skala ile sorgulandı, duyu Semmes-Weinstei . . .n Monofilament Testi ile değerlendirildi ve kavrama kuvveti hand-held dinamometre ile ölçüldü. Bulgular: Etkilenen ekstremitede, etkilenmeyen ekstremiteye göre kavrama kuvveti daha düşük ( Daha fazlası Daha az

COVID-19 Pandemisi, Spor, Sporcu Üçgeni: Etkilenimler ve Öneriler

DERYA ÖZER KAYA

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.129 - 133

COVID-19 her yaş ve kesimden kişiyi etkilemekle birlikte, sporcular daha az komorbiditeye sahip olmalarına rağmen pandeminin yavaşlatılması açısından spor camiasında COVID-19’un yayılmasını önlemek önemlidir. Bu çalışmayla, COVID-19 sürecinde, sporcuların pandemi sürecinden etkilenimlerinin özetlenmesi ve spora yönelik önerilerde bulunulması amaçlanmıştır. Pandemi sürecinde liglerin ve turnuvaların seyircisiz oynanması ve ileri bir tarihe erteleme/iptal etme kararlarının alınmasına kadar oynanan maçlar birer “biyolojik bomba” olarak adlandırılmış ve pandemi yayılımında önemli rol oynamışlardır. Sporcularda COVID-19 sadece antrenman/ . . .müsabaka programlarının bozulmasına neden olmakla kalmamış aynı zamanda hastalığa yakalanmayan sporcular da müsabakaların iptali ve gelir kaybı yoluyla da salgın hastalıktan etkilenmişlerdir. COVID-19 pandemi sürecinde ve sonrasında salgının negatif etkilerini en aza indirebilmek, sportif faaliyetlerin tekrar başlayabilmesi için en uygun zamanı belirleyebilmek, spor camiasının ve seyircilerin sağlıklarını koruyabilmek, spor organizasyonlarına güven oluşturabilmek ve her düzeyde spor katılımını sağlayabilmek açısından ulusal halk sağlığı kurumları, epidemiyologlar, spor organizasyonları/federasyonları, spor kulüpleri ve sporcu sağlığı alanında çalışan tüm araştırmacılar ve uygulayıcılar işbirliği yapmalıdır. Although COVID-19 affects people of all ages and athletes have less comorbiditys, it is important to prevent the spread of COVID-19 in the sports community to slow down the pandemic. It was aimed to summarize the effects of athletes from the pandemic process in COVID-19 process and make suggestions for sports. The matches played until the decisions to play without spectator and to postpone/cancel were called “biobombs” and played an important role in the spread of the pandemic. In athletes, COVID-19 not only caused disruption of training/competition programs, buT athletes who did not catch the disease were also affected by epidemic disease through cancellation and loss of income. National public health institutions, epidemiologists, sports organizations/federations, clubs, athletes/health researchers and practitioners should collaborate to cope with the epidemic during the COVID-19 pandemic, to determine the best restart time, to establish confidence in sports organizations, to protect all groups and sports participation. Daha fazlası Daha az

Eğitiminin Başında ve olan Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Öğrencilerinin Beklenti ve Memnuniyet SonundaDüzeylerinin Karşılaştırılması

TURHAN KAHRAMAN | DEVRİM CAN SARAÇ | DERYA ÖZER KAYA

Makale | 2018 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 1 ) , pp.15 - 22

Amaç: İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü’nde öğrenim gören öğrencilerin memnuniyet düzeylerini ve beklentilerini saptamak, memnuniyet ve beklenti düzeylerinin cinsiyete ve sınıfa göre farklarını incelemekti. Gereç ve Yöntem: Retrospektif ve tanımlayıcı tipte olan bu araştırmada 2016–2017 eğitim ve öğretim yılı bahar döneminde İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü’nde birinci ve dördüncü sınıfta eğitim gören öğrencilerin verileri kullanıldı. Öğrencilerin beklenti ve memnuniyet düzeyleri İzmir Kâtip Çelebi Üniversit . . .esi Öğrenci Memnuniyet Anketi kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmada toplam 130 öğrencinin (91 kadın ve 39 erkek) verisi incelendi. Altmış iki öğrenci 1. sınıfta ve 68 öğrenci de 4. sınıfta eğitim görmekteydi. Tüm katılımcıların bütün alanlardaki memnuniyet düzeylerinin beklenti düzeylerine göre anlamlı olarak daha düşük olduğu bulundu (p.05). Dördüncü sınıf öğrencilerinin akademik danışmanlık ve rehberlik hizmetleri hakkındaki memnuniyet düzeylerinin ve bu hizmetler hakkındaki beklentilerinin karşılanmasının 1. sınıf öğrencilerine göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulundu (sırasıyla p=.023 ve p=.002). Diğer değişkenler açısından sınıflar arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p>.05). Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları, öğrencilerin beklenti düzeylerinin memnuniyet düzeylerinden anlamlı olarak daha yüksek olduğunu gösterdi. Cinsiyet ile öğrencinin içerisinde olduğu öğrenim sürecinin öğrencilerin akademik hizmetler ve akademik ortamla ilgili beklenti ve memnuniyet düzeyleri üzerinde etkili faktörler olabileceği görüldü. Objective: To determine the levels of satisfaction and expectations, and to examine the differences in them according to gender and year in the students in Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Faculty of Health Sciences, İzmir Kâtip Çelebi University. Material and Method: This retrospective and descriptive study investigated the data of the students in the first and fourth year in Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Faculty of Health Sciences, İzmir Kâtip Çelebi University during the spring semester of the 2016-2017 academic year. Expectations and satisfaction levels of the students were evaluated using İzmir Kâtip Çelebi University Student Satisfaction Questionnaire. Findings: The data of 130 students (91 female and 39 male) were investigated in the study. Sixty-two and 68 students were in the first and fourth year, respectively. All participants’ satisfaction levels in all domains were significantly lower than expectation levels (p.05). Satisfaction levels of fourth year students about academic counseling and guidance services and their expectations about them were significantly higher than those of the first year students (p=.023 and p=.002, respectively). There were no significant differences between the groups in terms of other variables (p>.05). Conclusion: The results of this study showed that the expectation levels of the students were significantly higher than their satisfaction levels. It was seen that gender and the student’s learning period could be effective factors on the expectation and satisfaction levels of the students regarding the academic services and academic environment Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms