Filtreler
Filtreler
Bulunan: 63 Adet 0.001 sn
Koleksiyon [7]
Tam Metin [1]
Eser Sahibi [20]
Yayın Türü [3]
Yayın Tarihi [8]
Yayıncı [3]
Kayıt Giriş Tarihi [20]
Tez Danışmanı [11]
Dergi Sayısı [7]
Yayın Dili [2]
Konu Başlıkları [20]
Dergi Adı [4]
Editör/Editörler [3]
COVID-19 Pandemisinde Aferez Hemşirelerinin Yaşadıkları Zorluklar

Makale | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi7 ( 1 ) , pp.133 - 137

COVID-19 enfeksiyonuna bağlı morbitide ve mortalite oranları tüm dünyada hızla artmaktadır. COVID-19 hastalarının tedavisinde antifungal ilaçlar, mekanik veya noninvazif ventilasyon, sekonder enfeksiyonlar için antibiyotikler, antikoagülanlar ve destek tedavileri kullanılmaktadır. Tedavi süreçlerine ek olarak hastalığı tamamen iyileşen bireylerden toplanan plazmayla birlikte aferez tedavisi uygulanabilmektedir. Aferez tedavisinin uygulanması, aferez hemşirelerine oldukça büyük sorumluluklar ve beraberinde zorluklar getirmektedir. Aferez hemşirelerinin, aferez uygulamalarının yürütülmesi, hastaların sık yaşadıkları semptomların ve bu . . . semptomların şiddetinin değerlendirilmesi, etkin semptom yönetimi, hastaların güçlendirilmesi ve eğitilmesi, acil durum yönetimi, enfeksiyon kontrolü gibi rol ve sorumlulukları bulunmaktadır. Aferez hemşireleri, sağlık durumu anında kötüleşen hastalara tanıklık etmekte, semptom yönetimi sağlamakta, uzun süre ara vermeksizin kişisel koruyucu ekipman ile çalışmaktadır. Aferez hemşirelerinin COVID-19 sürecinde sağlıklarının korunması, stres yönetimi ve mesleki öz bakım açısından desteklenmeleri gerekmektedir. Bu derleme, COVID-19 pandemisinde aferez hemşirelerinin yaşadıkları zorlukların incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Morbidity and mortality rates due to COVID-19 infection are increasing rapidly all over the world. Antifungal drugs, mechanical or non-invasive ventilation, antibiotics for secondary infections, anticoagulants, and supportive treatments are used in the treatment of COVID-19 patients. In addition to the treatment processes, apheresis treatment can be applied with plasma collected from individuals whose disease has completely recovered. The implementation of apheresis treatments brings great responsibilities and difficulties to apheresis nurses. Apheresis nurses have roles and responsibilities such as carrying out apheresis applications, evaluating the symptoms that patients frequently experience and the severity of these symptoms, effective symptom management, empowering and educating patients, emergency management, and infection control. Apheresis nurses witness patients whose health condition deteriorates immediately, provide symptom management, and work with personal protective equipment without interruption for a long time. Apheresis nurses need to be supported in terms of protecting their health, stress management, and professional self-care during the COVID-19 process. This review was made to examine the difficulties experienced by apheresis nurses in the COVID-19 pandemic Daha fazlası Daha az

Hemşirelik Öğrencilerinin Çocuk Sevme Durumları ile Akademik Başarıları Arasındaki İlişki

PINAR DOĞAN

Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi1 ( 6 ) , pp.127 - 131

Amaç: Bu çalışmanın amacı öğrencilerin çocuk sevme durumları ile akademik başarıları arasındaki ilişkinin belirlenmesi ve üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin çocuk sevme durumlarının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak planlanan bu çalışmada bir devlet üniversitesinin Hemşirelik Bölümü’nde eğitim almakta olan ve çalışmaya katılmaya gönüllü 48 dördüncü sınıf ve 55 üçüncü sınıf öğrencisinden Birey Tanıtım Formu ve Çocuk Sevme Ölçeği kullanılarak anket yöntemi aracılığıyla veri toplanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan üçüncü sınıfta öğrenim gören öğrencilerin yaş ortalaması 22±1,27’dir. Öğrencilerin %78,2’si . . .kadın olup, %89,1’inin kardeşi bulunmaktadır. Dördüncü sınıfta öğrenim gören öğrencilerin yaş ortalaması 20,56±0,87’dır ve %89,6’sı kadın olup, %93,8’i kardeş sahibi olduğunu ifade etmiştir. Üçüncü sınıf öğrencilerinin akademik başarı ortalamaması dördüncü sınıf öğrencilerine göre daha yüksek bulunmuştur. Üçüncü sınıf öğrencilerinin çocuk sevme toplam ölçek puanı ortalaması 68,60±7,90; dördüncü sınıf çocuk sevme toplam ölçek puanı ortalaması 88±9,10 olarak bulunmuştur. Sonuç: Sonuç olarak, hemşirelik öğrencilerinin çocuk sevme düzeylerinin yüksek olduğu ve hemşirelik öğrencilerinin yaşı arttıkça çocuk sevme düzeylerinin azaldığı bulunmuştur. Çocuklarla etkileşimin sağlıklı olarak sürdürülebilmesi ve geleceğin hemşireleri öğrencilerin çocuk sevme düzeylerinin çalıştıkları kliniklerdeki verimlerine etkisi ile ilgili farkındalıklarını arttırmak için eğitim programları planlanabilir. Objective: The aim of this study was to determine the relationship between students’ liking of children and their academic achievement and to compare the likelihood of third and fourth grade students. Material and Method: In this descriptive study, data were collected through the questionnaire method using the Demographic Data Collection Form” and “Barnett Liking of Children Scale” from 48 fourth grade and 155 third grade volunteered student nurses who were educated in the Nursing Department of a state university. Results: The mean age of the third grade students was 22.00 ± 1.27, 78.2% of them were female and 89.1% of them had siblings. The mean age of the fourth grade students was 20.56 ± 0.87, 89.6% of them was female and 93.8% of them had siblings. The academic achievement average of third-grade students was higher than fourth-grade students The avarage Liking of Children Scale score of the third grade students’ was 68.60 ± 7.90; and the avarage Liking of Children Scale score of the forth grade students was 88.00 ± 9.10. Conclusion: As a result, it was found that the child-liking levels of nursing students were high and the child liking levels of nursing students decreased as the age of nursing students increased. Training programs can be planned to improve the health of interaction with children and to increase the awareness of future nurses about the impact of child-liking levels on their productivity in the clinics they work in. Daha fazlası Daha az

Çocuklarda Meyve ve Sebze Tüketimini Artırmaya Yönelik Kanıt Temelli Yaklaşımlar

PINAR DOĞAN

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 7 ( 1 ) , pp.145 - 150

Çocukluk çağı obezitesi dünyada ve ülkemizde hızlı bir artış göstermektedir. Yapılan çalışmalar meyve ve sebze tüketimindeki artışın obezite riskini azalttığını belirtmektedir. Çocukların çoğu yeterli miktarda sebze ve meyve tüketmemektedir. Obezitenin hazırlayıcı faktörlerinden biri olan besin seçimi özellikle sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanıldığı çocukluk döneminde ayrı bir öneme sahiptir. Bu dönemde çocuklara meyve ve sebzeyi sevdirmek ve tüketimini artırmak yetişkinlik döneminde de yaşanabilecek obeziteye ve birçok kronik hastalığa karşı koruyucu bir rol oynayacaktır. Literatürde çocuklarda meyve ve sebze tüketimini ar . . .tırmaya yönelik ev, okul ve toplum tabanlı birçok kanıt temelli müdahale bulunmaktadır. Bu derlemenin amacı; literatür doğrultusunda çocuklarda meyve ve sebze tüketimini artırmaya yönelik kanıt temelli uygulamalar hakkında bilgi vermek, bu müdahalelere yönelik aile ve okul ortamında çalışan profesyonellerde farkındalık oluşturmak ve hemşirelik uygulamalarına katkı sağlamaktır. Childhood obesity increases rapidly in the world and in Turkey. Studies show that the increase in fruit and vegetable consumption reduces the risk of obesity. Most children do not eat enough vegetables and fruits. Food selection, which is one of the predisposing factors of obesity, has a special importance, especially in childhood, when healthy eating habits are acquired. In this period, making children love fruit and vegetables, and increasing their consumption will play a protective role against obesity that can also be experienced in adulthood. In the literature, there are many evidence-based interventions at home, in school, and in community enviroment to increase fruit and vegetable consumption in children. The purpose of this review is to provide information about the evidence-based practices to increase fruit and vegetable consumption in children, to raise awareness among professionals working in family and school settings for these interventions, and to contribute to the nursing practices Daha fazlası Daha az

Tekrarlayan gebelik kayıplarında depresyon, umutsuzluk ve çift uyumu

Aksoy, Duygu

Yüksek Lisans | 2019 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETGiriş- Amaç: Bu çalışmanın amacı, tekrarlayan gebelik kaybı (TGK) tanısı ile izlenen kadınların depresyon, umutsuzluk ve çift uyumunu ve etkileyen faktörleri belirlemektir.Yöntem: Tanımlayıcı ve korelasyonel araştırma tipine uygun olarak yapılan bu çalışma, Nisan 2018- Nisan 2019 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi kadın doğum servislerinde tekrarlayan gebelik kaybı (TGK) tanısı ile izlenen kadınlar ile yürütülmüştür. Bu hastanede iki ve üzeri gebelik kaybı, tekrarlayan gebelik kaybı olarak kabul edilmektedir. Çalışmanın örneklemini araştırmaya katılmayı kabul eden 66 TGK . . .olan kadın oluşturmuştur. TGK ile takip edilen kadınlara Birey Tanıtım Formu, Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Dyadik Çift Uyum Ölçeği (DÇUÖ) uygulanmıştır.Aim: The aim of the study was to determine depression, hopelessness and dyadic adjustment level of women diagnosed with recurrent pregnancy loss and affecting factors. Materials and Methods: The descriptive and correlational study was conducted between April 2018 and April 2019 in obstetrics and gynaecology department of Izmir Tepecik Research and Training Hospital of Health Sciences University. Research sample was consisted of 66 recurrent pregnancy loss (RPL) who had accepted to participate in the study. Data was collected with the “Interview Form”, “Beck Hopelessness Scale (BHS)”, Beck Depression Inventory (BDI)” and “Dyadic Adjustment Scale (DAS)” Daha fazlası Daha az

Yoğun Bakım Ünitelerinde Ağrı Kontrolünde Hemşirenin Rolü

Aksoy, Duygu

Makale | 2018 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 3 ) , pp.31 - 38

Yoğun bakım ünitelerinde anksiyete ve ağrıya özellikle mekanik ventilatör desteği alan hastalarda sıkça rastlanmaktadır. Hastaların ventilatör ile uyumsuzluklarını, anksiyetelerini, ağrılarını ve yoğun bakım anılarını hatırlamalarını azaltmak, endotrakeal tüp, vasküler kateter gibi araçları çıkarmalarını önlemek, hasta bakım hizmetlerinin yeterliliğini arttırmak, hasta bakım hizmeti verenleri hastanın ajite hareketlerinden korumak amacıyla yoğun bakım ünitelerinde sedasyon ve analjezi uygulanmaktadır. Yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların deneyimledikleri ağrının yönetiminde çeşitli analjezikler uygulanmaktadır. Analjeziklerin kul . . .lanılamadığı ya da etkilerinin yetersiz kaldığı durumlarda ya da farmakolojik ilaç gereksinimini azaltmak için hemşireler tarafından ağrı yönetiminde farmakolojik olmayan uygulamalar kullanılmaktadır. Bu yazıda hemşirelik yönü ile yoğun bakım hastalarında ağrının önemi, ağrıya neden olan faktörler, ağrı belirti ve bulguları, değerlendirmesi ve tedavisine yer verilmiştir Anxiety and agitation in intensive care units are very common especially among patients receiving mechanical ventilation. To reduce patients’ incompatibilities with ventilation, to reduce their anxiety, to help them remember negative intensive care unitrelated memories as little as possible, to prevent them from removing the endotracheal tube, vascular catheter to promote the adequacy of patient care services and to protect patient care providers from agitated patients, sedation and analgesia are performed in intensive care units. Various analgesics are administered in the management of the pain experienced by patients in intensive care units. Nurses resort to nonpharmacological practices to manage patients’ pain, in case analgesics are not available or their effectiveness is inadequate, or they want to limit patients’ pharmacological drug requirements. In this article is to bring together the nursing knowledge and the importance of pain in intensive care patients, pain-related factors, signs and symptoms of pain, assessment, management and treatment are given in nursing Daha fazlası Daha az

Sedasyon Uygulama Ölçeği: Geçerlilik ve Güvenirlik Çalışması

ESRA AKIN

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi4 ( 3 ) , pp.91 - 95

Amaç: Bu çalışma, “Sedasyon Uygulama Ölçeği”nin Türkçe Geçerlilik ve Güvenirliğinin incelenmesi amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Bu metodolojik araştırmanın çalışma grubunu, iki farklı hastanenin yoğun bakım ünitelerinde görev yapan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 105 hemşire oluşturdu. Veri toplama aracı olarak hemşire tanıtım formu ve hemşirelerin mekanik ventilasyon desteğinde olan hastaların sedasyon yönetimine ilişkin tutum ve davranışlarını değerlendirmesini sağlayan Sedasyon Uygulama Ölçeği kullanıldı. Verilerin analizinde; Cronbach Alfa güvenirlik katsayısı, korelasyon analizleri, örneklem büyüklüğü için Kaiser-Meyer-O . . .lkin, faktör analizi yapılabilmesi için uygunluğu Bartletts Test of Sphericity ve faktör analizi kullanıldı. Bulgular: Veri yapısının faktör analiziyle açıklanabilirliği %69.2 olarak bulundu. Kişilerin cevaplara verdiği tutarlılık her madde için %40’ın üzerinde olduğu için Bartlett’s Test of Sphericity analizi sonucunda Tip I hata düzeyinde α=.05 önem derecesinde, Daha fazlası Daha az

Ameliyat Sonrası Bulantı ve Kusmayı Önlemede Kullanılan Farmakolojik Olmayan Yöntemlerin Kanıt Düzeyleri

ESRA AKIN

Makale | 2019 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi4 ( 3 ) , pp.97 - 104

Amaç: Bu makalede; bulantı-kusmayı önlemek/ azaltmak için kullanılan alternatif yöntemlerin kanıt düzeylerine ve öneri derecelerine göre bir literatür incelemesiyle sunulması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: COCHRANE, PUBMED, Science Direct, Akademik Google veri tabanlarından, 2000 ve sonrası yayınlar incelenmiştir. Bulgular: Bulantı-kusma, klinikte ameliyat sonrası dönemde en sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Bulantı-kusmanın olması; hastanın konforu, ameliyat sonrası komplikasyonlar, erken taburculuk, hasta memnuniyeti, yara iyileşmesi ve maliyeti olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle hastanın bulantı-kusmasının olmamasını/ azalma . . .sını sağlamak önemlidir. Sonuç: Bulantı kusmayı önlemek için pek çok farmakolojik olmayan yöntem kullanılmaktadır. Aromaterapik ajanlar, akupunktur noktalarına uygulama yapılması, gevşeme uygulamaları bu amaçla kullanılabilmektedir. Bu yöntemlerin kullanılması hastalar için bir avantajdır. Objective: The aim of this study was to provide a literature review of the alternative methods used to prevent / reduce nausea and vomiting according to the level of evidence and degree of recommendation. Materials and Methods: Articles published in 2000 and later were reviewed using the Cochrane, PUBMED, Science Direct, and Google Scholar databases. Findings: Nausea and vomiting were the most common problems in the postoperative period. Nausea and vomiting have negative effects on patient comfort, postoperative complications, early discharge process, patient satisfaction, wound healing, and cost effectiveness. It is therefore important to ensure that the patient does not have nausea and vomiting. Conclusion: Many non-pharmacological methods are used to prevent nausea and vomiting. Aromatherapy agents, applications to acupuncture points, relaxation and other techniques can be used for this purpose. The use of these methods is an advantage for patients Daha fazlası Daha az

Özel Bir Grup Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İşe Bağlı Gerginlik Düzeylerinin ve Stresle Başa Çıkma Tarzlarının Belirlenmesi

ESRA AKIN

Makale | 2018 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 1 ) , pp.1 - 7

Amaç: Araştırma özel sağlık sektöründe çalışan hemşirelerde işe bağlı gerginlik düzeyini ve stresle başa çıkma tarzlarını belirlemek amacıyla kesitsel tanımlayıcı tipte yapıldı. Gereç ve Yöntem: Araştırmaya, özel bir sağlık grubunun İstanbul Hastaneleri’nde yatan hasta katı, yoğun bakım ünitesi, günübirlik hasta alanları, poliklinik, acil servis, ameliyathane ve merkezi sterilizasyon ünitelerinde çalışan 18 yaş üstü ve 2 aylık deneme süresini doldurmuş 319 hemşire dâhil edildi. Veriler, “Genel Bilgi Formu”, “İşe Bağlı Gerginlik Ölçeği” ve “Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği” kullanılarak toplandı. Çalışmada elde edilen bulgular değe . . .rlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS 21.0 İstatistik paket programı kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya katılan hemşirelerin işe bağlı gerginlik düzeyleri orta düzey olarak bulundu. Mesleki deneyimi 0-1 yıl arasında olan hemşirelerin işe bağlı gerginlik puanı 32.89 iken deneyimi 37 ay-5 yıl arasında olanların 37.02’ye yükseldiği tespit edildi. 5 yıl ve üzerinde deneyimi olanlarda ise işe bağlı gerginlik puanının giderek azaldığı görüldü. İşe bağlı gerginlik puanının en yüksek ekip liderlerinde, en düşük ise sorumlu hemşirelerde olduğu görüldü. Hemşirelerin stresle baş etme tarzı olarak en fazla kendine güvenli yaklaşım, sosyal desteğe başvurma ve iyimser yaklaşımı kullandığı tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada hemşirelerin orta düzeyde gerginlik yaşadığı bulundu. Stresle baş etme yöntemlerinden kendine güvenli yaklaşım, sosyal desteğe başvurma ve iyimser yaklaşım puanı yüksek olanların işe bağlı gerginliğin azaldığı, çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım puanı yüksek olanların işe bağlı gerginlik puanlarının yüksek olduğu tespit edildi. Hemşirelerin işe bağlı gerginlik düzeylerinin kontrolü ve stresle baş etmede doğru yöntemlerin seçimi için bu konularla ile ilgili eğitim programları düzenlenmesi önerildi. Objective: This descriptive cross-sectional study was performed to determine the workrelated stress levels and styles of coping with stress of the nurses working in private health sector. Materials and Method: This study was carried out on 319 nurses over the works in an inpatient floor, intensive care unit, outpatient clinics, emergency department, operating theatre and central sterilization unit, who were aged 18 years and older and who had passed 2-month trial period. Data were collected by using questionnaires; “General Information Form”, “Scale of Work-Related Stress” and “Stress Coping Styles Scale”. Statistical package programme for social sciences (SPSS) version 21.0 was used for statistical analysis for the evaluation of findings obtained from the study. Findings: Work-related stress levels of the nurses was found to beat moderate level. Work-related tension score was found as 32.89 amongst the nurses who have 0-1 years of professional experience and the score raised to 37.02 amongst who have between 37 months-5 years of experience It was obtained that work-related tension score of the nurses who have 5 years of experience and over, has decreased gradually. It was determined that work-related stress score was the highest amongst the team leaders and the lowest in the charge nurses. It was found that nurses used mostly the self-reliant approach social support, and optimistic approach as a way of coping with stress. Conclusion: This study revealed that nurses had tension at moderate level. It was determined that workrelated tension score was higher amongst the nurses whose scores of helpless approach and submissive approach were high while work-related tension score was lower of whom the scores of self-reliant approach, social support, and optimistic approach were high. It was recommended to conduct education sessions for the selection of stress-coping method, managing work related stress Daha fazlası Daha az

Yeni Bir Uzmanlık Alanı: İnflamatuar Barsak Hastalıkları Hemşireliği

BERNA NİLGÜN ÖZGÜRSOY URAN

Makale | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi1 ( 2 ) , pp.27 - 33

İnflamatuar barsak hastalıkları (İBH) yaşam kalitesini ciddi düzeyde etkileyen, atak ve remisyonlarla seyreden kronik hastalıklar olup çoklu ilaç kullanımı ve sürekli izlem gerektirmektedir. Bu nedenle klinik açıdan yakın takip önem taşımaktadır. İngiltere, Amerika, Birleşik Krallık, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde İBH alanında uzman hemşirelerin yetiştirilmesi ve sayılarının arttırılmasına yönelik çeşitli aktiviteler planlanmaktadır. Ancak ülkemizde İBH hemşireliği alanında “uzmanlık” yetkisi kazandıracak herhangi bir lisansüstü veya sertifika programı bulunmamaktadır. İnflamatuar barsak hastalıkları hemşireliği gastroenteroloji . . . alanında henüz çok yeni bir gelişmedir. Ülkemizdeki sağlık kurumlarında İBH konusunda özel eğitim almış ve sadece İBH olan hastalarla çalışan hemşireler bulunmamaktadır. Tüm bunların sonucunda İBH yönetiminde multidisipliner ekip içerisinde aktif rol alacak, bu konuda yeterli bilgi ve beceri ile “uzmanlık” yetkisine sahip İBH hemşiresine gereksinim duyulmaktadır. Bu derlemede İBH hemşireliği, görevleri ve sorumlulukları, bunların yanı sıra uzman hemşirenin önemi açıklanmaktadır. Inflammatory bowel diseases (IBD) are chronic diseases which severely affect the quality of life, characterized by attacks and remissions, and require multiple drug use and continuous monitoring. Therefore, it is important to closely monitore clinically. In the developed countries such as England, United States, United Kingdom, Australia, various activities are planned in order to train IBD specialized nurses and to increase the number of them. But in our country no graduate degree or certificate programs are found as an “expertise” certificate authority in the field of IBD nursing IBD nursing is a new development in gastroenterology field. In our country, there are no nurses who have received special training and work only with the IBD patients in health care institutions. As a result of all these, IBD nurse is required who has an active role in the multidisciplinary team for IBD management, has the “expertise” authority and sufficient knowledge and skills in this regard. Therefore, IBD nursing, IBD nurse’s tasks and responsibilities, as well as the importance of specialist nurses are explained in this review Daha fazlası Daha az

Kronik Kalp Yetmezliği Olan Hastalarda Öz-Bakım Davranışlarının İncelenmesi

AYŞE AKBIYIK

Makale | 2016 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi1 ( 2 ) , pp.1 - 8

Amaç: Bu çalışma, kronik kalp yetmezliği olan hastaların öz-bakım davranışlarını ve özbakım davranışlarını etkileyen faktörleri incelemek amacıyla tanımlayıcı tipte yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma, bir kardiyoloji kliniğine başvuran 200 kronik kalp yetmezliği tanısı alan hasta ile Aralık 2007-Şubat 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri “Bireysel Tanılama Formu” ve “Kronik Kalp Yetmezlikli Hastaların ÖzBakım Davranışlarını Değerlendirme Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde sayı-yüzde değerlendirmeleri, student t testi ve tekyönlü varyans analizi kullanılmıştır. Bulgular: Hastaları . . .n yaş ortalamaları 65.46±11.71 yıldır. Öz-bakım davranışları incelendiğinde; ölçek toplam puan ortalaması 50.21±8.37, diyete ilişkin ölçek alt grup puan ortalaması 16.63±2.80, ilaçların kullanımına ilişkin ölçek alt grup puan ortalaması 17.93± 4.8, kilo ve sıvı izlemine ilişkin ölçek alt grup puan ortalaması 3.15±2.22, aktivite ve dinlenmeye ilişkin ölçek alt grup puan ortalaması 12.49±2.36 olarak bulunmuştur. Sonuç: Araştırmadan elde edilen sonuçlar ışığında, kronik kalp yetmezliği olan hastaların öz-bakım gücünü arttırmaya yönelik hastalığın tedavi ve prognozu hakkında eğitim programlarının hazırlanması, toplumsal destek sistemlerinin sağlanması ve bakımın sürekliliğinin sağlanması gereklidir. Objective: This descriptive research was conducted to analyze self-care behaviors and affecting factors of patients with chronic heart failure (CHF). Material and Method: The research was completed on 200 patients who have been diagnosed with CHF, between monthly dates of December 2007-February 2008. Research data were collected by using Patient Information Form, and Chronic Heart Failure Patients’ Self-Care Behaviors Evaluation Form. In the analysis of the data, percentage, student t test and one-way ANOVA tests were used. Findings: The mean age of the patients was 65.46 ± 11.71 years. When patients’ self-care behaviors were investigated; it was found that the mean scale total score was 50.21 ± 8:37. The mean subscale scores , including diet, using medicine, monitoring weight and fluid, activity and rest were 16.63±2.80, 17.93± 4.8, 3.15±2.22 and, 12.49±2.36, respectively. Conclusion: In the light of the research findings, for the patients with CHF the need for work such as continuation of the wellness of the patient, preparation of educational programs about the cure and prognosis, making efforts in the society aimed to increase the patients with chronic heart failure’s self-care power were recommended Daha fazlası Daha az

COVID-19 Tanılı Hastada Bakım Öncelikleri ve Kritik Hemşirelik Girişimleri: Dört Farklı Olgu Sunumu

AYŞE AKBIYIK

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.235 - 242

2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) yeni bir solunum yolu hastalığıdır ve salgın süreci dünyada yüz binlerce insanı etkilemiştir. Pandemik hale gelen bu süreçte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hemşireler topluma nitelikli ve güvenli sağlık hizmeti sunmak için ön saflarda görev almaktadır. Bu olağanüstü koşullarda büyük çaba ile COVID-19 tanılı hastalara bakım veren hemşirelerin, hastayı bütüncül olarak değerlendirebilmeleri gerekmektedir. Ayrıca hemşirelik girişimlerini planlayabilmeleri için de etkili hemşirelik bakımına yönelik yol haritaları sunmanın önemli olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda bu çalışmada COVID-19 tanısı al . . .mış dört ayrı olgu, her bir vakaya özgü hemşirelik tanıları doğrultusunda bakım öncelikleri ve kritik hemşirelik girişimleri ile sunulmuştur The coronavirus disease 2019 (COVID-19) is a new respiratory disease, and as a pandemic has affected hundreds of thousands of people all around the world. In Turkey, as well as all over the world, nurses are on the front lines to provide qualified and safe healthcare services to the society. In these extraordinary conditions, nurses who care for patients diagnosed with COVID-19 should be able to evaluate the patient as a whole. It is also a fact that it is important to provide road maps for effective nursing care so that they can plan nursing interventions. In this context, four different cases diagnosed with COVID-19, their care priorities, and critical nursing interventions are presented in line with the nursing diagnoses specific to each case Daha fazlası Daha az

COVID-19 Pandemisi ve Hemşireler için Etik Sorunlar

ESRA AKIN

Makale | 2020 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi5 ( 2 ) , pp.139 - 142

Dünya’nın hiç beklemediği bir anda yüz yüze geldiği COVID-19 pandemisi, Aralık 2019’da Çin’in Hubei eyaleti Wuhan kentinde bildirilen ilk vakalar ile yaşamımıza girmiştir. Ortalama olarak beş aydır her gün artan hasta ve ölüm sayıları ile bireylerin, toplumların hayatlarında ciddi değişimlere neden olmuştur. Sağlık sistemini ve sağlık bakım profesyonellerini de derinden etkileyen bu süreçte hemşireler de etik sorunlarla sıklıkla karşılaşmaktadırlar. Bu etik sorunlar; “hemşirelerin, hastaların, meslektaşlarının ve ailelerin güvenliği”, “kısıtlı kaynakların dağıtımı” ve “hemşirelerin hastalar ve aileleri olan ilişkilerinin değişen doğ . . .ası” kapsamında ele alınabilir. Hastanın doğrudan bakım vericisi olan hemşirelerin yaşadığı/yaşayabileceği etik ikilemleri nedenleri ile özetleyen bu makalenin COVID-19’un var olma sürecinin önümüzdeki günlerde de devam edeceği düşünüldüğünde konuya ilişkin bir bakış açısı geliştireceği düşünülmektedir. The COVID-19 pandemic, which the world faced at a very unexpected moment, entered our lives with the first cases Wuhan, China’s Hubei province in December 2019. It has caused serious changes in the lives of individuals and communities with the increasing number of patients and deaths every day for an average of five months. In this process which deeply affects the health system and health care professionals, nurses frequently encounter ethical problems. These ethical issues can be addressed within the context of “safety of nurses, patients, colleagues and families”, “distribution of limited resources”, and “changing nature of nurses’ relationships with patients and their families”. It is believed that the present article, summarizes the ethical dilemmas experienced by the nurses, will provide a perspective on the issue considering that the presence of COVID-19 will continue in the coming days. Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms