Filtreler
Filtreler
Bulunan: 312 Adet 0.002 sn
Tam Metin [1]
Yayın Tarihi [1]
Yayın Dili [4]
Yumuşak güç ve popüler kültür bağlamında Kore dalgası: K-Pop hakkında bir değerlendirme The Korean wave in the context of soft power and popular culture: An evaluation on K-Pop

İriyarı, Merve

Yüksek Lisans | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETGüney Kore hükümetinin, 1990'lı yıllarda yumuşak güç politikaları ve kamu diplomasisi uygulamaları kapsamında oluşturduğu kültür politikaları, istikrarlı çalışmaların sonucunda, günümüzde Kore Dalgası ya da Hallyu isimleriyle bilinen kültür akımını oluşturmuştur. Kore Dalgası, geleneksel ve popüler Kore kültüründen uyarlanarak hazırlanan içeriklerin, özellikle medya ve teknolojik araçlar sayesinde tüm dünyada paylaşılmasıyla küresel bir akıma dönüşmüştür. Kore Dalgası, üç temel endüstriyle bağlantılıdır ve günümüzde K-pop yani Güney Kore müzik endüstrisiyle popülerlik kazanmış bir kültür akımı olarak bilinmektedir. Bu çalışmada, . . . yumuşak güç politikaları ve kamu diplomasisi uygulamaları, Güney Kore'nin kültür akımı olan Kore Dalgası ile ilişkisi bağlamında ele alınmaktadır. Kore Dalgası söz konusu olduğunda gündeme gelen konuların kaynağı olarak geleneksel ve popüler Kore kültürü ve bu kültürlerin öğeleriyle oluşturulan Kore Dalgası ile bağlantılı endüstriler, Güney Kore'nin tanıtımında önemli bir işleve sahiptir. Bu bağlamda, çalışmada, Kore Dalgası ile bağlantılı endüstrilerin temelini oluşturan üç alandan biri olarak K-pop hakkında bir değerlendirme yapılmakta ve son yıllarda küresel bir kültür akımı haline gelen Kore Dalgası'nın en etkili unsurlarından biri olan K-pop, küreselleşme bağlamında ele alınmaktadır.ABSTRACTThe cultural policies created by the South Korean government within the scope of soft power policies and public diplomacy practices in the 1990s, as a result of consistent efforts, created the cultural movement known today as the Korean Wave or Hallyu. The Korean Wave has turned into a global trend with the sharing of content, which is adapted from traditional and popular Korean culture, all over the world, especially through media and technological tools. The Korean Wave is linked to three main industries and is known today as a cultural movement that gained popularity with the K-pop that is so say South Korean music industry. In this study, soft power policies and public diplomacy practices are discussed in the context of South Korea's relationship with the Korean Wave, which is a cultural movement. When it is discussed to the Korean Wave, traditional and popular Korean culture as the source of the issues and the industries related to the Korean Wave, which are created with the elements of these cultures, have an important function in the promotion of South Korea. In this context, in the study, K-pop is evaluated as one of the three fields that form the basis of the industries related to the Korean Wave, and K-pop, one of the most influential elements of the Korean Wave, which has become a global cultural movement in recent years, is considered in the context of globalization Daha fazlası Daha az

Examining the Effect of Venipuncture Technique with Vacutainer and Injector on the Rate of Hemolysis

BURCU CEYLAN | SALİHA AKSUN | AYŞE AKBIYIK | DERYA UZELLİ YILMAZ | ESRA AKIN

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 7 ( 2 ) , pp.307 - 312

Objective: This study was conducted to determine hemolysis rates for venous blood samples drawn by injector and vacutainer holder and to assess the effect of the venipuncture technique on the process of hemolysis. Material and Method: This cross-sectional and analytical study was conducted with 128 patients who were admitted to the Cardiology and Angio clinics of a university hospital and met the inclusion criteria. One group of patients who were to have routine biochemical tests underwent venipuncture with an injector, and another group with a vacutainer. Results: The serum hemolysis level is not significantly different by gender. . . .No significant correlation was found between blood serum hemolysis levels and age or Body Mass Index with blood drawn with an injector or with a vacutainer. While the serum hemolysis level was on average 0.11 g/dl in blood drawn with an injector, the level in blood drawn with a vacutainer was 0.06 g/dl; the difference was not statistically significant. Conclusion: This study revealed that there was no statistically significant difference between hemolysis rates in blood drawn with an injector or with a vacutainer. However, the hemolysis rates in blood drawn with an injector were almost twice the rates noted in blood drawn with a vacutainer, and this difference may be clinically significant. Amaç: Bu araştırma enjektör ve vacutainer kullanılarak alınan venöz kanlarda hemoliz oranını belirlemek ve kan alma tekniğinin hemoliz gelişimi üzerindeki etkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel ve analitik tipte olan bu araştırma, bir üniversite hastanesinin Kardiyoloji ve Anjiyo kliniklerine yatışı yapılan ve araştırmaya dahil edilme kriterlerine uyan 128 hasta ile yürütülmüştür. Rutin biyokimyasal tetkikleri istenilen bir grup hastadan enjektörle, diğer gruptaki hastalardan vacutainer ile kan alınmıştır. Bulgular: Serum hemoliz düzeyi cinsiyetler arasında anlamlı olarak farklı değildir. Enjektör ve vacutainer ile alınan kan örneklerindeki serum hemoliz düzeyleri ile yaş ve Beden Kütle İndeksi arasında anlamlı korelasyon saptanmamıştır. Serum hemoliz düzeyi enjektör ile alınan kanlarda ortalama 0.11 g/dl iken vacutainer ile alınan kanlarda ortalama 0.06 g/dl olup bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Sonuç: Bu araştırmada enjektör ve vacutainer ile alınan kan örneklerindeki hemoliz oranları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemiştir. Ancak enjektörle alınan kanlarda ortalama hemoliz oranı vacutainer ile alınan kanlardan neredeyse iki kat fazladır, bu fark klinik açıdan anlamlı olabilmektedir Daha fazlası Daha az

A research on the moderating role of ethical leadership in relationship between person- organization fit and organizational commitment in accomodation operations Konaklama işletmelerinde kişi örgüt uyumu ile örgütsel bağlılık arasındaki ilişkide etik liderliğin düzenleyici rolü üzerine bir araştırma

Sidal, Öznur

Doktora Tezi | 2022 | Graduate School of Social Sciences

ABSTRACTEmployees in accommodation establishments are an important production factor and they affect establishment performance and competitive power of the establishment. Because of this reason, efforts should be made in order to attract qualified employees to the organization and to ensure their organizational commitment. One of the important factors for ensuring organizational commitment is the ethical leaders who create environments that support, motivate, encourage and develop their subordinates in organizations with their reliable, honest, fair and principled behaviours. Another factor that increases organizational commitment i . . .s the existence of fit between the goals and values of the organizations and the goals and values of the employees. This concept, known as the concept of person-organization fit, has a positive effect on the performance of employees and the organizational success. The main purpose of this study within this context is to determine the relationship between the organizational commitment levels of employees in accommodation establishments and person-organization fit in Izmir. And to determine whether ethical leaders have a moderating role and present the degree of influence in aforementioned relationship. In other words, the purpose is to explain which ones of the dimensions of organizational commitment are associated with the dimensions of the employee-organization fit and ethical leadership, which dimensions of ethical leadership are associated with the dimensions of person-organization fit, and the iv moderating effect of ethical leadership between these two variables. The model of the research was developed based on the relevant literature in the direction of this purpose.ÖZETKonaklama işletmelerinde işgörenler, önemli bir üretim faktörüdür ve işletme performansını ve işletmenin rekabet gücünü etkilemektedir. Bu sebeple nitelikli işgörenlerin örgüte çekilmesi ve örgütsel bağlılıklarının sağlanması için çaba sarfedilmesi gerekmektedir. Örgütsel bağlılığın sağlanması için önemli faktörlerden biri, güvenilir, dürüst, adil ve ilkeli davranışlarıyla örgütlerde astlarını destekleyen, motive eden, cesaretlendiren ve gelişimlerini sağlayan ortamları yaratan etik liderlerdir. Örgütsel bağlılığı arttıran bir diğer faktör ise örgütlerin amaç ve değerleri ile işgörenlerin değer ve hedefleri arasındaki uyumun varlığıdır. Kişi-örgüt uyumu kavramı olarak bilinen bu kavram çalışanların performansı ve örgütün başarısı üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Bu bağlamda bu araştırmanın temel amacı İzmir ilindeki konaklama işletmelerinde çalışanların örgütsel bağlılık düzeylerinin kişi örgüt uyumu ile ilişkisini belirlemektir. Bu ilişki içerisinde de etik liderlerin düzenleyici rolünün olup olmadığını ve etki derecesini ortaya koymaktır. Başka bir tanımlama ile amaç, örgütsel bağlılık boyutlarından hangilerinin, işgörenlerin kişi -örgüt uyumu ve etik liderlik boyutlarıyla ilişkili olduğunu, etik liderlik boyutlarının hangilerinin kişi örgüt uyumunun boyutları ile ilişkili olduğunu ve etik liderliğin iki değişken arasındaki düzenleyicilik etkisini açıklamaktır. Bu amaç doğrultusunda ilgili literature dayandırılarak araştırmanın modeli geliştirilmiştir Daha fazlası Daha az

Poliamid 66 malzemelerin alttan ısıtma yardımıyla sürtünme karıştırma nokta kaynağı proses parametrelerinin optimizasyonu Optimization of friction stir spot welding process parameters of polyamide 66 materials with bottom heating process

Kara, Koray

Yüksek Lisans | 2022 | Fen Bilimleri Enstitüsü

ÖZETBu çalışmada katı haldeki malzemelerin kaynağında kullanılan sürtünme karıştırma kaynağının bir çeşidi olan sürtünme karıştırma nokta kaynağına özgü tasarlanmış bir parça bağlama aparatı yardımıyla ve alttan ısıtma kullanılarak farklı proses parametre değerleri için katkısız poliamid 66 (PA66) ve cam elyaf katkılı poliamid 66 levhaların kaynak işlemi gerçekleştirilmiştir. Geçmişte yapılan çalışmalara bakıldığında bu kaynak yöntemi çeşitli metal malzemelere uygulanmış ve başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bu yöntemin termoplastikler ile olan çalışmalarına bakıldığında ise yapılan çalışma sayısı metallere göre daha azdır. Yüksek e . . .rime sıcaklığı ve dayanım, sıcaklık artışında sertliğini koruma, alev geciktiricilik gibi sebeplerden dolayı seçilen poliamid 66 malzemelerin kaynak bağlantısına dönme hızı, cam elyaf katkısı ve alttan ısıtma sıcaklığının etkisini görmek için oluşturulan deney gruplarının bindirme kaynağı kesme kuvveti sonuçları analiz edilmiştir.ABSTRACTIn this study polyamide 66 (PA66) and glass-fiber reinforced PA66 sheets have been welded by using a bottom heating process for different process parameter values with the help of a specifically designed fixture for friction stir spot welding (FSSW) which is a type of friction stir welding (FSW) used for welding of solid materials. This welding process had been applied successfully on various metal materials in past studies. On the other hand, existing studies of this process for thermoplastics are fewer than metals. Tensile shear strengths of lap joints were analyzed to determine the effect of rotational speed, additive of glass-fiber and bottom heating temperature on welding joint of polyamide 66 materials chosen for high melting temperature and thermal resistance, preservation of rigidity during temperature increasing, flame retardant reasons. Optimal welding parameters were found as the rotational speed of 1500 rpm, the bottom heating temperature of 120 °C for natural polyamide 66 joints, the rotational speed of 2500 rpm, the bottom heating temperature of 120 °C for 15 glass-fiber reinforced polyamide 66 joints and rotational speed of 2500 rpm, the bottom heating temperature of 150 °C for 30 glass-fiber reinforced polyamide 66 joints. 3 mm plunge depth, 60 second preheating time, 20 second dwelling time, and 10 mm/min plunge rate have been selected as constant parameters Daha fazlası Daha az

Murathan Mungan'ın romanlarında mekanın poetikası: Fenomenolojik bir deneme The poetics of space in Murathan Mungan's novels: A phenomenological

Gönen, Eylül

Yüksek Lisans | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETİnsanın mekân algısında meydana gelen değişimler, sanatı, estetiği ve edebiyatı da etkisi altına almıştır. Psikanalitik kuramın katkısıyla ruhsal durumların daha anlaşılır olmasına imkân sağlayan mekân, insanın iç dünyasını yansıtacak biçimde romana taşınmış fenomenolojik ve analitik bir kategori olması dolayısıyla modern ve postmodern romanın vazgeçilmezi olmuştur. Çalışmamız bir fenomenoloji tezi olmaktan ziyade fenomenoloji felsefesinin edebî bir tür olan romandaki mekân ile ilişkisini ele almaktadır. Bir yorumlama ve analiz metodu olarak tercih ettiğimiz fenomenolojik mekân yaklaşımı, edebi metinlerin incelenmesinde felsefi . . .bir arka plan üzerinden yazınsal okumalara önemli bir katkı sunmaktadır. Bu düşünceden hareketle çalışmamızda, Gaston Bachelard'ın mekânın içsel değerleri üzerine oluşturduğu fenomenolojik bakış açısı esas alınmış roman kahramanlarının psikolojik duygu durumlarını belirleyen mekânsal etkileşimler, algısal boyutta açık-geniş bir nitelik taşıması nedeniyle mutluluk ve düşsel mekânlar olarak geliştirilmiştir. Murathan Mungan'ın şairliği, romancılığı ve öykücülüğü hakkında pek çok çalışma yapılmasına rağmen, romanlarındaki mekân algısı münferit bir şekilde incelenmemiştir. Bu çalışmanın amacı, fenomenolojik mekân yaklaşımına Gaston Bachelard'ın mekân poetikası ile bir çerçeve oluşturduktan sonra, Murathan Mungan'ın romanlarındaki mekân algısını bu çerçeve doğrultusunda ele alıp, karakterlerin ruh dünyalarının mekâna yansıyan ve onunla bütünleşip anlam oluşturan deneyimsel boyutunu incelemektir.ABSTRACTChanges in human perception of space have also influenced art, aesthetics and literature. With the contribution of psychoanalytic theory, the space that allows mental states to be more understandable has been moved to the novel to reflect the inner world of the person being a phenomenological and analytical category, it has become indispensable for the modern and postmodern novel. Our study, rather than being a phenomenology thesis, deals with the relationship of the philosophy of phenomenology with space in the novel, which is a literary genre. The phenomenological space approach, which we prefer as a method of interpretation and analysis, makes an important contribution to literary readings on a philosophical background in the study of literary texts. Based on this idea, the phenomenological point of view of Gaston Bachelard on the internal values of space was taken as a basis in our study spatial interactions that determine the psychological emotional states of the novel's heroes were developed as happiness and dream spaces due to the fact that they have an open-wide nature in the perceptual dimension. Although there have been many studies about Murathan Mungan's poetry, novelism and storytelling, the perception of space in his novels has not been studied individually. The aim of this study is to examine the experiential dimension of the spirit worlds of the characters that are reflected in space and integrate with it and create meaning by considering the perception of space from a phenomenological point of view in Murathan Mungan's novels after creating a framework for the phenomenological approach to space with Gaston Bachelard's space poetics Daha fazlası Daha az

Çocuk hakları bağlamında mülteci çocukların uluslararası haber medyasındaki temsili: bir görsel çerçeveleme çözümlemesi Representation of refugee children in international news media in the context of child rights: A visual framing analysis

Uğur, Aydın

Yüksek Lisans | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETBu çalışma, uluslararası haber medyası AFP, Reuters, Sputnik ve Anadolu Ajansı (AA) tarafından servis edilen ve mülteci çocukların temsil edildiği haber fotoğraflarını çalışma kapsamında belirlenen konuya özgü görsel çerçeveler dikkate alınarak çözümlemeyi, böylece, mülteci çocukların uluslararası haber medyasında nasıl temsil edildiğini ve çocuk haklarının önemini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Aynı amaçla, Reuters, Sputnik ve Anadolu Ajansı (AA) ile birlikte uluslararası haber medyası BBC tarafından servis edilen mülteci çocuklara ilişkin haberler çocuk hakları bağlamında çözümlenmiştir. Ayrıca, bu çalışmanın dört temel amacı . . .bulunmaktadır. Birincisi, mülteci çocukların uluslararası haber medyası tarafından servis edilen haber fotoğraflarında olumlu/olumsuz nasıl temsil edildiğini belirlemektir. İkincisi, mülteci çocukların temsil edildiği haber fotoğraflarının, çalışma kapsamında belirlenen konuya özgü görsel çerçevelerin en çok hangisinde yer aldığını belirlemektir. Üçüncüsü, mülteci çocukların en çok hangi konularda (eğitim, sağlık, çocuk işçiliği, istismar vs.) ve nasıl temsil edildiğini deşifre etmektir. Dördüncüsü ise, çalışma kapsamında belirlenen konuya özgü görsel çerçeveler dikkate alınarak çözümlenen mülteci çocukların fotoğraflarında en çok hangi konularda çocuk hakları ihlali yapıldığını belirlemektir. Bu çalışmada, mülteci çocukların temsil edildiği ve uluslararası haber ajansları AFP, Reuters, Sputnik ve Anadolu Ajansı (AA) tarafından servis edilen haber fotoğrafları ve foto galerilerde yer alan fotoğraflar, konuya özgü görsel çerçeveler mağdur çocuklar sorun çıkaranlar ve günah keçisi dikkate alınarak çözümlenmektedir. Çalışmanın sonuç bölümünde, çalışma sonucunda elde edilen bulgular dikkate alınarak konuya dair sorunların tespiti yapılmakta ve mülteci çocukların haber medyasında nasıl temsil edilmesi gerektiğine ilişkin önerilerde bulunulmaktadır.ABSTRACTThis study aims to analyze the news photos served by the international news media AFP, Reuters, Sputnik and Anadolu Agency (AA) and in which refugee children are represented by taking into account the visual frames context of international child rights, thus highlighting the importance of the child rights and how refugee children are represented in the international news media. For the same purpose, the news on refugee children served by the international news media, BBC along with Reuters, Sputnik and Anadolu Agency (AA) were analyzed in terms of children's rights. In addition, this study has four main objectives. The first one is to define how refugee children's visuals which are serviced by international news agencies negatively or positively are represented. The second one is to determine which news visuals are included the most and how they are represented, in the context of the study and study's defined framing. The third one is to decipher which of the topics (education, health, child labor, abuse) that refugee children take part most and how they are represented. The last one is to define what kinds of topics children's pictures are exposed and to find in which topics their rights are violated by the help of visual framing analysis. In this study, news photos and photos in photo galleries refugee children are represented in and served by international news agencies AFP, Reuters, Sputnik and Anadolu Agency (AA) are analyzed by taking victim children, troublemakers and scapegoats into consideration. In the conclusion part of the study, considering the findings obtained as a result of the study, the problems related to the subject are determined and suggestions are made on how refugee children should be represented in the news media Daha fazlası Daha az

Yaşlılıkta Beslenme Durumunu Etkileyen Engellilik Sorunlarına Karşı Uygulanan Beslenme Çözümleri

DİLEK ONGAN

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 7 ) , pp.435 - 440

Yaşlanma her canlıda görülen, tüm işlevlerde azalmaya sebep olan, evrensel bir süreçtir. Dünya genelinde yaşlı nüfusun hızla arttığı görülmekte ve 2050 yılında her 6 kişiden birinin 65 yaş ve üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Fizyolojik bir süreç olan yaşlılık, bireylerin aktivite düzeyini ve işlevselliğini azaltan/sınırlayan, onları sosyal, fiziksel ve duygusal olarak farklı derecelerde bağımlı kılabilen bir dönemdir. Yaşın ilerlemesiyle fizyolojik, psikolojik, bilişsel, sosyal alanlarda değişiklikler görülmekte, bireyin bilişsel ve fonksiyonel kapasitesi azalırken kronik hastalıkların sayısı artabilmektedir. Yaşlılığa bağlı ha . . .stalıkların önlenmesinde, geciktirilmesinde ve tedavisinde beslenme durumunun korunması ve iyileştirilmesi önemlidir. Yaşlı yetişkinlerin beslenme durumunu etkileyen sorunlara karşı uygulanan beslenme çözümlerinin beslenme durumunun iyileştirilmesinde etkili olduğu görülmekte, bu uygulamaların çoğaltılması ve yaygınlaştırılması gerekmektedir. Yaşlı yetişkinlere yönelik beslenme hizmeti uygulamaları; yaşlılıkta besin güvencesizliğini giderme, yaşlı yetişkinlerdeki çeşitli engellilik durumlarının beslenme durumunu olumsuz etkileme olasılığını azaltma ve sosyal yaşamı zenginleştirme potansiyeline sahiptir. Bu kapsamda literatürde günlük yaşam aktivitelerini destekleyici akıllı cihazlar ve teknolojiler, ShopWell, Nutrihealth, MyPlate, PlateJoy gibi mobil, SmoothFood, Meals on Wheels gibi yemek dağıtım uygulamalarının olduğu görülmektedir. Beslenmeye yardımcı teknolojik cihazlar sayesinde yaralanmaların önüne geçilip, sosyal destek sağlayan beslenme hizmeti uygulamaları ile yaşlı yetişkinlerin aktif yaşama sağlıkla devam etmeleri, beslenme durumlarını iyileştirmeleri sağlanabilir. Bu konuda yurtdışında, Türkiye’ye göre daha çeşitli uygulamalar bulunmaktadır. Ülkemizde de yaşlı yetişkinlere yönelik beslenme hizmeti uygulamalarının çeşitlerinin artırılması ve uygulama sonuçlarının izlenmesi önerilmektedir. Bu makalede yaşlılıkta beslenme durumunu etkileyen engellilik sorunlarına yönelik beslenme çözümleri derlenmiştir. Aging is a universal process seen in every living being and causes decrease in all functions. Older population is increasing rapidly around the world; one of every 6 people is predicted to be 65 years and older by 2050. Aging, being a physiological process, is a period that reduces/ limits the activity level and functionality of individuals and may make them socially, physically and emotionally dependent to different degrees. Changes are observed in physiological, psychological, cognitive and social areas as age progresses. While cognitive and functional capacity decreases, number of chronic diseases may increase. It is important to maintain and improve nutritional status in the prevention, delay and treatment of aging related diseases. Nutritional solutions applied against problems affecting nutritional status of older adults are efficient in improving the nutritional status, and they should be increased and disseminated. Nutritional service practices for older adults have the potential to reduce food insecurity in old age, reduce the possibility of various disability conditions which may affect nutritional status negatively, and enrich social life. In this context, there are smart devices and technologies that support daily living activities, mobile applications such as ShopWell, Nutrihealth, MyPlate, PlateJoy, and food delivery applications such as SmoothFood, Meals on Wheels in the literature. Disability and injuries may be prevented thanks to the technological devices that assist nutrition, it may be ensured that older adults can continue their active lives in a healthy way and improve their nutritional status with nutritional service applications providing social support. In this regard, there are more diverse those applications abroad than in Turkey. In our country, it is recommended to increase the variety of nutrition service applications for older adults and to monitor the results of applications. In this article, nutritional solutions for disability problems affecting nutritional status in old age were reviewed Daha fazlası Daha az

Nonlinear viscoelastic properties of nano and micro sized clay suspensions Nano ve mikro boyutlu kil süspansiyonlarının doğrusal olmayan viskoelastik özellikleri

Ülker, Ceylan

Yüksek Lisans | 2022 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ABSTRACTClay colloids and suspensions are distinguished from other colloidal minerals by wide ranges of application area. Clay-based colloidal systems are frequently used in various industries, including cosmetics, oil industry, medicine, pharmacy, catalysis, textiles, remediation, and food packaging. Mechanical and thermo-structural properties of these systems provide valuable information in terms of some important criteria such as shelf life, gelation process, and degradation time. The foucus point of this study is to consider the application of water-clay suspensions in drilling fluid more than aforementioned industries. It is ai . . .med to characterize the nonlinear viscoelastic properties of five different water-clay suspensions under Large Amplitude Oscillatory Shear (LAOS) based on the stress decomposition approach. Four type of sepiolite clay sample collected directly from specific beds near Eskisehir in Turkey and a commercial bentonite clay (Wyoming bentonite) as the API reference clay was considered to prepare fresh water-clay suspensions. Sepiolite clay rocks were subjected to some physical treatments to obtain nano- and micro-sized particle distribution.ÖZETKil kolloidleri ve süspansiyonları, geniş uygulama alanları olması sebebiyle diğer kolloidal minerallerden ayrılmaktadır. Kil bazlı kolloidal sistemler kozmetik, petrol endüstrisi, tıp, eczacılık, kataliz, tekstil, iyileştirme ve gıda paketleme gibi çeşitli endüstrilerde sıklıkla kullanılmaktadır. Bu sistemlerin mekanik ve termo-yapısal özellikleri, raf ömrü, jelleşme süreci ve bozunma süresi gibi bazı önemli kriterler açısından önemli bilgiler sağlar Bu çalışmanın odak noktası, yukarıda belirtilen diğer endüstrilerden ziyade petrol endüstrisinde su-kil süspansiyonlarının sondaj sıvısında uygulanmasının ele alınmasıdır.Bu çalışmada, Büyük Genlikli Salınımlı Kesme (LAOS) altında beş farklı su-kil süspansiyonunun doğrusal olmayan viskoelastik özelliklerinin karakterize edilmesi amaçlanmıştır. Türkiye'de Eskişehir yakınlarındaki belirli yataklardan doğrudan toplanan dört tip sepiolit kil numunesi ve API referans kili olarak ticari bir bentonit kili (Wyoming bentonit) saf su-kil süspansiyonları hazırlamak için kullanılmıştır. Sepiyolit kil kayaçları, nano ve mikro boyutlu parçacık dağılımı elde etmek için bazı fiziksel işlemlere tabi tutulmuştur. Hazırlanan su-kil süspansiyonları ilk olarak Discovery Hybrid Rheometer (DHR-II) kullanılarak 25° C'de LAOS testine tabi tutulmuştur. Ayrıca, nano ve mikro parçacık boyutu dağılımlarına sahip sepiyolit numunesi (Türk Tajiri Bej, TTB), yüksek sıcaklıklarda daha fazla LAOS analizi için seçilmiştir. Malzeme stres tepkisi (material stress response), Fourier dönüşümü (tek tamsayılı harmonik ayrışma) yoluyla elastik ve viskoz stres bileşenlerine ayrıştırıldı. Pipkin uzayında çizilen Lissajous-Bowditch döngüleri (Lissajous eğrileri), doğrusal olmayan bölgenin başlangıcını saptamak için reolojik olarak değerlendirilmiştir. Osilasyonlu tarama testleri, dört sıcaklıkta (25, 50, 100, 150° C) ve frekanslarda (0.25, 0.5, 0.75, 1 Hz) gerinim (strain) ve gerinim hızının (strain rate) bir fonksiyonu olarak akışkan sistemlerinin viskoelastik doğrusal olup olmadıklarını saptamak için uygulanmıştır Daha fazlası Daha az

Besin Gruplarının Meme Kanseri Gelişme Riski Üzerine Etkileri Var Mıdır?

Ülker, Ceylan

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 7 ( 2 ) , pp.339 - 343

Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Genetik, davranışsal ve çevresel faktörler meme kanseri etiyolojisinde yer almaktadır. Bu derlemede çevresel ve davranışsal bir faktör olan beslenme kapsamında süt ve süt ürünleri; et ve et ürünleri; sebze ve meyve; tahıl, yağ tüketimi ile meme kanseri riski arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Süt ve süt ürünlerinin bileşiminde bulunan kalsiyum ve D vitamini meme kanseri riskinde koruyucu role sahip olabilir. Ancak kırmızı ve işlenmiş etlerde genellikle pişirme sırasında oluşan bileşikler meme kanseri riskini artırabilir. Sebze ve meyveler ise zengin vitamin, polifen . . .ol, karotenoid ve posa içerikleri sayesinde meme kanseri riskini azaltabilir. Benzer şekilde tam tahılların bileşiminde bulunan fitoöstrojenler, fenolik asitler, antioksidan vitaminler ve posa meme kanseri riskini azaltabilir. Diyet yağ alımı ve yağ asitleri ile meme kanseri riskini inceleyen çalışmaların sonuçları ise farklılık göstermektedir. İncelenen bu besin gruplarının meme kanseri riski üzerine etkisinin araştırılması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Breast cancer is the most common type of cancer in women. Breast cancer is caused by a combination of genetic, behavioral, and environmental factors. In this review, it is aimed to examine the relationship between nutrition which is behavioral and enviromental factors and breast cancer risk. Within the scope of nutrition, milk and product, meat and product, vegetables and fruit, cereal, oil food groups is discussed. Calcium and vitamin D, which are found in milk and dairy products, may reduce the risk of breast cancer. Compounds commonly formed during cooking in red and processed meats, on the other hand, can increase the risk of breast cancer. Vegetables and fruits can reduce the risk of breast cancer thanks to their rich vitamin, polyphenol, carotenoid and fiber content. Similarly, phytoestrogens, phenolic acids, antioxidant vitamins and fiber found in the composition of whole grains can reduce the risk of breast cancer. The results of studies examining on dietary fat intake, fatty acids and breast cancer risk differ. More research is needed to investigate the effects of these food groups on breast cancer risk Daha fazlası Daha az

Beta Glukanların Bağışıklık Üzerine Etkileri: Güncel Yaklaşımlar

Ülker, Ceylan

Makale | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 7 ( 1 ) , pp.173 - 178

Beta glukanlar, uzun yıllar boyunca bilimsel çalışmalara konu olmuş, sağlık alanında katma değere sahip yan ürünlerdir. Yapılan çalışmalar, beta glukanların antioksidan, antiinflamatuvar, antiviral özelliklerine ışık tutmuştur. Çok sayıda ülke beta glukanları sağlıklı yaşam için besin takviyesi olarak onaylamıştır. Son yıllarda sürekli gündemde olan COVID-19’a karşı da beta glukanların koruyucu ve tedavi edici özelliklere sahip olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Koruyucu ve tedavi edici özelliklerini hangi moleküler yolaklar üzerinden ortaya koydukları tam anlamıyla kesinleşmemiş olsa da beta glukanların bağışıklık sistemi . . .üzerindeki etkilerine yönelik araştırmalar devam etmektedir. Bu derlemenin amacı, beta glukanların bağışıklık sistemi üzerindeki ve özellikle de viral hastalıklara karşı olan etkinliklerini güncel literatür ışığında sunmaktır. Çalışma kapsamında özellikle güncel ve konunun önemini yansıtan, 60 adet İngilizce bilimsel kaynak taranarak derlenmiştir. Sonuç olarak, beta glukanların immün-modulasyon, edinsel bağışıklık, antioksidan ve anti-inflamatuvar özelliklerinin olduğu, sağlık üzerine olumlu etkiler gösterdikleri belirlenmiştir. Beta glucans are by-products that have added-value in the field of health which have been the subject of scientific studies for many years. Studies have shed light on the antioxidant, anti-inflammatory and antiviral properties of beta glucans. Many countries have approved beta glucans as nutritional supplements for healthy living. There are studies showing that beta glucans have protective and therapeutic properties against COVID-19, which has been on the agenda in recent years. Although the molecular pathways through which they reveal their protective and therapeutic properties have not been fully determined, the studies on effects of beta glucan on immune system continue. The aim of this review is to present the activities of beta glucans on the immune system and especially against viral diseases in the light of current literature. Within the scope of the study, 60 current English scientific references which reflect the importance of the subject, were screened and reviewed. Consequently, it has been determined that beta glucans have properties of immunomodulation, adaptive immunity, and antioxidant, anti-inflammatory and positive effects on health Daha fazlası Daha az

Hava ve uzay hukukunun tarihsel gelişimi ve uyduların barışçıl amaçlarla kullanımı sorunu Historical development of air and space law and the problem use of satellites for peaceful purposes

Şeker, Pervin

Yüksek Lisans | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETİnsanlığın önce karada daha sonra denizde ve havada yaptığı keşifler birbirinden ve süreç içerisinde gelişen ihtiyaçlarından bağımsız değildir. 'Uzay Çağı'nı başlatan Sputnik I uydusunun fırlatılması, insanlık tarihinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Edinilen deneyimlerin yeni keşfedilen alanlarda kullanılması düşüncesi, yasal düzenlemeler yapılırken analojilerin kullanılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Uzaya doğru atılan adımların hızlanması, alanın korunması için gerekli ilke ve düzenlemeleri önemli hale getirmiştir. Bu bağlamda deniz, hava ve Antarktik analojilerinden edinilen deneyim ve düzenlemeler etkili olmuştur. Ayrıca . . . dönemin uzay güçlerinin yaklaşımları ve tarihsel süreçler düzenlemeler üzerinde etkili olan diğer faktörlerdir. Uzaya ilişkin faaliyetlerin ilk olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında başlaması, devletler arası askeri güç mücadelesinin uzaya taşınmasıyla sonuçlanmıştır. Öte yandan uzayın res communis doğası gereği hazırlanan düzenlemeler tüm insanlığı kapsayacak ve barışçıl bir alanı destekleyecek şekilde oluşturulmuştur. Bu bağlamda uzay hukukunun temel ilkelerden biri olan 'uzayın barışçıl amaçlarla keşif ve kullanımı ilkesi' ön plana çıkmaktadır. Bu ilke aktörler tarafından 'saldırgan olmayan' (non-aggressive) ve 'askeri olmayan' (non-military) şeklinde yorumlanmıştır. Fakat kavramın yapısındaki belirsizlik hali bazı uzay faaliyetlerinin yasal olarak uygunluğunu tartışmalı hale getirmektedir. Özellikle Soğuk Savaş'ın da başlamasıyla sistemsel dönüşümün etkileri bu tartışmaları daha görünür hale getirmiştir. Bu etkiler, alana yönelik aktörlerin ve faaliyetlerin doğasında değişime neden olmuş ve Eski Uzay (Old Space) ve Yeni Uzay (New Space) olarak adlandırılan dönemsel ayrımı yaratmıştır. Bu sürecin şekillenmesinde devlet dışında özel şirketler ve bireyler gibi yeni aktörlerin artan hakimiyeti göze çarpmaktadır. Ayrıca bu aktörlerin uzayın kullanım şekillerinde değişikliğe sebep olduğu da görülmektedir. Bu doğrultuda uzay endüstrisinin özellikle ticari anlamda gösterdiği gelişim devletleri alana adeta bağımlı hale getirmiştir. Uzay endüstrisinin en eski ve önemli uygulamalarından olan uydular, değişim sürecinden etkilenmeleri ve bu süreçte yoğun olarak kullanılmaları nedeniyle dikkat çekmektedir. Bununla birlikte günümüzde, giderek artan varlık ve etkinliği dikkate alındığında, uydu karşıtı silahlar/anti uydu silahların (anti-satellite weapons-ASAT) durumu yeni düzenlemelerin varlığını gerektirmektedir. Tüm bu gelişmelerden hareketle, literatür ve güncel kullanım ve uygulamalar dikkate alındığında, uyduların 'barışçıl' doğasının sorgulanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.ABSTRACTThe discoveries made by humankind, first on land and then on the sea and air, are not independent of each other and their evolving needs in the process. The launch of the Sputnik I satellite, which started the 'Space Age', started in a new era in human history. The idea of using the acquired experiences in newly discovered areas has made it inevitable to use analogies while making legal regulations. The acceleration of steps towards space has made the principles and regulations necessary for the protection of space important. In this context, the acquired experiences and existing regulations that gained from sea, air, and Antarctic analogies have been effective. In addition, approaches of space powers of the period and historical processes are other factors that affected the regulation-making process. The beginning of the first space-related activities during the Second World War resulted in the transfer of the interstate military power struggle to space. However, on the other hand, the regulations created through res communis nature of space constituted to include all humankind and support a peaceful area. In this context, one of the fundamental principles of space law 'the principle of exploration and use of space for peaceful purposes'comes to the fore. This principle has been interpreted by actors as 'non-aggressive' and 'non-military'. However, the uncertainty in the structure of the concepts makes the legal appropriateness of some space activities controversial. Especially with the onset of the Cold War, the effects of systemic transformation have made these discussions more visible. These effects caused a change in the nature of the actors and activities and created the periodic separation process as Old Space and New Space. In the formation of these processes, the increasing dominance of new actors such as private companies and individuals, apart from the state,stands out. In addition, it is seen that these new actors cause changes in the use of space. Satellites as one of the oldest and most important applications of the space industry stood out due to they are affected by the changing process and are used intensively in the process. However, nowadays, considering the increasing presence and effectiveness of anti- satellite weapons (ASAT), the current situation requires the compose of a new regulation. Based on all these developments, considering the literature and current uses and applications, the necessity of questioning the 'peaceful' nature of satellites arises Daha fazlası Daha az

KAMU YAYINCILIĞI VE YENİ MEDYA: TRT ÖRNEĞİ

İBRAHİM ACAR

Yüksek Lisans | 2022 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Değişen ve gelişen internet teknolojileri hayatımızın çeşitli alanlarında olduğu gibi medya alanında da büyük değişime ve dönüşüme neden olmuştur. Özellikle Web 2.0 ve Web 3.0’dan sonra bu dönüşüm hızlanmıştır. Dergi, gazete, radyo, televizyon gibi mecralardan oluşan geleneksel medya, yeni medya karşısında her geçen gün önemini yitirmeye başlamış ve yeni medya birinci medya durumuna gelmeye başlamıştır. Bu noktada gerek Türkiye’de gerekse de dünyada bazı gazeteler matbu olarak yayınlarına son vermiş ve yayınlarına yalnızca dijital ortamda devam etmeye başlamıştır. Dijital platformların yanı sıra sosyal medya üzerinden paylaşılan içe . . .rikler anında milyonlarca kişiye ulaşmaktadır. Bu dönüşümün bir sonucu olarak Türkiye’de bazı yayıncı kuruluşlar Ankara’da bulunan bürolarını kapatmıştır. Ankara bürosunu açık tutanlar ise en az insan sayısı ile bürolarının varlığını devam ettirmektedir. Türkiye’nin kamu yayıncısı olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) yeni medyanın bir sonucu olan söz konusu değişim ve dönüşüme uyum sağlayan kurumlardan birisidir. TRT, yeni medyanın Türkiye’de henüz öneminin tam olarak anlaşılmadığı 2009-2010 yıllarında Facebook, Twitter, Youtube gibi mecralarda yer almaya başlamış ve bu platformların yetkilileri ile direkt iletişime geçilmiştir. Başlangıçta söz konusu sosyal medya mecralarında var olmaya başlayan TRT daha sonra gelişen teknolojiye paralel olarak kendi içerisinde dijital dönüşüme uyum sağlamıştır. Bugün TRT, TRT Haber, TRT World, TRT İzle, TRT Dinle, TRT Balkan, TRT Deutsch gibi ulusal ve uluslararası alanda yayın yapan birçok platforma sahiptir. Bunun yanında TRT Uluslararası Metaverse ve Yayıncılık Forumu’ndaki iv konuşmasında TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Zahid Sobacı; “TRT'nin Metaverse'te ön sıralardaki yerini alması ve bu mecrada en güçlü yayın kuruluşlarından biri olması amacıyla Türkiye'nin ve dünyanın önde gelen Metaverse dizayn ve teknoloji şirketleri ile iş birliği gerçekleştirerek tasarım ve teknolojik altyapı çalışmalarına başladık." sözleriyle TRT’nin Metaverse alanında çalışmalara başladığını dikkati çekmiştir. Görüldüğü üzere kamu hizmeti yayıncılığı yapan TRT, yeni medya alanındaki değişim ve dönüşüme uyum sağlama noktasında çeşitli adımlar atmaktadır. Bu araştırmada Türkiye’nin kamu yayıncısı olan TRT’nin yeni medya alanındaki faaliyetlerinin neler olduğu betimsel olarak ortaya konmaya çalışılmış ve bu alanda çalışan TRT personeli ile yarı yapılandırılmış mülakatlar yapılarak mevcut durum analiz edilmiştir. Araştırma kapsamında “Yeni medya veya yeni iletişim teknolojileri TRT için avantaj mı yoksa dezavantaj mı? Yeni iletişim teknolojileri yayıncılık adına ne gibi imkânlar sunuyor? Yeni medya yayıncılığının Türkiye’deki son durumu nedir? TRT yeni medya mecralarını aktif olarak kullanıyor mu? Yeni yayıncılığının TRT için avantajları ve dezavantajları nelerdir?” gibi sorulara yanıt aranmıştır. Çalışmanın sonucunda yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı imkânlar çerçevesinde insan ilişki ve etkileşimlerinde de değişimlerin söz konusu olacağı söylenmektedir. Buna bağlı olarak yeni iletişim teknolojileri, kamu yayıncılığının geleceği açısından ve aynı zamanda toplumsal açıdan bir değişmelere yol açmaktadır. Teknolojinin gelişmeye devam etmesi ile gelecekte daha çok imkânın olacağı ve farklı teknolojik boyutlara toplumun hızla alışacağını kabul etmek gerekmektedir. Kamu yayıncılarının yeni iletişim teknolojilerini doğru ve işlevsel kullanması gerekmektedir. Katılımcıların yorumları çerçevesinde TRT için yeniliklere ve dijitalleşmeye daha hızlı uyum sağlayabilecek yeni medyayı aktif olarak kullanan genç nesli istihdam etmenin gerekliliği konusunda öneride bulunulmuştur Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms