Filtreler
Filtreler
Bulunan: 272 Adet 0.001 sn
Tam Metin [1]
Veritabanı [2]
Yayın Tarihi [1]
Yayın Dili [4]
Emzirme ve Anne Sütünün Tarihsel Süreçteki Yeri

Makale | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 1 ) , pp.71 - 76

Emzirme ve anne sütünün tarihsel süreçteki yerine baktığımızda, tarih öncesi dönemden günümüze kadar anne sütü, bebek ve çocuk beslemesinde vazgeçilmez bir besin kaynağı olmuştur. Tarih boyunca, mesela Mezopotamya ve Antik Yunan’da emzirme kutsanmış, mitolojide de emzirmeye ve anne sütüne çok sayıda atıf yapıldığı görülmüştür. Orta Çağ Döneminde ise, anne sütünün, emziren kadının fiziksel ve psikolojik özelliklerini bebeğe iletebileceğine inanılmış bu yüzden emzirmenin annelerin görevi olduğu savunulmuş ve sütanne kullanımına karşı çıkılmıştır. Rönesans Döneminde, çocuk sağlığı ile ilgili yazılar, annenin bebeğini emzirmesini savunm . . .uştur. Takip eden yüzyıllarda sanayileşme ile birlikte anneler çalışmak zorunda kalmıştır. Bu toplumsal dönüşümle birlikte ilk kez formül mama kullanılmaya başlanmıştır ve 20.yüzyılda anne sütünün içeriği ve faydası kanıtlanmış ancak formül mamalar bebek beslenmesinde ilk tercih olarak kullanılmaya devam etmiştir. Bu yüzyılın sonunda, bebek ölümlerinde artışla birlikte Nekrotizan Enterokolit gibi birçok hastalık salgınları meydana gelmiştir. Günümüzde ise, bebek ve çocuk sağlığı açısından anne sütüyle beslenmenin önemi tüm dünya ülkeleri tarafından kabul edilmekte ve uluslararası kuruluşlar tarafından da desteklenmektedir. Sonuç olarak; geçmişten günümüze tüm medeniyetlerde ve çağlarda, emzirme ve anne sütünün önemi kabul edilmiştir. Ancak bazı dönemlerde anne sütüne ve emzirmeye gereken önem verilmemiştir. Bu sebepten dolayı, derleme türündeki çalışmanın amacı, tarihsel süreçte emzirme ve anne sütünün yerini ve önemini açıklamaktır. When we look at the place of breastfeeding and breast milk in the historical process, breast milk has been the most significant nutritional element of infant and child feeding since prehistoric times to the present day. Throughout history, for example, in Mesopotamia and Ancient Greece, breastfeeding was blessed, and many references were made to breastfeeding and breast milk in mythology. In the medieval period, breast milk was believed to transmit the physical and psychological characteristics of nursing women to babies. Breastfeeding was stated to be the responsibility of mothers, and wet nursing was strongly opposed. During the Renaissance, writings on children’s health supported that breastfeeding should be performed by mothers themselves. In the following centuries, industrialization forced women to participate in labor force. With this social transformation, formula was introduced for the first time and, although the benefits of breast milk were proven in the 20th century, it still had been the first choice for feeding babies. At the end of this century, in addition to rising baby mortality rates, many epidemics such as Necrotizing Enterocolitis broke out. Today, the importance of breastfeeding for babies’ health is globally accepted and supported by international institutions. As a result, the importance of breastfeeding and breast milk has been recognized in all civilizations and ages from past to present. However, in some periods, breast milk and breastfeeding were not given the importance they deserve. For this reason, this review study aims to explain the place and importance of breastfeeding and breast milk in the historical process Daha fazlası Daha az

Sünnî Âlimler Nazarında Sarfe

Makale | 2021 | Mizanü'l-Hak: İslami İlimler Dergisi ( 13 ) , pp.285 - 303

İ’câzu’l-Kur’ân, Kur’ân ilimleri içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu ilim dalı Hz. Peygamber’in en büyük mucizesi olan Kur’ân’ın i’câz vecihlerini konu edinmektedir. Daha açık bir ifadeyle Kur’an’ın kendi benzerini getirmek hususunda meydan okuduğu dönemin ediplerini hangi yönleriyle aciz bıraktığını incelemektedir. Söz konusu yönler arasında üzerinde en çok görüş serdedilenlerden biri de sarfe iddiasıdır. İlk olarak Mutezile arasında ortaya çıkan ve tartışılan sarfe, Ehl-i Sünnet âlimleri arasında da ihtilaflı bir meseledir. Bazı âlimler sarfeyi Kur’ân’ın i’câzının bir veçhesi olarak değerlendirirken bazı âlimler ise söz konusu . . . değerlendirmeye karşı çıkmışlardır. Bu çalışma Ehl-i Sünnet âlimlerinin sarfeye bakışlarını ortaya koymak amacı taşımaktadır. Bir yandan sarfeye olumlu yaklaşanların fikirlerini ve bunların saiklerini belirlemek diğer yandan da mezkûr iddiaya karşı çıkanların gerekçelerini beyan etmek çalışmanın esas gayesini teşkil etmektedir. Bu bağlamda konu hakkında görüş beyan eden Sünnî ilim adamlarının sarfeye dair düşüncelerine yer verilmiş ve değerlendirmeye tabi tutulmuştur Daha fazlası Daha az

İslam Eserlerinde Kullanılan Altıgen Tabanlı Geometrik Desenlerin Çözümlenmesine Yönelik Yeni Bir Yaklaşım

HALİL İBRAHİM ERYILMAZ | BAHAR SELİMGİL

Makale | 2021 | İslam Eserlerinde Kullanılan Altıgen Tabanlı Geometrik Desenlerin Çözümlenmesine Yönelik Yeni Bir Yaklaşım ( 12 ) , pp.217 - 254

Geometrik süslemeler tarihin hemen her döneminde kullanılmıştır. İslam eserlerinde Emevi, Abbasi, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu dönemlerinde geliştirilmiş, coğrafi bölge ve kullanılan malzemenin türüne bağlı olarak bu alanda farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır. İran bölgesinde özellikle tuğla malzemeyle uygulanan kompozisyon biçimleri, Anadolu'ya taşındığında daha çok taş malzemeyle uygulanmıştır. Taşın yanında ahşap ve çinide de geometrik motifler önemli örneklerle zenginleşerek devam ettirilmiştir. Bezemenin her alanında hemen her malzemeyle uygulanmış olan geometrik kompozisyonlar bitkisel, yazı ve figürlü kompozisyonlar il . . .e birlikte, Selçuklu, beylikler ve Osmanlı devirleri boyunca varlığını kesintisiz olarak sürdürmüştür. İslam eserlerinde kullanılan geometrik desenler kare, beşgen, altıgen, yedigen, sekizgen, dokuzgen, ongen, on altıgen, yirmi dörtgen, daire gibi birbirinden farklı geometrik şekillerden oluşur. Konumuzla ilgili yapılmış herhangi bir envanter çalışması olmadığı için bazı kaynak kitaplardan ve internet sayfalarından elde edilen verilerden hareketle Fas, Hindistan, İran, İspanya, Mısır, Özbekistan, Suriye, Türkiye ile İngiltere’deki bazı müze ve kütüphanelerde tespit edilen toplam 223 eserdeki 39 farklı geometrik desen, 13 grup halinde incelenmiştir. Çalışmamızın sınırları gereği kronoloji, coğrafi konum ya da kullanılan malzeme farkı gözetilmeksizin sadece altıgen tabanlı geometrik desenler şekil bakımından incelenmiştir. Bu desenleri daha pratik olarak çizmek için tarafımızdan altıgen tabanlı yeni bir ızgara sistemi oluşturulmuştur. Bahsi geçen yeni yaklaşım budur. Ayrıca birbirine benzer ya da birbirinin varyasyonu kabul edilebilecek desenler gruplandırılmış, ortaya konulan yeni ızgara vasıtasıyla desenlerin çizimleri gösterilmiştir. Makalenin sınırları gereği detaylı desen analizi yapılamamıştır. Sadece desenlerin ızgaraya yerleşme biçimi gösterilmiştir Daha fazlası Daha az

Demirci Camilerindeki Ahşap Tavan Göbekleri

HALİL İBRAHİM ERYILMAZ

Makale | 2021 | Mizanü'l-Hak: İslami İlimler Dergisi ( 12 ) , pp.189 - 215

Demirci Manisa’nın bir ilçesi olup, il merkezine 160 km. mesafede bir yerleşim yeridir. Ahşap tavanlı cami yapma geleneğinin kökeni, Orta Asya Karahanlılar devrine kadar gitmektedir. Bu gelenek Anadolu’da da devam ettirilmiştir. Büyük Selçuklu, Gazneli, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı devirlerinde bu teknikte Anadolu’da birçok cami inşa edilmiştir. 12. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar Ankara, Konya, Niğde, Afyon ve Kastamonu çevreleri başta olmak üzere Anadolu’nun birçok bölgesinde ahşap tavanlı ibadet yapıları görmek mümkündür. Türkiye’nin birçok yöresinde olduğu gibi Demirci ilçesinde de tavanlı câmiler inşa edilmiştir. . . . Bunlar daha çok 19. yüzyıla ait örneklerdir. Bu çalışmanın konusu olan Demirci’deki ahşap tavan göbekli 13 adet cami, 18-20. yüzyıl mimarisi ve bezemesi hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Daha önce çalışılmamış olan bu eserler; plan, malzeme ve bezeme özellikleri bağlamında incelenmiştir. İncelenen eserlerin, Türk sanatındaki yeri ve önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca günümüzde kaderine terkedilmiş durumda olan eserlerin korunması yönünde adımlar atılacaktır Daha fazlası Daha az

Isparta Seferağa Camii ve Haziresi

HALİL İBRAHİM ERYILMAZ

Makale | 2021 | Mizanü'l-Hak: İslami İlimler Dergisi ( 12 ) , pp.147 - 188

Anadolu’da hâkimiyet sürmüş ve hâkim olduğu bölgelerde başta cami olmak üzere çok sayıda eser bırakmış olan Selçuku, Beylikler ve Osmanlıların önemli eserlerinin yer aldığı yerlerden biri de Isparta ve çevresidir. Bu yörelerde yer alan camiler başta Osmanlı dönemi olmak üzere Selçuklu ve Hamitoğulları Beyliği’ne aittir. Özellikle Osmanlılar döneminde inşa edilen hemen her caminin bahçesinde ya da civarında bir de hazireye yer verilmiştir. Bu cami ve hazirelerden biri de Isparta iline bağlı Sütçüler ilçesinde bulunan Seferağa Camii’dir. Sonraki dönemlerde çok sayıda onarımlardan geçen ve böylelikle pek çok değişime uğrayan cami halen . . . genel hatlarıyla erken dönem Osmanlı cami mimari üslubunu yansıtmaktadır. Bu çalışmamızda Seferağa Camii ile güneyindeki haziresi ele alınmıştır. Söz konusu eser tarihçe, mimari, plan, malzeme ve tektik ile süsleme özellikleri gibi yönleriyle incelenmiştir. Hazirede yer alan az sayıdaki mezar taşı ise tipoloji, yazı çeşidi ve tezyinat yönüyle incelenmiştir Daha fazlası Daha az

Çocuk Bakımında Önemli Bir Konu: Güvenli Uyku ve Uyku Eğitimi

HALİL İBRAHİM ERYILMAZ

Makale | 2021 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 6 ) , pp.157 - 161

Uyku insan hayatının en temel fizyolojik ihtiyaçlarından biridir. Yeni doğmuş bir bebeğin 18 saate kadar uyuma ihtiyacı varken yaş büyüdükçe toplam uyku süresi ve sayısı giderek azalmaktadır. Yaşamımızın üçte biri uykuda geçmesine rağmen literatürde çocukların yaklaşık %30’unun uykuya başlama ve/veya sürdürme gibi sorunlar yaşadıkları belirlenmiştir. Çocuklara güvenli uyku alanları oluşturmak ve uyku davranışları sağlamak için hemşirelere ve ebeveynlere büyük roller düşmektedir. Uykunun fizyolojisini bilmek, uyku güvenliği ve hijyeninin sağlanması, uyku rutinlerinin oluşturulması hemşirelerin yardımı ile ailelere öğretilebilir. İyi . . .bir uyku düzenine sahip çocukların bilişsel, sosyal, psikolojik ve akademik başarılarının yüksek olduğu literatür tarafından da ifade edilmektedir. Düzenli uyuyan ve uyanan çocukların ailelerinin daha az tükenmişlik, öfke ve depresyon yaşadığı bununla birlikte aile konforunun yükseldiği bilinmektedir. Bu yüzden doğru uyku alışkanlıkları kazandırma v Sleeping is one of the most fundamental physiological needs in human life. While a newborn baby needs up to 18 hours of sleep, the total duration and number of sleeps gradually decreases with the decreasing age. Although we spent one-third of our lives sleeping, in literature, it was determined that approximately 30% of children experience problems such as starting and/or maintaining sleep. Nurses and parents play a major role in creating safe sleeping areas and set a sleep behavior for children. With the help of nurses, families can understand the basic principles of sleep, learn how to provide sleep hygiene and how to establish sleep routines. It is also stated in the literature that children who have a good sleep pattern have high cognitive, social, psychological, and academic success. It is reported that families of children who sleep and wake up in a regular manner experience less burnout, anger, and depression while it also increases the comfort of the family. Therefore, pediatric nurses have a great responsibility in providing the right sleep habits and informing familie Daha fazlası Daha az

Determining the relation between the count number and X-ray energy levels in pyroelectric materials Piroelektrik malzemelerde döngü sayısı ile X ışını enerji seviyesi arasındaki ilişkinin belirlenmesi

Egeli, Saadet Sena

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETTıbbi görüntüleme, herhangi bir invaziv işlem olmaksızın vücudun içinin görüntülerini oluşturmaktır. X-ışınlarının keşfi, tıbbi görüntülemenin temelini oluşturur. Zamanla yeni görüntüleme yöntemleri de geliştirilmiştir. Manyetik rezonans görüntüleme, pozitron emisyon tomografisi bu yöntemlerin örnekleri olabilir. Bununla birlikte, x-ışınları bir temel uygulama olarak kalmıştır. Her görüntüleme yöntemi gibi, x-ışınları da dezavantajlara sahiptir ve geliştirmeye ihtiyaç duyar. Üreteç temelli sorunların üstesinden gelme amacıyla yeni x-ışını üretim metotları geliştirilmeye çalışıldı. X-ışını üretimi için piroelektrik kristal kullan . . .ımı, yeni x-ışını oluşturma yöntemlerine bir örnektir. Piroelektrik kristaller, termal döngü ile bir elektrik alanı oluşturabilir. Bu elektrik alanı, bir hedef malzeme ile x-ışınları elde etmek için kullanılır. Piroelektrik ile X-ışını üretimi, geleneksel yönteme göre birçok avantaja sahiptir. Piroelektrik kristallerle yapılan çalışmalar, x-ışını verimini etkileyen tüm faktörler için hala net değildir. Üretim sürecini iyi anlayarak, piroelektrik x-ışını jeneratörleri tıbbi görüntülemenin bir parçası olabilir. Özellikle dental radyografi cihazları küçük cihaz tasarımlarından yararlanabilir. Bu çalışmada, minyatür boyutlu, hafif ve düşük maliyetli bir dental radyografi cihazı geliştirmek için piroelektrik x-ışını oluşturmada kristalin döngü sayısının etkisi eğri uydurma yöntemleri ile araştırılmıştır.ABSTRACTMedical imaging is creating images of the interior body without any invasive operation. The discovery of x-rays establishes the foundation of medical imaging. Over time, new imaging modalities developed. Magnetic resonance imaging, positron emission tomography can be examples of these modalities. However, x-rays remained a cornerstone application. Like every imaging modality, x-rays also have disadvantageous features and need developments. New methods tried to generate x-rays to overcome generator-based issues. Pyroelectric crystal usage for x-ray generation is an example of novel x-ray generation methods. Pyroelectric crystals can create an electric field by thermally cycling. This electric field is used to obtain x-ray beams with a target material. X-ray generation with pyroelectricity has many advantages over the traditional method. Studies with pyroelectric crystals are still not clear for all the factors which affect x-ray yield. By understanding the generation process well, pyroelectric x-ray generators can be a part of medical imaging. Dental radiography devices especially can take advantage of small device designs. In this study, effect of count number of the crystal for pyroelectric x-ray generation was investigated with curve fitting methods to develop a miniature size, lightweight and low-cost dental radiography device Daha fazlası Daha az

Electronic controlled vertical ıntegration directional coupler design with artificial neural networks for dual band application Dual band uygulaması için yapay sinir ağları ile elektronik kontrollü dikey entegrasyon yönlü bağlayıcı tasarımı

Danacı, Hacer

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETBu tezde, iki farklı varaktör diyot tabanlı, elektronik olarak kontrol edilebilen, DC öngerilim kontrol devrelerine sahip düzlemsel yönlü kuplörler sunulmuştur. Varaktör diyotların ters öngerilim gerilimlerinin büyüklük değerleri, mobil uygulama ile Bluetooth kablosuz iletişim üzerinden tek bir mikrodenetleyici üzerinden kontrol edilmiştir. Önerilen akıllı yönlü kuplörün çalışma frekansına ayarlanması için herhangi bir bağlantı oranı, DC kutuplamalı ağda uygulanacak doğru voltajın belirlenmesi için deneysel veriler makine öğrenme algoritmasında eğitilerek geniş çapta ayarlanabilir. Önerilen kuplörün çalışma frekans bandı, radyo . . .frekansı tanımlamadan (RFID) mobil ağ uygulamalarına kadar geniş/yerel alan IoT (nesnelerin internet) frekans bantlarını kapsayan 500 MHz'den 1 GHz'e kadar ve 2 GHz'den 3 GHz'e kadar uzanmaktadır. Önerilen yönlü kuplör prototipi, düşük kayıplı Rogers RO4003C substratı üzerinde üretilmiştir. 32 dB'den fazla yüksek izolasyon seviyesi ve 10 dB'den yüksek düşük geri dönüş kaybı, tüm çalışma frekans bandında deneysel olarak ölçülmüştür. Önerilen yönlü kuplörün sayısal ve deneysel sonuçları büyük ölçüde uyumludur. Kompakt yönlü kuplör, akıllı IoT uygulamaları için kullanılmak üzere yüksek teknik potansiyele sahiptir Daha fazlası Daha az

Endüstri 4.0 ve dijital dönüşüm teknolojileri ile desteklenen akıllı fabrika yönetim ve bilişim sisteminin geliştirilmesi

Gürkan, Çağlar

Yüksek Lisans | 2021 | Fen Bilimleri Enstitüsü

ÖZETEndüstri terimi günümüze kadar birçok defa değişim yaşamış bir araştırma ve geliştirme alanıdır. Bu bağlamda sanayide kullanılan yöntemler ve üretim süreçleri günümüzde de gelişim göstermektedir. Bugüne kadar Dünya’da dört tane büyük endüstri devrimi yaşanmıştır. Bunlardan sonuncusu ve içerisinde bulunduğumuz dönem olan Endüstri 4.0 ile birlikte fabrikalar dijitalleşme yönelimi göstermişlerdir. Bununla birlikte endüstriyel otomasyon sistemleri de önem kazanmıştır. Fabrikalarda bulunan cihazların kendileri arasında iletişim kurabilmesi, bilgilerin aktarabilmesi ve verilerin işlenmesi değer kazanmıştır. Tüm bunlar göz önünde bulun . . .durulduğunda, 4. sanayi devrimi ile birlikte fabrikalar üretim süreçlerinde yenilemeye gitmiştir. Bu bağlamda Endüstri 4.0 teknolojik dönüşümü ile birlikte akıllı fabrikaların kurulması da eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Akıllı fabrikalar birçok farklı teknolojiyi içerisinde barındırmaktadır. Bu teknolojiler nesnelerin interneti (IoT), radyo frekans tanımlama (RFID), siber-fiziksel sistemler, otonom robotlar, artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçeklik (VR), simülasyon, sistem entegrasyonu, büyük veri, yapay zeka, bulut bilişim, mobil ve web hizmetleridir.ABSTRACTThe term industry is an area of research and development that has changed many times to this day. In this context, the methods and manufacturing processes used in industry are also developing today. So far, there have been four major industrial revolutions in the world. Along with Industry 4.0, the last of these and the period in which we are in, factories have shown a digitization orientation. However, industrial automation systems have also gained importance. The ability of devices located in factories to communicate, information transmission, and data processing have been appreciated. Considering all of this, 4. with the industrial revolution, manufacturing processes in the factories have been gone to renew. In this context, along with the technological transformation of Industry 4.0, the establishment of smart factories took place simultaneously. Smart factories consist of many different technologies. These technologies the Internet of Things (IoT), radio frequency identification (RFID), cyber-physical systems, autonomous robots, augmented reality (AR) and virtual reality (VR), simulation, system integration, big data, artificial intelligence, cloud computing, mobile, and web services Daha fazlası Daha az

Enhancing aluminum’s anti-corrosive and electrical properties by graphene coating and comparing with conventional coating methods Alüminyumun elektriksel özelliklerinin ve korozyon dayanımının grafen kaplama ile artırılması ve geleneksel kaplama yöntemleri ile kıyaslanması

Elvan, Onur

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ABSTRACTAfter 2010, when graphene is discovered, there have been respectable attractions to the graphene by humankind because of its great electrical, mechanical, thermal, anti-corrosive capabilities. With its extraordinary properties which are superior to all available options, scientist tried to achieve its potential and make it an industry level option. Aluminum is the second most widely used material as a busbar in the electrical energy distribution industry after copper. Unlike copper, it needs coating to prevent corrosion. Alternating current tends to intensify at the surfaces of conductors, therefore preventing the surface of . . . conductors from corrosion is crucial. At the present time, there are several coating options for aluminum busbars including tin, nickel, silver, epoxy and polymer-based materials. Only silver tends to increase the busbars initial conductivity but it is only preferred when it is truly necessary, because of its cost. In this study, it is aimed to reduce the resistance of aluminum material and protect it from corrosive environment by coating a single layer graphene over it. With this method, initial conductivity of aluminum busbar can be amplified and anti-corrosive property can be improved. Improved corrosion resistance means preserving aluminum busbar’s electrical properties over long times.ÖZETGrafen, 2010 yılında keşfedilmesinin ardından, üstün elektriksel, mekanik, termal ve paslanma önleyici özellikleri sayesinde insanlık tarafından büyük bir ilgi gördü. Mevcut tüm seçeneklerden daha üstün olan sıradışı özellikleri sayesinde, bilimadamları grafenin potansiyeline ulaşabilmek ve onu endüstri seviyesinde kullanılabilir bir seçenek haline getirebilmek için çalıştılar.Alüminyum, elektrik enerjisi dağıtım sektöründe bakırdan sonra en çok kullanılan busbar malzemesidir. Bakırın aksine alüminyum, korozyon dayanımı için kaplanmaya ihtiyaç duyar. Alternatif akım, iletim esnasında, iletken malzemenin yüzeylerinde yoğunlaşır bu nedenle, iletken yüzeylerinde oluşacak korozyonun engellenmesi çok mühimdir. Günümüzde, alüminyum busbar için kalay, nikel, gümüş, epoksi ve polimer bazlı kaplamalar gibi bir çok kaplama seçeneği bulunmaktadır. Sadece gümüş kaplama, alüminyum busbarın başlangıç iletkenlik değerini artırabilirken, maliyeti dolayısıyla sadece gerçekten ihtiyaç duyulduğunda uygulanması tercih edilmektedir.Bu çalışmada, alüminyum malzemenin elektriksel direncini düşürmek ve onu aşındırıcı ortamlardan korumak için tek tabaka grafen kaplanması amaçlanmıştır. Bu yöntem ile, alüminyum busbarın başlangıç iletkenliği yükseltilebilir ve korozyona karşı dayanımı geliştirilebilir. Geliştirilmiş korozyon dayanımı, alüminyum busbarın elektriksel özelliklerinin uzun süre boyunca korunmasını sağlamak anlamına gelmektedir Daha fazlası Daha az

Enhancing the anticancer activity of photodynamic therapy with dual photosensitizers ıncorporated nanoparticle design Dual fotosensitizan içeren nanoparçacık tasarımı ile fotodinamik terapinin antikanser etkinliğinin geliştirilmesi

Bakay, Emel

Yüksek Lisans | 2021 | Graduate School of Natural and Applied Sciences

ÖZETFotodinamik Terapi (PDT), kanser ve enfeksiyon gibi dünyanın mücadele ettiği önemli hastalıkların tedavisine yönelik bir tür ışık tedavisidir. Işığa duyarlı ve toksik olmayan ajanların hastalıklı dokuya uygulanmasından sonra hafif uygulamalar hastalıklı hücrelerin ölümünü sağlar. Bu nedenle, PDT tedavi edici ve iyileştirici bir yöntemdir. Farklı kanser türlerinin tedavisinde PDT kullanımı oldukça yaygındır. Yan etkilerinin minimal olması ve mekanizmasının doğal seyri sonucunda hastalığın direnç geliştirmesi mümkün olmadığı için birçok kanser araştırmasına konu olmuştur. Günümüzde nanopartikül teknolojisi, PDT'nin antikanser akti . . .vitesini inceleyen birçok çalışmada kullanılmaktadır. Teşhis ve tedavi amacıyla farklı tasarımlarda farklı tipte nanopartiküller kullanılmaktadır. PDT'nin etkinliğini birçok yönden arttırır. Işığa duyarlı ajanların hastalıklı dokuya başarılı bir şekilde aktarılması ve sadece hedef hücrelerde birikmesi veya ışık uygulanmadan önce aktivasyonlarının engellenmesi gibi birçok avantaj sağlar. Bu çalışmada, ikili nanopartikül ve lazer sistem tasarımı oluşturularak PC3 prostat kanserinde PDT'nin etkinliği artırılmıştır.ABSTRACTPhotodynamic Therapy (PDT) is a kind of light therapy for the treatment of important diseases that the world is fighting, such as cancer and infection. After the application of light-sensitive and non-toxic agents to the diseased tissue, light applications provide the death of the diseased cells. Thus, PDT is a therapeutic and curative method. The use of PDT for the treatment of different types of cancer is quite common. It has been the subject of many cancer types of research because it has minimal side effects and it is not possible for the disease to develop resistance as a result of the natural progression of its mechanism. Today, nanoparticle technology is used in many studies examining the anticancer activity of PDT. Different types of nanoparticles are used with different designs for diagnosis and treatment purposes. It increases the effectiveness of PDT in many ways. It provides many advantages such as the successful transfer of photosensitive agents to the diseased tissue and accumulation only in the target cells or preventing their activation before light application. In this study, the effectiveness of PDT was increased on PC3 prostate cancer by the creation of a dual nanoparticle and laser system design Daha fazlası Daha az

Cumhuriyetin ilk yıllarında kuduzla mücadele (1923-1938)

Ağralı, Kardelen

Yüksek Lisans | 2021 | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZETOsmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar pek çok salgın ve bulaşıcı hastalık toplum sağlığını etkilemekteydi. Bunlar Verem, Sıtma, Trahom, Frengi ve Kuduz hastalığı şeklinde sıralanmaktadır. Her ne kadar salgın hastalıklar toplumun nüfusunu etkilese de kuduz gibi bulaşıcı hastalıklarda toplum sağlığını etkileyebilmekteydi. Kuduz, Osmanlı Devleti’nin sorunları arasında yer almış ve hastalığın önlenmesi adına uğraştığı konu haline gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin uyguladığı çeşitli politikalar, hastalığın toplumdaki etkisini azaltsa da, tamamen ortadan kaldırmamıştır. Louis Pasteur’un kuduz aşısını keşfetmesiyle . . . beraber, bu hastalıkla mücadele yöntemi daha etkili bir hale gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarda da kuduz hastalığı, toplum nüfusunun demografik yapısını etkilemekteydi. Sıhhi ve Muaveneti İçtimaiye Vekâletinin kurulmasının ardından sağlık bakanlarının uğraştıkları salgın ve bulaşıcı hastalıkların başında kuduz hastalığı da yer almaktaydı. Toplum sağlığını korumak adına uyguladıkları politikalar, bu konu etrafında şekillenmekteydi.ABSTRACTFrom the Ottoman Empire to the establishment of Turkish Rebuplic, many epidemics and infectious diseases affected public health. These can be listed as Tuberculosis, Malaria, Trachoma, Syphilis and Rabies. Although epidemic disease affected the population of society, infectious disease such as rabies still affected the public health in general. Rabies was one of the issues during the Ottoman Empire and became the problem that to deal with for the prevention of the disease. Even though the various policies implemented by the Ottoman Empire help to reduce the impact of the disease on society, they did not eliminate it. After the discoveriy of rabies vaccine by Louis Pasteur, this method of fighting became more effective. In the first years of the establishment of the Republic of Turkey, rabies was affecting the demographic structure of the population in significant ways. After the establishment of the Ministry of Sanitary and Auxiliary, health ministers of the time started to work on the rabies problem which was one of the epidemics and contagious, disease that the health ministers dealth with. The policies that health ministers implemented to protect public health shape around this issue Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms