Filtreler
Filtreler
Bulunan: 25 Adet 0.002 sn
Tam Metin [1]
Yayın Tarihi [1]
Yayın Dili [1]
Kalp yetersizliği hastalarının öz bakım becerilerini gerçekleştirme düzeylerinin bakım veren yükü üzerine etkisinin incelenmesi

YURDAGÜL TEKİN

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETKalp yetersizliği hastalarına bakım verenler birçok sorunla karşılaşmakta ve bu durum bakım verenlerin yaşamını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle bu çalışma kalp yetersizliği hastalarının öz bakım becerilerini gerçekleştirme düzeylerinin bakım veren yükü üzerine etkisini incelemek amacıyla yapıldı. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinde Kardiyoloji Kliniğinde yatışı yapılan veya Polikliniğe kontrol amaçlı başvuran ve New York Heart Association (NYHA) kalp yetersizliği sınıflamasına göre 2, 3 veya 4. evrede olan 150 kalp yetersizliği hastası ve onların bakım verenleri araştırmaya dahil edildi.Araşt . . .ırmaya başlamadan önce İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan ve İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğinden yazılı izinler alındı.Araştırma verilerinin toplanmasında Hasta Bilgi Formu, Bakım Veren Bilgi Formu, Avrupa Kalp Yetersizliği Öz-Bakım Davranışı Ölçeği ve Zarit Bakım Verme Yükü Ölçeği kullanıldı. Verilerin analizi bilgisayar ortamında istatistik paket programı kullanılarak gerçekleştirildi. Ölçek puanlarının hesaplanmasında aritmetik ortalama ve standart sapma, ölçek puanlarının karşılaştırılmasında korelasyon analizi, verilerin parametrik veya parametrik olmadığını belirlemek için verilerde Kolmogorov Smirnov Testi uygulandı.ABSTRACTCaregivers of heart failure patients have many problems and this negatively affects caregivers' lives. For this reason, this study was conducted to examine the effect of the levels of self-care skills of heart failure patients on caregiver burden. In izmir Katip Çelebi University Atatürk Educational and Research Hospital, 150 heart failure patients who were admitted to the Cardiology Clinic or who applied for polyclinic control purposes and were in the 2nd, 3rd or 4th stage according to the New York Heart Association (NYHA) heart failure classification were included in the study.Prior to the start of the research, a written permission was obtained from the Non-Interventional Clinical Research Ethics Board of İzmir Kâtip Çelebi University and the General Secretariat of the Union of Public Hospitals of the Southern Region of İzmir Daha fazlası Daha az

Bor ve düşük doz lazer uygulamalarının distraksiyon osteogeneziste yeni kemik oluşumu üzerine etkilerinin radyografik olarak incelenmesi

Cıcık, Muhammet Furkan

Doktora Tezi | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETDistraksiyon Osteogenezis (DO), 1992 yıllından itibaren maksillofasiyal bölgedeki kemik deformitelerinde etkin bir tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Bu sayede kademeli olarak belli bir sürede büyük kemik hareketlendirmeleri yapılabilmekte ve aynı zamanda yumuşak dokuların da adaptasyonu için yeterli zaman sağlanmaktadır. DO’ da konsodilasyon (pekiştirme) süresinin operasyondan önce tam olarak tahmin edilememesi ve 12 haftaya kadar uzayabilmesi DO’ nun en büyük dezavantajı olarak görülmektedir. Ayrıca konsolidasyon süresi boyunca, operasyon bölgesi, distraksiyon apareyinin veya rezidüel kemiğin fraktürü ve enfeksiyonu gibi . . .komplikasyonlar açısından risk altındadır. Bu yüzden son dönemde yapılan çalışmalar bu konsolidasyon süresinin kısaltılmasını hedeflemektedir.ABSTRACTDO has been used since 1992 to overcome these problems and correct the deformities on maxillofacial region efficiently. Thus, large bone movements can be done gradually and the soft tissues are given enough time to adapt concurrently. The most important disadvantage of DO is that the consolidation period can not be predicted before DO and it can be lasted about 12 weeks. Additionally, the operation field is at risk of fracturing the distraction appliance or residual bone and infection during the consolidation period. Therefore, the consolidation period should be shortened Daha fazlası Daha az

Testiste deneysel torsiyon/detorsiyon sonucu oluşturulmuş iskemi/reperfüzyon hasarında ganoderma lucidum ile yönlendirilmiş kök hücre'nin iyileştirici etkisi

Gülbağca, Fulya

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Testis torsiyonu (TT), erkek infertilitisinde önemli ürolojik tıbbi acil durumdur. TT iskemi/reperfüzyon (İ/R) hasarı ile oksidatif stres ve apoptoz mekanizmalarını kullanarak zarar vermekte ve PI3K/AKT/mTOR sinyal yolağı ile ilişkilendirilmektedir. Ganoderma Lucidum (GL) ölümsüzlük mantarı olarak bilinip tamamlayıcı tıp uygulamalarında geniş bir yer bulmaktadır. Mezenkimal Kök Hücre (MKH) faz çalışmalarını geçmiş klinikte kullanılmakta olan önemli bir üründür. Her iki ürününde değişik dozlarda olumlu etkileri gösterilmişken TT üzerindeki etkileri ve sinyal yolağı ile olan ilişkileri bilinmemektedir. Bu çalışmada GL, MKH ve bir . . .likte kullanımlarının İ/R hasarında koruyucu etkilerinin histokimyasal, immünohistokimyasal ve biyokimyasal olarak değerlendirilmesi amaçladı.Summary:Testicular Torsion (TT) is an important urological medical emergency in male infertility. TT is damaged by Ischemia/Reperfusion (I/R) damage using oxidative stress and apoptosis mechanisms and is associated with the PI3K/ACT/mTOR signaling pathway. Ganoderma Lucidum (GL) is known as immortality mushroom and finds a wide range of complementary medical applications. Mesenchymal Stem Cell (MSC) is an important product used in clinical practice past phase studies. The effects on TT and the relationship with the pathway are not known, although positive effects are shown in the different noses in both cases. In this study, it was aimed to evaluate histochemical, immunohistochemical and biochemical protective effects of GL, MSC and co-administration on I/R injury Daha fazlası Daha az

Böbrek transplantasyonu sonrasında IL-2 sitokin gen profilinin incelenmesi

Karahan, Hatice İlayhan

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Giriş ve Amaç: Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY) böbreğin işlevini kaybederek fonksiyonlarını yerine getirememesidir. Organ nakli ile tedavi edilmeye çalışılan KBY hastalarındaki en önemli sorun hastanın tedaviye verecekleri yanıtları önceden tahmin edememektir. Hastanın immün yanıtı, nakil sonrası böbrek durumunu belirleyen en önemli etkenlerden biridir. Sitokinler, immün yanıtta rol alan hücrelerin aktivasyonlarına yön veren aracılardır. CD4 T hücreleri antijen sunan hücreler (APC) tarafından uyarıldıktan sonra IL-2 sitokini salgılayarak yardımcı T hücre immün yanıtının oluşmasını sağlarlar. Bu immün yanıtın organ reddine neden . . .olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada nakil sonrası hastaların nakil öncesine göre IL-2 ekspresyon seviyesinin organ reddi ile olası ilişkisinin incelenmesi amaçlandı.Summary:Introduction and purpose: Chronic Kidney Failure (CKF) is a disease that the kidney is not able to perform its functions. The most important problem in CKF patients is the unpredictability of the immune response after kidney transplant. The immune response of the patient is one of the most important factors determining post- transplant kidney status. Cytokines are mediators that direct the activation of cells involved in the immune response. After being stimulated by antigen presenting cells (APC), CD4 T cells provide the T helper response by secreting IL-2 cytokines. This immunological response may cause organ rejection. In this study it was aimed to investigate the possible association of IL-2 expression level with organ rejection after transplantation.Kaynakça içerir Daha fazlası Daha az

Aronia melanocarpa uygulamasının epiteliyal ovaryum kanseri hücre hattı skov-3 üzerine immünositokimyasal ve apoptotik etkilerinin incelenmesi

Kara, Sinem

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Ovaryum kanseri, ölümcül jinekolojik kanser türleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Mevcut kemoterapötik yöntemler hastaların çoğunda yetersiz kaldığından yeni tedavi seçenekleri üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Paklitaksel ovaryum kanseri de dâhil olmak üzere birçok kanser türleri için kematerapik bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Paklitaksel'in kanser hücrelerini apoptozise yönlendirerek kanseri yok etmede kullanıldığı bilinmektedir. Çoğu kanser türleri gibi ovaryum kanseri de, başlangıçta bu kemoterapik ilaca yanıt verirken, uzun vadede, ilaç direnci gelişir ve tedavide başarısız olunur. İlaç direncini baskılayabilmek i . . .çin kemoterapotik ilaçları ile birlikte antioksidanlar da tedavi için önerilmiştir. Aronia Melanocarpa, antosiyanin içeriği yüksek olan bir bitki olup, çeşitli çalışmalarla antitümör etkileri olduğu gösterilmiştir.Summary:Ovarian cancer is at the top of the list of deadly gynecological cancers. Since chemotherapeutic methods are insufficient in the most of patients, new treatment options are being studied. Paclitaxel is used as a chemotherapeutic drug for many types of cancer, including ovarian cancer. Paclitaxel is known to be used to destroy cancer by directing cancer cells to apoptosis. As with most cancer types, ovarian cancer responds to this chemotherapeutic drug initially, while in the long term, drug resistance develops and treatment fails. In order to suppress the drug resistance, antioxidants and chemotherapeutic drugs have been proposed for treatment. Aronia Melanocarpa is a plant with high anthocyanin content and has been shown to have anti-tumor effects in various studies. The aim of this study is to investigate the effects of Aronia Melanocarpa on epithelial ovarian cancer SKOV-3 cell line by in vitro methods Daha fazlası Daha az

Topuk kanı alma sırasında uygulanan kanguru bakımının yenidoğanın ağrı puanına etkisi

Yücel, Gülen

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETGirişim ve kontrol grubundaki yenidoğan bebeklerin doğum şekli, cinsiyeti, gestasyon haftası, postnatal yaşı, doğum kilosu (vücut ağırlığı), boyu ve baş çevresi arasında fark bulunmamıştır. İki gözlemcinin yenidoğan bebek ağrı puanları ölçümleri arasında mükemmel uyum saptanmıştır (98.8-100).Birinci topuk kanı alma işleminde girişim ve kontrol grubundaki yenidoğanların ağrı puan ortalamaları arasında fark saptanmamıştır. İkinci kan alma işlemi sırasında kanguru bakımı verilen yenidoğanların ağrı puan ortalamasının (3.13±2.33) kontrol grubundaki yenidoğanlara (6.10±.96) göre anlamlı şekilde düşük olduğu saptanmıştır (p.05). Sonuç . . . olarak tekrarlayan ağrılı girişimlerde kanguru bakımının işlem sırasında ağrı puanını düşürdüğü saptanmıştır.ABSTRACTThroughout the studies with newborns, the effect of kangaroo care has not been examined with regard to repeated pain interferences with term infants. The aim of the study is to analyze the effect of kangaroo care applied during the heel blood draw on the pain point of newborns.It is randomized controlled experimental study. 60 newborns, 30 experimental group, 30 control are included in the study who were diagnosed as hyperbilirubinemia within moderate risk group, born mature and on the 2nd-7th days of life. In the unit of the research, 1-2 ml of 25 of sucrose solution was given orally 2 minutes before the procedure to all the newborns who had difficulty in oral intake. Clinical routine was applied to the newborns in the control group in times of pain interference. As for the newborns in the experiment group, 30 minutes of kangaroo care was given before the last pain interference and 25 of oral sucrose solution, applied routinely in clinic, was given right before the procedure. The researcher drew heel blood properly and two independent observers evaluated the pain point via NIPS scale during and two minutes after the procedure Daha fazlası Daha az

Çocukluk çağı obezitesine yönelik yaşam stili davranışları kontrol listesinin Türkçe formunun geçerlik ve güvenilirliği

Uluk, Neslihan

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETGiriş-Amaç: Fazla kiloluluk ve obezite, çocukluk çağında, sağlık ve iyilik halini etkileyen, gelecekte farklı birçok sağlık sorunlarına, morbidite ve mortalitenin artmasına neden olabilen kronik hastalıklara zemin hazırlayan ve sürekli artış gösteren bir halk sağlığı sorunudur. Araştırmanın amacı, fazla kilolu ve obez çocukların yaşam stili davranışlarını saptamak için “Yaşam Stili Davranışları Kontrol Listesi”nin Türkçe formunun geçerlik ve güvenilirliğini test etmektir.Materyal-Metot: Metodolojik araştırmanın örneklemini, klinik ve sahadaki 342 gönüllü normal, fazla kilolu ve obez çocuklar ve ebeveynleri oluşturdu. West ve San . . .ders (2005) tarafından geliştirilen 25 maddelik özgün form, dört faktörlü yapıdadır (aşırı yeme, fiziksel aktivite, duygusal çatışmalar, yemeye karşı isteksizlik). Özgün çalışmada problem ölçeği (α0.92) ve güven ölçeği (α0.92) yüksek iç tutarlığa sahipti. Problem ölçeği 7’li likert tipte yanıtlanmaktadır, güven ölçeği ise 1 ile 10 arasında puan almaktadır. Verilerin değerlendirilmesinde açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi, test-tekrar test, kapsam geçerlik indeksi, madde toplam puan korelasyonu, Cronbach alfa kullanıldı.ABSTRACTIntroduction-Aim: Overweight and obesity is a public health problem that affects of the health status and well-being in childhood, and is constantly increasing and preparing for chronic diseases that can lead to many different health problems, morbidity and mortality in the future.This research aims to evaluate the validity and reliability of the Turkish version of “lifestyle behaviours checklist” which was determined life style behaviours of overweight and obese children.Materials and Methods: The sample of the methodological study consisted of 342 volunteer in the clinic and on the field, normal, overweight and obese children and their parents. The original 25-item form, was developed by West and Sanders (2005), is a four-factor structure (overeating, physsical activity, misbehavior in relation to food, emotional correlates related to being overweight). In the original study problem scale (α0.92) and confidence scale (α0.92) had high internal consistency. The problem scale responds to the likert type with 7, and the confidence scale scores between 1 and 10. Principal and confirmatory factor analysis, test-retest reliability, content validity index, item total correlation, Cronbach alpha, were used in the evaluation of the data Daha fazlası Daha az

Web destekli öğretimin hemşirelerin ilaç uygulamalarına ilişkin bilgi düzeyine etkisi

Mercan, Sevil

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETAraştırma web destekli öğretimin hemşirelerin ilaç uygulamalarına ilişkin bilgi düzeyine etkisini belirlemek amacıyla öntest-sontest karşılaştırmalı olarak yapılmıştır. Çalışma, 01 Haziran 2016-01 Şubat 2017 tarihleri arasında İzmir iline bağlı bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan ve araştırmaya katılmaya gönüllü hemşirelerle (n30) yürütülmüştür. Araştırmanın temelini oluşturan web sitesi araştırmacılar tarafından belirlenmiş ilgili arayüzler doğrultusunda yazılım uzmanı tarafından tasarlanıp, kurulmuştur. İlgili web sitesinde literatür doğrultusunda hazırlanmış ilaç uygulamalarının teorik ve uygulama boyutuna dair ilgi . . .li power-point sunumları ve minitestler yer almıştır. Araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan Hemşire Tanıtım Formu (EK I), İlaç Uygulamaları Bilgi Formu (EK II) ve İlaç Dozu Hesaplama Bilgi Formu (EK III) ile toplanmıştır. Araştırmaya katılmayı kabul eden hemşirelere web destekli öğretim öncesi ilgili web sitesi kullanımı ve araştırma süreci hakkında bilgilendirme toplantısı yapılıp, veri toplama formları uygulanmıştır. Hemşirelerin web sitesine yüklenen ilaç uygulamalarına ilişkin sunumları sırası ile izleyip web sitesine yüklenen minitestleri yanıtlamaları sağlanmıştır. Bu eğitim süreci 8 aylık bir süreçte tamamlanıp, hemen bitiminde araştırmanın veri toplama formları hemşirelere tekrar uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, ortanca, bağımlı gruplarda t testi, McNemar testi kullanılmıştır. Hemşirelerin “İlaç Uygulamaları Bilgi Formu” öntest toplam puan ortalaması 0,63±0,92 sontest toplam puan ortalaması 3,03±2,44 olarak belirlenmiş olup, aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (t-6,228, p0,000). Hemşirelerin “İlaç Dozu Hesaplama Bilgi Formu” öntest puan ortalaması 9,93±4,05 son test puan ortalaması ise 13,26±1,57 olup, aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (t-5,066, p0,000). Tüm bu sonuçlar doğrultusunda web destekli öğretimin hemşirelerin ilaç uygulamalarına ilişkin bilgi düzeyini arttırdığı belirlenmiştir.ABSTRACTMercan S, Impact Of Web Based Learning On Nurses' Level Of Knowledge In Medication Administration İzmir Katip Çelebi University, Institute of Health Sciences, Department of Nursing, Graduate Program in Principles of Nursing, Master of Science Thesis, İzmir, 2017.The aim of this study was determining the effect of web-based teaching on nurses’ knowledge level in medication administration. The study had a pretest-posttest quasi-experimental design and was performed with nurses working at a Training and Research Hospital in İzmir between June 1st, 2016 and February 1st, 2017 and volunteered to participate (n 30). The web site, which constituted the basis of the study, was designed and published by web designers according to the descriptions and interfaces determined by the researcher. The web site contained power-point presentations and mini-tests related to theoretical and practical aspects of medication administration prepared in light of the relevant literature. The data were collected through the Nurse Identification Form (Appendix I), the Information Form for Medication Administration (Appendix II), and the Information Form for Drug Dosage Calculation (Appendix III) prepared by the researcher. In the introductory meeting, the subjects were given instructions about the process and about how to use the website then they filled out the data collection forms. The subjects were asked to examine the presentations about medication administration and to answer the mini-tests on the web site. This training process was completed within a period of eight months then the data collection forms re-administered to the subjects. The data were presented as counts, percentage, mean, standard deviation, and median paired-samples t test and McNemar test were used in data analysis. The average pre-test and post-test scores of the subjects on the “Information Form for Medication Administration” were 0.63 ±0.92 and 3.03 ±2.44, respectively the difference was statistically significant (t-6.228, p0.000). The average pre-test and post-test scores of the subjects on the “Information Form for Drug Dosage Calculation” were 9.93 ±4.05 and 13.26 ±1.57, respectively the difference was statistically significant (t-5.066, p0.000). It has been concluded in light of these findings that the web-based teaching improved nurses’ knowledge level in medication administration Daha fazlası Daha az

İnflamatuar bağırsak hastalığında hemşire desteğinin ilaç uyumuna etkisi

Akbaş, Duygu

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETGiriş: İnflamatuar bağırsak hastalığı (İBH) bağırsak mikroflorasına karşı düzensiz bağışıklık cevabının neden olduğu idiyopatik bir hastalıktır. Inflamatuar bağırsak hastalığının iki ana türü kolondan sınırlı ülseratif kolit ve gastrointestinal kanalın ağzından anüse kadar herhangi bir bölümünü etkileyebilen crohn hastalığıdır. İnflamatuar bağırsak hastalığının tedavisinin temel amacı, hastalığın tam ve kalıcı remisyonunu sağlamaktır. Remisyon süresini uzun dönemli kılmak ve ilaç yan etkilerinin hastada oluşturacağı rahatsızlığı en aza indirmek için multidisipliner bir ekip anlayışı gerekmektedir. Yapılan literatür araştırmasınd . . .a dünyada İBH alanında uzmanlaşmış hemşireler hastanın bakım ve tedavisini planlarken, sürekli hastaları tarama, takip, eğitim ve her türlü gereksinimleri için hastalara destek olma işlevlerini yerine getirme becerilerine sahiptirler. Ülkemizde ise İBH hemşireliği yeni uzmanlaşmaya başlamış olmakla birlikte bu hastaların ilaç yönetimlerinin takibi konusunda yapılmış herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle araştırmamızın, ülkemizdeki İBH hastaları için iyi düzenlenmiş bir hemşirelik danışmanlığı sağlamakla birlikte, ilaç yönetimleri konusunda da hastalara destek olacağı düşünülmektedir.ABSTRACTIntroduction: Inflammatory bowel disease (IBD) is an idiopathic disease caused by an irregular immune response to intestinal microflora. Two main types of IBD Colon disease is limited to colonic ulcerative colitis and can affect any part of the gastrointestinal tract from the mouth to the anus. The main purpose of the treatment of IBD is to provide a permanent remission of the disease. A multidisciplinary team approach is needed to make the remission period long-term and to minimize the discomfort associated with the drug side effects. In the literature research, nurses who are specialized in the field of IBD in the world have the ability to perform the functions of supporting patients for screening, follow-up, education and all kinds of needs of the patients while planning the care and treatment of the patient. In our country, although IBD nursing has recently started to specialize, there has been no study on the follow-up of drug management of these patients. For this reason, our study will provide a well-arranged nursing consultancy for patients with IBD in our country, but it will also be supportive for patients in drug management Daha fazlası Daha az

Kök hücre nakli olan çocuk hastalara bakım veren hemşirelere yönelik hazırlanan kanıta dayalı uygulama programının hemşirelerin oral mukozit tanılama durumuna etkisi

Avcı, Şeyda

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÖZETOral mukozit tanılamasının öneminin bilinmesine rağmen, klinik gözlemler hemşirelerin rutin oral mukozit tanılaması izlemlerinde aksaklıklar olduğu yönündedir. Ege Üniversitesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi Kemik İliği Ünitesinde, Ocak 2017-Haziran 2017 tarihleri arasında, pediatrik kök hücre nakil hastalarına bakım veren hemşirelere yönelik kanıta dayalı uygulama programının oral mukozit tanılama durumuna etkisini incelemek amacıyla yapılan bu çalşma, yarı deneysel, tek grupta, öncesi-sonrası tekrarlı ölçüm tasarımı şeklinde planlanmıştır. Araştırma Ege Üniversitesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi Kemik İliği Ünitesinde yürütül . . .müştür.Eğitim öncesi, tüm hemşirelerden sosyo-demografik soru formu ile veri toplanmıştır. Klinikte yatan ve kemoterapi başlanan 6 hasta, yatış süresince izlenmiştir (Hastaların yatış süreleri farklı olduğu için yatış süresince en fazla bir ay izlenmiştir). Bu hastaların dosyalarında oral mukozit tanılaması yapılıp yapılmadığı, oral mukozit tanılama sıklığı izlenmiştir.ABSTRACTDespite the fact that the importance of oral mucositis diagnosis is known clinical observations indicate that the nurses are having trouble with their routine oral mucositis diagnosis surveillances.This study was conducted to investigate the effect of the evidence-based practice program for nurses who care for pediatric stem cell transplant patients on oral mucositis diagnosis status, between January 2017 and June 2017 at Ege University Tülay Aktaş Oncology Hospital Bone Marrow Unit, semi-experimental, single group, pre-post-repeated measurement design was planned. The study was carried out at Ege University Tülay Aktaş Oncology Hospital Bone Marrow Unit.Before education, it was collected data with socio-demographic question form from all the nurses. 6 patients in clinics and started chemotherapy has been followed during hospitalization (Patients were followed for a maximum of one month during hospitalization because of the different hospitalization times). We followed whether oral mucositis has been diagnosed or not, frequency of oral mucositis diagnosis in the files of these patients Daha fazlası Daha az

HLA-B51 pozitif behçet hastalarında HLA-B51 allellerinin araştırılması

Topçu, Sinem

Yüksek Lisans | 2018 | Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Özet:Behçet hastalığı, Türk Dermatoloji Profesörü Hulusi Behçet tarafından 1937 yılında bulunmuştur. Tekrarlayan oral aft, genital yaralar ve üveit ile birlikte üç semptomlu anlatılan bir hastalık olup, daha sonra eklem, vasküler, intestinal, pulmoner ve nörolojik tutulumla birlikte sistemik bir seyir gösterdiği ortaya koyulmuştur. Behçet hastalığında yaş, cinsiyet, psikolojik, enfeksiyöz, immünolojik ve genetik faktörler önemlidir. En iyi bilinen genetik faktör HLA-B51 antijenidir. Bu çalışmada İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doku Tipleme Laboratuvarı'na başvuran ve HLA-B51 hastalık patogenezi arasındaki ilişkinin değer . . .lendirilmesi amaçlanmıştır.Summary:Behcet's Disease was firstly discovered by Turkish Dermatology Professor Hulusi Behcet in 1937. This disease was described by three symptoms with recurrent oral aphthae, genital wounds, and uveitis, and then it was revealed that it shows a systemic course with joint, vascular, intestinal, pulmonary, and neurological involvement. Age, gender, and psychological, infectious, immunological, and genetic factors are important for this disease. The best-known genetic factor is HLA-B51 antigen. In this study, it was aimed to evaluate the association between HLA-B51 and disease pathogenesis in patients who applied to Izmir Tepecik Education and Research Hospital Tissue Typing Laboratory.Kaynakça içerir Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms