Filtreler
Filtreler
Bulunan: 85 Adet 0.001 sn
Koleksiyon [7]
Tam Metin [1]
Eser Sahibi [20]
Yayın Türü [2]
Yayın Tarihi [6]
Yayıncı [2]
Kayıt Giriş Tarihi [16]
Tez Danışmanı [1]
Dergi Sayısı [6]
Yayın Dili [2]
Konu Başlıkları [20]
Dergi Adı [1]
Editör/Editörler [1]
Yüksek Yağlı ve Yüksek Karbonhidratlı Diyetlerin Fetal Gelişim ve Bebek Sağlığına Etkisi

Derleme | 2022 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi3 ( 7 ) , pp.601 - 609

Fetal gelişim, uterodaki fetüsün potansiyel büyüklüğe ulaşmasıdır ve gebe bir kadının maruz kaldığı çeşitli çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Maternal beslenme de, organizmanın yeterli büyümesini ve gelişmesini sağlayan çevresel bir faktördür. Birçok kadında maternal beslenme, gebelikte ve doğum sonrasında yetersiz yada olması gerekenden fazladır. Gebeler arasında yağ ve basit şeker içeriği yüksek olan batı diyeti tüketimi hızla artmaktadır. Annenin gebelik ve laktasyon döneminde yetersiz beslenmesiyle bebekte ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarıyla ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Annenin yetersiz beslenmesi gibi, aşırı besle . . .nmesi ve yüksek yağlı ve/veya yüksek karbonhidratlı diyet tüketmesiyle de bebeklerde benzer sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Gebelik sırasında bebeklerin bu diyetlere maruz kalması, bebeklerde başta obezite ve diyabet olmak üzere kronik hastalık riskini artırmaktadır. Hayvan modellerinde yüksek yağlı ve/veya yüksek karbonhidratlı maternal diyetlere maruz kalan yavrularda; obezite gelişimi, artan adipoz doku, bozulmuş glikoz toleransı, bozulmuş insülin duyarlılığı ve karaciğer fonksiyon bozukluğu, kronik böbrek hastalıkları, anksiyete ve depresyon davranışları gibi durumlar gözlenmiştir. Bu çalışmanın amacı yüksek yağlı ve/veya yüksek karbonhidratlı maternal diyetlerin tüketiminin fetüsün gelişimi ve bebek sağlığına etkileri üzerine yapılan çalışmaları derlemek ve gebeliğin sağlıklı sonlanması için gerekli olan yeterli ve dengeli maternal diyetin önemini vurgulamaktır Daha fazlası Daha az

Doğum Sonu Dönemdeki Kadınların Emzirme Tutumları ve Etkileyen Faktörler

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Makale | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 1 ) , pp.27 - 35

Amaç: Bu çalışmanın amacı doğum sonrası dönemdeki kadınların emzirmeye ilişkin tutumlarını incelemek ve etkileyen faktörleri belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu araştırma analitik ve kesitsel olarak İzmir’de bir üniversite hastanesinin kadın hastalıkları ve doğum kliniğinde yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemini doğum sonu dönemde olan 218 gönüllü kadın oluşturmuştur. Araştırma verileri; “Birey Tanıtım Formu” ve “Emzirme Tutumu Değerlendirme Ölçeği” ile toplanmıştır. İstatistiksel analizde; sayı, yüzdelik dağılımları, ortalama, standart sapma, bağımsız gruplarda t testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Bu . . .lgular: Araştırmada kadınların yaş ortalaması 27,45±5,98 olup Emzirme Tutumunu Değerlendirme Ölçeği toplam puan ortalaması 100,38±18,88’dir (Min-max=44-146). Araştırmada, aile tipi, bebeğin cinsiyeti, emzirme ve anne sütü ile ilgili bilgi alma durumu, ilk emzirme zamanı, emzirme sıklığı, planlanan emzirme süresi ve emzik ya da biberon kullanma durumu ile Emzirme Tutumunu Değerlendirme Ölçeği toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olduğu saptanmıştır ( Daha fazlası Daha az

Lise Öğrencilerinin Sanal Zorbalık Farkındalıklarının Yordayıcısı Olarak Algılanan Sosyal Yetkinlik, Cinsiyet, Günlük İnternet Kullanım Süresi ve Ebeveyn Kontrolü

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Makale | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 1 ) , pp.45 - 52

Amaç: Bu araştırma, lise dönemindeki ergenlerin algıladıkları sosyal yetkinlik, cinsiyet, günlük internet kullanım süresi ve ebeveyn kontrolünün sanal zorbalık farkındalığında yordayıcı rolünü belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma ilişkisel tarama modeline dayalı betimsel türde bir çalışmadır. Çalışma grubu, 2018-2019 eğitim öğretim yılı güz döneminde Batı Karadeniz Bölgesinde bir il merkezindeki lise öğrencilerinden (n=670) oluşmuştur. Araştırma 588 (evrenin %88’i) öğrenci ile tamamlanmıştır. Veriler “Kişisel Bilgi Formu, Sanal Zorbalık Ölçeği ve Algılanan Sosyal Yetkinlik Ölçeği” ile toplanmıştır. Etik ku . . .rul onayı, kurum izni, öğrenci ve velilerden gönüllü onam alınmıştır. Veriler tanımlayıcı testler, pearson korelasyon, hiyerarşik regresyon testleri ile analiz edilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin algılanan sosyal yetkinlik ve sanal zorbalık farkındalıkları arasında pozitif yönde düşük düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=0,28, Daha fazlası Daha az

Afetlere Müdahalede Sosyal Hizmetin Çok Boyutlu Rolü

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Derleme | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 2 ) , pp.779 - 786

Bu derleme makalesi, afet öncesi hazırlık, afet sırası ve sonrasında sosyal hizmetin çok boyutlu rollerini ele almaktadır. Konu ile ilişkili literatür taranmış, kapsamlı bilgiler sunan nitelikli yayınlara ulaşılmış; elde edilen sonuçlar değerlendirilerek bu çalışmaya aktarılmıştır. Özellikle uygulamaya yol haritası oluşturacak çalışmalara yer verilmiş ve uygulama örnekleriyle beraber sunulmuştur. Çalışma, sosyal hizmetin afet alanındaki; mikro, mezzo, makro boyuttaki müdahaleleriyle ilgili kapsamlı bir değerlendirme sunmaktadır. Afet durumunda birey, aile, topluluk ve toplum ihtiyaçlarına uygun sosyal hizmet müdahaleleri hakkında bi . . .lgi verilmiştir. Afetlerde sosyal hizmet uzmanlarının rol ve fonksiyonları üzerinde durularak, uygulama örnekleriyle bilgiler pekiştirilmiştir. Sonuç olarak makale; afet durumlarında sosyal hizmet müdahalelerinin hem hazırlık hem de krize müdahale ve iyileşme süreçlerindeki önemini vurgulamaktadır Daha fazlası Daha az

Afetlerde Arama- Kurtarma ve Ceset Arama Köpekleri

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Derleme | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 8 ) , pp.661 - 667

Arama ve kurtarma faaliyetinde göçük altında, çığ ve çamur toprak altında gömülü, su içinde olan insanların canlı olarak kurtarılabilmesi için “zaman” çok önemlidir. Zaman kritik olduğundan insanları canlı bulmak paha biçilmezdir. Arama kurtarma ekiplerinin kullandıkları teçhizatları çok önemlidir. Bu teçhizatlar arasında beton kırma ekipmanı, motorlu el testereleri, tuvalet çadırları, yiyecek, su, barınak, güç, tıbbi ekipman, enkaz yığınının içinden gelen zayıf sesleri algılayabilen sismik dinleme cihazları, açıklıkları araştıran genişletilebilir dijital kameralar ve en önemlisi yüksek eğitimli köpekleri olmalıdır. Köpek, eğitmen v . . .e bakıcıdan kurulan arama kurtarma ekipleri değerlendirilirken köpeğin performansı, bakıcının performansı ve bilgisi, köpek ve bakıcının ekip olarak performansı ele alınır. Köpeklerin performansı iki yıla varan bir eğitimin ürünüdür. Kullanılan köpeklerin çoğu çoban veya avcı ırklardan gelmektedir. Fiziksel, zihinsel ve anatomik olarak sağlıklı olmalıdır. Köpekler, vahşi ve kentsel ortamlarda test edilir. Ülkemizde ilk aşamada her ilçede en az üç köpekten oluşan ve toplamda üç bine varan arama kurtarma-ceset ve kan köpeği varlığına ulaşmamız hedeflenmelidir. Daha sonra bu eğitimli hayvan sayısını en kısa sürede on bin sayısına ulaştırmamız gereklidir. Merkez üssü Kahramanmaraş olan depremde on ilde 13 milyon 421 bin insan zarar gördü, binlercesi vefat etti, yaralandı. Haliyle 15.5 milyon insanın yaşadığı İstanbul gibi deprem olması öngörülen şehirlerde daha fazla insanın etkilenmesi söz konusudur. Temin ve eğitimlerin en az iki yıl sürdüğünü düşünerek Arama Kurtarma Ekiplerinin zaman kaybetmeksizin oluşturulması son derece önemlidir. Daha fazlası Daha az

Kadınların Pap Smear Testi Yaptırma Durumlarının Sağlık İnanç Modeli Yaklaşımı ile Değerlendirilmesi

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Makale | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 1 ) , pp.137 - 144

Amaç: Serviks kanseri, dünya genelinde kadınları etkileyen, etkili tarama yöntemleriyle erken tanınıp tedavi edilebilen ve böylelikle mortalite oranlarının büyük oranda azaltılabildiği kanser türlerinden biridir. Gelişmekte olan ülkelerde kadınların sadece %5’i tarama programlarına katılırken, bu oran gelişmiş ülkelerde %90’lara ulaşmaktadır. Bu çalışma, kadınların pap smear testi yaptırma durumlarının sağlık inanç modeli yaklaşımı ile değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan çalışma, Kasım 2016-Mart 2017 tarihleri arasında, bir üniversite hastanesinin jinekoloji polikliniğine başvuran 373 kadı . . .n ile yürütülmüştür. Veriler “Veri Toplama Formu” ve “Rahim Ağzı Kanseri ve Pap Smear Testi Sağlık İnanç Modeli Ölçeği” kullanılarak toplanmış ve SPSS 25.0 programı ile analiz edilmiştir. Bulgular: Kadınların yaş ortalaması 35,19±12,04 yıl olarak bulunmuş; %79,1’i servikal kanserler konusunda hiç eğitim almamış, %20,6’sı servikal kanser aşısını duymuş, %3,2’si aşı yaptırmıştır. Kadınların %59,5’i pap smear testini duymuş, %46,9’u en az bir kez pap smear testi yaptırmıştır. Ölçek alt boyut puan ortalamaları duyarlılık algısı 8,11±3,22, önem algısı 31,86±13,13, yarar motivasyonu algısı 33,26±6,14, sağlık motivasyonu algısı 12,28±2,92, engel algısı 31,86±13,13 olarak bulunmuştur. Pap smear testi yaptırma ile medeni durum, yaşanılan yer, sosyal güvence varlığı, arkadaşları arasında kanser öyküsü olma, daha önce pap smear testini duymuş olma, küretaj yaptırma, doğum yapmış olma, daha önce enfeksiyon geçirmiş olma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır ( Daha fazlası Daha az

Kistik Fibrozisli Hastalarda COVID-19’un Etkisi ve Tıbbi Beslenme Tedavisi

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Derleme | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 1 ) , pp.177 - 182

Kistik fibrozis, epitel hücresi membranındaki Kistik Fibrozis Transmembran Regülator adlı klor kanalında meydana gelen mutasyon sonucu dış salgı bezlerindeki fonksiyon bozukluğudur. Kistik Fibrozis Transmembran Regülatordeki yapısal ve fonksiyonel bozukluk; solunum yolları, pankreas, safra kanalları, üreme organları ve gastrointestinal sistem gibi organların epitel hücre membranlarında klor transportunun bozulmasına neden olur. Kistik fibrozisli hastalarda görülen akciğer enfeksiyonu morbidite ve mortalite prevalansını arttırmaktadır. Kistik fibrozis; hava yollarında oluşan kalınlaşmış sekresyonlar, enfeksiyon artışı ve kalıcılığı i . . .çin olumsuz bir ortam yaratmaktadır. Viral enfeksiyonlar, kistik fibrozisin seyrinde önemli bir rol oynadığı için, kistik fibrozisli hastalarının şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs-2 enfeksiyonu durumunda ciddi belirtiler geliştirme riskinin yüksek olduğu düşünülmektedir. Ancak kistik fibrozisli hastalar arasında koruyucu maske takılması, insanlarla temasın az olması veya konakçı faktörlerden kaçınma gibi davranışlar sayesinde akut solunum sendromu koronavirüs-2 insidansının (%0,07) genel popülasyonlardaki ortalama insidansın (%0,15) altında olduğu görülmüştür. Kistik fibrozisli hastalar ve aileleri, hastalığın yönetilmesinde genel popülasyona kıyasla birçok zorlukla karşı karşıyadır. Özellikle pandemi döneminde ilaç tedavisi, fizyoterapi, egzersiz ve tıbbi beslenme tedavisi gibi yöntemlerle yönetilen kistik fibrozis tedavi sürecinde kişiselleştirilmiş beslenme tedavisi uygulayarak bireylerin sağlığını olumlu yönde etkilemek oldukça önemlidir. Pandemi dönemi; besine ulaşımdaki zorluk, sosyal izolasyon ve gıda güvensizliği gibi nedenler ile kistik fibrozisli hastaların beslenme alışkanlıklarında değişikliklere neden olmuş olabilir. Bu derleme makalenin amacı kistik fibrozisli hastalarda COVID-19’un etkisini incelemek ve pandemi dönemindeki tıbbi beslenme tedavisini değerlendirmektir Daha fazlası Daha az

Kan Beyin Bariyeri Modülasyonuna Yeni Bir Bakış Açısı: Beslenme ve Çevresel Faktörlerin Etkisi

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Derleme | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 1 ) , pp.183 - 192

Kan beyin bariyeri (KBB), toksik bileşiklerin ve patojenlerin kandan beyne geçişini engelleyen, besin ögelerinin ise beyne iletilmesini sağlayan merkezi sinir sistemi (MSS) ve periferik sinir sistemi arasında regüle edilen oldukça seçici ve dinamik endotel bir bariyerdir. Kan beyin bariyeri, sinaptik ve nöronal işlevlerin sağlıklı bir biçimde yerine getirilmesi için beyin homeostazını sağlar. Kan beyin bariyeri işlevlerini sıkı bağlantı proteinleri (tight junctions), astrositler, perisitler gibi nörovasküler ünitenin elemanları vasıtasıyla gerçekleştirir. Beslenme, nöronal aktivite ve yaşlanma, hava kirliliği, ağır metallere maruziy . . .et, sigara, alkol, stres, egzersiz gibi çevresel faktörler kan beyin bariyeri modülasyonunda rol oynamaktadır. Nöroinflamasyon, beyinde gerçekleşen hasarı takiben gelişen koordine bir yanıttır. Değişen beyin homeostazına yanıt olarak kan beyin bariyeri geçirgenliğine etki eden bir dizi inflamatuar mediatör salınır. Diyetin bileşimi, antioksidan bileşenler, nutrasötikler, vitaminler gibi çeşitli diyete bağlı faktörler nöroinflamasyona etki ederek kan beyin bariyeri geçirgenliğinde rol oynamaktadır. Diyet içerdiği yararlı bileşenler ile nöroprotektif olabilirken, kan beyin bariyerinde nöroinflamasyona neden olarak MSS’de yıkıcı etkilere de neden olabilir. Beslenmenin nörodejeneratif hastalıkların önlenmesinde, gelişiminde, progresyonunda ve tedavisindeki etkisi araştırmacılar için merak uyandıran yeni bir alandır. Besinlerin ve beslenme alışkanlıklarının kan beyin bariyeri modülasyonuna etkisinin ele alınması hastalık-diyet etkileşimine yeni bir bakış açısı sağlayacaktır. Daha fazlası Daha az

COVID-19 ile İlişkili Pediatrik Multisistem İnflamatuar Sendromu ve Hemşirelik Yaklaşımı

EKİN DİLA TOPALOĞLU ÖREN

Derleme | 2023 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi8 ( 1 ) , pp.193 - 199

Multisistem İnflamatuar Sendromu (Multisystem Inflammatory Syndrome in Children / MIS-C), COVID-19’un nadir görülen komplikasyonu olarak tanımlanan, Nisan 2020 tarihinden itibaren COVID-19 geçirildikten 2-4 hafta sonra ortaya çıktığı varsayılan bir sendromdur. MIS-C’de; sıklıkla ateş, döküntü, bilateral konjonktivit, gastrointestinal sisteme ait semptomlar, aşırı yorgunluk hissi veya miyokardit gibi bulgular görülmektedir. Hemşireler pediatrik hastaların fiziksel, mental ve spiritüel ihtiyaçlarını anlayarak ve karşılayarak bütüncül bir yaklaşımla kaliteli, bireyselleştirilmiş ve aile merkezli bakım vermeye özen göstermelidir. Bakımd . . .a izolasyon önlemleri alınmalı ve uygun kişisel koruyucu ekipmanlar kullanılmalı, kişisel koruyucu ekipmanlara yönelik çocuk ve ailenin eğitimi bakımın bir parçası olmalıdır. MIS-C yeni bir sendrom olduğundan sağlık ekibi üyeleri, pediatrik hastaların ve ailelerinin birçok sorusu ile karşı karşıya kalacaklarından bu süreçte literatürü takip etmeleri oldukça önemlidir. Bu derlemede, 2021 Ocak – Şubat aylarında PubMed veritabanında yer alan COVID-19 ile ilişkili MIS-C tanılı hastaların olgu sunumlarındaki hastalığın seyri ve buna yönelik hemşirelik yaklaşımı ele alınmıştır Daha fazlası Daha az

Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Tedavi Gören Bebeklerin Annelerinin Sağlık Okuryazarlık Düzeylerinin Evde Bebek Bakım Bilgisi ile İlişkisi

MEDİNE YILMAZ

Makale | 2021 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 2 ) , pp.31 - 38

Amaç: Bu çalışmanın amacı yenidoğan yoğun bakım ünitesinde tedavi gören bebeklerin annelerinin sağlık okuryazarlık düzeyleri ile evde bebek bakımı bilgi düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir.Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve analitik tipteki bu araştırma yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bebeği yatan toplam 129 anne ile yürütülmüştür. Veriler Yenidoğan Evde Bakım Bilgisi Anketi ve Yeni Yaşamsal Bulgu Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Annelerin %65,1’i sınırlı (0-1 puan), %16,3’ünün olası sınırlı (2-3 arası puan) ve %18,6’sı yeterli (4-6 arası puan) düzeyde sağlık okuryazarlığına sahiptir. Annelerin Yenidoğan Evde . . .Bakım Bilgisi Anketi puan ortalaması 17,79 ± 4,66’dır. Lise ve üniversite mezunu annelerin (p=0,000), ek doz ateş düşürücü vermeyi ve uygun meyve suyu miktarı vermeyi bilen annelerin (p=0,017), sınırlı sağlık okuryazarlığına sahip annelerin Yenidoğan Evde Bakım Bilgisi Anketi puan ortalamalarının, yeterli okuryazar grupta olan annelerinkinden daha düşük olduğu belirlenmiştir (p=0,000). Annelerin Yeni Yaşamsal Bulgu Ölçeği puan ortalamaları ile Yenidoğan Evde Bakım Bilgisi Anketi puan ortalamaları ilişkili bulunmuştur (r=0,37; p=0,000). Sonuç: Bebek bakım bilgisine yönelik eğitimlerin süre ve içerik olarak genişletilmesi, annelerin sağlık okuryazarlık düzeylerinin belirlenerek eğitim içerik ve materyallerinin oluşturulması önerilir Objective: The aim of this study is investigating the relationship between health literacy levels of mothers of infants treated in the neonatal intensive care unit with their knowledge of baby care at home. Materials and Methods: This descriptive and analytical study was conducted with 129 mothers whose babies were hospitalized in neonatal intensive care units. Data were obtained using the Neonatal Home Care Knowledge Questionnaire and the Newest Vital Signs (NVS) Scale. Results: Of the mothers participating in the study, 65.1% had a limited, 16.3% had a possibly limited and 18.6% had an adequate level of health literacy. The mean score the mothers obtained from the Neonatal Home Care Knowledge Questionnaire was 17.79 ± 4.66. The high school and university graduate mothers (p = 0.000), the mothers who were knowledgeable about when and how to give additional doses of antipyretic and appropriate amount of fruit juice (p = 0.017) and the mothers with limited health literacy obtained lower mean scores from the the mothers with sufficient literacy (p =0.000). There was a correlation between the mean scores obtained from the Neonatal Home Care Knowledge Questionnaire and the Newest Vital Signs (r = 0.37; p = 0.000). Conclusion: It is recommended that the duration and content of the training given to expectant mothers on baby care information should be extended, and that educational content and materials should be developed by determining their health literacy level Daha fazlası Daha az

COVID-19 Pandemi Sürecinde Neonatal Sağlık ve Anne Sütü ile Beslenme

MEDİNE YILMAZ

Makale | 2021 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi2 ( 6 ) , pp.153 - 156

Dünya Sağlık Örgütü tarafından COVID-19 olarak adlandırılan yeni koronavirüs, kısa bir sürede tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Hızla yayılan bulaşıcı bir hastalık olup temas ve solunum damlacıkları ile bulaşmaktadır. COVID-19 açısından pek çok riskli grup vardır. Gebeler ve yenidoğanlar bu gruplar içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. COVID-19 tanılı annelerin antenatal, intrapartum ve postpartum süreçleri de anne-bebek sağlığı açısından bireylerde endişe yaratabilmektedir. COVID-19’un transplasental olarak anneden bebeğe geçip geçmediğine dair mevcut kaynaklar az olmakla birlikte, emzirme sırasında ve gerekli önlemler alınmadığ . . .ında solunum damlacıkları ile geçebileceği düşünülmektedir. Ayrıca bu süreçte yenidoğanın beslenmesi ve emzirme süreci de tartışılır bir konu haline gelmiştir. Pek çok sağlık kuruluşunun önerileri incelendiğinde bu süreçte anne sütü ile beslenme önerilmektedir. Pandemi sürecinde anne bebek sağlığının sıkça ele alınması, hemşireler tarafından verilecek eğitim ve danışmanlıklar ile enfekte annelere doğum süreçlerinde rehberlik edilmesi, gerekli noktalarda danışmanlık ve destek sağlanması, nitelikli bakımlar ile yenidoğan sağlığının korunması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi pandeminin anne-bebek sağlığı üzerine olumsuz etkilerinin en aza indirilmesine ve olası komplikasyonların önlenmesine yardımcı olacaktır. Bu derlemenin amacı, COVID-19 pandemi sürecinde anne-bebek sağlığı, yenidoğan beslenmesi ve emzirme süreçlerine dair bilgilerin sunulmasıdır. The new coronavirus, named COVID-19 by the World Health Organization, has taken the whole world under its influence in a short time. It is a rapidly spreading infectious disease and is transmitted by contact and respiratory droplets. There are many risky groups regarding COVID-19. Pregnant women and newborns have an important place among these groups. Antenatal, intrapartum, and postpartum processes of mothers diagnosed with COVID-19 may also cause anxiety in individuals in terms of mother-infant health. Although there are few resources available on whether COVID-19 is transmitted from mother to baby transplacentally, it is thought that it can be transmitted via respiratory droplets during breastfeeding and when the necessary precautions are not taken. In addition, the feeding and breastfeeding process of the newborn has become a debated issue in this process. When the recommendations from many health institutions are examined, breastfeeding is recommended in this process. Addressing the maternal and infant health frequently during the pandemic process, guiding infected mothers in their birth processes via training and counseling by nurses, providing consultancy and support where necessary, protecting, maintaining, and improving newborn health via quality care will help minimizing the negative effects of the pandemic on maternal and infant health and preventing possible complications. The purpose of the present review is to present information on newborn health, newborn nutrition, and breastfeeding processes during the COVID-19 pandemic proces Daha fazlası Daha az

İnfertil Kadınların Bitkisel Ürün Kullanım Durumları

MEDİNE YILMAZ

Makale | 2021 | İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi6 ( 2 ) , pp.7 - 13

Amaç: Bu tanımlayıcı-kesitsel çalışma, Kayseri’de infertil kadınlarda bitkisel ürün kullanım oranı, süresi ve kullanım yöntemlerini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 77 infertil kadın dahil edildi. Veri toplama aracı olarak kullanılan anket formu yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulandı. Araştırmacılar tarafından katılımcıların antropometrik ölçümleri alınarak Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) standartlarına göre sınıflandırıldı. Bulgular: Katılımcıların yarısından fazlasının (%62.3) bitkisel ürün kullandığı belirlendi. İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da bitkisel ürün kullananların Beden Kütle İndeksi (BKİ), bel çevr . . .esi, kalça çevresi ve bel/kalça oranı ortalamaları bitkisel ürün kullanmayanlara göre daha yüksekti (p>.05). İnfertilite sebebi, bitkisel ürün kullananların %39.6’ünde kadınlardan kaynaklanırken, kullanmayanlarda idiyopatik olduğu saptandı (%75.9). Bitkisel ürün kullanan katılımcılar kullanmayanlara göre bitkisel ürün dışında aşılama, hormon, in vitro fertilizasyon (IVF) ve tübel operasyon gibi tıbbi tedavi yöntemlerini anlamlı olarak daha fazla kullanmaktaydı (p=.006). Bitkisel ürün kullananlar en fazla soğan suyunu (%75.0) daha sonra sırasıyla, aslan pençesi (%31.2), civanperçemi (%27.1), çörek otu (%20.8) ve ısırgan otunu tercih etmekteydi (%10.4). Bitkisel ürünler daha çok demleme yöntemi ile (%85.4) tüketilmekte ve bu ürünlerin kullanımı ile ilgili bilgiler akraba (%41.6) ve medya (%50.0) aracılığı ile edinilmekteydi. Sonuç: Bu çalışma sonucunda infertil olanların çoğunluğunun bitkisel tedavi yöntemlerini kullanma eğiliminde olduğu saptandı. Objective: This cross-sectional descriptive study was conducted to determine the rate, duration and usage methods of herbal products in infertile women in Kayseri. Material and Method: Seventy-seven infertile women were included in the study. The questionnaire form, which was used as a data collection tool, was applied by face to face interview method. Anthropometric measurements of the participants were taken by the researchers and classified according to the World Health Organization standards. Results: More than half of the participants (62.3%) used herbal products. Although it was not statistically significant, the mean Body Mass Index, waist circumference, hip circumference, and waist/hip ratio of herbal products users were higher than those who did not use herbal products (p> .05). Infertility reason in the 39.6% of herbal product users were due to the women, while those who did not use it were idiopathic (75.9%). Medical treatment methods such as vaccination, hormones, in vitro fertilization (IVF), and tubal surgery significantly were used in herbal product users more than those who did not (p =.006). Herbal products users mostly preferred onion juice (75%) followed by lady’s mantle (31.2%), yarrow (27.1%), black cumin (20.8%), and stinging nettle (10.4%), respectively. Herbal products were consumed mostly by the brewing method (85.4%) and the information about the usage of these products was obtained through relatives and media (41.6% and 50%, respectively). Conclusion: As a result of this study, it was determined that most of the infertile patients tend to use herbal treatment method Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms